Ordumuzu kim kurtaracak?
"Ordumuz" kelimesiyle başlayalım. Bu ordu hepimizin ordusu. Bizler, erkek vatandaş olarak "yurt savunması" dediğimiz vatandaşlık görevini bu orduda yapıyoruz ve belirli bir yaşa kadar bu ordunun savaş halinde çağırmasını beklediğimiz ihtiyat kuvvetini oluşturuyoruz. Ordumuzun, bu görevi emanet ettiğimiz üniformalı profesyonel askerlerden ibaret olduğunu düşünmek yanlış. Bu ordu bize ait. Ordusuz millet olmaz. Üstelik bu ateşli topraklarda, savaş kabiliyeti yüksek, etkili ve caydırıcı bir orduya ihtiyacımız var.
Ordumuz zor durumda. Ordumuzu yıpratan darbe soruşturmaları, ordu içinde bir hesaplaşmaya dönüştü. Paşalar birbirini suçluyor. Soruşturmalar ve tutuklamalar, geniş bir komutan kadrosunun ülke güvenliği ile değil, iktidarı ele geçirmek için entrikalar peşinde koştuğunu anlatıyor. Darbeciler, adaletin pençesinden paçayı kurtarmak için, her yolu deniyor ve yargıya olan güveni zedeliyorlar. Öbür taraftan ordunun iç bünyesinde skandal niteliğinde zaaflar ve insan hayatına mal olan görev kusurları ortaya çıkıyor. Aktütün'deki, Dağlıca'daki profesyonel zaafları unutmadık. Şimdi Van Savcılığı, geçen sene 7 askerimizi şehit eden mayının, TSK tarafından döşendiğini açıklıyor. Sevk ve idare kusurları ile birlikte demokratik-hukuk devletine ve halkın temel haklarına kasteden darbe planlarının yol açtığı meşruiyet kaybı, kuvvetle muhtemeldir ki dış güvenliğimizi de zaafa uğratıyor.
Bu durum sadece üzerinde üniforma bulunan askerlerin sorunu değil; başta hükümet ve Parlamento olmak üzere hepimizin sorunu. Öyleyse bu sorunu birlikte çözmeli; ordumuzu bu bataklıktan birlikte çıkartmalı ve işini adam gibi yapar hale getirmeliyiz.
İlk olarak ordunun hukuk ve halk nezdindeki meşruiyet problemlerini çözmeliyiz. İlk görev yüksek komuta kademesine düşüyor. Genelkurmay Başkanı, darbe soruşturmalarında ordunun her kademesini yargı denetimine açacaklarını açıklamalı. Bu kapsamda, hükümetin anayasa paketinde yer alan ve askere sivil yargı yolunu açan 145. madde değişikliğine TSK'nın vereceği destek, önemli bir meşruiyet delili olarak kabul görecektir. Devam eden soruşturmaların sağlıklı yürümesini temin etmek için 1. ve 3. Ordu komutanları, Genelkurmay'ın önerisi ile hükümet tarafından resen emekliye sevk edilmeli. Meşruiyet problemi, ordunun, içindeki çürük elmaları ayıklaması ve bir daha elmaların çürümesine izin vermeyecek bir yapıya kavuşması ile mümkün.
İkinci olarak Genelkurmay Başkanı dahil, askerlerin kamuoyuna beyanat vermeleri Milli Savunma Bakanı'nın iznine bağlanmalı. Askerî konularda açıklamalar, Millî Savunma Bakanı'nın da hazır bulunduğu toplantılarda yapılmalı. Asker, siyasî polemiklerin tarafı olmaktan ancak böyle kurtulabilir.
Bütün askerî kurumlar ve askerî işlemler Parlamento'nun ve hükümetin denetimine açılmalı. Millî Askerî Strateji Belgesi, Bakanlar Kurulu tarafından yeniden yazılmalı. Türkiye'nin savunma önceliklerinin sivil otorite tarafından belirlendiği kamuoyuna açıklanmalı. Ordunun personel sayısı bu önceliklere göre hükümet tarafından belirlenmeli. Bütçe başta olmak üzere, askerî harcamaların tamamı Parlamento'nun ve Sayıştay'ın denetimine açılmalı. Büyük askerî ihaleler mutlaka Parlamento'nun onayından geçmeli. Askerî ihaleler sivil otorite tarafından yapılmalı.
Türkiye'nin güvenliği sadece askerlerin işi değil. Etkin ve caydırıcı bir ordu ise ancak güçlü bir halk iradesinin ve desteğinin eseri olabilir. Ordu bünyesinde peş peşe patlak veren skandallar ve devam eden darbe soruşturmaları, ordunun kurumsal çarpıklıklarını ortaya çıkardı. Denetimsiz bir ordu, ülkenin kıt kaynaklarını tüketiyor ve silahlı gücün amacı dışında kullanılmasına fırsat veriyor.
Bir bütün halinde orduyu düştüğü bu kötü durumdan kurtaracak olan güç, demokrasinin kurumlarında mevcut. Sadece Başbakan'ın orduya kefil olması bile, meşruiyet problemini esaslı bir şekilde çözmez mi? Peki kefil olunacak bir ordu mevcut mu?
YAZIYA YORUM KAT