Önce O Keleşi İndir...
Çok iyi hatırlıyorum; seksenli, doksanlı yıllarda “bu ülkenin adam olmayacağı”na dair tartışılmaz bir ortak kanı vardı. Herkes bir şekilde kapağı dışarıya atmaya çalışıyordu. Kapağı devlete atanlar ve devletten geçinmeli sermayenin oluşturduğu bir elit azınlık için ise ülke cennetten farksızdı. Diyarbakır veya Lice'de faili meçhuller için kullanılan Beyaz Torosların üreticileri, halka tabut gibi otoları altı ay sırayla veya karaborsada fahiş fiyata satmaktan memnundu.
Bu çelişkinin uzun süre devam etmesi mümkün değildi, çünkü Türkiye'nin petrol yatakları yoktu.
Beyaz Türkler İslamofobilerini bir an kenara bıraksalar, AK Parti'nin bu ülke için tarihin bahşettiği bir mucize olduğunu fark edeceklerdi. Soyup soğana çevirdikleri, toplumsal barışın devleti birarada tutamayacak kadar zayıfladığı bir ülkeyi, siyasal ve ekonomik olarak bir mahvoluştan kurtaracak, bu arada onların da haklarına riayet, tüm darbe teşebbüslerine “Le havle” diyerek tahammül edecek diri ama millî bir aktörün ortaya çıkışı, ancak şükredilecek bir durumdu.
AK Parti, hem darbelere direnir, hem de ülkeye muzazzam bir sıçrama yaşatırken, Kürt, Alevi, dindar, Ermeni, Kıbrıs ve sosyal adaletsizlik sorunlarını da kucağında buldu. Bürokrasinin kendisine karşı çalıştığı, kapatma davalarının açıldığı, muhtıraların ve cumhuriyet mitinglerinin, siyasî cinayet ve katliamların eksik olmadığı bir süreçte, tüm bu tehditlerle baş etmek, aynı anda ülkeyi dünyanın 16. ekonomisi hâline getirmek, IMF'ye borcu sıfırlarken, Merkez Bankası'nın rezervlerine rekor kırdırmak, tek gücü olan oylarını arttırmak bir mucize değilse neydi?
Ama herhâlde bu dönemin en cüretkâr projesi Çözüm Süreci'ydi. Müesses nizamın kendi iktidarı için PKK ile oynaşarak sürdürdüğü bu savaş bitirilmeden bu ülkenin gerçekten bağımsız olması ve demokratikleşmesi mümkün değildi. Ama daha da değerli olan, AK Parti'nin Kürtlere, Ermenilere, Alevilere yapılanları ahlaken yanlış bulması ve mahkûm etmesiydi.
Çözüm Süreci bu faktörlerle başladı: Ahlakî üstünlük, siyasî ve ekonomik başarı, tarihsel bir sosyolojik taban desteği ve güçlü liderlik...
Bunu fark eden Öcalan oldu. Öcalan'a fazla güvenilmesine karşıyım, çünkü o güce boyun eğer ve bir Mandela değildir. Ancak HDP/PKK hareketinde bu tarihsel momentumun analizini yapabilecek yeterlilikte tek kişi de oydu.
HDP/PKK, Çözüm Süreci'nden nefret ediyordu. Şiddetin yerine, demokratik yurttaşlık, evrensel demokrasi ve anti-ırkçı İslâm değerlerini teklif etmek anlamsız oldu. Öcalan örgütünü dönüştürememiş (ki bunu itiraf da etmişti), HDP projesini beyaz Türklere kaptırmıştı. Kritik dönemde HDP/PKK'ya açıkça müdahale edemedi ve örgütü onu Demirtaş ve şiddet üzerinden adaya gömdü. Örgüte değil, halka oynasaydı, hem kazanma ihtimali olur, kaybetse bile ikinci bir şansı kotarabilirdi.
HDP/PKK'nın Gezi'de “acaba muhatabımız yıkılacak mı” tereddüdünü anlayabilirdik. Ama onlar ne olacağını izlemek ve sorun aşıldığında yola devam etmek yerine, gerici darbenin koçbaşı olmayı tercih ettiler. Seçim öncesi “Böyle bir HDP Meclis'e giremezse değil, girerse çatışmalar başlar” demem bundandı. Nitekim bugün yüzde 13 oy almış bir partinin sokak, silâh çağrısı yaptığı, eklektik bir kaypaklıkla siyaseti etkisizleştimeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Polisler yataklarında enselerinden vurulurken bile gerçeğe sahip çıkmıyor, ateşkesi fiilen bozan, sadece 2015'te iki bin eylem yapan örgüte haklılık kazandırma yolunda hiçleşiyorlar.
Sürekli yalan konuşuyor, gerginlik üretiyorlar. Bu HDP'nin kendi kendisini kapatması manasına geliyor.
Çözüm Süreci HDP/PKK için hiç başlamamıştı zaten. Hükûmet elinden geleni yaptı, sonuna kadar direndi. 6-8 Ekim'de 53 vatandaş HDP/PKK çağrısı ile öldürülürken süreci korumuş bir hükûmeti, bugün süreci bitirmekle suçlayacak kadar ahlaktan yoksunlar. Vatandaşın, polisin, askerin kafasına sıkmaya devam ederken sürecin devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. Çünkü süreçten anladıkları kendi ajandaları için ortalığın boş bırakılması.
Bu ülkenin sokaklarında Türk, Kürt, Alevi, Müslim gayrımüslim herkes özgürce dolaşsın, korku bitsin, refah ve tebessüm eden mutlu insanlar geri gelsin istedik. HDP/PKK aslında hiç hak etmedikleri tarihî bir fırsatı kaçırdı. (Belki de hak etmediği için kaçırması olağandı.)
Suruç katliamı ile başlayan acılı süreçten memnun değiliz. Çünkü bu sürece inanan, emek veren, risk alan bizleriz.
Bu sorunlar, çözümü zor, karmaşık ve sebat isteyen bir sürece işaret eder. 6-8 Ekim katliamında aslında biten sürece bir şans daha verilmişti. HDP/PKK bu şansı hükûmeti yıkmak için maşa olmakla kullandı.
Enseyi karartmaya gerek yok. Kürtlerin temsilcisi dün de HDP/PKK değildi, bugün de değil. Çözüm Süreci HDP/PKK'ya endeksli de değil.
Türkiye tüm vatandaşlarını kucaklayarak yoluna devam edecektir.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT