Ortadoğu, İsrail ve Türkiye -2
İsrail'i "iki devletli çözüm"e ikna, gerekirse mecbur etme sürecinde İran'a doğrudan bir rol verilmeyeceği açıktır. Mısır buna hazır değildir; ama söz konusu "iki devletli çözüm dosyası"nın masaya getirilmesinde Türkiye etkin rol oynayabilir.
Bunun o kadar çok somut işaretleri var ki, sonuncusunu, 3 Haziran 2010'da İstanbul'da konuşan Stratfor Başkanı George Friedman'ın sözlerinde bulduk. Amerika'nın Stratejik Öngörü düşünce kuruluşu başkanı Friedman, "Türkiye'nin bölgesinde yükselen güç olduğunu" söylüyor. Friedman'a göre sadece Amerika ve Türkiye hem ekonomik hem askerî güce sahip iki ülkedir, bu özelliği dolayısıyla Türkiye'nin, Amerika'nın boşalttığı bölgeye hakim olması gerekir. Doğu Akdeniz'de Mısır ve Yunanistan'ın gücü azaldı, Rusya Kafkaslar'dan çekiliyor, Amerika'nın Irak'tan çekilmesiyle bölgede 360 derecelik geniş bir vakum oluşacak, bu da zorunlu olarak yükselen Türkiye'yi içine çekecektir.
Friedman'ın şu sözleri çok anlamlı: "Türkiye'nin süper bir güç olması Türkleri gururlandırıyor. Türkiye'deki insanlar büyük güç olmaktan dolayı seviniyorlar. Fakat bilmeleri gerekir ki, büyük güç olduğunuz zaman çözdüğünüz sorunlar için teşekkür almaz, çözemediğiniz meselelerden dolayı da suçlanırsınız." Friedman, bir şey daha söylüyor: "İsrail kendi siyasetini değiştirmek zorunda kalacaktır, çünkü Amerika'yı saymazsak, İsrail'in kaybetmek istemeyeceği tek ülke Türkiye'dir." (Zaman, 4 Haziran 2010)
Türkiye, eksen kaymasına uğradı iddiası bir iç politika enstrümanıdır, ABD ve AB'nin etkili çevrelerinde böyle bir kaygı gözlenmiyor. Hıristiyan Demokratların AP Grup Başkanı ve eski Belçika Başbakanı Wilfried Martens, Türkiye'nin son dönemde izlediği dış politikada bir eksen kayması görmediğini söylüyor. AB genişlemeden sorumlu görevli Stefan Füle "Türkiye'nin takip ettiği komşularla sıfır ihtilaf politikası AB'ye aykırı değil" diyor.
Daha düşündürücü bir değerlendirmeyi Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre yaptı: "Türkiye'nin İsrail'e karşı uyguladığı ve Gazze'ye reva görülen izolasyonu aşmaya yönelik baskıyı destekliyor ve BM'nin Filistin'in bağımsızlığını tanıyan açıklamasının uygulamaya konulması gerektiğine inanıyorum. Türkiye, AB'den ve Batı'dan uzaklaşmıyor, yeni dış politikası ile ortak değerlerimizi ciddiye alan etkin bir dış politika sergiliyor."
Türkiye'nin bu yeni politikası AB'nin "sessiz düşüncesi"dir. Flautre'yi dinleyelim: "Türkiye, özünde AB'nin sessiz düşündüğü İran ve Filistin politikasını sesli ve aktif bir şekilde hayata geçiriyor. Bu tespit sadece AB kamuoyu için değil, AB'nin başkentleri ve Brüksel'de Türkiye politikasını yürüten kadroların da görüşüdür. Türkiye, bölgede sadece her bakımdan bir 'anti İran' değil, Filistin'de olası bir barışın önemli motorlarından biridir." (Zaman, 6 Haziran 2010) Şu sorular önemli:
1) ABD ve Avrupa neden kendileri İsrail'i terbiye etmiyorlar?
2) Savaş ihtimali olan böyle bir işe girişirken ABD ve Batılılara ne kadar güvenebiliriz? Aynı Batı, Saddam'ı İran'a kışkırtır ve Kuveyt'e girişini teşvik ederken benzer argümanları kullanıyordu. Saddam'ın Irak'ı durumuna düşme ihtimalimiz ne kadardır? İsrail'le girişilecek muhtemel bir savaşta Batı sonuna kadar bizi destekler mi, yoksa bir noktadan sonra 1967 ve 1973 savaşlarında Araplara yaptığı gibi bizi bırakıp İsrail'in arkasına mı geçer?
3) Diyelim ki, İsrail, "iki devletli bir çözüm"e ikna edildi. Bu, adil ve kalıcı bir çözüm olabilecek mi? Bölünmüş haliyle Filistinlilere verilecek belediye hükmündeki topraklar üzerinde nasıl bir devlet olacak? 2,5 milyon mülteci Filistinli ne olacak? Yerleşimciler Kudüs ve Batı Şeria'yı boşaltacak mı? Mescid-i Aksa yıkılmaktan kurtarılacak mı?
4) Başta İran ve Mısır ile diğer bölge ülkeleriyle tam mutabakat/birlik sağlamadan böyle bir rolü tek başımıza üstlenmemiz ne kadar doğru?
5) Türkiye, Ortadoğu'ya girerken, giriş tarzı, takip edeceği politikalar ve yöneldiği hedefler yeterince kamuoyunda tartışılıyor mu?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT