1. YAZARLAR

  2. Markar Esayan

  3. Orta yol yok
Markar Esayan

Markar Esayan

Yazarın Tüm Yazıları >

Orta yol yok

29 Eylül 2011 Perşembe 11:28A+A-

Şiddet doğmamış, adı henüz konmamış çocuğun canını alacak bir boyuta geldi. Evvelki gün, Batman’daki acı haberi aldığımız gün, tek tesellimiz Doru ailesinin kurtulan üyeleri, ama en çok da, ölü annesinin karnından yaşama doğru çekip alınan sekiz aylık bebenin hayata tutunmuş olmasıydı.

Dün sabah onu da kaybettik...

Kızılay’da, Siirt’te, Batman’da, Yüksekova’da öldürülen insanlar, genç kadınlar, bebeler...

Savaşın diline, 1990’lı yıllara dönmek için her türlü zelil servis yapılıyor yüreklerimize, sinirlerimize, bu kesin.

Siyaset, müzakere ve söz, değerini kaybetsin isteniyor, 1990’lar geri dönülsün, akıl ve vicdan şirazeden çıksın, barış söyleminin gücü kırılsın.

Böyle mi olacak?

O günlere geri dönebilir miyiz gerçekten? Haklı öfkeyi, yeni bir çılgınlığı tutuşturacak bir benzin gibi, dökebilir miyiz bu halkın üzerine?

Ölenlere, kurbanlara bir bakın... Kürt kadınları, bebeler, köylü çocukları, öğretmen eşini ziyarete gelen genç bir kimyager...

Kurşun evet adres sormuyor artık, biz soranlarına da bu kadar karşıyken... Adresini soranını da sormayanını da lanetlediğimizi düşünürken, bugün, şiddetin adreslerini mi müzakere edeceğiz, gele gele, vardığımız ileri safha bu mu olacak?

1990’lar...

Bu korku hepimizin yüreğinde var ama, biliniz ki, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki kentlerde çok daha fazla yaşanıyor bu dehşet. Devletin benzini ile dolaşan, devletin malı “Beyaz Toroslar”daki devletten maaş alan JİTEM memurları, canlar aldı keyfince, zelilce...

Devlet 1990’lardan kopmaya çalışırken, en azından bu yönde bir ümit ve çaba varken, PKK ise hızla 1990’ların devletine dönüşüyor. JİTEM gibi bir TAK örgütü var mesela. Sivil öldürüyor, “Sivil öldürmeye devam edeceğiz” diye tehdit ediyor. TAK’ın, JİTEM’e benzetilmesinden rahatsız olan bazıları ise, “Olur mu öyle şey, JİTEM gizli bir örgüttü, cinayetleri faili meçhul bırakıyordu. TAK ise üstleniyor” diyorlar.

Ne kadar teşekkür etsek az tabii. Bu gönül borcumuzu nasıl ödesek onlara bilemiyorum. Bilemediğim için konuya siyasetle devam edeyim.

BDP aklın yolunu seçti ve daha önce yazdığımız gibi, 1 ekimde Meclis’e dönme kararını resmen açıkladı. Bu konuda bu kadar tereddüt yaşanmasının, BDP’nin İmralı-Karayılan ve Bayık-Kalkan-Karasu hattı arasında kalmasından kaynaklandığını söylemek lazım.

Bir yandan KCK “Meclis’e gitme” tehdidi yapıyor, hemen ardından Karayılan “BDP’nin Meclis’e dönmesine ‘negatif’ bakmıyoruz” diyerek balans veriyor. Kandil’de ciddi bir mücadele olduğu seziliyor.

Devletle müzakerelerin devam etmesi ile, savaşa devam konusunda ciddi bir çekişme var, ve bu çekişmede, BDP ortasından sürekli yırtılıyor. Oysa BDP, bu süreçte en diri ve güçlü tutulması gereken muhatap. Üstelik bu sadece BDP’nin kendisinin çabasıyla olabilecek bir şey de değil. Haliyle, Başbakan’ın dün yaptığı konuşmada, yaşanan son cinayetlerin vebalini BDP ve ona oy veren milyonlarca vatandaşa yüklemesi hiç de yakışık almadı doğrusu. Üstelik bu büyük bir stratejik yanlış.

Savaş isteyenler sinir uçlarımıza dokunuyor, en değerli varlıklarımızı, çocuklarımızı hedef alıyorlar. Asker, polis kayıplarına toplum soğukkanlılıkla göğüs geriyor, sonra kaset sızdırılıyor. Türkiye karışır zannediliyor, olmuyor, bilakis siyaset daha da güçleniyor, derken o en zelil plan devreye sokuluyor, kentler, siviller hedef alınıyor.

Önümüzde iki seçenek var. Her şeye rağmen barış ve söze inancı yitirmemek, İmralı’nın tecridini kaldırmak, müzakerelere devam etmek, hızlı bir sonuca ulaşmak.

Ya da, bu kışkırtmaya bir kez daha kurban giderek, şiddetli bir savaşın içine yuvarlanmak...

Tehlikeli olan, bu ikisinin arasında bir orta yol olduğuna inanmak.

Kürtlere haklarını vermeye devam ederken, PKK’nin dibini kazımaya çalışmak, bunun mümkün olabileceğine inanmak, sonucu itibariyle, kendimizi ikinci seçeneğin içinde bulmak demek.

Öldürülecek insanların gerilla olması fark etmiyor, onlar da bu ülkede yaşayan birilerinin çocukları, eşleri, akrabaları, babaları olacak. Acı ve gerçek olan bu. Bugün PKK hâlâ eleman kazanabiliyorsa, bölgede PKK’nin bir karşılığı varsa, öldürülen 30 bin insanın yarattığı öfke ve güvensizlik nedeniyle değil mi?

1999’da Öcalan silahlı güçleri sınır dışına çekerken, bu ülkenin ordusu yüzlerce gerillayı arkasından vurmadı mı?

İşte şimdi PKK bu acı hadiseleri kullanarak “devlet yine sizi kandırıyor, bu bir aldatmaca” propagandası yapıyor. Böylelikle Öcalan’ın geri çekilme çağrısı yapmasının önünü almaya çalışıyor.

Oyun bu kadar basit. Onlar sivil öldürüyor, devletten de gerilla öldürmesini bekliyor. Bu sözlerin hazmı zor. Ama düşeceğimiz kuyu da çok derin.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT