Ölüme çağıran
Bugünlerde Ceviz Ağacı filmiyle pek çok ödül kazanan yönetmen Faysal Soysal, Ramo ve Saliha Osmanović çiftinin hikâyesini 2017 yılında TRT için hazırladığı Srebrenitsa Anneleri Kayıplarını Arıyor adlı belgeselde anlatmaya çalışmıştı. Saliha Osmanović, Şuhra Malić, Hanife Cogez, Nura Mustafić ve Hatice Mehmedović’in anılarının yer aldığı belgesel beş bölümden oluşuyordu. Beş Boşnak kadının, beş annenin, baş yalnız insanın acılarından bize vuran dalgalardı o kayıtlar. Bu eserin ilk bölümünde yer alan Saliha hanımefendinin acısının bugüne ulaşan bir karşılığı var.
1995 yılı. Temmuz ayı. Saraybosna kuşatmasının üçüncü yılında acıların sürgit devam ettiği, direnişin de bir yandan aslanlar gibi ilerlediği ve yüz binlerce sivil can verdiği zamanlar. Sırp askerler Srebrenitsa’nın her yanına dağılıp soykırıma başlayınca siviller mahşer yeri gibi olan şehirde her yana kaçışırlar. Silahsız, yiyeceksiz koşmaya başlayan Boşnaklar, korkularını, hayal kırıklarını ve çaresizliklerini toplayıp ormana, dağlara doğru yol alırlar. Önceki sabah topçu ateşinde ölen oğlu Edin’i (1977- 6 Temmuz 1995) gece yarısı gömen Ramo Osmanović (1954-13 Temmuz 1995) de kaçanlar arasındadır. Lakin bu kaçış uzun sürmez, Sırplar tarafından yakalanır. Yorgundur Ramo, halsiz ve çaresizdir. Ramo’nun yakasına yapışan Sırplar onu ormanın yakınına kadar sürüklerler. Sonrasında Ramo’ya ve ailesine dokunmayacaklarına dair söz veren Sırplar, onun ormana doğru seslenmesini ve tüm kaçanların teslim olmalarını istemesini söylerler. Ramo, inanır. Bosna Savaşı’nın en krtitik yönü Boşnakların Sırplara güvenmesinden kaynaklanmaz mı zaten? Ramo da öyle, inanır işte. İnanmasa kendi oğlunu öleceğini bile bile yanına çağırır mı? Sırplar sufle verir, Ramo söyler. “Nermin (oğlunun adı) aşağı gel, ben buradayım. Sırplar’dan korkma! Hepiniz aşağı gelin!” Ellerinin ağzının kenarında birleştirerek tüm gücüyle defalarca bağırır Ramo. Aslında yorgun düşen, aç susuz kalan Boşnaklar’ı yakalamak Sırp katiller için hiç der zor değildir ama biraz da eğlenmek için bu yolu seçmişlerdir. Babanın oğlunu adeta ölüme çağırdığı anlar kameraya kaydedilir. Nermin, babasına güvendiğinden mi, onu kurtarmak için mi, çaresizliğinden mi bilinmez iner gelir. Gencecik delikanlı, evin ikinci oğlu Nermin (1976-13 Temmuz 1995), babasının gözleri önünde kuşuna dizilir.
Ailesiyle hayatta kalma sözü alan Ramo Osmanović’in çağrısıyla ormanda saklandığı yerden çıkıp gelen Nermin’in babasının yanına geldiği ve cani Sırpların sözlerinde durmayacaklarını hissettirip sonrasında kurşunlanarak öldürüldüğü o dakikalara dikkat kesilelim. Nermin’in vuruluşuyla kendisinin öldürüldüğü ana kadar geçen sürede baba Osmanović’in içinde kopan fırtınalar, alınan yanlış kararın verdiği ızdırap, rahatlıklarıyla insanı çıldırtacak olan Sırp canilerinin halleri, yerde hareketsiz yatan son oğulun vücudunda toprağa karışan kanı… İki günde iki oğul kaybeden bir babanın dalgalı ruh halleri. Öldürülmeden önce kahrolan babanın o çaresizliği, sıkışmışlığı ve yuvarlandığı o dikenli acı kuyusu. Bir babaya yapılacak en büyük kötülük yapılmıştır. O birkaç dakikada kim bilir kaç kez acılar içinde ölür Ramo Osmanović. Sonu ölümle bitecek olan bu anların başlangıcının videoya kaydedilmesi ve sonrasında katiller tarafından servis edilmesi ne kadar şok edici, travmatik sonuçlar doğuracak olan acımasız bir karardır. Sırpların Boşnak düşmanlığı, yaptıkları zulümlerin çapı akıl almayacak boyutlardadır.
Nermin infaz edildikten sonra babası da kurşunlanır. Baba oğul bir toplu mezara atılırlar. Daha sonra iş makineleriyle başka çukurlarla karıştırılırlar ki kimlikleri belli olmasın. Akıbetleri 2008 yılında bir toplu mezarda yapılan DNA testleri sonucu ortaya çıkar. O güne kadar onlardan haber bekler Saliha Osmanović Binlerce Boşnak anası, erkeğini yitiren binlerce Boşnak kadını gibi.
Ramo Osmanović’in bu çaresiz anları Srebrenitsa katliamının yirminci yılı anısına, 2015 yılında heykeltraş Mensud Kečo tarafında heykele dönüştürülür. “Nermine Dodji” yani “Nermin’i çağıran” adlı heykel -bi ara Hırvatlar tarafından tahrip edilse de- Saraybosna’da Vekili Parkı’nda halen sergilenmektedir. Heykelin yanında ise içine bir ayna yerleştirilmiş doğaçlama bir mezar vardır; bu sembolik mezarın her Boşnak’ta derin bir karşılığı vardır. Nermin’in annesi, Ramo’nun eşi Saliha Hanım, Srebrenitsa yakınlarında yer alan Dobrak köyünde tek başına yaşamaktadır. Lahey mahkemelerinde cani Mladiç’in olduğu duruşma ortamında, gizli tanık olmayı reddederek, soykırımı Miladiç’in yüzüne baka baka anlatmış korkusuz bir Boşnak kadınıdır o.
Binlerce Müslümanın soykırıma uğradığı Srebrenitsa’da, Dayton antlaşması sonrası bölgede halen Müslüman nüfusun daha yoğun olmasına rağmen şehrin Sırp cumhuriyetinin bir ili olarak kabul edilmesi ve Sırp geri dönüşlerinin başlaması; acının küllerine üflemekten, közleri diri tutmaktan başka bir sonuç doğurmayacak gibi görünüyor. Srebrenitsa’da halk, diken üstünde asık yüzle ömür tüketiyor.
Ramo Osmanović, verilen güven sözlerine kanarak oğlunu katillerin namlularının ucuna çağırmıştı. Yarın ya da öbür gün Suriye’den “Esad iyi adamdır. Evinize geri dönebilirsiniz” diyen çağrılar gelirse şaşırmamalıyız. Siyaset bu ya, olabilir. Lübnan’dan anlaşmalar vesilesiyle dönen ailelerin haberleri televizyonlarda ve sosyal medyada paylaşılıyor. Sayıları birkaç yüzden ibaret olan ailelerin şu anki durumu nedir bilen yok. Önceki yıllarda da af çıkışlarıyla dönen ailelerin tamamının çeşitli bahanelerle tutuklanıp kayıplara karıştıkları bilindik bir durum. İşkencelerle, toplu mezarlarla, biyolojik silah saldırılarıyla nam salmış bir iktidarın; kendi halkını havadan vurması için Rusya’ya, karadan vurması için de İran’a ve Lübnan Hizbullahı’na adeta yalvardığını birileri hemen unutmak isteyebilir. Siyasetçiler unutsa da halk ve vicdan sahibi insanlık unutmaz. Suriye dışına savrulan Suriyelilerin, Esed’in egemen olduğu güç alanına dönmelerinin istenmesi, onların bile isteye ölüme terkedilmesinden başka bir şey değildir.
Ramo’nun çığlığı, çaresizliği bir heykelle somutlaştı. Ramo’nun çaresizliği yüz binlerce Boşnak’ın da çaresizliğinin resmi oldu. Aynı tuzağa bir kez daha düşmemek gerekir. Suriye’de iktidar değişikliği gerçekleşmediği, Esed’in kirli ailesi tasfiye edilmediği sürece kimse oralardan gelecek “eve dön!” çağrılarına dikkat kesilmemelidir.
YAZIYA YORUM KAT