Orantısız bir savaşa rağmen hız kesmeden büyüyen tepkiler...
Ainur Nogayeva, ABD'nin süreç içerisinde yaşadığı yalnızlaşmanın boyutlarının vicdan intifadasının gücünü kanıtladığını ifade ediyor.
Prof. Dr. Ainur Nogayeva / Düşünce Günlüğü
Amerikan demokrasisi başka bahara kaldı
Dünya basınında geniş yer alan Amerikan üniversitelerindeki protestolar, bize tarihteki diğer baharları (!) hatırlatıyor. İlki, 21. yüzyılın Orta Doğu’yu kasıp kavuran bir dizi hükümet karşıtı protestolar ve silahlı ayaklanmalarıyla anılan Arap Baharı, diğeri ise 20. yüzyılda, 60’lı yılların sonlarında Çekoslovakya’daki SSCB ve müttefikleri tarafından acımasızca bastırılan siyasi liberalleşme ile bilinen Prag Baharı’dır. İlkinde olayları alkışlayan ABD, ikincisinde Sovyetleri sert bir şekilde eleştirmişti. Bugün de aynı hataları tekrarladığını görüyoruz.
Amerikan üniversitelerinde Gazze’ye destek veren barışçıl protestoları buna karşın polisin sert müdahalesi, dünya medyasında genişçe tartışıldı. Kimileri bu öğrenci gösterilerinin neden inanç ve kan bağı olan Arap ülkelerinde değil de uzak Amerika’da yapıldığını sorgularken, kimileri ise bunun Amerika’nın kendisinin savunduğu değerlerle bağdaşmadığını yazdı.
ÖĞRENCİ BAHARI
“Öğrenci baharı”, Gazze meselesinde halkın ve hükümetin farklı düşündüğü Arap ülkelerinde gerçekleşmedi; yine de vuku bulduğu ABD’nin kendisi de demokrasi konusunda ciddi eleştirilere maruz kaldı. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) kamu ve özel üniversitelere açık bir mektup göndererek ABD Anayasası’nda garanti altına alınan toplanma ve ifade özgürlüğünü ihlal etmemeleri konusunda uyarmıştı.
Günümüz açık bilgi kaynakları çağında yeni neslin, neredeyse hiç televizyon izlemediği, haberleri ilk elden ve daha az sansürlü sosyal medyadan aldığından başta Filistin olmak üzere dünyadaki birçok olay hakkında daha objektif bir bakışa sahip olduğunu görüyoruz. Ki Amerikan üniversitelerinin “özgür” öğrencileri, “özgür düşünen” profesörlerin destekleriyle fikirlerini açıkça ifade edebiliyorlar. İfade özgürlüğü konusunda ikiyüzlülüğünü sergileyen Amerikan yönetimi ise Orta Doğu’daki demokrasi fırtınasını (!) alkışlarken, ülkesindeki seslere kulak tıkıyor.
ÇİFTE STANDART
Geçmişteki ve güncel olaylarda Amerikan demokrasisinin gerçek yüzünü görüyoruz. Tüm dünyanın gözü önünde yine Müslüman kızların başörtülerinin zorla çıkartılması, profesörlere ise azılı suçlularmış gibi kaba davranılmasıyla, tıpkı Irak ve Libya’ya yapılan asılsız askeri saldırılarda olduğu gibi ABD’nin cezasızlığı sergileniyordu. ABD yönetimi 2011-2015 arasında birçok bölge ülkesini kaosa, günümüz Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesine yol açan “Arap Baharı” konusunda büyük umutlar beslemişti. Ülkelerin zararı (kaybettiği ekonomik büyüme) ise BM tahminlerine göre 614 milyar dolar, bu da bölgenin GSYİH’sının yüzde 6’sına tekabül ediyordu.
Dünyanın “baş jandarması” olan ABD, iki kutuplu sistemin çöküşünden sonra hegemonik istikrar güvencesi vermesine rağmen bu görevini yerine getiremedi: Orta Doğu’da eşit iki devlet kurulmadığı gibi, ABD bağımsız bir Filistin devleti oluşturulmasını engellemek amacıyla İsrail’in, Filistin’e ait topraklarda gerçekleştirdiği genişletme ve işgal politikasını da destekledi.
Geçtiğimiz yılın Kasım ayında İtalyan öğrenciler Pisa Kulesi’ne Filistin bayrağını asmıştı. Bugün de başta Fransız Sorbonne Üniversitesi öğrencileri olmak üzere birçok ülkede üniversiteliler ABD’deki öğrencilere destek verdi.
ABD’deki siyasetçiler ve üniversitelerin yönetimleri gösterileri antisemitizmle ilişkilendirerek kınadılar. Ancak protestocu öğrenciler, gösterileri düzenleyenlerin çoğunun Yahudi olduğunu vurgulayarak bu suçlamaları reddettiği gibi politikacıların kendilerine olan bu ilginin, dikkati İsrail’in vahşetinden ve ABD’nin savaşa verdiği destekten başka yöne çekmeyi amaçladığına dikkat çektiler. Zira protestoların medyada geniş yer bulması sırasında ABD, Ukrayna, Tayvan ve İsrail’e rekor düzeyde askeri yardım paketini onayladı. Bunların ikisi ABD’nın ana rakiplerini frenleme ile ilgiliyken, İsrail’inki ise zulmünü sürdürmek için sınırsız yetki anlamına geliyor.
MOSKOVA’NIN TEPKİSİ(ZLİĞİ)
Amerika’daki protestolar bir yenilik olmasa da Ruslar son protestoları “ABD için niteliksel olarak yeni bir olgu” olarak nitelendirdi. Rus Federasyon Konseyi Bilgi Politikası ve Medya ile Etkileşim Komisyonu Başkanı Alexei Pushkov, “İsrail’i her zaman destekleyen ve ona sempati duyan Amerika’da, İsrail politikalarına karşı hiçbir zaman bu kadar büyük protestolar yaşanmamıştı” dedi.
İsrail’in Gazze›yi işgaline “şiddetle karşı” çıkan Moskova’nın tepkisi, Ukrayna sahasındaki gelişmelerle büyük ölçüde azaldı. Nitekim Moskova’nın Orta Doğu’daki müttefiklerinden biri olan İran’ın, Suriye’deki diplomatik misyonu saldırıya uğradığında ve sonrasında tepkisiz kaldı. Rusya’nın Suriye’de Esed’in “daveti” üzerine bulunmasına rağmen günümüzde Suriye, ABD’nin destekli gruplar başta olmak üzere her türden askeri grupların “geçiş alanına” döndü.
DÜNYA UYANIYOR
ABD’nin finansal, askeri ve medya gücünü elinde bulundurmasına rağmen dünyada Filistin’i destekleyen gösteriler güç kazanıyor. Tüm baskılara rağmen dünyadaki bu korkusuz seslerin sonuç verdiğini görüyoruz. Josep Borel, birçok AB ülkesinin mayıs ayı sonuna kadar Filistin’i tanıyabileceğini belirtti. Mart ayında ise İspanya, İrlanda, Malta ve Slovenya ortaklaşa Filistin devletini tanıyabileceğini açıklamışlardı. Şu anda BM üyesi 193 ülkeden 140’ı Filistin topraklarını ayrı bir devlet olarak tanıyor.
Öğrenci baharı ise bize şunu gösteriyor: Güçler orantısız olsa da, protestolar bastırılsa da olup bitenler zihnimizde derin bir iz bırakacak ve zorbalık yapmak eskisi kadar kolay olmayacaktır.
HABERE YORUM KAT