Ölümden meded uman dar kafalı ölümlüler, zihniyetlerin ölmediğini nereden bilsinler..
‘Sosyal medya’ denilen bataklıkta, kendi isimlerini açıkça yazmaya cesaret edemeyen kimseler, geçen hafta içinde, Tayyib Bey’in 2-3 gün süren rahatsızlığını öyle bir heyecanla karşıladılar ki, ‘Bu sefer, seçim riskine gerek kalmadan, iş tamam galiba…’ muştusuyla sevinçlerini paylaştılar. Kimileri de, ‘tek adam gidiyor’ diye yazdılar.. Kimileri de, ‘Tanrılaştırdığınız kişi ölüyor, ama, biz yine buradayız..’ gibi, kendilerini ölümsüz sanan kimseler bile görüldü.. Bunları yazanlar, 100 yıldır, ‘tanrılaştırılan- putlaştırılan’ , bir ‘tek adam’ figürü karşısında nasıl ‘arz-ı ubûdiyet’ler sergilediklerini bile akledemiyorlardı..
Halbuki, aklı başında olan insan, bir kişilerin ölümüyle onların temsil ettikleri zihniyetlerin ölmeyeceğini anlar, idrak eder. Bütün ilahî peygamberlerin insanlığa sundukları ilâhî mesajlar, onların dünyamızda olmadıkları halde, az-veya çok yaşamaya devam ediyor; kezâ, Nemrud’ların, Fir’avun’ların zihniyetleri de devam ediyor..
Ârif Nihad Asya merhûm, ‘Na’t’ şiirinde.. ‘Ebû Cehil öldü diyorlar, / Ebû Cehil’ler kıt’alar dolaşıyor’ derken bu gerçeği anlatmış olmuyor muydu?
*
Tamam, insan ölümlü bir varlıktır.. Tayyib Bey de de insandır ve ölümlüdür. Elbette vaktini ancak Allah’ın bildiği, takdir ettiği bir zamanda ‘emr-i Haq’ vâkî olunca, o da, fânî hayattan, ebedî olan hayata sefer eyleyecektir. Bunu kendisi de sık sık hatırlatmıyor mu? ‘Sonunda, varacağımız yer iki metrelik kefenle, 2 metrelik bir mezar olmayacak mı?’ demiyor mu?
Elbette onun varlığından rahatsız olanlar o zaman sevinecekler, amma, O’nun İstanbul BŞ. Belediye Başkanlığı’na seçildiği Mart-1994’den beri, O’ndan ve lideri olduğu hareketten, 29 senedir, eşine az rastlanır hizmetler almış ve bunun için de ona devamlı desteklerini vermiş büyük kitleler, onun fâni hayattan çekilmesi halinde, böylesine bir ‘müslüman’ halk liderinin hizmetinden mahrum kaldıkları için, onun ebedî hayat yolculuğuna çıkması karşısında da çok üzüleceklerdir; gözyaşı dökeceklerdir, ama, inandığı değerlere, bir kısım siyasetçilerin yaptığı gibi istismar için değil, inancının gereklerine göre bir dünya kurmak idealiyle de bağlı olan bu liderlerini hep hayır-dualarıyla anacaklardır.
Ama, o birkaç günlük rahatsızlık sırasında, sosyal medyada, ellerini oğuşturarak bekleyenler, Tayyib Bey’in, elhamdulillah, sağlıklı olarak meydanlara yine çıkması ve şifâ hali karşısında, bu durumu ‘kara haber’ olarak duyurdular.
*
Evet, ‘Emr-i Haqq’ın vâkî olması, gerçekleşmesi, nefis sahibi her canlı yaratık için olduğu gibi bizim için de bir gün tahakkuk edecektir. Bu, bir an sonra da olabilir, tahmin edemiyeceğimiz kadar uzun bir süre sonra da.. İnancının şuûrunda olan her Müslüman bilir ki, her an, ölümle karşı karşıyadır.. Ama, ârif Müslümanlar, hayırlı hizmetlerini gördükleri iyi, salih insanlar için dua ederken, ‘Yâ Rabb, bizim ömrümüzden al, filân kuluna hediye eyle..’ niyazında bile bulunurlar; iyi insanların hizmetlerinden mahrum kalmamak için..
Onun içindir ki, bir vefat karşısında Müslümanlar, Âl-i İmrân Sûresi- 185. âyetinde yer alan, ‘Bütün nefisler ölümü tadacaktır..’ meâlindeki ‘Kull-i nefsin zâiqaa-t-ul mevt.. ‘ ilahî hükmünü okurlar.. Müslüman olmayanlar ise, ölümlerinden sonra da bâqî kalmak, anılmak, unutulmamak veya tahakkümlerinin gelecek nesiller üzerinde de sürmesi için, ya bizzat , ya da bağlılarınca putlaşır- putlaştırılırlar; büstler, heykeller dikerler ve firavun piramidlerine öykünüp, mutantan mezarlar yaptırırlar, bilmezler ki bununla sadece bir müddet sürdürebilirler, izlerini..
