Ordu, sorumluları ortaya çıkarmalı
Taraf gazetesinin, Genelkurmay’a atfen yayımladığı “Bilgi Destek Eylem Planı” başlıklı “lahika”yı, nev’i şahsına münhasır demokrasimiz ve siyasi projelerin kaldıraç gücü olan hukukumuz adına, esefle okudum.
Lahikanın içerdiği senaryo, 28 Şubat sürecine tanıklık etmesinden ve son bir yıldır da plana paralel gelişmelerin yaşanmasından olsa gerek, pek çok kişi için sürpriz olmadı. Zaten Genelkurmay da, “Yürürlükte böyle bir plan yok” demeyi tercih ederek belgenin varlığını zımnen kabul etti. Taraf gazetesi, yayımladığı belgenin arkasında durdu, asılsızdır diyeceklere hodri meydan okudu.
Aslî görevi dış düşmana karşı sınırları korumak olan askerin içinde etkin sert bir çekirdek var. Kendi halkını ideolojik yaklaşımının nesnesi kılmaya soyunmuş darbelerden medet uman bir çekirdek. Son yıllarda arka arkaya ifşa olan darbe planları bunun bariz kanıtı.
Ülkenin birliği ve dirliğini düşünmeyen bu akıl, halkı orduya karşı soğutuyor. Zira insanlar kendi iradesini tanımayan darbecilerle orduyu kurum olarak eşdeğer görmeye başlar. Ülke müdafaasında bu bir zaafiyet krizine yol açmaz mı? Bu meyanda ordunun kendi içinde hukuktan yana bir inisiyatif başlatması, her satırı suç olan bu planın sorumlularını yargı önüne çıkarması elzemdir.
Mesele ciddidir, hem de birtakım göz boyayıcı açıklamalarla geçiştirilmeyecek kadar. Normal bir ülkede, Anayasa’yı ve halkı iptal amacı güden bu tarz bir plan karşısında sorumlulardan hukuk önünde hesap sorulur. Tabiî, diyebilirsiniz ki; siyasallaşmış yargı sistemimiz mi hesap soracak? Ya da milletin sindirilmiş vekilleri mi? Ama darbe girişimcilerinden hesap sorulmadıkça da sürekli yeni darbe heveslileri çıkacak, ülke bir türlü istikrara kavuşamayacaktır.
Mesele ciddidir; çünkü, “Bilgi Destek Eylem Planı”nın muhtevasına baktığınızda, sonucu derin yaralar açacak bir toplum mühendisliği hamlesi ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir: Eylül 2007 tarihli bu belgeye göre; “Yargıçlar ordu çizgisine çekilecek”, “TSK muhalifleri yıpratılacak”, “Kanaat önderleri yönlendirilecek”, “Bazı sanatçı ve yazarlar desteklenecek”, “Gazeteciler kullanılacak”, Kürt sorunu ile ilgili öneride de, “Irak’ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkı terörle mücadele bağlamında; sıklıkla yapılacak aramalar, operasyonlar vb. faaliyetlerle rahatsız edilerek yıldırılacak.”
Mesele ciddidir, çünkü; toplumu yönlendiren kanaat önderlerini, gazetecileri, toplumum sabit değerlerini tehdit algılayan bir anlayışın ürünü bu plan. Toplumun kendi iradesini temsil etmek üzere vekâlet verdiği temsilcilerini, ve dolayısıyla milli iradenin tecellisi parlamenter yapıyı ülke için tehlike gören ve onu kontrol altında tutmayı görev addeden bir zihniyetin ürünü.
Atanmışların seçilmişlere vesayet etmesini kalıcı hâle getirmek, siyasi alanı daraltmak, sivil alanda kaşıkla verilmiş hakları kepçeyle geri almak isteyen bir iradenin ürünü..
Yasal sınırlarını aşmaktan çekinmeyen, verilmediği hâlde kendisinde olağanüstü yetkiler vehmeden, elindeki silahı halkı yıldırmak için kullanmayı meşru gören bir akıl tutulmasının ürünü..
Bu zihniyet her şeyden önce ordu için tehlikelidir. Çünkü ordu, bir klikin eliyle halkın yüzde 80’i ile karşı karşıya getiriliyor.
“Bir ordu, içinden çıktığı halkın değerlerini mücadele edilecek unsurlar olarak görürse, ‘bu ordu kimin ordusu’ o zaman?” sorusu zihinlerde oluşacaktır kuşkusuz. Belge, AK Parti hükümetini irticai faaliyetlere zemin hazırlamak ve bizzat organize etmekle suçluyor, aynen kapatma dâvasında kullanılan uslûp ve gerekçelerle. Şöyle deniyor belgede:
“İrticai faaliyetlerde, tarikat ve dinî grupların yürüttüğü çalışmalara ilave olarak, bu faaliyetlere zemin hazırlayan birçok gelişmenin bizzat iktidar tarafından organize edildiği, bu kapsamda yasal ve idari altyapının hazırlandığı, uygulamanın ise hem merkezi yönetim, hem de yerel yönetimler tarafından kapsamlı bir şekilde yürütüldüğü, toplumda İslâmî hayat tarzının yaygınlaştırılması ile ilgili olarak, basın-yayın organları vasıtasıyla tarikat ve dinî grupların kamuoyuna sivil toplum örgütü olarak kabul ettirilmeye çalışıldığı, bunun da ötesinde irticai grupların (terör örgütleri dahil) faaliyetlerini yasal ve legal zemine oturtma gayretlerine ağırlık verildiği görülmektedir. Toplumu örgütleme ve yönlendirmede okul, yurt, şirket, dernek, vakıf ve medya gibi demokrasinin tüm meşru vasıtalarını etkili olarak kullanmaya devam etmektedir. İrticai odakların, devlet kurumlarında kadrolaşma faaliyetlerinde önemli mesafeler aldıkları bilinmektedir.”
Bunlar hangi Türkiye’de yaşıyorlar, anlamak mümkün değil. İslâmî hayat tarzının yaygınlaştırılmasını tehlike gören bir zihniyet yerli olabilir mi? İslâmî hayat dediği de toplumun inandığı değerler ne yazık ki! AB yetkililerinin bile “Pes” dediği suçlamalar bunlar. Darbeci zihniyet Anayasa’yı hiçe saydığına göre ithamlarında mı sınır tanıyacak!
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT