1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Olmuşken 'çok kamaralı' olsun
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Olmuşken 'çok kamaralı' olsun

09 Haziran 2008 Pazartesi 03:24A+A-

Dengir Mir Fırat'ın Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararını değerlendirmek için toplanan Ak Parti MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamanın şu bölümü önemliydi:

"Aslında bu kararın muhatabı, Anayasamız'a göre yasama yetkisi tekelini elinde bulunduran yüce Meclisimiz'dir. (...) bu değerlendirmenin ilk ve öncelikli olarak yüce Meclisimiz tarafından yapılması gerektiği kanısındayız."

Çok yerinde sözlerdi doğrusu...

Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının muhatabı tabii ki "aslında" ve "öncelikli olarak" Meclis'ti. Usulüne uygun olarak 411 milletvekilinin "evet"i ile geçen bir Anayasa değişikliğine mahkemenin yol vermemesi herkesten önce onun derdi olmalıydı.

Meclis'te bu değerlendirmenin kimler tarafından yapılacağı da belli idi. Meclis'te grubu bulunan partiler başkanları ya da yetkili organları aracılığı ile, bağımsızlar ise kendi adlarına. (CHP ve DSP'nin başvuru sahipleri olarak -"eşyanın tabiatı gereği"- bu cephede yerleri yoktu zaten.)

Bir de tabii, TBMM Başkanı sıfatını taşıyan kişi tarafından.

İptal kararı öncesinde bu köşede birkaç kere hatırlatmış ve bir vatandaş olarak talep de etmiştim.

TBMM Başkanı Köksal Toptan, başkanı olduğu Meclis çatısı altında yer alan DTP milletvekilleri hakkında yapılan TSK (ve MHP) çıkışlı yakışıksız açıklamaların karşısında kendisini niçin siper etmiyordu.

TBMM, Anayasa gereği 550 milletvekilinden oluştuğuna göre -öyle ya da böyle fark etmez- her milletvekili Anayasa'nın işaret ettiği şerefli bir görevi yerine getirmiyor muydu? TBMM, ancak 550 üyesi ile bir bütün değil miydi? TBMM'nin "birliğini ve bütünlüğünü" savunmak görevi herkesten önce başkanına düşmez miydi?

Dengir Mir Fırat'ın yazının başında aktardığım sözlerinin TBMM Başkanı'nın üzerinde ne tür bir etki yapacağını -önceki konunun uyandırdığı kötümser ruh hali içinde- merakla beklemeye başladım.

Toptan, gecikmeden iptal kararına ilişkin açıklamasını yaptı. Gazeteler (malum) Toptan'ın karara ilişkin eleştirisini "dengeli bir uslûpla" diyerek niteliyor. Bu "denge"nin bir kefesinde Toptan'ın –haklı olarak- kararla birlikte "kuvvetler ayrılığı ilkesinin sorgulanabilir hale geldiğini" belirttiğini görüyoruz. "Denge"nin diğer kefesinde ise "şık" bir öneri var: "Çift kamaralı sistem".

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama benim açımdan gerçekten şaşırtıcı bir öneri bu. Özellikle de "zamanlaması" açısından.

Bu "çift kamara" sistemi de nereden çıktı şimdi?

Millet TBMM'nin yetkisini budayan bir kamaranın işine akıl sır erdirmeye çalışırken, bu öneri de nereden çıktı? Ne münasebetle?

TBMM Başkanı "çift kamaralı sistem"e niçin yakın durduğunu şu sözlerle anlatmış: "O zaman Anayasa Mahkemesi üzerindeki bu kadar yükü de, Anayasa Mahkemesi'ni bu kadar tartışmayı da belki azaltabiliriz. Yüksek Mahkeme de daha rahat çalışma imkanı bulabilir."

Hürriyet gazetesi Toptan'ın bu önerisinin "AKP'lileri hayal kırıklığı uğrattığını" yazıyor.

Haber doğrudur herhalde. Doğru değilse de doğru olması gerekir...

"Top şimdi Meclis'te, bakalım Toptan Meclis'in yetkisini nasıl savunacak" derken, ortaya çıka çıka dünkü birçok köşe yazısında sevinçle karşılanan "çift kamaralı sistem" önerisi çıkıyor.

Bir kere, "çift kamara" sistem "Anayasa Mahkemesi'ni bu kadar tartışmayı" niçin "azaltacak"tır açıklanması gerekir. Bu konuda tam tersine, tartışmanın çoğalmasını temenni etmek gerekmiyor mu? Mahkeme bugün -haklı olarak- büyük bir tartışma başlatmış olan kararını "rahat çalışma imkanı" bulamadığı için mi, yoksa bu derece önemli bir kararı hepsi hepsi bir gün (kaç saat?) süren bir tartışma sonunda varmasının da gösterdiği gibi haddinden fazla "rahat çalışma imkanı" bulduğu için mi alabiliyor?

"Bundan sonra ne olabilir" türünden sorulara cevaben geliştirilen "senaryolar"la ilgili olmadığımdan -bu ilgisizliğin gerekli olduğunu da savunuyorum- olacak, Köksal Toptan'ın "çift kamara" önerisinin bazı köşe yazarlarınca çok makbul bulunması özellikle dikkatimi çekti. Bu köşe yazarlarından birisi vakit geçirmeden "sağlıklı bir senato modellemesi Türkiye'deki demokratik yapıyı güçlendirir" sonucuna varmıştı bile. Bir başkası, yine "çift kamara" önerisinden hareketle "Bence Köksal Toptan'ın bu ayrıcalıklı konumuna önümüzdeki günlerde daha fazla ihtiyaç duyacağız" diyerek başlayıp, Devlet Bahçeli'nin "klon parti" projesinin gerçekleştiğini de varsaydıktan sonra sözü şöyle bağlıyordu: "Yıllarını merkez sağda politika ile geçiren Köksal Toptan... Seçmeni tarafından (zorla?) merkeze itilen AKP'nin mirasına en uygun isimler arasında sayılmaz mı? Bu yeni kimyanın siyaset ve seçmende karşılığı olmaz mı?"

Bitmedi... Köşe yazarı şu notu da düşmüş:

"Diyelim ki Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle veya herhangi bir sebeple Köşk'ü bırakıp partinin başına geçerse... Köksal Toptan'ın Cumhurbaşkanı adaylığı herkesin aklına gelmez mi? Tarafsızlığı ve Samia Hanım faktörü avantajıdır."

Sözünü ettiğim "senaryolar"a bundan böyle çok kayıtsız kalmayacağım....

Duruma baksanıza... "Çift kamara" önerisi kimi yazarları şimdiden nasıl da uçurmuş...

Yeni Şafak gazetesi

YAZIYA YORUM KAT