'Özel Harpçi' olmak isteyen ünlü gazeteci
Kemal Yamak, Özel Harp Dairesi’nin tanınmış komutanlarındandı. Bu yıl yaşamını yitirdi. Emekli olduktan sonra da anılarını yazdı. ‘Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler’ (Doğan Kitap) adlı anılarında, Özel Harp Dairesi içinde geçen yılları da ayrıntılarıyla anlatıyor. Yamak, Bülent Ecevit’in Özel Harp Dairesi’ne ilişkin suçlamalarına tepki göstererek, “CHP milletvekilleri içinde Özel Harpçiler var, ona baksın” demişti. Birçok parti içinde Özel Harpçi’lerin olduğunu vurgulamaktan da geri durmamış olan bir isimdi.(s.461,462)
Özel Harp Dairesi tartışmaları yeniden gündeme gelince, Kemal Yamak’ın kitabını yeniden açtım. Altını çizdiğim bölümlerden birisini tekrar okurken, bizim mesleğe ilişkin ilginç bir bilgi ile yeniden yüz yüze geldim.
Kemal Yamak, kitabında, Özel Harp Dairesi Başkanı olduğu dönemde en çok uğraştığı konulardan birisinin Kıbrıs olduğuna dikkat çekiyor. 1974 Kıbrıs müdahalesinden önceki dönemde Kıbrıs’taki ‘psikolojik harekât’ boşluğunun nasıl doldurulacağını araştıran Yamak, bu konuyla ilgilenecek bir ‘eleman’ arayışı içine girmiş: “...önce bu konuda yetişmiş ve konuya inanmış birisini bulmak gerekiyordu. Bu arayış günlerinde, tesadüfen bir toplantıda tanıdığım, ilgimi çektiği için özel bir sohbette bulunduğum M.G’yi konferans için davet ederek, daha yakından tanımak istedim. Aradığımızı bulduğumuzu hemen fark etmiş, kendisine verdiğimiz özel görevlerinde, durumu izlemeye başlamıştık...”
Kemal Yamak, bu ‘eleman’ı saptayıp yetiştirmeye hazırlanırken dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar tarafından çağırılmıştı: “... bir gün Genelkurmay başkanı çağırmış ve bu görev için meşhur bir gazetecinin ismini vererek, ‘Gitmek istiyor ne dersin?’ diye sormuştu.”
Kemal Yamak, ünlü gazetecinin böyle bir çalışma olduğunu nereden haber aldığına şaşırmış kalmıştı: “Önce bu bilginin ve görevin nasıl haber alındığına şaşırmış, sormayı aklımdan geçirmiştim. Sonra, bu sorudan vazgeçerek neden olmaması gerektiğini arz etmeye başlamıştım. Sayın komutan ‘Peki uygun görmüyorsan kalsın. Sen hazırlığını devam ettir’ diyerek büyüklük göstermişlerdi.”(s.272)
Kemal Yamak’ın anılarının arasında dikkat çekmeyen bu bilgi, bizim mesleğin de ‘özel harpçi’ler tarafından ‘psikolojik harekât’ için kullanıldığını gözler önüne seriyor. Kemal Yamak ve Semih Sancar rahmetli olduklarına göre bu ‘ünlü gazeteci’nin kim olduğunu onlara sormamız mümkün değil.
***
Hâkim Kadir Kayan, günlerdir tek başına Özel Harp’in arşivlerinde inceleme yapıyor ya; merak ediyorum, acaba kaç gazetecinin ismine rastladı oralarda? Merakım yoğun, çünkü bizim mesleğin ‘psikolojik savaş’a nasıl alet edildiğinin araştırılması açısından bu isimler büyük önem taşıyorlar.
Militarizme ülkemizde beslenmekte olan genel hayranlıktan kaynaklanan birtakım ‘gazetecilik refleksleri’ de var elbette. Türkiye’deki ‘gazetecilik dünyası’nın, birtakım ‘görevlendirme’lerden bağımsız olarak, militarist bir psikolojiye eğilim gösterdiğini sık sık gözlemlemek mümkün. Bununla birlikte, bu işleri bir ‘görev’ gereği yapan gazetecilerin oynadıkları rol de küçümsenemez. ‘Görevli gazeteciler’, anlaşıldığı kadarıyla, kritik zamanlarda harekete geçiyor ve ‘psikolojik savaş’taki görevlerini yerine getirerek kamuoyunu ellerinden geldiğince manipüle etmeye çalışıyorlar. Kemal Yamak, anılarında, göreve aldıklarını nasıl eğittiklerini de belirtiyor.
“Bir süre sonra bu görev için seçilen arkadaşımızı yetiştirmiş ve Kıbrıs’taki ilgililere çalışmalarıyla ilgili talimatı vermiş, kendisine de bu ilk uygulamanın sorumluluğunu duyurup beklentilerimizi belirtmiş ve göreve göndermiştik.”
***
Özel Harp Dairesi, Seferberlik Tetkik Kurulu ve Özel Kuvvetler Komutanlığı, bugüne kadar hep ‘iç olaylar’da adı geçen kuruluşlar olarak anıldılar.
Haklarında çok ağır iddialarda bulunuldu. Bir zamanlar, bu kuruluşların adından bile söz etmek korku verirdi. Birçok kanlı olayın karanlıkta kalması, bu örgütlerin korkutuculuk oranını arttırdı.
Ama şu an bir değişim süreci içindeyiz... Şimdi onların ‘kozmik merkez’lerinde bir hâkim arama yapıyor. Tabii şu soru da akıllara geliyor: Binlerce bilgi ve belgeyi bir hâkim nasıl tek başına denetleyebilir?
Bu nokta bile, ülkemizdeki yasaların hâlâ ne kadar demokratikleşmeye muhtaç bir durumda olduğunu gözler önüne sermek için yeterli.
Üç askeri darbeden, bir postmodern darbeden arta kalmış, bunların da ötesinde, alttan alta hep militarist bir psikolojiyi içinde barındırmış olan bir demokrasimiz var. Sivillerin ‘askeri olan’ı denetleyemediği bir siyasal sisteme ne kadar demokrasi denebilirse, işte o kadar demokrasimiz var.
Ben Kemal Yamak’ın sözünü ettiği ünlü gazeteciyi ve konuyla bağlantısı olan diğer gazetecileri merak ediyorum.
Gazeteci merakı bu...
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT