Ömer Bey'in 'çürük' raporu bıktırdı!
Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı ve Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun askerlik yapmamak için aldığı raporun 'çürük' olduğu iddialarını konuşmaktan gına geldi.
Bu konuyu yazmamak için direniyorum. Ama ya bir internet sitesi, olmadı Zaman Gazetesi muhabirleri rahat bırakmıyor. Aktifhaber sitesi, Ömer Bey'in yeni rapor almak için GATA civarlarında görüldüğünü yazmıştı. Onu pas geçelim dedik. Zaman'dan Çağlar Avcı, Eminağaoğlu'na sağlam raporunu veren dönemin tabip yüzbaşısı Osman Artuç'u bulup konuşturmuş. Tabip albay rütbesinden emekli olan Artuç'un söyledikleri yenilir yutulur ve dahi pas geçilir cinsten değil. 'İmzamın üstüne düşülen notlar bana ait değil' cümlesi tek başına olayın vahametini göstermeye yetiyor. Ortada asker kaçaklığının ötesinde bir durum var: Evrakta sahtecilik.
Bence konuyu aydınlatmasını kendisinden bekleyerek Ömer Bey'e haksızlık ediyoruz. Aslında görev, Adalet ve Milli Savunma bakanlıklarına düşüyor. Her ne kadar Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 'askere alma bizim görev alanımızda değil' diye bombayı MSB Vecdi Gönül'ün kucağına bırakmaya çalışsa da, iki bakanlık da zan altında. Emekli Albay Osman Artuç'un açıklamaları, aslında suç duyurusu niteliğinde. 'Benim kaşeleyip imzaladığım resmî evraka bilgim ve iznim dışında ekleme yapılmış' diyor. Daha ne desin! Adalet Bakanlığı bir savcının, hem de Yargıtay gibi hukukun en üst karar merciinde görev yapan bir savcının işlediği iddia edilen suça duyarsız kalabilir mi? Evrakta sahtecilik suçlaması o konumdaki insanlara yapılabilecek en ağır suçlamadır. Aklanma hakkı en temel insan haklarındandır; Ömer Bey'i hayat boyu bu şüphe altında yaşamaya mahkûm etme yetkisi kimsede yok. Askerlik gibi en dokunulmaz alanda bu suçu işlediği ileri sürülen kişinin takip edeceği davalara muhatapları nasıl güvenecek?
Milli Savunma Bakanlığı, bugüne kadar 'görmedim, duymadım, bilmiyorum' havasında vakayı duymazdan geliyor. Bakan, İzmir'de muhabirlerin ayaküstü sorusunu, 'inceliyoruz' şeklinde cevaplamış. Büyük bir gelişme! Biz, birliğimize mesai bitiminden sonra teslim olduğumuz için tertiplerimizden bir gün sonra tezkere alabilmiştik. Vatan hizmetinde bir gün bile çok önemlidir, düşüncesini mayalamak için doğru bir uygulama. Peki, bizim saatlerimizin hesabını yapan mekanizma sıra Ömer Bey'e gelince neden sus pus oluyor? YARSAV Başkanı'nın bilmediğimiz bir özelliği veya dokunulmazlığı mı var? En azından bu açıklansa, biz de kafa yormaktan, gelişmeleri takip etmekten ve ikide bir milletin kafasını ütülemekten kurtuluruz.
Biz olaya hep tek yönden baktık, muvazzaflar açısından düşünüldüğünde tablo nasıl görünüyor acaba? Her günleri ölümle burun buruna geçen genç-yaşlı subaylar, Ömer Bey'i hayırla mı yâd ediyor, merak ediyorum. Emanet aldıkları ana kuzularını, ömür boyu sönmeyecek bir kor halinde yüreklere iade eden komutanlar, 'olsun varsın' mı diyor? Bülent Ersoy'a bile 'halkı askerlikten soğutmaktan' dava açan askerî savcılar, meslekî dayanışma adına mı sessizliği tercih ediyor? Bu sorular kafamda resmigeçit yaparken gözümün önüne hep oğullarım geliyor. 'Bütün bunları görüp, gözümü kırpmadan onları gönderebilecek miyim?' diye düşünmeden edemiyorum. Sonra babasını bir yaşında kaybedip üvey baba yanında büyüyen şehit evladı dedem aklıma geliyor. Su-i misal emsal olmaz diyorum. Biz, bize yakışanı yapmaya devam edeceğiz.
Karar verdim artık çok hayatî bir gelişme olmadıktan sonra bu konuyu yazmayacağım. Adalet Bakanlığı 'evrakta sahtecilik' suçlamasına muhatap bir savcıyla hiçbir şey olmamış gibi çalışmak istiyorsa onlara mübarek olsun. Milli Savunma Bakanlığı, duymazdan gelecekse devam etsin. Sadece küçük bir teklifim var; askere alma dairesi ASAL'ın adını değiştirip GASAL yapsınlar, 'garibanları askere alma dairesi!'
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT