1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. “Ölümsüz”, “asla unutulmayacak” gençlerin hikâyesi…
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

“Ölümsüz”, “asla unutulmayacak” gençlerin hikâyesi…

17 Mart 2014 Pazartesi 01:37A+A-

27 Mayıs Darbesi’nden bir hafta sonra. Gazetelerin manşetlerinde darbeci Milli Birlik Komitesi’nin dehşet verici bir tebliği var. Komitenin basın sözcüsü Albay Ertuğrul Alatlı’nın resmî açıklaması herkesi şok eder. Açıklamaya göre 27 Mayıs’a giden yoldaki kilometretaşlarından 28 Nisan 1960’daki Ankara ve İstanbul olayları sırasında Demokrat Parti iktidarı yüzlerce genci öldürmüş, cesetlerini de ortadan kaldırmıştır. Cesetlere ne olmuştur peki? Milli Birlik Komitesi’nin 4 Haziran 1960 günü bütün gazetelerin manşetindeki resmî açıklamasından okuyalım:

“Cinayetleri yapanların kendi suçlarını örtmek, cesetleri yok etmek için akla hayale gelmeyecek canavarca tedbirlere başvurdukları anlaşılmaktadır. Şehitlerin gizli yerlere gömüldükleri, ıssız yerlerdeki kuyulara atıldıkları, bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kısmının da hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiği hakkında korkunç haberler alınmaktadır. Cinayetlerin kısa zamanda meydana çıkarılması ve canilerin ele geçirilmesi için sayın talebe velilerinin ve sayın halkımızın resmî makamlara ve üniversite tahkik heyetlerine yardımcı olmalarını rica ederiz.”

Üniversitelerde kurulan heyetlere, her yerde yapılan aramalara, kazılara, bizzat rektörlerin çağrılarına rağmen bahsedilen cesetler bir türlü bulunamaz. MBK ikinci bir tebliğle durumu toparlamaya çalışır: “Milli Birlik Komitesi, üniversiteler tatilde olmaları ile cinayetler, mesullerinin almış oldukları tedbirler ve araştırmaların bir ay kadar geçtikten sonra başlamış olması, diğer cesetlerin bulunmasını güçleştirmektedir. Sayın halkımızın ve idarecilerin bu husustaki bilgilerini resmî makamlara ulaştırmaları rica olunur.”

Ve sonunda 28 Nisan 1950 ile 27 Mayıs 1960 tarihleri arasında Demokrat Parti iktidarının öldürdüğü iddiasıyla ikisi İstanbul, üçü Ankara’da beş genç bulunur. Günlerce gazeteler hikayelerini anlatır, anma törenleri ve fotoğraflarının taşındığı yürüyüşler düzenlenir. “Katil Menderes” sloganları atılır.

İstanbullu iki protestocu genç için Milli Birlik Komitesi görkemli bir cenaze töreni tertip etmiştir.

9 Haziran 1960…

İstanbul’daki devlet erkânı, öğretim üyeleri, subaylar ve binlerce İstanbullu, iki protestocu öğrenciye veda için Beyazıt Meydanı’nı doldurmuştur. Dev bir Atatürk resminin asıldığı tarihî kapıdan Atatürk heykelinin yanındaki iki katafalkta yatan öğrencilere bakan kalabalık “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” marşını söylemektedir. Yanında generallerle ağır ağır kürsüye çıkan rektör Sıddık Sami Onar ağlamaklıdır:

“Daha başka ölülerimiz de vardır. Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları da kardeşleri gibi Ata’nın yanında kalplerimize gömeceğiz.”

Kortej, cenaze töreninin yapılacağı Sultanahmet Camii’ne doğru yola çıkar. En önde yaralı öğrencileri taşıyan ambulans gitmektedir. Hemen arkasında “Atam hürriyet şehitleri ebediyen seninledir. Seninleyiz,” yazılı büyük çelengi taşıyan askerî tıbbiye öğrencileri. Lacivert elbiseli izci kızlar, generaller, öğretim görevlileri, öğrencilerden oluşan on binlerce kişilik kortej, Plevne Marşı’nı günün şartlarına uyarlayarak söylemektedir:

“Kılıcımı vurdum taşa, taş yarıldı baştanbaşa. Şanı büyük Cemal Paşa, askerinle binler yaşa…”

Sultanahmet Camii’ne getirilen tabutlara şehrin bütün camilerinden okutulan salalar eşlik eder. Tarihî camiin duvarına asılan bir pankartta “Bu genç şehitler senin yüz karandır Menderes” yazılıdır. Cenazeler, Sultanahmet Camii’ndeki törenin ardından Sarayburnu’ndan Deniz Kuvvetleri’ne ait 505 No’lu Çeşme Mayın Tarama Gemisi’yle Kadıköy’e geçirilir. Şehirde bütün bayraklar yarıya indirilmiş. Protestocu öğrencileri Haydarpaşa açıklarında on iki savaş gemisinden oluşan bir filo, Kadıköy İskelesi’nde ise alçak uçuş yapan jetler ve ellerinde meşalelerle bekleyen Kadıköylüler selamlar. Denizcilerin omuzladığı tabutlar, askerî bandonun çaldığı matem marşları, camilerden yeniden okunan salalarla Haydarpaşa’ya getirilir. Kadıköy hali önünde gençlerin kanlarıyla yazdıkları dev bir pankart asılıdır:

“Ruhunuz cennette, isminiz tarihe…”

Cenazelerin yüklendiği özel tren Ankara’ya doğru yola çıkar. Hereke, İzmit hatta gece geç saatte geldiği Eskişehir istasyonlarında resmî törenlerle, büyük bir kalabalık tarafından karşılanır. Cenazeler için İnönü, Sakarya Savaşı şehitliklerinden toprak getirilir.

10 Haziran 1960, sabah 09.57…

Ankara’ya varan trenden önce Rektör Sıddık Sami Onar iner, garda kendisini karşılayan Tümgeneral Hakkı Sokullu’ya sarılır. Hem general hem de rektör ağlamaktadır. Garda toplanan kalabalık ise “Katillere ölüm!” diye bağırmaktadır. İstanbul’dan gelen iki cenaze Ankara’daki üç gencin cenazesinin beklediği Cebeci Camii’ne götürülür. Ve son yolculuğa doğru hareket... Top arabalarına yerleştirilen beş gencin cenazesinin etrafında Deniz, Kara ve Hava Harp Okulu öğrencileri sıralanır. İki buçuk kilometreyi bulan kortej, yol kenarına dizilmiş Ankaralıların öfkeli sloganları arasında defnedilecekleri Anıtkabir’e doğru yola çıkar. Nümayiş çıkmaması için Cemal Gürsel ve İsmet İnönü dışındaki bütün devlet erkânı 27 Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi üyeleri tam kadro kortejdedir. Cemal Gürsel’i oğlu Özdemir Gürsel, İnönü’yü oğlu Ömer İnönü temsil etmektedir. Cemal Gürsel’in oğlu, Teğmen Ali İhsan Kalmaz’ın resmini taşımaktadır. İsmet Paşa, törenin ardından akşam saatlerinde Anıtkabir’e gelip gençlerin mezarlarındaki çiçekleri sulayacaktır. En önde kortej komutanı tuğgeneralin üstü açık cipi, arkada deniz, hava, kara harp okulu bölükler, mızraklı süvariler, gazeteciler, din adamları, öğretim görevlileri, bandolar son durak Anıtkabir’e doğru yola çıkar. Kortej yürürken Anıtkabir ve Cebeci’den top atışları yapılmakta, jetler alçaktan uçuş yaparak cenazeye iştirak etmektedir.

Tam 2,5 saat sonra varılır Anıtkabir’e.

Anıtkabir önüne yerleştirilen beş masaya konan tabutlar için önce saygı duruşunda bulunulur, ardından askerî bando eşliğinde İstiklal Marşı söylenir. Bir üniversite öğrencisi, bir Harbiyeli ve Başbakanlık müsteşarı konuşmalarıyla “şehitleri” selamlar.

Anıtkabir’in Çankaya’ya bakan tarafında hazırlanan mezara Harbiye öğrencilerinden oluşan tören mangasının üç el ateşiyle önce Teğmen Ali İhsan Kalmaz gömülür. Yirmi iki yaşındaki genç topçu teğmen, 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim almaya çalışan Harbiyelilerden biridir. Direnen polisi teslim aldıktan sonra paniğe kapılan bir jandarma askerinin silahından çıkan kaza kurşunuyla hayatını kaybetmiştir. Olayla ilgili tahkikatın sonunda er Abdurrahman Sarı gözaltına alınır. Ama soruşturmanın akıbetiyle ilgili cenazeden sonra gazetelerde bir daha haber çıkmaz.

Tören mangasının ateşiyle ikinci mezara on bir yaşındaki Ankaralı Maarif Koleji öğrencisi Ersan Özey gömülür. Ersan Özey, 27 Mayıs sabahında darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla arabayla gezintiye çıkmıştır. Çankaya’da sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için üzerlerine ateş açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Manganın üçüncü ateşiyle bu defa mezara, büyük törenlerle İstanbul’dan getirilen iki cenazeden biri, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi yirmi yaşındaki Turan Emeksiz gömülür. Malatyalı Emeksiz, 28 Nisan 1960’da polisin sert biçimde bastırdığı Beyazıt’taki DP karşıtı büyük gösteride vurularak hayatını kaybetmiştir. Turan Emeksiz’in polis silahından çıkan bir merminin yerden sekmesi sonucu öldüğünü söyleyen Adlî Tıp uzmanları, otopsi raporunu çarpıttıkları için meslektaşları tarafından Milli Birlik Komitesi’ne ihbar edilir; Yassıada’da, Bayar, Menderes ve yüz on yedi DP’liyle birlikte Ankara-İstanbul Olayları Davası’nda yargılanırlar. Uzun uzun sorgulandıktan sonra kurşunun sert bir zemine çarparak yamulduğunu, olayın kaza olduğunu yazdıkları otopsi raporlarının arkasında durur ve beraat ederler.

Cenazesi İstanbul’dan getirilip dördüncü mezara gömülen Nedim Özpolat da aynı gösteride hayatını kaybetmiştir. İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Özpolat’ı, Yassıada Başsavcısı Altay Ömer şöyle anlatır:

“İstanbul lisesi bu genç şehit, heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka atlarken ayağı palete takılmış ve paletler arasında kalan vücudu hurdahaş olmuştur.” Ve Anıtkabir’deki son mezara Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin defnedilir. O da 27 Mayıs gecesi darbeye hazırlanırken elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu kendini vurmuş ve hayatını kaybetmiştir.

Atatürk’ten sonra Anıtkabir’e defnedilen ilk cenazelerdir onlar. “Biz onları Atatürk’ün ayakları dibine nöbetçi dikeceğiz.” diyerek ailelerin cenazeleri memleketlerine götürmesine karşı çıkan darbenin lideri Cemal Gürsel’in fikridir bu.

“Hürriyet Şehitleri” bu görkemli cenazeden sonra da unutulmaz. Teğmen Ali İhsan Kalmaz “İkinci Kubilay” ilan edilir. Şiirleri, konuşmaları kitaplaştırılır, dergilere kapak olur, her yere posterleri asılır, adı memleketi olan Isparta’nın lisesine, İzmir ve Mardin’de birer ilkokula, İstanbul Boğazı’ndaki bir vapura verilir. On bir yaşındaki Ersan için de yürüyüşler yapılır, Çankaya’da vurulduğu caddeye (Şehit Ersan Caddesi) ve meşhur bir taksi durağına adı verilir. Turan Emeksiz’in İstanbul Üniversitesi, Cağaloğlu Yokuşu ve memleketi Malatya’ya üç büstü dikilir; adı Malatya’da bir caddeye bir liseye ve İstanbul Boğazı’ndaki bir vapura verilir. Nedim Özpolat’ın adı Kayseri’de bir ilkokula, İstanbul’da bir sokağa verilir. Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin’in anne ve babasına ayrı ayrı Meclis kararıyla maaş bağlanır.

Ve 28 yıl sonra…

Tarih: 23 Ağustos 1988. Anıtkabir’deki mezarlıkta tören mangası yine ‘Hürriyet Şehitleri’nin mezarlarının başındadır. Geniş güvenlik önemleri altındaki gizli tören yirmi sekiz yıl öncekine göre hayli sessiz ve sadedir. Gözü yaşlı aileler, çocuklarının kemiklerinin mezarlardan çıkarılıp poşetlere konuşunu izlemektedir. Ellerinde kazma-küreklerle görevliler, mezarları kazmaktadır. Arkada imamlar beklemektedir.

Bir kanun çıkmış, Anıtkabir’den İnönü dışındaki tüm cenazelerin taşınması kararlaştırılmıştır. Esas sebep ise hiç şüphesiz 12 Eylül’ün 27 Mayıs’la hesaplaşmasıdır. Yine de Cemal Gürsel’e bir torpil geçilmiş, onun mezarı törenle Devlet Mezarlığı’na götürülmüştür.

27 Mayıs ve 21 Mayıs’ta ölen on gencin cenazeleri ise sessizce Cebeci Şehitliği’ne taşınacaktır. Acıları yeniden depreşen aileler bu muameleye tepkilidir.

27 Mayıs darbecilerinin propaganda için politik nedenlerle yirmi sekiz yıl önce devlet töreniyle Anıtkabir’e gömdükleri gençleri, 12 Eylül darbecileri şimdi yine politik nedenlerle buradan sessizce götürmektedir. İsimleri okullar ve vapurlardan kaldırılır, büstleri bir köşede unutulur.

Çünkü devletin artık onlarla işi bitmiştir...

Ama onlar “ölümsüz”, “asla unutulmayacak” sloganlarıyla ölü bedenleri siyaseten kullanılan, sonra da unutulup giden son gençler olmayacaktır…

TÜRKİYE

YAZIYA YORUM KAT