Oportünizmle Sağduyu Arasında
Demirtaş barış olmasın diye elinden geleni ardına koymuyor. Bu kadar umut beslenen bir genç siyasetçinin böylesine kısa sürede pespaye bir oportünizmin ve ahlaki zaafın içine düşmesi gerçekten yazık…
Oportünizmle sağduyu arasında
Etyen Mahçupyan
Terör eylemi planlayıp uygulamak basit bir iş değil. Ankara’da yaşanan katliamın da geniş bir arka planı olduğunu varsaymak gerçekçi olur. Önce bu tür bir eylemin siyasi açıdan ‘faydalı’ olduğu değerlendirmesini yapıp, muhtemel farklı eylemlerle karşılaştırıp kararını vermeniz lazım. Bunu yaparken size yakın veya uzak diğer aktörlerin desteğinin veya tepkisinin de iyi hesaplanması gerek. Ardından yeri ve zamanı seçecek, azami sonuç alabileceğiniz koşulları belirleyeceksiniz. Nihayet bu türden bir intihar eylemi için ‘doğru’ kişileri seçecek, onları hazırlayacak ve şartların değişme ihtimaline karşı onları belirsiz bir konumda tutarken motivasyonlarının düşmemesini sağlayacaksınız. Bu kolay bir iş değil, çünkü bombacılar çok muhtemelen ideolojik açıdan karşı oldukları ve nefret ettikleri birilerini öldürmeye gitmeyecekler. Aksine hiç tanımadıkları, bilmedikleri insanları kendileriyle birlikte havaya uçuracaklar. Dolayısıyla bu kişileri eyleme razı etmek ve istim üzerinde tutmak, onları ayrılamayacakları bir organizasyonun içinde tutmayı becerebilmek demek…
Bunu kim yapabilir? Sorun şu ki bu artık profesyonel bir sektör ve taşeron ‘şirketler’ var. Diğer bir deyişle işi ısmarlayan ile eylemi yapan birbirinden çok farklı olabiliyor. Diğer taraftan Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye siyasetindeki marazi aktörleşmeler böyle bir beceriye sahip ‘otantik’ öznelerin de olabileceğini söylüyor. Listeyi yazmaya İran ve Suriye istihbaratı ile başlayıp, IŞİD ile devam edebiliriz. Çünkü bunlar daha önce benzer eylemleri gerçekleştirdiler ve aynı niyeti taşıdıklarını gizlemiyorlar. Ardından PKK, MLKP, DHKP-C ve 1990’ları hatırlatan derin devlet girişimleri üzerinde de durulabilir. Ama organizasyonun gereksinimleri Ankara’daki intihar saldırısının yurt dışı kaynaklı olma ihtimalini çok yükseltiyor.
Amaç Türkiye’nin Ortadoğu’da etkisizleşmesi ve iç sorunlarına gömülmesi olabilir. Önümüzdeki dönemin yeni denklemlerinde Türkiye’nin pasif bir role mahkûm olması epeyce bariz bir istek. Bunun yanında iç siyasette de bazı ‘istenen’ sonuçlar olduğu söylenebilir: Kamuoyunu umutsuzluğa sevk etmek, devlete güvensizlik yaratmak, hükümeti paralize etmek, otorite boşluğu yaratmak, iç barışı olanaksız kılmak gibi…
Katliamın tam da PKK’nın ateşkes ilan edeceğinin konuşulduğu, hükümetin ülke içinde IŞİD operasyonları yaptığı ve Türk uçaklarının Suriye füze sistemi tarafından taciz edildiği bir ortamda yapıldığını akılda tutmak lazım. Kürt meselesinin tamamen bölgesel gerilimin malzemesi haline gelmesinin bu katliamın yeri, zamanı ve hedefiyle doğrudan ilişkisi var.
Türkiye serinkanlılığını sürdürür, sivil siyasete sahip çıkarsa zamanla bu yarayı da saracaktır. Ama Eskişehir’de polislerin linç edilmeye kalkılmasının gösterdiği üzere, olayı bir ‘devlet/halk’ çatışması olarak sunma fırsatçılığı baskın çıkarsa, bu katliamın seçimlerin sonrasına uzanacak bir ‘lanete’ dönüşebileceğini tahmin etmek zor değil. Türkiye bu dönemeci siyasi kurumlarının ve liderlerinin sorumluluk duygusu taşıyıp taşımadığına göre kolay veya zor geçecek. Eğer hükümetin sergilediği sağduyu galebe çalarsa, toplumsal birliktelik duygusu pekişebilir ve barış kulvarı yeniden açılabilir. Görünen o ki içeride barış yolu açılmadıkça, dışarıda güçlü olmak zor.
Nitekim Demirtaş da bunu biliyor ve barış olmasın diye elinden geleni ardına koymuyor. Bu kadar umut beslenen bir genç siyasetçinin böylesine kısa sürede pespaye bir oportünizmin ve ahlaki zaafın içine düşmesi gerçekten yazık…
HABERE YORUM KAT