Orgeneraller emekliliklerini istese ne olur?
Erdal Güven arkadaşımızın dün Radikal'in manşetine taşınan 'haber analiz'ine kafam takıldı. Adını vermediği bir emekli komutana dayanarak, Hasan Iğsız'dan hükümetin özür dilemesine kadar varabilecek süreçlerden söz ediyordu.
Erdal Güven arkadaşımızın dün Radikal’in manşetine taşınan ‘haber analiz’ine kafam takıldı. Adını vermediği bir emekli komutana dayanarak, Hasan Iğsız’dan hükümetin özür dilemesine kadar varabilecek süreçlerden söz ediyordu. Bu arada orgenerallerin toplu olarak istifa etmelerinin de gündemde olduğunu öne sürüyordu. Bu bir tespit miydi, yoksa emekli komutan olduğu söylenen kişinin niyeti miydi? Bu haber miydi, yoksa generaller cephesindeki bir eğilim miydi? Böyle bir niyet olmadığı, bunun koşullarının bulunmadığı bir gün sonra anlaşıldı.
Erdal’ın aktardığı ‘orgenareller istifa edebilir’ tezi üzerine düşündüm: Yalnız orgenerallerin değil belki korgenerallerin de emekliliklerini istemeleri bir çözüm olabilirdi. Dünden beri bu krizin çözümünün belki de toplu bir emeklilik müessesesiyle olabileceğini kafamda tartmaya başladım. Sabahleyin Hasan Cemal’le sohbetimiz sırasında bu düşüncelerimi ona da anlattım. “Ben de böyle düşünüyorum” diye fikrime katıldığını söyledi.
Bu toplu emeklilik neden çözüm olabilir? Yakın tarihimizi inceleyince, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst düzey subaylarının neredeyse önemli bir kısmının siyasetin içinde, ortasında olduğunu saptayabiliyoruz. Birçok general bulundukları her ortamda, her vesileyle siyasi açıklamalar yapıyorlar, siyasi müdahalelerde bulunuyorlar. Yıllarca tasarı halindeki birçok demokratik kanun askerlerin müdahalesi sonucu Meclis’ten geçmedi. Terörle Mücadele Kanunu’ndan, Kıbrıs’ta çözüme kadar pek çok değişiklik asker engeliyle karşılaştı.
Tabii bu tabloyu o generallerin kişisel yanlışları gibi görmek de haksızlık olur. Üç askeri darbe ve siyasete yapılan çok sayıda müdahale, orduyu Türkiye’deki iktidarın en etkin gücü haline getirdi. 12 Eylül askeri darbesiyle kurumlaşan müdahale alışkanlığı, giderek generalleri, hatta daha alt rütbeli subayları da etkiledi. Askerlerin siyasetle uğraşmaları sanki asli görevleriymiş gibi algılandı. Hem onlar öyle algıladılar, hem toplumun bazı kesimleri bunu doğal kabul etti.
Askerler ‘siyasetin yozlaşması’ genel propagandasının sonucu olarak kendilerini ‘kurtarıcı’ olarak görüyorlar, öyle görülmeyi seviyorlar. Kendileri gibi düşünen siyasi ekiplerle, benzer bir ruh hali içindeki üst yargı elitiyle, akademi içindeki devletçi ve milliyetçi güçlerle ittifak içinde iktidar olma iddiasını sürdürmek istiyorlar.
Ergenekon davasında ortaya çıkan iddialar, Genelkurmay Başkanı’nın davaya müdahale anlamına gelecek açıklamaları, zaten Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne ölçüde siyasetin içine girdiğini göstermesi bakımından çarpıcı tablolar ortaya çıkarıyordu.
***
Aslında son tayin krizinin bu kadar ön plana çıkmasının nedenlerinden birisi de haklarında yakalama kararı çıkarılan 102 muvazzaf ve emekli subayın hâlâ adalete teslim edilmemesidir. Günlerdir bu subayların hiçbirisi adreslerinde bulunamadı. Anlaşılan o ki, Genelkurmay Başkanlığı tutuklamaya itiraz sonuçlanıncaya kadar ‘aranan’ subayları adalete teslim etmeme yönünde bir irade ortaya koyuyor. Askeri garnizonların aranan subayların sığınağı olduğu anlaşılıyor. Polis oraya giremiyor, hukukun eli garnizonlara uzanamıyor. Böyle bir dokunulmazlık başka hangi güçte var ki!
Bu tabloya Batılı demokrasi standartları açısından baktığımızda görünen tablonun hiç de iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. Dünya çapında etkin bir ülke hedefini önüne koyan, demokrasi ölçütlerini Batılı ölçülere çıkarmak isteyen bir ülkede asker, bu şekilde davranamaz; siyasetin bu kadar içinde olamaz. Böylesine dokunulmazlık zırhıyla hareket edemez.
***
Yıllardır bu dokunulmazlık zırhı içinde hareket eden generallerin yeni duruma adapte olma süreci başlıyor. Onlar ise siyasete müdahele kültürü içinde yetiştikleri için, kendilerini memleketin tek sahibi ve hâkimi olarak kabul ettikleri için, uyum sorunu yaşıyorlar.
Artık bir dönem sona eriyor. 12 Eylül askeri darbesinin oluşturduğu siyasi, kurumsal ve toplumsal atmosfer değişiyor. Türkiye demokrasi ölçütlerini geliştirmek amacıyla arayışlarını sürdürüyor.
Siyasete bu kadar etkisi altında kalmış, bunu içselleştirmiş olan komutanlar istifa ederek siyasete atılsalar, tecrübelerini bu alanda kullansalar, kendi psikolojileri açısından da, ülkemizin demokratikleşmesi ve siyaset-asker ilişkisi açısından da normalleşmeye hizmet eder. Siyasette yeni bir parti de kurabilirler, var olan partilerden birisine de katılabilirler ve böylece ülkeye ilişkin kaygılarını, önerilerini normale taşımış olurlar.
Onların ardından gelenler ise siyasetle bu kadar iç içe olan bir kültürden daha kolay sıyrılabilirler ve gerçek işleri olan ülkenin savunmasına yoğunlaşırlar, bilgi ve birikimlerini bu alanda kullanmış olabilirler.
Yakın tarihte İspanya’da, Portekiz’de, Yunanistan’da benzer krizleri aşarken, benzer yöntemlere başvurulduğunu da biliyoruz.
Neden olmasın...
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT