Orgeneral Muğlalı Adı Nihayet Kışladan Silindi!
Van’da 58 yıl önce 33 kişinin kurşuna dizilmesi emrini verdiği belirtilen Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı kışladan silindi.
Genelkurmay'dan sürpriz karar...
Van'ın Özalp ilçesinde yıllardır tartışma konusu olan Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı kışladan indirildi.
İşlemin 2 gün önce gerçekleştirildiği, ancak üzerinde bayrak asılı olduğu için fark edilmediği ve bayrakların bugün kaldırılması ile birlikte ismin yerinde olmadığı görüldü.
Kışlanın yeni adı “Şehit Astsubay Erkan Durukan” oldu.
Erdoğan Talimat Vermişti!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’e “ismi indirin” yönünde istekte bulunduğu Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adının silinmesi, ilçede memnuniyetle karşılandı.
ORGENERAL MUSTAFA MUĞLALI ve 33 KURŞUN OLAYI
33 kurşun… Kapanmayan 33 yara... Üstüne şiirlerin, türkülerin söylendiği unutulmayan bir dram…
Tarih: 30 Temmuz 1943.
İran tarafında bulunan Mehmedê Misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulur. Bu olay bölgede epey ses getirir. Misto, koyunlarını Van Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter’in oluşturduğu bir çetenin alıkoyduğunu söyler.
Misto, Kaymakam Tuncel’e bir mektup yazarak, “Gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. Ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama Türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der.
KARINI DA ALIRIZ…
Bunun üzerine Kaymakam Tuncel, Misto’ya "Gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. Bu cevabı alan Misto da adamlarını toplayarak, sınırı geçer. 1,5 kilometre içeri girerek Özalplılara ait 500’e yakın koyunu gasp eder. Bu durum olayları çığırından çıkarır.
Kaymakam ve çevresi, Van Valiğine, “Rus askerleri sınırı geçti” diye haber verir. Kaymakam ayrıca aynı mesajı ordu komutanlığına da iletir. Kaymakamın oluşturduğu çetenin içinde yer alan bir kişi, Milalengiz köylülerinin Misto’ya yardım-yataklık ettiğini ihbar eder. İsimleri verilen 33 köylü apar topar gözaltına alınır. Özalp Sulh Ceza Mahkemesine çıkarılan köylüler serbest bırakılır.
MUĞLALI BÖLGEYE GİDER
Bütün bunlar yaşanırken “Rus askeri sınırı” geçti haberi Ankara’ya ulaşır. Genelkurmay, hemen 3. Ordu Komutanı Orgeneral Muğlalı’ya “bölgeye git” emri verir. İçişleri Bakanlığı ise bir müfettişini ve jandarma komutanını Özalp’a gönderir.
Muğlalı, 24 Temmuz günü Van’a ulaşır ve orada generallerle yaptığı toplantıda bu köylülerin yeniden gözaltına alınıp öldürülmeleri kararını verir. 25 Temmuz’da biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, biri kıtasından izinli gelmiş muvazzaf çavuş ve biri de hava değişimli er olmak üzere 33 kişi yakalanıp Özalp polis karakoluna konulur.
ONU KIRBAÇLARIM
Bu arada, İçişleri Bakanlığı müfettişi Avni Doğan, bu kadar açık bir cinayet kararından rahatsız olur ve Muğlalı ile görüşmek ister. Ancak general, bu talepleri reddeder. Meclis Araştırma Komisyonun raporuna göre, Muğlalı, “Memleketin çıkarı için babamı bile asarım, Avni Doğan bu işe karışmasın, onu kırbaçlarım” der.
Doğan, işin büyüdüğünü anlar ve geri çekilir. Artık karar kesindir. Ertesi gün, Muğlalı, Özalp’tan ayrılır ve geride ölüm emri bırakır. 30 Temmuz cuma günü sabahın erken saatinde gözaltındaki köylüler elleri kelepçeli ve birbirine bağlı olarak dışarı çıkartılır.
YALVARMALARI FAYDA VERMEZ
İki teğmenin nezaretinde, köylüler tatbikat bahanesiyle Çilli Gediği bölgesine götürülür. Öldürüleceklerini bilen köylülerin yalvarıp yakarmaları, feryadı figanları yeri göğü inletir.
Köylüler, "Yemin ediyoruz, İran'a gideceğiz ve bir daha buralara dönmeyeceğiz, yeter ki canımızı bağışlayın" diye yalvarıp yakarırlar uzun süre. Ama nafile...
Bunun üzerine iki rekât namaz kılmak için izin isterler. Elleri bağlı vaziyette Engiz deresinden abdest alıp cemaatle namazlarını kılarlar. İçlerinden Serheng adlı kişi hem ezan okur hem de imam olur. Daha sonra kafile Çilli Gediğine geldiğinde ikiye ayrılmış işaret mangasının havaya ateş etmesi üzerine, iki teğmen emirlerindeki mangalara ateş emrini verir… Ve 33 can orada toprağa düşer.
EMİR YÜKSEK YERDEN
Katliam, “Sınır nöbeti tutan iki ülke askerlerinin karşılıklı çatışması sonucu arada kalarak öldüler” diye kamuoyuna duyurulur.
İsmet İnönü’nün, 1945’te 33 kişinin kanına giren Muğlalı'yı koluna takarak Van'a gitmesi katliamın planlı ve emrin ‘yüksek yerden’ verildiğini resmen ortaya çıkarır.
Katliam, 1948'de Demokrat Parti tarafından TBMM'ye taşındı. 1949'da Askeri Mahkeme'de yargı süreci başladı. Dava 2 Mart 1950'de sonuçlandı ve Muğlalı 20 yıl hapis cezası aldı. Ancak 11 Aralık 1951'de 70 yaşında öldü.
Hakkındaki mahkûmiyet kararı nedeniyle rütbeleri de geri alındı. Orgeneral Muğlalı, 33 kurşun olayından dolayı hakkında mahkûmiyet kararı verilmişse de 1980 darbesinin generalleri, kendisini sahipsiz bırakmaz.
SON HAMLE ERUYGUR’DAN
1988'de alınan özel bir kararla Muğlalı'nın Edirnekapı Şehitliği'ndeki naaşı, devlet töreniyle Ankara'daki devlet mezarlığına nakledildi. 1997'de ise Muğlalı'ya itibarı iade edildi, rütbeleri geri verildi. 1998'de Muğlalı'nın büstü, Harp Akademileri'ndeki "Kahramanlar Geçidi"nde Atatürk, Fevzi Çakmak ve diğer komutanların büstlerinin yanına konuldu.
Ergenekon davasının sanığı Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı döneminde ise 6 Mayıs 2004'te olayın yaşandığı Özalp'taki Jandarma taburunun bulunduğu kışlaya Mustafa Muğlalı Kışlası adı verildi.
33 KURŞUN ŞİİRİ
Ahmed Arif ,otuz üç kişinin hikayesini “Otuz üç kurşun” ismiyle şiirleştirmişti:
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek'e - tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...
2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir
şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır
boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnından akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seğlavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cigaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri...
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların
kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi...
3.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepside armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fukaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
5.
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ
parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Ahmet Arif
HABERE YORUM KAT