Okuyucularla Hasbihal
‘Tarihten de ders alarak, uzun vâdeli bir bakış açısıyla..’ başlıkla yazı etrafında..
-Makifkaya:13 Nisan,Çok doğru bir tespit ama maalesef anlamayanlar var.
-Bekir Ziya, 13 Nisan, Dost da belli, dusman da. Bardagin dolu tarafini es gecip bos kismiyla ugrasan icimizdeki idrak yoksunlarina ise soylenecek soz yok. Mukemmeli arayan ve asla bulamayacak olan bu kibir muptelalarinin ilaci yok cunku.
*
(Meğer ‘Darbe Anayasası’na karşıtlıkları da bir oyalama imiş..) başlıklı yazı etrafında..
-Ahmet: 12 Nisan, Hocam bu anayasaya neden evet dememiz gerekir baskanlik sistemi disinda deyisen hic bir sey yok.ben bir musluman kurt olarak soyliyorum benim icin deyisecek nedir hic birsey ve 80 anayasasinin deyismez maddeleri yerli yerinde duruyor.. Yanıtla (1) (4)
-Bero: 12 Nisan, Peki bu darbe anayasası değil mi? Anayasanın etine sütüne dokunmadan Hiç bir değişikliğe gidilmeden bir kaç şey değiştirip halka onaylatılacak. Yani darbe anayasası halk anayasası olarak değiştirilecek.
Yanıtla (2) (1)
-B. Ziya: 12 Nisan, Musa Uzerle sohbet eden o sahis, Hikmetten nasiplenseymis sekle degil ruha bakar ve bunun İslamla, muslumanla bir bagini bulabilirdi. Butun bunlarin hedefe varmakta kucuk birer adim oldugunu gormemek icin Hikmetsizlik yeter! Nerde feraset, nerde Hikmet?.
H. Naci: (Almanya’dan) : Ben bir kürd Müslümanı olarak belirtmek istiyorum ki, kürdler, şecaatli ve namusuna düşkün, inancına sımsıkı bağlı bir kavim idiler. Ben bir kürd olarak bugün bu yapının ‘heval’lar eliyle ağır şekilde tahrib edilmeye çalışıldığını görüyorum. Bin yıldır varolan kürd- türk kardeşliğini zehirleyenlerin, aynı inanç etrafında kenetlenmiş insanları birbirine kan soyları ve dil farklılığı adına düşman etmek isteyenlerin kimler olduğunu görmeliyiz artık..
7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde Çözüm Süreci’nin hedefine varması için kürd halkından güçlü bir destek isteyenler Meclis’e yüzde 13’le girince çukur ve hendek siyaseti ile herşeyi mahvetmediler mi?
90 yıllık Cumhuriyet döneminde Tayyib Erdoğan döneminde olduğu kadar kürdlerin de insan haklarından faydalandırıldığı ve rahatlatıldığı bir dönem mi vardı? Böyleyken o ukalâ ve şımarık grup, şimdi de kemalistlerle birlikte ‘Hayır’ kampanyası yapıyorlar..
Said Nursî, ‘Biz surûr ve felah isteriz, ama kafirlerin kılıcı ile değil.. ve bir kürdler ve türkler bir aileyiz, kafirleri işlerimize karıştıramayız..’ demişken..
Bugün ben diyorum ki.. Ey kardeşler.. Şeyh Said ve arkadaşlarını idâm edenlerle mi elele olacağız.
‘Gezici’lerle , ‘6-8 Ekimci’lerle , çukurcularla- çukurlarla kan içiciler mi olacağım.. Kürd halkına kardeşçe hizmet etmiş Tayyib Erdoğan için ‘EVET’ diyorum. Ben kendimi Selahaddin Eyyubî ve Fatih’in nesli olarak biliyorum. Çünkü onlar aynı ideal peşindeydiler. Öyleyse sandık başına gidince, hür irademizle ve bütün sorumluluğumuzu düşünerek aynı inanç potasındaki insanları kavm, kan veya dil farklılıklarına bakmadan, kalb ve beyin birliği idraki içinde ‘Evet’ demeye çağırıyorum.
*SEÇ: Ahmed ve Bero isimli kardeşlere: Evet, anayasa değişikliğinde sadece hükümet etme sisteminde bir değişiklik öngörülüyor. Ve bu da ancak MHP ile AK Parti arasında güç-belâ varılan bir uzlaşma ile bu kadar yapılabilmiştir.
Yani yeni bir anayasa yapılmıyor, çünkü yapılamadı.. Özü itibariyle yine ‘Darbe Anayasası’dır ve değiştirilmesini öylesine zorlaştırmıştı darbeciler..
Üstelik de mevcud anayasa, sınırsız hükmetme yetkisi açısından C.başkanına daha büyük imkanlar sunuyor. Tayyib Erdoğan zaten o yetkileri kullanıyor. Ama bu yetkilerin yanlışlığını gördüğü için, sorgulanabilir- yargılanabilir ve halka hesap veren bir cumhurbaşkanlığı düzenlemesi getirmek istiyor. Yani, kendinden sonra gelecek olanların da sorgulanması –yargılanması yolunu açıyor..
Elbette ki ideal bir anayasa değişikliği sözkonusu değil.. İdeal olan, yeni bir anayasa yapılmasıdır, ama mevcud sistemin o engelleri aşılamadı.
Her bir halk için, en doğru hukuk sistemi, o halkın kalbi değerlerine, kesin doğru olduğuna inandığı değerlere göre hazırlanmış temel kanunlarla sağlanabilir.
-Süleyman Kocaman (Solingen’den) : Eski büyükelçilerden Oğuz Gökmen’in hatırasından bir bölümü aktarayım.. Henüz 40 sene öncelerdeki bu durumu bilmeyenler bugün gelinen noktaya anlamayabilirler. Hamdolsun ki bugün böyle dar kafalı-taş kafalı ve İslam deyince korkan kimseler tarih oldu. İnşaallah öyleleri bir daha ülkemizin ve halkımızın başına geçemezler..
Diyor ki, Oğuz Gökmen: ‘Bir defasında bir resmî ziyaret için İran’dayız. Ziyaret ettiğimiz yerler arasında, Hâfız’ın kabrine de gittik. Hâfız-ı Şirazî’nin huzuruna vardığımızda Cumhurbaşkanımıza, ’Efendim müsaade buyurursanız bir Fatiha okuyabilir miyim?’ diye sordum. Tedirgin oldu. ‘Canım nereden icab etti şimdi bu teklif? Biz laikiz.. Ne münasebeti vardı böyle bir teklifin?’ dedi..
Bunun üzerine ben de Yahya Kemal’in; ‘Hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış, /Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle..’ diye başlayan meşhur, ’Rindlerin Ölümü’ şiirini yüksek sesle sonuna kadar okudum.
Şiir bitince Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ne dese beğenirsiniz?: ‘Fatiha’yı ne kadar güzel okuyorsunuz?’
*SEÇ: Süleyman kardeş, aktardığınız bu hatıra, gerçekten de Müslüman halkımızın başına, C. Başkanı diyerek kimlerin oturtulduğuna ve onların halkımızın gönül dünyasına onların ne kadar yabancı olduklarına tipik bir örnek.. Paylaşımınız için teşekkürler..
*
‘Bir muhalefet liderinin Nisan Yağmuru gibi sözleri’ başlıkla yazı etrafında ..
Masum Gerçek: ‘Ana Muhalefet Liderimiz’ deyişinizi kınıyorum..
*SEÇ: O ifadedeki kinayeyi anlamayan, başka var mı?
*
‘Abdullah Gül ve Ahmed Davudoğlu beylere yakışan..’ başlıklı yazı etrafında..
- -Masum Gerçek: 10 Nisan, Dün kumandan, bugün nefer olarak hizmete varım diyebilenlere selam olsun.
-Hamza Tezkorkmaz: 10 Nisan, Abi, bu iki değerli insanı kenara iten, onları küstüren ve onlar hakkında pelikancı çetenin ileri geri konuşmasına, ahlaksızca ithamlarda bulunmalarına göz yuman ve hatta izin veren için bir sözünüz yok mu?
Bunlar kenarda durmaya kendileri mi istedi? Yoksa, bunlar kenara mı itildiler? Bence bu sorulara cevap verirseniz, onların kenarda durmalarına da hak vermiş olursunuz..
*SEÇ: Siyesetçilerin veya başkalarının bir vazifede müddetlerinin dolması veya bazı vazife alanlarındaki değişiklik, mutlaka uzaklaştırma veya kenara konulma olarak görülmemelidir. Hiçbir vazife de hiç kimse için ebedî değildir. Her birimizin de günlük hayatımızda bile, hattâ çocuklarımız arasında işbölümü yapmamız gerekebilir veya işi gereği bazıları gözönünde fazla gözükürken, bazan geri plana konulabilir. Bu gibi durumlarda, hemen kırgınlık veya düşmanlık sözkonusu edilmemelidir. Mahkeme kadıya mülk değildir.. Hiç kimse, hiçbir makamda ebediî değildir. Mezarlıklar vazgeçilemez sanılanlarla veya işlerini tamamlamadığına hayıflanılanlarla doludur. Heryerde ve her makamda, her zaman, cümbür-cemaat birlikte olmak diye bir şey yoktur..
Nitekim, sözkonusu isimler de , iddiaların aksine, geçmişte birlikte oldukları ve bugün de sorumluluk makamında bulunanlarla sık sık yanyana olabilmekte ve görülmektedirler. O yazıda değindiğimiz konu, bu hassas oylama öncesinde de kenarda imiş gibi gözükmek yerine tavırların açıkça ortaya konulması hususudur..
-Faik Kaynak: 10 Nisan, Son zamanlarda emniyet güçleri; (asayişi sağlamak adına) insanların en / mahrem/ özel / hayatlarına-alanlarına müdahele ederek, suçlu arama/ suc aleti bulmaya yönelik bu tür / gayri insani / gayri ahlaki eylemleriyle nefret kazanmaktadırlar! Değişime/ dönüşüme/ özgürlüklere/ adalete/ hal ve hukuka/ hasret kalmış insanların, güvenlik güçlerinin bu tür fevri ve kabul edilemez davranışlarıyla, hayal kırıklıklarının yaşanmasına sebeb olmuştur! İçişleri Bakanının bu olaya biran evvel el atması lazımdır.. Vesselam
- -Muallim, 9 Nisan, Polis konusunda önemli bir noktaya değinmiş Selahaddin Abi.. Akşam saatlerinde gençleri duvara dayayıp onlara fiili-sözlü işkence yapan, telefonları kurcalayan, emniyet güçleri var. Bu olayların Doğu-Güneydogu bölgesinde olması ise halkı devletten daha da uzaklaştırıyor. Tam da, Kürd halkı üzerindeki terör örgütünün vesayet iddiasının bu kadar geriletildiği bu dönemde bu tür uygulamalar ancak PKK'nın ekmeğine yağ sürmüş olacak. Kolluk kuvvetlerine düşen bölge halkına merhametli davranıp gönlünü kazanmaktır.
- -Rıdvan Kaya, 9 Nisan, Emniyet’ten yükselen kötü kokulara ilişkin olarak mutlaka herkesin duyarlılık taşıması gerekiyor. Çok zor sağlanan gelişme kısa sürede heba edilmemeli!
-Muhammed Emin: 9 Nisan, Abdullah Gül 15 temmuz işgal girişiminde darbecilere karşı hakkın yanında durmuş ve sert tepki göstermiştir Ancak siyasi çizgisi, uzlaşmacı ve güçlü kabul ettiği emperyalistlere karşı pasif bir tutum içinde vaziyeti idare etmekten yana...Oysa bu çizgi Fetö’yü palazlandıran ve iktidarı içerden çürüten bir tutumdu..Erdoğan bunu sezdi ve atağa geçti son anda da olsa bu Haçlı piyonları deşifre edilmiş oldu ve zillet elbisesini giydiler..
-Bülent: 10 Nisan: Ahmet Davudoğlu ve Abdullah Gül'e "hain vs." derlerken de konuşmalı ve kınamalıydınız. Oysa yapmadınız. Adamları sürekli itip türlü tezvirat üretenler ister istemez kırılganlığa yol açar. Bu kaçınılmazdır. Medya'daki mahallemizde dalkavuklara yol verilirse bunlara şaşırmamalı. Bu süreçte partiye eklemlenenler şahsen benim nezdimde de itibarını kaybetmiştir.
*SEÇ: Şahsen, bu şahsiyetler hakkında öyle bir suçlama hiç duymamıştım, siz yazıncaya kadar.. Duymuş olsaydım, kesinlikle karşı çıkardım ve çıkıyorum. Numan Bey de Saadet kapısından ayrıldığında neler söylemediler, neler.. Yazanlar da Müslüman kimlikleriyle bilinen kimselerdi.. Dostluk ve düşmanlıklarında sınır tanımayanlar..
- Hattâ şimdi çok yüksek makamlarda bulunan birileri 3 Kasım 2002 Seçimleri’nde yenik düştükleri için Tayyib Erdoğan’a ‘mürted ‘ diyecek kadar ölçüsüz gitmişlerdi. Bu gibi ahlâkî olmayan, şer’an delili olmayan suçlamalara ltifat ve itibar etmemek ve karşı çıkmak gerekiyor.
- *
‘İdlib’de kimyasal gaz, Kerkük’de zehirli hava..’ başlıkla yazı etrafında..
- -Bekir Ziya: 6 Nisan, Amerika'nin dümen suyunda bogulan PKK da mı ibret olmadi bu ahmaklara?! Nasil bir cenderenin içine kendi elleriyle dustuklerinin farkina bile varamadan yok olup giderler!
-Zana Gezer, 9 Nisan, öncelikle müslümanların beşeri ideolojileri terk edip kendilerini emperyalistler karşısında çaresiz- güçsüz görmekten vazgeçmeleri lazım. laik devlet sistemi ve darbe anayasası kaldırılmadan, birkaç yasanın değişmesi ile türkiyedeki sorunlar çözülmez. ortada fransız ihtilalinden beri gelen beşeri ideolojilerin toplumlar üzerindeki dehşetli etkileri hızla devam ediyor. bugün kemalizmin gündeme getirdiği ve bunun dışındakileri tanımadığı ve karşı çıkanları sert bir şekilde susturduğu türkçü ırkçılığına muhalif bir kürtçü ayrılıkçılar varsa ileride arap, çerkez,zaza.. vs. ırklara mensup insanların ayrılmak istemeyecekleri ne malum .
-M. Emin: 8 Nisan, İran bunca masumun katledildiği fitneden sonra,kimyasal kullanımı ile ilgili araştırma yapılmasını istemiş...Stratejik masallarla tarihi bir hata işleyen,İran yönetimi işlediği cürümlerle başbaşa kalmıştır.
*
‘Bir haşerenin bir haşereye musallat olduğudur’ başlıkla yazı etrafında..
-Cuma: 8 Nisan, yazılarınızı toplu bir kaynakta toplarsanız tercübenizi geleceğe taşıyabilirsiniz.
Yanıtla (0) (0)
*SEÇ: İnkılab Yayınları geçen sene, bu gibi yazılardan 6 kitab yayınladı.. Herhalde takib edemediniz
*
‘Güdümlü muhalefet alçakça tehditlerden medet umuyor.’ başlıklı yazı etrafında..
-B.Ziya: 5 Nisan, Meclis oylamalari sirasinda yapilan cirkeflik tutmayinca bu kez halkoylamasi sürecinde millete yumusamis gorunerek yanasmaya calistilar. O da olmayinca 7 Haziran oncesi HDP ile uyguladiklari tehdit stratejisine gectiler! Hesaba katmadiklari sey, 15 Temmuz destanini yazan bu milletin korku duvarlarini coktan yikmis olmasidir!
-Erdem:5 Nisan: Ana Muhalefet, Türkiyenin ve müslüman halkımızın aleyhine,Haçlı Ordusu misyonunu ifa etmektedir.Bu ihanet elbette sonunda hüsranla neticelenecektir.Tarih kendi halkının bağımsızlık mücadelesinde karşı cephede yer alanların zillet öyküleriyle doludur.
*
----‘’’’Mâşerî vicdanı sızlatan yanlışlıklar hemen giderilemez mi?’ başlıklı yazı etrafında..
-Nur: 1 Nisan, Allah razı olsun. Önemli olan bir konu suçsuzlarin gönüllerinin alınması gerekir .Ama kim suçsuz kim suçlu çok karışık Rabbim suçsuzlarin yardımcısi olsun.
-(….): 1 Nisan, Yazık oldu iftira ile ihraç edildim onca emeğim heba oldu artık dönerim umudu da kalmadı. bundan sonra ne olur bilmiyorum iş veren yok çoluk-çocuk perişan olduk kimi kime şikayet edeyim
-Bekir: 1 Nisan: 2-3 bin lira maas alan, ates olsa kendini yakacak turden insanlara sıra gelmeden, asıl suçlularla mücadele edilmeliydi.. iktidarin bastan beri yapmasi gereken sey, sermayenin ve yetki sahiplerinin pesine dusmesiydi. Cayci Mehmet, Kaportaci İsmet, şoför, ebe, vs. kime ne zarar verebilirlerdi.. Bu yanlistan bir an once dönülmeli.. Doğrudur, darbeciler basarsaydi hic kuskusuz hicbirimize acimaz, amele veya muhendis demezdi; tamam. Fakat biz onlar gibi değiliz ve olamayız. Adaletli olmak muslumanin şiaridir! Umariz bu yanlislara en kisa zamanda bir son verilir.
-Cezmi: 1 Nisan, İran’dan verdiğiniz örnek, iyi güzel de bizdeki bu darbeciler başkalarına benzemeyebilir. Bu adamlar bildiğimiz munafık tiplemesi. Her yol mübah zihniyetinden tipler bunlar...
*
-Ertuğrul Yaman: ‘1 Nisan şakası’ nedir? Ülker firmasının siyasî mesaj veriyor mânâsında bir ‘1 Nisan şakası’ yapması ve tepki alınca yapılan açıklamalar iddia edildiği gibi gerçekten de mâsum mudur?
*SEÇ: Sözkonusu firmanın yaptığı şaka, o reklam proğramını hazırlayanların veya yayınlanmasına izin verenlerin niyetlerini kurnazlıkla gizleyebileceklerini zannnettikleri bir oyun idiyse, çok kaba ve başarısız ve kendilerini ele veren bir örnek oluşturmuştur.
‘1 Nisan şakası’na gelince.. Bu uygulamanın gerçeği konusunda net bir bilgiye sahib değilim.
Ancak azerî tükçesiyle yazılmış bir mesaj geldi tlf’numa Almanya’dan, ilginç olduğu için aktarayım.. Doğru olması mümkündür..
Deniliyor ki bu notta:
1 Aprel (April /Nisan) gününün tarixini bilirdinizmi?
1 apreli dünyanın bir çox ölkesi gülüş ve aldatma günü kimi qeyd (gibi kayd) edir.
Heç bu günün tarixçesi ile maraqlanndınızmı?
O gün kimin güldüyünü ve kimin göz yaşları içinde olduğunu düşündünüzmü?
XV asrın sonlarında Xaçlı ordusu Endülüs muselmanlarının son qalasını muhasiraya alır.
Uzun müddetli savaş qışın soyuğunun da yardımı ile uzanır ve muselmanlar qehramanca savaşırlar.
Düşdüyü vaziyetin çetinliyini anlayan Xaçlı komandanı hiyleye el atır . 31 Mart gecesi qala’nın önüne gelerek, bir elinde Qur’an, diğer elinde de İncil olaraq, ‘Bu iki Kitaba and içirem ki teslim olsanız , bu axşam size heç bir şey etmeyeceyem’ deyir.
Möhüm görüşlerdensonra canlarının qurtulması qarşılıyında muselmanlar qalanı (kaleyi) teslim edirler.
Seher, (sabahleyin) yani 1 aprelde xristian komandan, bütün muselmanların öldürülmesi emrini verir.
Ona verdiği sözü xatırlatan muselmanlara ‘men dünen axşam içün söz vermiştim, bugün üçün değil’ deye, bütün muselmanları şehid edir.
O günden beri 1 aprel xristianlar arasında ‘hiyle- aldatma ‘ günü kimi (gibi) qeyd olunur.
Teessüf ki, xristian dünyasının bütün iyrenç bayramlarını qeyd eden bizler bu ‘bayram’ı da unutmamaşıq..’
Sanırım anlaşılmıştır.. Anlaşılması zor bir-iki kelimeye, Anadolu türkçesiyle parantez içi açıklama yapıldı. Bu iletiyi paylaşanlardan birisi de bir diğer örnek vermiş, özellikle Avusturya ve Almanya’da da hilâl şeklinde çörek, börek poğaçalar yapıldığını ve bunun Osmanlıların Viyana Kuşatması’ndan başarısız olarak dönmelerin hatırına yapılıp yendiğini bildiriyordu.
*
‘Vatan için herşey ‘teferruat’ görülebilir mi?’ başlıklı yazı etrafında..
-Faik Kaynak: 31 Mart, Ülkemizde de çok dillendirilen ve kutsanan bir değer olarak "vatan" mefkûresini, ilkokul döneminden askerlik dönemine kadar beyinlerinize ilmek ilmek nakşedilen bir hamaset edebiyatı var.. "vatan için herşey mübahtır- Vatan söz konusu olunca, gerisi teferruattır" minvalindeki temelsiz/absürt vatan fikriyatını; halk katmanlarına benimsetmelerinin altımda yatan asıl neden; onların (elit tabakanın) ikbal ve rahatları için, fakir/ kimsesiz/ köylü/ Anadolu'nun samimi insanlarını ölüme göndermek için elverişli bir argüman olarak kullanmak taktiğidir. ‘Vatan tarifini", Kur'an ve vahiy eksenli düşüncede olan Müslümanların kahir ekseriyeti; Muhammed İKBAL'in işaret ettiği üzere yorumlar/ benimser!..Allah’tan niyazımız ; /sınırı olmayan/ etrafında setler/ çitler / duvarlar/ örülmemiş / hendek'ler kazılmamış / pasaportla girilip-çıkılmayan/ ümmetin ortak malı olan/ insanların birbirlerinden emin oldukları/ kendi ortak para birimlerinin geçerli olduğu, müslim- gayri Müslim herkesin hukukunun korunduğu ‘selam yurdu’ olan bir coğrafyada, İslam Ümmeti olarak yaşamayı nasib etmesidir. -Rıdvan Kaya: 30 Mart, İslam'ın tek belirleyici, Kitabullah'ın hakim olduğu bir beldede dahi beldenin maslahatı adına haksızlık, zulüm, münker mazur görülemezken, İslami endişe sahibi kimilerinin İslami kuralların değil, laik hukukun geçerli olduğu devleti kutsaması ve açık yanlışlara göz yumar hale gelmesi düşündürücüdür. * | |
|
YAZIYA YORUM KAT