1. YAZARLAR

  2. Hilmi Yavuz

  3. 'Olaylar Yorum İstemez!'
Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz

Yazarın Tüm Yazıları >

'Olaylar Yorum İstemez!'

10 Mayıs 2009 Pazar 11:17A+A-

Geçtiğimiz perşembe gecesi Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar'ın birlikte yönettikleri '32. Gün' programına konuk olan Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bir soruya çok önemli bir cevap verdi.

Soru şuydu: '2003 yılında bir gazetede manşetten verilen 'Genç subaylar rahatsız' başlıklı haberle, Silahlı Kuvvetler siyasetin içine çekilmek mi isteniyordu? Bu haberi nasıl değerlendirdiniz?' Orgeneral Büyükanıt, buna 'Evet, ordu siyasetin içine çekilmek isteniyordu' mealinde cevap verdi ve bir futbol terimi ile, bu 'siyasete çekilme' durumunu 'tam saha pres' diye niteledi. Orgeneral Büyükanıt'ın ifadesiyle bu, 'silahlı kuvvetleri siyasete sokmak için üretilmiş, enjekte edilmiş bir haber'di. 'Tam saha pres', evet, çünkü bu manşet haber, orduyu siyasete, darbe yoluyla çekme amacını taşıyordu.

Bu haberin 'Cumhuriyet' gazetesinde yayımlandığını, haberin de Mustafa Balbay tarafından yazıldığını söylememe gerek var mı?. Balbay ise, şu anda Ergenekon davasının darbe zanlılarından biri olarak cezaevinde bulunuyor...

Bunun anlamı nedir, diye sormayınız. Rahmetli Vedat Günyol'un 1950'lerde yayımlamaya başladığı 'Yeni Ufuklar' dergisinde, şimdi o da rahmetli olan sevgili arkadaşımız Oğuz Arıkanlı'nın 'Olaylar Yorum İstemez' başlıklı bir sütunu vardı. 'Genç subaylar rahatsız' haberi ile orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın '32. Gün'deki açıklamaları ve Mustafa Balbay'ın Ergenekon davasında darbe zanlısı olması... bir araya getirildiğinde, Oğuz Arıkanlı'nın sütun başlığını hatırlamamak mümkün değildi: 'Olaylar Yorum İstemez!..'

Bu sırada o kadar çok sayıda olay(lar) yorum istemiyor ki, nereden baksanız her şey apaçık görünüyor. Türkiye'de hiçbir zaman, her şey bugünkü kadar açık ve seçik olmamıştı.(Gelin şimdi de Yalçın Küçük'ü hatırlamayın. Küçük, kendisine yöneltilen soruların cevabına, daima, 'çok açık!' diye başlamak itiyadındadır!) Medya ise, mânâ ve medlûlü gün gibi aşikâr olan meseleleri öylesine bulandırıyor ki, ortalık toz dumandan geçilmiyor. Ergenekon davası, bu bağlamda tipik bir örnek. Bereket, bazı gazetelerimizde, davanın kasten muğlaklaştırılması gayretlerine karşı, açık ve seçikliğin hâkim kılınmasını sağlamaya çalışan köşe yazarlarımız var...

Ergenekon, bir kamuoyu davasıdır ve bu da anlaşılabilir bir şeydir. Bir kişiyi ya da bir grubu değil, bütün bir ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. Bu türden davalar, kamuoyunu derhal iki hasım kampa ayırır ve yargılananlar, o davanın zanlıları değil de, sanki bütün bir yandaş topluluğu olur... Fransa'da Dreyfus davası böyle olmamış mıdır?

Gelin görün ki, yargı mekanizması da, belki, Fransızların deyişiyle, ağaçlardan ormanı görememeyi akla getiren bir teferruat merakıyla, davayı binlerce sayfalık iddianame labirentlerinde dolaştırmış olmak gibi bir zaafı yaşamaktadır. Asıl olanı füruattan, davanın özüne ilişkin olanı ârâzdan ayırmadıkça, gerçekte çok açık ve seçik bir biçimde ortaya konulması mümkün olanı, sarahatle ve vuzuhla görebilmek, maalesef, söz konusu olamayacaktır...

Marifet, asıl olanı füruattan ayırmaktır. Bu yapıldığında, ve işte ancak o zaman, 'Olaylar Yorum İstemez!' diyebilmek imkanı doğmuş demektir...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT