“Ortadoğu Politikaları ve Ümmetin Geleceği”
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, 13 Aralık Cumartesi akşamı Kocaeli Özgür-Der Girişimine konuk oldu.
Rıdvan Kaya, Kocaeli Fuar İçi Sivil Toplum Merkezinde “Küresel Ve Bölgesel Güçlerin Ortadoğu Politikası Ve Ümmetin Geleceği” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Konuşmasına “Ortadoğu’yu konuştuğumuzda uzak bir beldeyi ya da farklı insanları değil, Müslümanlar olarak bizi, parçası olduğumuz Ümmet coğrafyasını, yani kendimizi konuşmuş oluyoruz.” diyerek giriş yapan Rıdvan Kaya, konuya Ortadoğu’nun sömürgeciler döneminde uğradığı işgaller ve sonrasında sözde bağımsızlık dönemlerinde yaşadığı gelişmeleri karşılaştırarak devam etti. Yirminci yüzyılda tüm İslam coğrafyasında yaygın bir olgu olarak öne çıkan islami hareketler gerçeğinin köken olarak ihya ve tecdid geleneğinin devamı olduğunu hatırlattı. Bu mücadele ve ıslah geleneğinin Şah Veliyullah Dehlevi, Muhammed B. Abdulvahhab ve İbni Teymiyye gibi öncülere kadar gerilere götürülebileceğini vurguladı.
2. dünya savaşı sonrasında Ortadoğu’da büyük sarsıntı yapan bazı olaylara değinen Rıdvan Kaya kısaca Filistin’in işgali; 67 savaşı ve yenilgisi; 78-79 İran Devrimi; 87-88 Filistin İntifadası; 1991 Körfez Savaşı ve 2003 Irak’ın işgaline değindi. Tüm bu hadiselerin büyük sarsıntılara yol açtığını ama lokal kaldığını, geniş çaplı rejim değişikliklerine yol açmadığını söyledi. Bu açıdan Arap Baharı diye adlandırılan sürecin çok derin etkiler yaptığını ve bu yönüyle çok tarihi ve sarsıcı bir gelişme olarak görülmesi gerektiğini söyledi ve 2011’de başlayan Ortadoğu intifadaları ile dikta rejimlerin yıkılmaya başlanması süreçleri üzerine genel değerlendirmelerde bulundu.
Ortadoğu intifadalarına karşı statükoyu korumak için despotik rejimlerin küresel güçlerle işbirliği yaptığını vurgulayan Kaya, Tunus ve Mısır’da despotik rejimlerin kısa sürede yıkılması ve isyanın diğer ülkelere yayılmasını NATO ve ABD’nin düğmeye basmasıyla izah eden ya da tüm bu sarsıcı olayları Facebook Twitter gibi sosyal medya ağlarında örgütlenen niteliksiz yığınların gerçekleştirdiğini iddia eden yaklaşımların İslami hareketlerin uzun yıllar içinde ödedikleri bedelleri ve inşa ettikleri mücadele hattını görmezden gelmekle malul olduğunu ifade etti.
Mısır örneğini ele alan Rıdvan Kaya; Mısır’da Nasır-Sedat-Mübarek’ten oluşan bir dikta çizgisinin ve bu diktatör çizgiye karşı mücadele eden büyük bir kitlenin olduğunu ve bu kitlenin idamlarla, hapis ve işkencelerle geçen ciddi bir tecrübesinin varolduğunu ve Tahrir Meydanında gerçekleşen 18 günlük direnişin de sonuç itibariyle bu tecrübe ve birikimin üzerine oturduğunu kaydetti.
Bir diğer örneklemeyi Libya üzerinden yapan Rıdvan Kaya, Kaddafi’nin 1996 yılında siyasi nedenlerden ötürü tutuklu bulunan 1270 müslümanın cezaevi avlusuna çıkarılarak üstlerine mazgal ve çatılardan ateş edilip katledildiklerini ve bu olayın yıllar sonra Uluslararası Af Örgütü tarafından ortaya çıkarılmasına rağmen Kaddafi rejimi tarafından basitleştirilmeye ve örtülmeye çalışıldığını söyledi.
Tunus, Suriye, Yemen, Cezayir, Suudi Arabistan üzerinden kısa örneklemeler yapan Rıdvan Kaya; Ortadoğu intifadalarının sanıldığının aksine Amerika gibi emperyalist güçler tarafından tertip edilmediğini belirterek işbirlikçi, zalim ve hırsız diktatörlere karşı İslami kimlikli hareketlerin öncülük ettiği isyan dalgasının sonucu olduğunu söyledi. Aynı şekilde Suriye’de 4 yıldır yaşanan insanlık dramında ABD’nin ikiyüzlü tavırlarını Doğu Guta bölgesinde yaşanan kimyasal katliam üzerinden ele alan Kaya, Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesinin ABD tarafından desteklendiğini vurgulayarak Ortadoğu intifadalarının bu bağlamda planlanmış ve tertip edilmiş bir senaryo olmadığını ifade etti.
Aynı zamanda bazı müslüman çevrelerin Ortadoğu konusunda kafa karışıklıklarına değinen Rıdvan Kaya, Mısır üzerinden örnek vererek bazı çevrelerin Türkiye’nin Mısır’da Mursi’ye verdiği desteğin “Mısır’la ilişkilerimizi bozdular” gibi yankı bulmasının basit ve sığ bir tavır olduğunu, aynı tavrın Suriye’de, Libya, Irak’taki gelişmelere tavır alma hususunda da sergilendiğini, bunun ise ilkesizlik olduğunu, olaylara vahiy çerçevesinde yaklaşmak gerektiğini ve Müslümanların gazeteci veya politikacı edasıyla olayları okumasının onları Ortadoğu müslümanlarının sorunlarını anlamada adaletsiz bir tavra sürükleyeceğini vurguladı.
Ortadoğu’da yaşanan insanlık dramı ve ardı arkası kesilmeyen vahşetin asli sorumlusunun Amerika olduğunu vurgulayan Rıdvan Kaya, ABD terör çetesinin 11 Eylül bahanesiyle işgal ettiği Afganistan’da yüzbinlerce insanı katlettiğini, Yemen’de ve Somali’de insansız hava araçlarıyla sürekli katliam yaptığını hatırlattı. Aynı zamanda ABD’nin dolaylı yoldan bölgedeki dikta terör çetelerine yardım ettiğini de söyledi. Bu yardım edilenlerden biri olan Esed diktasının varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla insanları yakmak suretiyle katlederek kendi halkını cezalandırarak varlığını korumaya çalıştığının ama tüm bunlara rağmen birilerinin hala Suriye’deki direnişçi grupları çeşitli şekillerde suçladığını, iftira ve ithamlarla direnişçileri mahkum etmeye çalıştığını belirtti.
Son olarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle ilgili tavırlarda önemli gördüğü hususları sıralayan Rıdvan Kaya, özetle şu hususları beyan etti:
*Ortadoğu’da yaşanan tüm gelişmelere İslami hareket perspektifinden bakmalı ve sorumluluk bilinciyle yaklaşmalıyız. Çünkü bizler müslümanız ve hepimiz ümmet olarak adlandırdığımız bir bütünün parçalarıyız. Ümmeti ilgilendiren tüm olayları bu minvalde değerlendirmeli ve bu olayları okumada ölçümüz vahyin bizlere çizdiği kurallar olmalıdır. Olayları okurken siyasi hesapları değil vahyi ilkeleri göz önünde bulundurmalıyız.
*Irak ve Suriye başta olmak üzere İslam coğrafyasında yaşanan gelişmeleri iyi bir şekilde takip etmeliyiz.
*Müslümanların her coğrafyadaki İslami hareket geleneğinin bilgisine vakıf olmalıyız. Örnek olarak Suriye’de İhvan nasıl bir tarihsel süreçten geçmiş, Zalim Beşar Esad’ın babası Zalim Hafız Esed kimdir? Ona karşı mücadele eden Müslümanlar ne tür bir mücadele yöntemi geliştirmiş, hangi süreçlerden geçmişlerdir?
*Olayları statik olarak değil dinamik olarak görmeliyiz. Zulüm her zaman var olduğu gibi mücadele de her zaman vardır.
*Ne Suriye halkı, ne Irak halkı, ne de Mısır halkı direndiği için acınmayı hak etmiyor. Acınası durumda olan zalim dikta rejimlerdir. Mücadele edenler ise acınmayı değil iftihar edilmeyi hak ederler. Diğer coğrafyalardaki Müslümanlar da kardeşlerinin mücadelesine baktıklarında iftihar etmelilerdir. İzzet, kâfirlerin değil Müslümanların vasfıdır.
*Olayları okurken basiret ve ferasetten taviz vermemeli ve olabildiğince egemenlerin yönlendirme ve taktiklerine karşı uyanık olmalıyız.
*Müslümanlar olarak her olaya söz ve amel uyumu ile yaklaşmalı ve Saff Suresi 2. ayeti (Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?) dikkate almak zorundayız.
HABER: Mehmet Elaslan ve Yusuf Mutlu
HABERE YORUM KAT