Şair Bâqî, ‘Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş..’ diye ne güzel söylemiş.. Evet, nice Fir’avunlardan geriye kalan nedir; mumyalanmış cesedlerinden ve zorbalık hikâyelerinden gayri.. Bir de Enbiyâullah’ın, İlâhî peygamberlerin geride bıraktıklarına bakalım..Mukayeseye bile gelmez asla..
Mehmed Âkif merhûm ne demişti?
‘Evet, bütün beşerin hakkıdır beqaa emeli,
Lâkin bunu ne taştan, ne de leşten beklemeli!.’
*
Bir ilginç duruma da değinelim, kısaca:
Toplum, olan bitenler hakkında böyle mi aydınlatılıyor?
Evvelki akşam, TRT ve diğer kanallarda, saat-21.50 civarında, İzmir-Narlıdere’de çıkan büyük bir yangın haberi ve korkunç görüntüsü veriliyordu. 8 katlı bir bina, 200 metrekare büyüklüğündeki 40 daireyi kısa zamanda saran alevlerle tamamen yanmış ve geriye kocaman ve dehşet uyandıran bir iskelet kalmıştı..
Ancak, hiçbir yaralı veya can kaybı olmaması sevindiriciydi. Ama, sitenin bekçilerinden birisi hemen bütün binayı haberdar etmiş ve henüz gecenin erken saati olduğu için de, herkes dışarı fırlamak imkânı bulmuş.. Ancak, orada oturanlardan birisi, yangına ilk gelen itfaiye aracının deposunda su olmadığı , iki-üç itfaiyecinin de yorgun ve hortumların da o yangına müdahale edemiyecek derecede kısa olduğu gibi laflar ediyordu.. Bu sözlerin muhatabı, İzmir BŞ Belediye Başkanlığıdır.
Bu villâ tipi dairelerin her biri, 10 ilâ 17 milyon lira değerinde imiş..
Ortalama 14 milyon diye hesab edilince, yaklaşık 600 milyon liraya yakın bir büyük kayıp meydana gelmiş.. Bu sitenin kimi sâkinleri de, evlerinde yanan dövizlerine ve ziynet eşyalarına göz yaşı dökmüş.
*
Ancak, konunun daha ilginç tarafı, bir haber verilirken, yangının bitişikteki Akit gazetesinin binasına da sıçrama tehlikesinin olduğu şeklinde bir cümlenin de o yangın haberi içinde okunmasıydı..
İzmir-Narlıdere neresi, İstanbul’da basılan Akit gazetesinin idare veya matbaa tesisleri binasının neresi?’ diye soranlar ortada bir karışıklık olduğunu hemen anlayabilirlerdi.
Nitekim, ertesi sabah, Narlıdare Yangını etraflıca haber konusu olurken, AKİT’ten haber yoktu..
Çünkü, Akit tesislerinde bir yangın olduğu, bir başka haber idi; ama, medyada o yangından hiç söz edilmedi..
Sonra anlaşıldı ki, aynı saatlerde bir de İstanbul’da, Akit gazetesinin bulunduğu binada da bir yangın meydana gelmiş ve amma, onun üzerinde hiç durulmamıştı. Halbuki, orada da bayağı büyük hasar meydana gelmiş..
Haydi, bu yangın haberi, o andaki o büyük yangın haberi içine heyecanla karışmış diyelim.. Ne var ki, ertesi günler, AKiT’in uğradığı büyük yangın hiç söz konusu olmamasını nasıl okumalı? Kendileri gibi olmayanlara ‘Ölüm!’ diyen bir mantıktır bu.. Halbuki, benzer bir durum, özellikle de, kemalist, laik - sol vs. bir gazetenin binasında olsaydı, ne büyük feryadlar yükseltilir ve nice komplo teorileri destanlaştırılırdı!.
Muhalif seslere tahammülden bahseden çok bir ‘özgürlükçü’ taifenin, ne kadar özgürlükçü olduğu bir daha ortaya konuldu..
Akit gazetesine ve çalışanlarına geçmiş olsun diyorum. Ama, sosyal medyada, bu haber üzerine, Akit için yazılan, ‘Ohh olsun..’ havasındaki saldırganlığın ötesinde, alçakça mesajlara ne demeliyiz? Hele de kendi kendilerine ‘aydın’ yaftası yapıştıran taifenin, nasıl karanlık ruhlu olduğunu, bu son hadise de göstermiyor mu?
*
Star
YAZIYA YORUM KAT