Özçekim Ölümleri Bize Ne Söylüyor?
Dünyanın dört bir yanından gelen özçekim esnasında yaşanan ölümlere ilişkin haberleri konu edindiği bugünkü yazısında Fatma Barbarosoğlu, “Kullandığımız aletlerin bizi nasıl kullandığını pek dikkate almıyoruz.” uyarısında bulunuyor.
Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Fakir kimdir? Anıları olmayanlar mı?” başlığıyla yayımlanan Fatma Barbarosoğlu başlıklı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
I-
Bazı haberler nasıl yaşadığımızı gösterir bize.
Bazı haberler geçmişin nasıl geldiğini, nasıl geri döndüğünü gösterir.
Bazı haberler de geleceğin nasıl gelmekte olduğunun ipuçlarını sunar...
Geleceğin nasıl geldiğini gösteren haberler sıralamasında bendeniz birinciliğe özçekim esnasında ölenlerin haberini yerleştiriyorum. Dünyanın dört bir tarafında insanlar, özçekim yaparken hayatlarından oluyor. Zamana bir hatıra bırakmak isterken, kendileri için akan zamanı sonlandırıp geride kalan yakınları için acı bir hatıra bırakıp gidiyor özçekim tutkunları.
Bayramın haberiydi:
“7 aylık hamile kadın Kelebekler Vadisi’nde fotoğraf çektirirken dengesini kaybetmesi sonucu yaklaşık 300 metre yükseklikten kayalıklara düşerek feci şekilde can verdi. Talihsiz kadından geriye ölmeden birkaç dakika önce eşiyle birlikte yaptığı özçekim fotoğrafı kaldı.”
Yukardaki haber ile başlığın nasıl alakası kurulacak diye merak ettiniz elbet. Theodore Zeldin fakirliği anılar üzerinden tarif ediyor: “Fakir olmak demek yeterince para sahibi olmamak değil yalnızca; aynı zamanda insanın sadece kendi anılarına sahip olması demek.” (Hayatın Gizli Hazları, s. 21)
Özçekim için hayatlarından olan yüzlerce kişi -belki de rakam dünyada binli sayılara varmıştır- çektikleri fotoğrafı sosyal medya hesaplarında yayınlayıp, inşa ettikleri anıyı kendilerine ait olmaktan çıkarmaya çalışıyor.
İnsanlar, itibar görmek, onaylanmak için, olduğundan daha güzel, olduğundan daha genç, olduğundan daha zengin, daha güçlü görünmek istedi tarih boyunca. 21. yüzyılda “daha” kısmına bir yenisi eklendi. “Teknik olarak anılarını başkalarına ispat ederek onaylanmak. Sıradışı anılara sahip olmak.”
Yazının başındaki habere dönelim tekrar: “Yedi aylık hamile kadın selfi yaparken dengesini kaybedip öldü.”
30-40 yıl önce bu genç kadının büyük ebeveynine senin torunun doğumuna birkaç ay kala dağa tırmanacak, sonra o tırmandığı yerde kendi fotoğrafını çekmek isterken dengesini yitirip ölecek denseydi, merhumlar söylenenden hiçbir şey anlamazdı büyük ihtimal. Hamile bir kadın nasıl olur da hem kendi canını hem de taşımakta olduğu emanet canı durduk yere tehlikeye atardı! Ne uğruna! Ne adına!
Değişimi kullandığımız aletler üzerinden okuyoruz ama eksik okuyoruz. Kullandığımız aletlerin bizi nasıl kullandığını pek dikkate almıyoruz. Akıllı telefonlar bizim onları kullandığımızdan çok daha fazla kendilerini “kullananları” kullanıyor.
II-
Dünyanın neresinden gelirse gelsin özçekim esnasında hayatını kaybeden insanların haberi ile karşılaşınca sarsılıyorum. Nasıl dipsiz bir yalnızlıktır ki, alacağı birkaç like için hayatını harcamayı göze almaktadır özçekimin müntehirleri! Evet tehlikeli alanlarda özçekim teşebbüsü de bir intihar girişimi olarak adlandırılmalı. Oysa tekinsiz mekanlarda “başarı ile” gerçekleştirilen özçekimler “gözü pek ve cesur” sıfatları eşliğinde haber yapılıyor.
Tanımadığım insanların yasını tutar gibi, her “özçekim ölüm”den sonra “Vergilius’un Ölümü”ndeki o sayfayı okuyorum. Her defasında çok etkileniyorum. İnsanın faniliği ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Buyurun:
“...Bir zamanlar hayatının peyzajının onca aydınlık, onca parlak imgeleri solmuş ve ölmüştü; bu imgelerin etrafına sarmaşık gibi doladığı dizeler solmuş ve dökülmüştü; evet, hepsi kahverengiye çalan yapraklar gibi solmuştu; artık hatırlanmıyorlardı, sadece biliniyorlardı; mevsimlerden mevsimlere solmuş, mevsimlerden mevsimlere tükenmiş, artık unutulmuş bir hışırtı olup çıkmışlardı; ah pek çok şey evet pek çok şey vardı bir zamanlar; ta uzak geçmişte, hemen yakın geçmişte, bin bir çeşitlilikte ve milyonlarca parçalanmışlık halinde, ama bütün bunlar asla ona kadar ulaşmamıştı, bunların bir bütün oluşturmasına asla izin verilmemişti; hafızanın çemberi kapanmamıştı; bunlar hiçbir zaman ona kadar ulaşmayacaktı; çünkü hepsi daha yaşanırken yaşanmamaya yargılı kılınmak üzere geri çevrilmiş ve hiç gerçekleşmemişti...” (Vergilius’un Ölümü, sf. 84)
“Yaşanırken yaşanmamaya yargılı...”
Başlıktaki soruya cevap vermem gerekirse, fakir anıları olmayan değil, bir ruhu olduğunu, esas zenginliğin ruha yapılan “yatırım” olduğunu unutandır.
HABERE YORUM KAT