Olof Palme’yi kim vurdu
İsveç Başbakanı Olof Palme, 28 Şubat 1986 gecesi eşi ve oğluyla birlikte sinemadan eve dönerken öldürüldü. Üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen cinayet aydınlatılamadı. Palme davasından yargılanıp daha sonra aklanan tek zanlı Christer Pettersson ise, 16 Eylül 2004’te “esrarengiz” bir biçimde öldü. Esrarını koruyan bu cinayetle ilgili yeni iddia, Abdulkadir Aygan’dan geldi. Cinayeti PKK üyesi Hıdır Sarıkaya’nın işlediğini öne süren Aygan, bu iddiasını, başka bir PKK itirafçısına, halen Diyarbakır’da cezaevinde tutulan Hıdır Altuğ’a dayandırdı. Kamuoyu Aygan’ı, eski PKK itirafçısı ve JİTEM görevlisi olarak tanıyor. Medya, yaptığı itirafların bazılarının doğru çıkması, kanıtlanması nedeniyle Aygan’ı dikkate değer buluyor. Biraz da bu nedenle olsa gerek Aygan’ın yeni iddiası da ses getirdi; Palme suikastı yeniden televizyon ve gazetelerin haber öncelikleri sıralamasında yerini aldı.
PKK’nın, Palme cinayetine adının karışması yeni değil. PKK, suikastın hemen ertesinde Stockholm polisinin şüpheliler listesindeydi. Örgütün Avrupa’da siyasi kabul görmemesinin başında bu cinayet geliyor. Abdullah Öcalan’ın başı, bu cinayet yüzünden çok ağrıdı; Suriye’yi terk edip Avrupa’ya çıktığında, Palme cinayetinden dolayı sorgulanması gündeme geldi. Öcalan, Türkiye’ye getirildiğinde de savcılar, kendisine Palme cinayetini sordu.
Esrarını koruyan bütün siyasi cinayetlerde olduğu gibi Palme dosyası da merak uyandırmaya devam ediyor. Şüpheye yer vermeyecek şekilde çözülmeyen her cinayet gibi bu olay da, gündemdeki yerini, bir şekilde hep koruyacaktır.
Abdulkadir Aygan’ın ortaya attığı Hıdır Sarıkaya (Ekrem) adına dönersek... Bu ismi araştırırken, PKK’da bir dönem üst düzey görevlerde bulunmuş, ismi lider kadrosu içinde anılan ancak 2004’te örgütteki bölünme nedeniyle PKK’dan ayrılan ve şimdi Avrupa’da yaşayan bir isimden e-posta aldım. Adını kullanmamı istemeyen bu kişi, Hıdır Sarıkaya’nın, Palme suikastına katılmadığını altını çizerek yazdıktan sonra eklemiş: “Hıdır Sarıkaya, 12 Eylül’de Diyarbakır’da mahkûmlara yaptığı işkenceyle ünlenen Binbaşı Esat Oktay Yıldıran suikastını gerçekleştiren kişidir. Bu eylemden sonra Bekaa’da kahramanlar gibi karşılandı. Apo da kendisini ‘ulusal kahraman’ ilan etti. Abdulkadir Aygan’ın, anlattığı olayın aslı budur.”
Tabii, yazdıkları bunlarla sınırlı değil. Bu e-postayı bana gönderen kişi Palme suikastına adı karışan bir PKK’lıyla ilgili şu bilgileri de veriyor: “Selim Çürükkaya (PKK’nın eski lider kadrosu içinde yer alan Apo’nun Ayetleri adlı kitabın yazarı), Olof Palme’yi PKK militanı ‘Harun’ kod isimli Süreya Özbey’in öldürdüğünü iddia etti. Bu şahıs MHP Ülkü Ocakları’nda yetişmiş. İsveç makamları bu iddiayı dikkate değer bulmadıkları için olsa gerek, işlem yapmadı.”
Bu iddiayı ortaya atan Selim Çürükkaya’nın Sırlar Çözülürken adlı kitabına göz attım. Kitapta daha ilginç bağlantılar kurulmuş. Çürükkaya, MHP’den PKK’ya geçen Süreya Özbey’in, Papa ve İpekçi suikastlarının kilit ismi olan Yalçın Özbey’in kuzeni olduğunu ileri sürüyor.
Bu iddialar bana, karmaşık bir cinayet romanının içinde geziniyor hissi veriyor. Gerçeğe dönersek, bu iddiaların hepsi kanıtlanmaya muhtaç nitelikte. Ama geçmişe dair bildiklerimizi yeniden gözden geçirmekte fayda var. Bu iddialar, Kürt sorununun yol açtığı şiddetin, kaosun boyutlarını göstermesi bakımından bence son derece önemli.
***
Siyasetçiler ‘silahlar sussun’ diyemiyorsa...
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), hafta sonu Diyarbakır’da gerçekleştirdiği toplantıda eylemsizlik kararının sürmesi için PKK’ya çağrı yapma hakkını kendilerinde bulmadıklarını açıkladı. Toplantıya Kürt siyasetinin bütün önemli isimleri katılmıştı. Bu toplantının ardından dün de KCK, “eylemsizlik” durumuna son verdiklerini açıkladı. İmralı ve örgüt daha önce yaptıkları açıklamalarda “mart ayında yeni değerlendirme” yapacaklarını duyurmuşlardı. Burada bence dikkate değer yan, dağdakilerin değil de ovadakilerin tutumu. KCK’nın ateşkesi bitirdiğini açıklaması normal. Ama normal olmayan BDP çatısı altında siyaset yapan isimlerin “Biz silahların susması için çağrı yapamayız” demesi. Değil Türkiye’de dünyanın başka herhangi bir ülkesinde bile siyasetin dili tartışmasız barışçıdır. Yalandan bile olsa siyasetçiler, barıştan yana bir dil kullanır. Silahların konuşmasına karşı çıkar. En basit insan ahlakı silaha karşı çıkmayı öğütler. Hiçbir siyasi çıkar, hesap, silaha desteği haklı çıkarmaz, meşrulaştıramaz. Kürt siyasetçileri, “Ateşkes sürsün demeye hakkımız yok” diyerek, hata etmişlerdir. Bundan sonra kimse, onların gerçekten barışçı kişilikler olduklarına inanmayacaktır. DTP veya DTK çatısı altında siyaset yapanlar eğer silahlar sussun diyemiyorsa kim, hangi siyasi parti; CHP mi, AKP mi savaş lobisine ve orduya “savaşı durdur, barışalım” diyecek... Anlamakta zorlanıyorum.
Şimdi gözler İmralı’ya dikilmiş durumda. Oradan gelecek cevaba göre siyaset şekillenecek. KCK ve BDP, oradan çıkan karara göre pozisyon alacak. Ne diyelim; hayırlı olsun...
[email protected]
TARAF
YAZIYA YORUM KAT