1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ölüm Artık Alışılmış Bir Şey mi Oldu?
Ölüm Artık Alışılmış Bir Şey mi Oldu?

Ölüm Artık Alışılmış Bir Şey mi Oldu?

İnsanların türlü vesilelerle muhtelif şekillerde gerçekleşen ölüm haberleriyle yoğun bir şekilde muhatap olduğuna dikkat çeken Mustafa Kutlu, ölümün artık kimseyi etkilemediğine işaret ediyor.

23 Ağustos 2017 Çarşamba 13:37A+A-

Atla, Atla

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

Bir zamanlar intihar edenler bilhassa Boğaz Köprüsü’nden atlardı. Bu son yıllarda biraz azaldı galiba. Bir de yüksek bir binanın damına çıkıp oradan atlayacağını söyleyenler var. Bunların bir kısmı gerçekten intiharı aklına koymuş, gecenin bir vakti, orada kimseler yokken arabayı durdurup tereddütsüz kendini Boğaz sularına bırakanlardır. Aralarında mucize kabilinden kurtulanlar da oldu. Epeyce bir intiharcı ise köprünün korkuluklarına tırmanıp yoldan geçenler, hadiseyi duyup gelen polisler ile tehlikeli bir muhabbete girerler. Bazıları kafayı çekmiştir. Karısından ayrılmış, patrona kızmış, sevgilisini kaybetmiştir.

Kameralar gelince pazarlık başlar. Tam bir “Reality Show”. Korkuluktaki adam “Aysel beni affet”, “Çocuklarımı istiyorum”, “Vali Bey gelsin yoksa atlarım” benzeri isteklerde ısrarcı olurlar; trafik aksar, bazı tuzu kuru adamlar “Bırakın atlasın ya, bıktık bunlardan, önüne gelen köprüye çıkıyor” diye homurdanır. Oracıkta toplananlar “Atla, atla, sıkıysa atla” diye tempo tutar adamı kışkırtır, polis mani olmaya çalışır, adamın karısını çocuklarını getirirler. Aysel “Seni seviyorum Şeref, lütfen in oradan, çocuklarını düşün” falan der. Adam gevşer, polislerin ani atılışı ile onların kucağında salya-sümük karısına-çocuklarına sarılır. Mutlu son. Alkış, alkış.

O akşam haber bültenlerinin “Sıcağı sıcağına” bölümünde yer alır bu görüntüler. Elbette ki dikkat çeker. Boru değil adam canını ortaya koymuş. Kimileri “Rol yapıyor kerata” diye küçümsemiş olsa dahi bu sahne sinemada bile iş yapar.

Çocuklarımız o yaşta internet ortamında adam öldürmeye (avlamaya) dayalı oyunlar oynar. Bunun gerçekmiş gibi görünen sinema versiyonları da vardır.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, televizyon haber bültenleri, cinayet, gasp, kavga, adam (çocuk) kaçırma, kadın cinayeti, şu veya bu sebeple birbirine giren hasım aileler, çeteler arasındaki çok ölümlü vakalarla doludur.

Buna terör olaylarını, hırsızlığı, patlayan bombaları, dünyanın dört bir yanından gelen yangın, kaza haberlerini ekleyin. Hele hele savaşları, yıkılan şehirler, harabeler arasında çığlık atan çocuklar, şişme botlarla Avrupa’ya gitmeye çalışırken Akdeniz’de Ege’de sulara gömülen göçmenler. Mobese kameraları soygunları, cinayetleri, trafik kazalarını kaydeder. Son zamanlarda bunlar TV haberlerinin baş tacı olmuştur. Hepsine birden şunu ekleyin. Artık vatandaş da bu tür olayları cep telefonu ile kaydedip kanallara gönderiyor. (Para veriyorlar mı bilmiyorum).

Bunca görüntü bombardımanı altında ölüm artık (dilim varmıyor ama) alışılmış bir şey oldu. Sanki kimseyi kazımıyor. “Saniye saniye” gösterseniz bile tık yok.

Bu şuna benzer: Çok etkili bir şarkıyı, bir türküyü, her gün, her gün, aylarca hemen her yerde çalın, etkisini kaybeder sıradanlaşır. Bu atmosfer içinde dama çıkmış, intihara hazırlanan bir adama aşağıda toplanan kalabalık hep bir ağızdan tempo tutarak “Atla, atla” diyorsa, bu duruma bakıp “Yahu insanlık ölmüş be!” diyebilir miyiz? O tablo o insanlar için artık çok sevilen bir “Reality show”dur. Bir eğlence. Bundan daha korkunç bir şey olabilir mi? Konu ile ilgili işte size gerçek bir hikaye: Annesi ile oturan on altı yaşındaki genç on beş katlı inşaatın tepesine çıkarak intihara kalkışır. Sebep: Kirayı ödeyememişler ve ev sahibi annesini dövmüş.

Eylem uzamış, polis çocuğu ikna edememiş, toplananlar “Atlayacaksan atla artık” diye bağırmaya başlamış; bir kısmı cep telefonları ile olayı görüntülemeye girişmiş. Bazıları “Şu kadar para vereyim atla” diyesiymiş. Kimileri “İnsanlık ölmüş be!” diye endişeye kapılmış. Sonunda polis genci ikna ederek aşağıya indirmiş. Gözaltına alınan çocuk emniyetteki ifadesinden sonra serbest bırakılmış.

Aklımızı, kalbimizi kime rehin verdik acaba? Cevabını biliyorum ama söylemeyeceğim. Yukarıda tasvir etmeye çalıştığım atmosfer içinde tartışmaya takatim yok.

HABERE YORUM KAT