Omurgasızların alevlenen aşkı
Elif Çakır, geçtiğimiz hafta mütevazı bir teknede arkadaşlarının organizasyonuyla bir doğum günü partisi yaptı. Partinin konukları arasında “gazeteci” Fatih Çekirge de vardı. İsmi 28 Şubat’la özdeşleşen Karargâhın o dönemki bir numarası Çekirge’nin, 28 Şubat’ta başörtülülere yapılan haksızlıklar gözönüne alındığında, başörtülü bir yazarın doğum gününe katılması kamuoyunda tartışıldı. Çekirge de bu tartışmalardan sonra bir yazı kaleme aldı.
Elif’le konuştum. Partiyi arkadaşları organize etmiş ve kimin katılacağından haberdar değilmiş. Bu notu düştüm, çünkü yazacaklarımın Çakır’la bir ilgisi yok. Ortaya çıkan fotoğraf ve Çekirge’nin açıklamalarından hareketle, 28 Şubatçılar ve muhafazakâr kesimin her geçen gün alevlenen aşkını gözler önüne sermek istiyorum.
Çekirge de kendisine yöneltilen eleştiriler karşısında, 15 aralıkta hürriyet.com.tr internet sitesinde “Bak sevgili kardeşim bu yazıyı iyi oku” başlığıyla bir yazı kaleme aldı.
“Elif’in doğum gününden sonra yapılan eleştirileri biliyorsunuz. Bugüne kadar 28 Şubat süreciyle ilgili bana atılan çamurları, yakıştırmaları ciddiye almadım. Polemiğe girmek istemedim. Ama başörtülü diye iki arkadaşıma saldırma gerekçesi yapılınca dayanamadım.
Bak sevgili arkadaşım. İşte ilan ediyorum. Bu sözüm sana...
25 yıllık gazetecilik hayatımda; Yalnız 28 Şubat değil, mesleğimin her anında gazetecilik dışında yasa dışı bir işim olmadı. Demokrasi dışı hiçbir organizasyonda olmadım. O günleri Ankara’da yaşayanlar bilir. Çünkü zaten her şey apaçık ortada oluyordu. Yani gizli saklı bir şey yoktu. Patronlardan yargı dünyasına kadar Genelkurmay karargâhında verilen açık brifingler herkesin gözü önündeydi...”
Çekirge çok doğru söylüyordu. 28 Şubat’ta her şey apaçık milletin gözü önünde olmuştu.
Ankara’dan, Genelkurmay karargahından aldığı emirle Sabah gazetesinin manşetlerini nasıl süslediği, gizli saklı değildi. İsmi açıklanmayan komutanlar zinciriyle, Zafer Mutlu’yla birlikte yaptıkları psikolojik operasyonu, post modern darbenin içindeki ortaklıklarını bilmeyen yoktu. Can Atak’lı, o günlerin çekirgesinin rolünü verdiği röportajlarda açık etmişti. Arkadaşlarını aldıkları emirle manşetlerden alçak ilan edecek kadar da alçalmışlardı.
Çekirge doğru söylüyordu... Her şey milletin gözü önünde oldu...
İki bine yakın insan sizlerin psikolojik harp ve kara propagandası sayesinde ordudan atıldı. Sekiz bine yakın insan zorla emekli edildi. Binlerce başörtülü kızın eğitim hakkı, yerlerde sürüklenerek ellerinden alındı. Binlerce imam-hatip liseli öğrencinin gelecekleri sizler sayesinde katsayı, kesintisiz eğitim adı altında karartıldı. Güneydoğu’da binlerce insan faili meçhule kurban giderken siz başka işlerle meşguldünüz.
Sizler askerle birlikte psikolojik harp yaparken, patronlarınız bankaları soymakla meşguldü. Ülke soyulurken sesinizi çıkartmamıştınız. Soygunu milletin bilmemesi için, irtica adı altında bir tiyatroyu sahneye koymuştunuz. Sahnede sizin ve emir aldıklarınızın senaryosu oynanırken, ismi açıklanmayan generaller sufle yapıyor, sahnenin arkasında patronlarınız ülkenin içini boşaltıyordu.
25 yıllık meslek hayatında gazetecilik dışı bir işin olmamış. Demokrasi dışı hiçbir organizasyon içinde olmamışsın. Doğrusu bu laflarına çok güldüm. Senin, Zafer Mutlu’nun, Ertuğrul Özkök’ün ve diğerlerinin darbenin, statükonun içindeki rollerinizi, 28 Şubat darbesindeki ortaklığınızı bilmeyen yok. 2003-2004’te Sarıkız’da, Ayışığı’nda, darbe günlerinde Mustafa Balbay’ın rolü neyse, 28 Şubat’ta sen, Zafer Mutlu ve Ertuğrul Özkök’ün rolü oydu. 28 Şubat bir darbeydi ve o darbenin tam göbeğinde sizler oturuyordunuz.
Bir lafım da “bulundukları ortamın havasını bile zehirleyen sizlere” halen itibar eden, yaptıklarınızı unutan muhafazakâr kesime. Yani omurgasızlara.
Ne oldu da bu insanların yaptıklarını unuttunuz? Sizleri öven bir yazıyla yelkenleri suya indirdiniz? Uçaklarınızda başköşeye darbecileri, statükocuları oturttunuz? Masalarınızın, partilerinizin ayrılmaz konukları oldular. Yüzde 47’yle sizleri oraya çıkaranları unutup, kendinizi halen onlara kabul ettirmenizin sebebi nedir? Ekranlarınızı 28 Şubatçılarla, darbecilerle, şikecilerin emir kullarıyla doldurdunuz. Bakın TRT’nin ekranlarına, bakın kendini muhafazakâr ilan eden diğer TV’lere. Bakın uçaklardaki gazeteci konuklarınıza... Bakın masalarınızdakilere...
Muhafazakâr kesimin yazarları da gazetecileri de ne çabuk unuttular kendilerine ve o günlerde bu millete yaşatılanları. Ertuğrul Özkök kompleksiyle, ona benzemek için girmedik kılık bırakmadılar.
Ey muhafazakâr kesim... Ey kendini cemaat zannedenler... Çevrenize bakın ve omurgasızlığınızı görün. Unutmayın ki yarın onlar yine gelecekler ve yine sizleri darağacına götürmek için ellerinden geleni yapacaklar. Çünkü onlar “dönekliğin” ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Çünkü onlar bukalemunlar.. Böyle olmayacağını düşünüyorsanız, tarihe biraz bakın derim.
Ben onlarla aynı ortamda bulunmayı, bu ülkenin hakları yenen insanlarına hakaret kabul ederim. Helalleşelim çok doğru... Ben sizleri bağışlayayım da ordudan atılan binlerce insanla, yaşadıkları ve yaşattıklarınızla, başörtülü kadınların ellerinden aldığınız gelecekleriyle, işkenceyle öldürttüğünüz insanlarla, faili meçhule kurban gidenlerle ve diğer mağdur olan milyonların haklarıyla nasıl helalleşeceğiz... Nasıl helal edeceğim bende olmayan o hakları...
Ve en önemlisi onların yüzüne nasıl bakacağım.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT