1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Orta sınıf yok oluyor" endişesi nasıl giderilecek?
"Orta sınıf yok oluyor" endişesi nasıl giderilecek?

"Orta sınıf yok oluyor" endişesi nasıl giderilecek?

İsmail Kılıçarslan fazlasıyla gündem olan "orta sınıf" konusu hakkında detay noktalara dikkat çekiyor.

27 Haziran 2023 Salı 10:50A+A-

İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

Çetrefil bir mesele

Boş verin siz “millet tatile gidiyor, demek ki para çok Türkiye’de” haberleri yapanlara da, “öldük bittik, açlıktan kırılıyoruz” tezviratı dolandıranlara da.

Türkiye’de hayat orta sınıf için kritik, hem de çok kritik bir noktaya geldi. Yalın gerçek budur. Dahası, orta sınıf bir yandan prekarya olmamak için canını dişine takıp çalışmak zorunda, diğer yandan da alıştığı konforu kaybetmenin o büyük şaşkınlığını ta iliklerinde yaşıyor. Bu da bir başka yalın gerçektir.

Bakınız ben, birkaç yıldır “orta sınıf” ile ilgili her yazımda belirgin tepkiler aldım. İnsanlar genellikle “orta sınıf düşmanı” ilan etti beni.

Doğru, orta sınıfın hem Türkiye’de hem de tüm dünyada kendine mahsus aptallıkları, hatta gerzeklikleri epey can sıkıcı. Buna, orta sınıfın durumunu tespit eden birini “orta sınıf düşmanı” ilan etmek de dâhil.

Dünyanın başka ülkelerinde olan şey, ülkemizde, Türkiye’de de oluyor aslında. Orta sınıflaşma üzerinden planlanan kalkınma ve finansal döngü öyle ya da böyle duvara toslamış vaziyette hemen her yerde. Orta sınıf üretecek, kazanacak, harcayacak ve ekonomi böylelikle muazzam bir finansal döngü elde ederek güllük gülistanlık olacak. Bu sistem hem dünyada hem de Türkiye’de, doğrudur, bir süre tıkır tıkır işledi. Ama sonra Fransa’dan Brezilya’ya büyük bir gerileme yaşandı.

Bu, burada bir dursun.

Çok uzun süredir savunduğum “üretim ekonomisi tek çare” fikrimi seneler içerisinde epeyce netleştirdim. Üretim ekonomisi evet ama Türkiye’nin kendisine mahsus şekilde. Bence üç ayağı var meselenin. Marka değeri oluşturarak katma değer üretmek, yüksek teknolojili ürün geliştirerek hem satıştan hem patentten para kazanmak, tarımsal üretimi teknolojiyle eşleyerek kendine mahsus bir “toprak ekonomisi” oluşturmak.

Bin kere söyledim, yine söyleyeyim. Ben ekonomiden gerçekten anlamam ama bunları konuşabilmek için ekonomiden anlamaya da pek gerek yok doğrusu.

Türkiye’de buraya, bu yöne doğru bir gidiş var mı peki? Eğer gözü her iki bakımdan da kör biri değilseniz bu sorunun cevabını şöyle vermek zorundasınız: “Evet ve elbette ama istenen hızda değil.”

Meselenin ek yeri tam bu “hız” kelimesindedir işte.

Şöyle. Orta sınıfın bunca ezilmesinin, hatta patates olmasının sebebi en çok Türkiye’nin “yavaşlarsak ölürüz” olarak ortaya koyabileceğimiz kalkınma ve büyüme hızında gizlidir.

Türkiye’nin o büyük çerçeveyi devam ettirebilme ve hızla kendisini “diğer tarafa atmasını” sağlama hedefi orta sınıfın yaşadığı ekonomik daralmanın en net sebebidir. “Diğer taraf”, yani dünyada “ekonomik, stratejik ve politik olarak güçlülerin olduğu taraf.”

Peki ama bu denklemde orta sınıfa ne olacak?

Açık konuşayım. Ben, Türkiye’nin kalkınma ve büyüme hızının çok belirgin değil ama yine de hissedilir şekilde yavaşlamasının orta sınıfı “refahtan alacağı payın büyümesi” sebebiyle birdenbire rahatlatacağını biliyorum.

Soru şu: Bunu ister miyim, istemeli miyiz?

Bu sorunun cevabı zor, hem de oldukça zor. Doğalgaz, petrol, teknolojik üretimler ve hatta daha yavaş ilerliyor olsa bile tarımsal üretimdeki gelişmeler bu hızla devam ederse Türkiye’nin önünün baş döndürücü bir güzellikler bütünüyle açılacağını ön görüyor aklı başında herkes. Ancak diğer yandan da özellikle büyük şehirlerde hane ekonomisi gerçekten bitmeye yakın hale gelmiş durumda.

Kaçınılmaz olarak “bir denge bulunmalı” cevabını veriyorum bu yüzden o soruya. Hem Türkiye’den hem de orta sınıftan yana oluşturulacak bir denge. Çetrefil bir mesele çünkü bu. Yavaşlarsak ölürüz ile durmazsak öleceğiz arasında bir sarkaçta belli ki bir müddet daha salınacağız. Belki hedefleri biraz geciktirerek, belki orta sınıftan yana sosyal tedbirler alarak… En çok da şu büyükşehirlerdeki kira meselesine net bir çözüm bularak.

Diğer yandan faizlerin dünya finans sistemine uyumlandığı bir Türkiye’de işlerin nasıl ilerleyeceğini de tedirgin bir merakla bekliyorum. En zoru, “yapabileceğimiz onlarca şey varken yapamaz duruma gelmek” çünkü. Hem kendi ekonomimiz hem de ülke ekonomisi açısından bu böyle.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum