OYAK-Renault’a başörtülüler nasıl girer
Bu ülkede Başbakan’ı mı eleştirmek zordur yoksa Rahmi Koç’u mu?
Ya da İlker Başbuğ’u mu eleştirmek daha zordur yoksa Sabancı kardeşlerden birini mi?
Şöyle bir hafızanızı yoklayın. Ömrü hayatınızda gazetelerde televizyonlarda kaç tane Rahmi Koç’u eleştiren haber gördünüz, yazı okudunuz?
Bitmek bilmez başarı hikâyelerinden başka ne biliyorsunuz Eczacıbaşılar, Özyeğinler hakkında?
Vestel, Migros, Pınar... Hiç mi hata yapmazlar. Hiç mi bozuk, hasarlı, hatalı ürün satmazlar? Neden kimse onlardan bahsetmez?
Bahsedilmez.
Çünkü bu büyük firmalar, gazetelerin, televizyonların, büyük vicdanlı, çok cesur kalemler diye ayıla bayıla okuduğunuz köşe yazarlarının kâğıdıdır, mürekkebidir.
Onların reklamları olmasa gazeteler çıkmaz, televizyonlar açılmaz, köşe yazarlarının mürekkebi tükenir.
O yüzden de Bursa’daki OYAK-Renault fabrikasının içinde çalışanların alışveriş yaptığı tüketim kooperatifine başörtülülerin girişinin yasaklanması Başbakan’ın, hatta Başbuğ’un eleştirildiği konforda eleştirilemez.
Karşınıza hem büyük bir reklam veren hem de askerin OYAK’ı alınmaz.
Bizim gazetenin sırtında böyle yumurta küfeleri olmadığı için benim ilgimi en az Başbakan’ın kaçak Ermeni işçilerle ilgili söyledikleri kadar ilgilendiriyor bu haber.
Geçen hafta Zaman gazetesinde çıkan ve birkaç gazete tarafından daha görünen haber üzerine Oyak-Renault “Onların kendi tüzel kişiliği var” diyerek topu kooperatife atmış, kooperatif gazeteye yaptığı açıklamada “tamirat var” diye anlaşılmaz bir gerekçe ileri sürmüştü.
Gözümden kaçan başka bir açıklama olmuş mu diye şüphelenip dün kooperatifi aradım.
Daha konuya hiç girmeden “İnternette gördüğüm bir haber” der demez “Konuyla ilgili bilgim yok” dedi telefonu açan adam. “Ama daha konunun ne olduğunu bilmiyorsunuz ki” deyince de telefonu yüzüme kapattı. Tekrar aradım bu kez uzun çaldırmalarıma rağmen açan olmadı. Sonra başka bir numaradan denedim bir kadın açtı. “Yetkim yok. Bilmiyorum. Açıklama yaptılar, zaten burası tamirde” gibi şeyler söyledikten sonra yetkili birine ya da yaptıkları açıklamaya ulaşmak isteyince telefon tekrar yüzüme kapatıldı. İnternet sitelerini karıştırdım, hiçbir açıklama bulamadım.
Bu konu ilgimi çok çekiyor. Bu ayrımcılık beni çok korkutuyor.
Tamam, artık alıştırdılar bizi bu saçmalığa: OYAK’ın patronu olan askerler Başbakan’ın karısını bile GATA’ya almıyor. Şehit annesi bile olsanız orduevine girerken askerî kreatörlerin tasarımlarını göre başınızı örtmelisiniz.
Ama bu kez yeni olan şu: Tek bir müşteri kaybına karşı hassas olan kapitalistlerin bile başörtüsü yasağından zarar görmeyeceğini düşünmesi.
Müşterilerini teskin edici bir açıklama yapmaması.
Araba satarken başörtüsü takıyor musunuz diye sormayan bir şirketin böylesine bir uygulamayla müşterilerimi kızdırırım endişesi taşımaması.
Bu sessizlik ittifakına güveniyor olmasınlar?
Merkez medyayla kurdukları bağımlılık ilişkilerine, ayrımcılıklara güya çok duyarlı sivil toplumun memleketin en somut ayrımcılığı olan başörtüsü yasakları konusundaki berbat siciline, başörtülü kadınların da sesinin bu kadar çok çıkmayacağına güveniyor olmasınlar?
Belki de müşterileri arasında başörtülü kadınlar ve onların eş, baba ve kardeşleri olduğunun farkında değillerdir?
Sadece bu firmanın yöneticileri değil, bu firmaya akıl veren halkla ilişkiler firmaları, reklamcılar da başörtülü müşterilerinin tepkisini fazla hafife alıyorlardır.
Evet, bu yazı sürekli kıskanç bakışlar ve aşağılayıcı sözlere muhatap olan o meşhur başörtülü, jeepli kadınlara yönelik bir direniş çağrısıdır.
Yok, gidip Renault fabrikası önünde eski model arabaları yakıp “tekbir” diye bağırın demiyorum.
Gidip fabrika kapısında sıkıcı bir basın açıklamasıyla olayı telin edin de demiyorum.
Mesela başörtülü sürücüler arabalarına atlayıp konvoyla Bursa’daki Renault fabrikasını ziyarete gitse;
“Sıcağı sıcağına yeni modellere bakmak istiyoruz” deyip içeri girmek istese;
Artık çocuklarına bile araba alan yeni Müslüman dindarlar tüketici olarak güçlerinin farkına varıp OYAK- Renault’dan bu uygulamayla ilgili adamakıllı bir açıklama istese;
Neler olurdu acaba?
Bence yeni bir sayfa açılırdı.
***
Pardon demek ruha iyi gelir
Söylemediğim o ünlü söz üzerine atlayıp yazı döşenenler arasında Yılmaz Özdil de varmış.
Söylenmemiş bir söz, yazılmamış bir yazı olur da, o ıskalar mı? İhtisası bunun üstüne.
Birkaç hafta önce Yasemin Çongar’ın Milliyet’te çıkmış yazısı diye internette bulduğu bir yazının üzerine atlayıp Taraf’a had bildirmeye kalkmıştı. Sonra o yazı Fikret Bila’nın çıktı. “Bu ülkede her şey olunabiliyor ama rezil olunamıyor”a güvenip bir pardon bile demeden yeni maceralara atıldı bu forwardlanma rekortmeni. Hem açıklama yapsa ne olacak. Yasemin Çongar yazısı forwardlana forwardlana aya bile ulaşmıştır. “Pardon diyememek bir Hürriyet basın ilkesi” galiba derken Mehmet Y. Yılmaz’ın benimle ilgili açıklaması geldi. Komik olan aynı gün bunu yazmama rağmen onun açıklamamı Nagehan Alçı’dan alıp kullanması. Okumuyorum sizi numaralarınız hoş da, okumaya bile tenezzül etmediğiniz insanlar üzerine ne diye yazıyorsunuz?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT