Olayların ardında yatan gerçekler
Son günlerde ardında yatan gerçekler üzerine birkaç kelime söylemek istediğim o kadar çok olay yaşandı ki... Önce, Trakya ve İstanbul'da 2 günde 32 can alan sel felaketi.
Evet, dere yataklarına inşaat izni verilmesinin, su taşma sınırlarının hesap edilmemesinin, sel risk planı bulunmayışının, bitki örtüsünün yok edilmesinin, toprağın asfalt ve betonla kaplanmasının, riskli bölgedeki yurttaşların tahliye edilmeyişinin, vs. vs. hepsinin bu faciada rolü var. Ama bugüne kadar belki hiç görülmemiş olan, birkaç ayda yağacak yağmurun birkaç saate sığmasının bundaki payı da görmezden gelinmemeli. Bunun temelinde de hiç kuşkusuz küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliğinin fırtına, sel, kuraklık, yangın gibi doğal afetlere neden olması var. Türkiye'nin küresel ısınmaya katkısı giderek büyüyor. Yaşadığımız sel afeti, iklim değişikliğiyle mücadelede, dolayısıyla atmosfere karbondiyoksit salınımının azaltılmasında Türkiye'ye de bir sorumluluk düştüğünü hatırlatıyor.
Aynı iki gün içinde Eruh - Siirt ve Çukurca - Hakkari'de 8 asker PKK'yla çatışmada şehit düştü, Başkale - Van'da PKK mayını 2 askerin ölümüne, 7'sinin yaralanmasına yol açtı. Bu konuda söylenmesi gerekeni önce Malazgirtli şehit Yusuf Ulaş'ın babası Mehmet Ulaş söyledi: "Acımız çok büyük. Biz bu kanın bir an önce durmasını istiyoruz. Benim yüreğim yandı, başkasının yanmasın. Barış istiyoruz. Kürt açılımını herkesin desteklemesini bekliyoruz..." Sonra da Kastamonulu şehit Burak Kapucuoğlu'nun babası Metin Kapucuoğlu konuştu: "Bu açılımı destekliyorum... Oğlumu şehit edenlere değil, perde arkasındakilere beddua ediyorum. İki gün sonra bir şehit daha gelecek. Gelmesin, olmasın artık..." Akan kandan oy üretmek isteyen siyasiler bu feryatları duymamazlık edemez.
Geçen salı günü Maliye'nin Doğan Yayın Holding'e (DYH) geçen Şubat ayındaki 826 milyonluk vergi cezasından sonra, bu defa da 3 milyar 755 milyon liralık rekor ceza kestiği açıklandı. DYH, cezanın kanuna aykırı olduğunu ileri sürüyor. Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazetelerin aniden vergi uzmanı kesilen çoğu köşe yazarı da bir ağızdan bu cezanın Türkiye'de basın özgürlüğüne büyük bir saldırı; Türkiye'nin Rusya'ya, Erdoğan'ın Putin'e benzemekte oluşunun yeni bir delili olduğunu iddia ediyorlar. Maliye ise cezanın yasa gereği olduğunda ısrarlı. Peki, gerçek nerede?
Kamuoyunda rekor cezanın Başbakan Tayyip Erdoğan ile DYH'nin sahibi Aydın Doğan arasında bir süredir devam eden kavganın bir sonucu olduğu, hükümetin bu cezalarla kendisine karşı her yoldan muhalefet eden medya grubunu çökertmeyi hedeflediği kuşkusu uyanmamış değil. Hükümetin, IMF'in önerdiği özerk bir vergi denetleme kurumunu oluşturmaktan kaçınması da, cezaları basına karşı bir silah olarak kullanmak istediğine dair kuşkuları arttırıyor. Gerçeğin bir yüzü bu.
Gerçeğin öteki yüzüne gelince: DYH'nin kesilen ceza aleyhine yargı yoluna gideceğini değil, uzlaşmaya hazır olduğunu açıklaması, cezanın icat edilmediğine işaret ediyor. Cezanın basın özgürlüğüne darbe olduğunu iddia edenler, Türkiye'de basın özgürlüğü açısından başta gelen sorunlardan birinin, medya patronlarının ellerindeki gücü medya - dışı ticari çıkarlarını ilerletmek için hükümetlere baskı amacıyla kullandıkları gerçeğini asla ağızlarına almıyorlar. Tek başına bu durum bile Türkiye'de medyanın yarısının tek bir holdingin (DYH) denetiminde olmasının basın özgürlüğüne ne büyük bir tehdit oluşturduğunu göstermeye yeter.
Türkiye'de medyanın, patronların medya - dışı çıkarları doğrultusunda manipüle edilmemesi, demokratik görevlerini yerine getirebilmesi için, medyada aşırı mülkiyet temerküzünü engelleyecek, medya patronlarının kamu ihalelerine girmelerini yasaklayacak yasaların çıkarılması şart. AKP hükümetinin bunu yapacağına havuç (avanta dağıtma) ve sopa (cezalandırma) taktikleriyle medya patronlarını yola getirme uğraşında olduğu görülüyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT