Ortadoğu İntifadası Kitaplarının Kritiği
Ali Değirmenci, bu ay Ekin Yayınlarından çıkan "Ortadoğu İntifadası" kitaplarını değerlendirdi
ALİ DEĞİRMENCİ'nin Kitap Kritiği:
Mısır’daki seçimler, Rusya’nın hamleleri ve en son Baas yönetiminin Türkiye’ye ait bir askerî keşif uçağını düşürmesi; uluslararası siyasetin, güç gösterisinin ve hatta çıkar arayışlarının gölgesini biraz daha koyulaştırmış gibi görünse de Ortadoğu’da birkaç yıldır büyük ölçekli kıyamların gerçekleştiğine, çok ciddi toplumsal hareketliliklerin yaşandığına hep birlikte tanık oluyoruz.
Bu gelişmeler bazı kişi ve çevrelerce “Nil devrimi”, “Arap baharı”, “halkların öfkesi”, “Arap uyanışı” gibi ifadelerle tanımlanmakta. Karşı karşıya olduğumuz bu altüst oluşu; “silkinmek, ayağa kalkmak, başkaldırmak” anlamına gelen “intifada” sözüyle karşılamak daha doğru ve yerinde bir tercih kanımca.
Ortadoğu’da suskunluk örtüsü yavaş yavaş yırtılıyor
Belli bir süre “Wall Street’i İşgal Et” adıyla dünyanın başka bir ucunda da yankı bulmakla birlikte bu ayaklanmanın şimdilik “küresel” bir nitelik taşıdığı söylenemez elbette. Fakat harekete geçirdiği kitleler, oluşturduğu gündemler, zihinlerde meydana getirdiği sarsıntılar itibariyle bölgeselliği, çıkış havzasını fazlasıyla aşan bir olguyla yüz yüze olduğumuz da bir gerçek.
“İslam dünyası” diye tabir edilen coğrafyanın kalbinde, Ortadoğu’da yaşanan bu devasa hareketlilik, ödenen ağır bedellere karşın etkileyici bir iyimserlik ve özgüven duygusu yaymakta. Tüm dünya; onlarca yıldır baskılarla, gözaltı ve tutuklamalarla, sistematik zulümlerle, katliamlarla susturulmuş, sindirilmiş mazlum ve Müslüman halkların ayağa kalkışına şahitlik ediyor. Zaman zaman, tevhidî bilinci ve duyarlılığı yüksek kişi ve oluşumların bile yeise, ümitsizliğe kapılmasına neden olan suskunluk örtüsü yavaş yavaş yırtılıyor. Korku duvarları ve eşikleri teker teker aşılıyor.
Çeşitli nedenlerle bazı konularda hâlâ spekülasyonlar yapılıyor olsa da “intifada” olgusu, Ortadoğu’da değişimin adresini ve yönünü ortaya koymuş hâlde. Bu süreç Batı hegemonyasına eklemlenmeyi getirecek diye endişe edenler, halk isyanlarını “dekoratif bir muhalefet” şeklinde hafife alanlar, dürüst olmak ve “İslamcı hareketler”in her yerde sürece ağırlıklarını koymaları karşısında tezlerini, tespitlerini gözden geçirmek zorundalar.
Müslüman halkların, mazlum ve müstezaf konuma düşürülmüş kitlelerin ağır bedeller ödeyerek gerçekleştirdiği bu intifadalara hep evhamlı bir ruh hâliyle ve komplocu bir koşullanmayla yaklaşanlar Tunus’ta yanıldılar, Mısır’da yanıldılar, Libya’da yanıldılar. İnşallah yakın bir zamanda Suriye’deki direniş ve mücadele hakkında da yanıldıklarını görecekler.
Hamza Türkmen’den Gelecek Tasavvurumuz ve Ortadoğu İntifadası
Sözünü edeceğimiz kitaplar; Ortadoğu’daki bu geniş ölçekli uyanışı, müteselsil ayaklanmayı ve etkileyici direnişi daha sağlıklı ve bütüncül olarak görebilme konusunda okuyucuya kılavuz olabilecek nitelikte. Daha yayımlandığı hafta ilk baskısı tükenen bu kitapların ilki, Hamza Türkmen’in imzasını taşıyor: Gelecek Tasavvurumuz ve Ortadoğu İntifadası.
272 sayfadan oluşan ve sonuna bir indeks de eklenen eser, “Giriş” ve “Sonuç” başlıklarını taşıyan iki yazının dışında, yakın tarihi güncel gelişmelerle harmanlayan yazıların yer aldığı iki ana bölüm hâlinde karşımıza çıkıyor.
Birinci bölümde yazar ağırlıklı olarak kapitalizmin son krizi, muhalefetin açmazları, Müslümanların gelecek tasavvuru, İslami mücadele, küresel intifada gibi konular üzerinde duruyor. Kitabın ikinci bölümünde daha çok “Ortadoğu İntifadası’nın Alanları” teker teker ele alınarak süreçle ilgili çözümlemeler yapılıyor, sorunlar tartışılıyor ve bazı konularda öngörülerde bulunuluyor.
Devrimci bir iyimserlik
Yazara göre artık Arap, Berberi, Kürt, Türk-Türkmen, Fars ve diğer Müslümanların gelecek ümitleri birbirine bağlı. Önceki asırlardan alınan atalet ve sinikliğin kirleri de, Batılıların zihinlerimize ve topraklarımıza çizdiği sınırların zilleti de aşılma eşiğinde. Sünnetullahla bütünleşecek “alttan gelen dalga” özlemi, ilk defa kitlesel ve tutarlı bir karşılık buluyor. Sömürgeciler tarafından tanımlanan ve yerel fanuslar içine sıkıştırılan Ortadoğu’da, yasak ve ifsad ablukaları kırılmaya, diller çözülmeye ve işbirlikçi diktatörlerin koltukları sallanmaya başlıyor. Ortadoğu intifadası, öze dönüş ve ıslah çabalarına yeni kapılar açıyor.
Hamza Türkmen’in sırasıyla Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Fas, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Körfez ülkeleri ve Suriye’deki ayaklanmaları, hareketlilikleri incelediği yazılarda hem tarihsel arka planı hem de yaşanan süreci ve gelinen noktayı görebilmek mümkün.
Müslümanca bir bakışın ve devrimci bir iyimserliğin eşlik ettiği bu değerlendirmelerin; süreci farklı boyutlarıyla ve kronolojik olarak okumak isteyenler için de bulunmaz bir fırsat sunduğunu yeri gelmişken belirtmek gerekiyor. Zaman zaman Kur’an ayetleriyle bağlantıları kurulan ve ilk Müslüman toplumun vahyin kılavuzluğu altındaki yürüyüşüne, mesajı özümseme ve sosyalleştirme süreci içinde yaşadıklarına işaretler de içeren kitap, geleceğe dair umutlarımızı pekiştirmeyi, okuyucuya özgüven aşılamayı da ihmal etmiyor.
Rıdvan Kaya’dan Despotizmin Sonbaharı
Konuyla ilgili ikinci kitap, Özgür-Der Genel Başkanlığı görevini de yürüten Rıdvan Kaya’ya ait: Ortadoğu İntifadası / Despotizmin Sonbaharı. 126 sayfalık kitapta önsöz dışında 14 yazı yer alıyor.
2010 yılının sonlarında Tunus’ta başlayıp Ortadoğu’nun büyük bölümüne yayılan isyan dalgasının statüko kalesinde derin çatlaklara yol açtığını belirtiyor Rıdvan Kaya. Onlarca yıldır tahakküm altında tuttukları kitlelere adeta nefes aldırmayan çürümüş, yozlaşmış kimi hanedanlık rejimleri birbiri ardına büyük bir gürültüyle çökerken, yıkıntılar arasından yeni umutların filizlendiğini dile getiriyor yazar. Derin bir uykudan uyanış başlıyor böylece. Bu noktada önemli olan zillete hayır diyebilmek, izzetli bir hayat için gerekirse ölümü göze alabilmek. Yazarın şu tespiti önemli: “Bu zaviyeden baktığımızda, isyanın despotik iktidarları devirmeyi başarması ya da başaramaması tali bir konu olarak kalmaktadır. Asıl belirleyici olansa özgürleşme iradesidir.”
Bu perspektiften bakıldığında kazanımlarımızın çok değerli olduğunu belirtiyor Rıdvan Kaya. Zihinlerimizde başörtüsü yasağıyla özdeşleşmiş Bin Ali’nin Tunus’undan, siyonist çeteye hizmette kusur etmeyen Mübarek’in Mısır’ından, Ebu Silm cezaevinde üç gün içinde 1200 Müslüman tutsağı katleden Kaddafi’nin Libya’sından bugünlere geldiğimizi hatırladığımızda umudumuzun artacağının altını çiziyor.
Bu süreçte, bu mücadelede kaybetme riski de mevcut elbette fakat kazanma ihtimali de var ve çok daha yüksek. Oysa dünkü tabloda kazanma ihtimali yoktu çünkü ortada kavganın zemini bulunmuyordu.
Tuğyana, despotizme ve işbirlikçiliğe karşı kıyam
Kitabın önemli taraflarından biri de özellikle Suriye konusunda halen süregelen tartışmalar düşünüldüğünde kafalarda oluşan bazı sorulara, endişelere açıklık getirmeye çalışması. Nitekim kitabın sonunda yer alan “Sorularla Suriye Gerçeği” başlıklı yazı bu bağlamda dikkatle okunmayı ve tartışılmayı hak ediyor.
Her şey bir tarafa tuğyana, despotizme ve işbirlikçiliğe karşı kıyam eden coğrafyamızla onur duyduğumuzu bir kere daha ifade edelim. Ve Müslümanca bir duyarlılık ve sorumluluk taşıyan herkesin, genel anlamda ümmetin dirilişine zemin teşkil edeceğine inandığımız intifada gerçeğine dışarıdan bir gözle bakmayıp, kendisini de sürecin bir parçası olarak görmesi, algılaması gerektiğini hatırlatalım. Bu kitapların da bu yöndeki çabalara bir katkı sağlaması, elbette bizim de dileğimizdir.
Sözünü ettiğimiz kitapları okuyucuyla buluşturan Ekin Yayınevi’nin yanı sıra, kıymetli tespitleri ve yorumlarıyla Ortadoğu’da yaşanan ve hepimizi bir şekilde etkilemeye devam eden süreç hakkında bize yeni ve işlevsel bir perspektif sunan Hamza Türkmen’e ve Rıdvan Kaya’ya teşekkür ediyoruz.
Kaynak: Dünya Bizim
HABERE YORUM KAT