1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Okuyucularla Hasbihal..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Okuyucularla Hasbihal..

27 Ocak 2017 Cuma 15:06A+A-

Bu satırların sahibinin geçmişten beri takib ettiği okuyucularla görüş alış-verişinde bulunmak gibi bir usûlü vardı.. Daha önceden de bazı radyo yayınlarında ve yayınladığımız birçok dergilerde de dinleyici veya okuyucularla ‘Hasbihal’ programlarını yıllarca sürdürmüştük..

Buna bir sene kadar ara verdim. Ama, kendi adıma bunu bir ihtiyaç olarak hissettiğim ve bazı okuyucuların özel olmayan ve daha başkalarınca da paylaşılabilecek veya cevabını bekledikleri konuları dile getiren iletileri ve onlara verilecek bir cevabın olması açısından, okuyucu mesajlarına kısa kısa olsa değinmekte fayda var. Bu açıdan, son zamanlarda gerek e-mail adresime, gerekse yazılarımın yayınlandığı internet sitelerine gönderilenlerden görebildiklerimin bir kısmına değinmeye, bu vesileyle zaman zaman ‘Hasbihal’e tekrar başlayalım.. (Yalnız bir rica.. Lütfen, okuyucular bilgisayarlarını türkçe fondlara ayarla(t)sınlar.. Zor bir şey değil..  İngiliz alfabesinde ı, ş, ç, ü, ö, gibi harflerin olmaması dolayısiyle ingiliz alfabesiyle yazılan yazılarda bir çok problemli olabiliyor.)

Tabiatiyle takma isimlerle yazılması yerine, kişinin sözünü, mesajını gerçek ismiyle yazması tercih olunur. Çünkü, ismiyle yazmayı tevazu’larına aykırı gördüklerini söyleyenlerin bu izahları pek geçerli olmasa gerek.. Bu yüzden, çok özel durumları olanlar hariç, kişinin ismini yazması, sözünün sorumluluğunu kabullenmesidir, tekebbür değil..

 

Vira bismillah..

 

Ancak, önce bu ‘Vira bismillah..’  ne demektir, bundan başlayalım..

Kısaca, latinceden bozularak gelişmiş olan vira kelimesi bir denizcilik deyimizdir, kaptanlar demir alırken veya balıkçılar ağ atarken, ‘Vira bismillah..’  derler ki, ‘Haydi bismillah, Allah rastgetirsin.. ‘ mânâsındadır.
*

(‘Referanduma giderken gerilimleri düşürmek gerekmez mi?’ başlıklı, 26 Ocak tarihli yazı üzerine)

-Âdem Özköse: Selahaddin âbi, bu yazınız için özellikle teşekkür ederim..

-HAS: 26 Ocak, kanunlar garib-gurebaya, fakir-fukaraya geçerli. Sen halkın üstüne tankla yürü,  uçaklarla bombalar at, sivil insanları öldür;  sonra da bunlar serbest kalsın..

-emin: 26 Ocak, 15 temmuz gercekleşseydi burda yine maval okurdunuz degil mi...Daha isin farkina varamadiniz galiba. Duygusal davraniyorsunuz.idam edilmediklerine sevinsinler. Ne can ne mal ne din guvenliginiz olmayacakti. vatansiz kalacaktiniz. O acidiklariniz terfi edeceklerdi. Sunnetullahi bilmiyormusunuz...azap geldi mi suclu-masum ayirmaz. Amellerine gore Allah’a hesap verirler. Cok kritik zamandayiz ayiklama daha sonra yapilir. Ben buna inaniyorum. Sedid olunmasa sonuc alinamaz.

*SEÇ: Muhatabınıza hitab ederken kullandığınız zarif uslûbunuza hayran olmamak mümkün mü..? İnsanları böyle hitab şekilleriyle mi ikna edeceksiniz? Kur’an, Fir’avun’la görüşmeye giden Hz. Mûsa’ya, ‘Ona mülâyemetle hitab et..’ diye bir emr-i ilahî verildiğini bildirir.

Bu arkadaş, umarım, resmî makamlardan haksızlık olarak gördüğü durumlarla karşılaşmaz.. O zaman da böyle düşünür mü, bilemem..

-cer: 26 Ocak, Süreç bir rüzgar ve bu rüzgardan elektrik üreten, kemalizm.. yüzlerce kişinin örgütlendiği bir kalkışmadan MİT”in haberi yok, öyle mi.. (...)Acı olan onlarca samimi insanın da kendini kaybeden bir insan yüzünden, emeğinin heba olup yok olmasıdır.

 

-Furkan: El’hak, doğru söylüyorsunuz. Kendileri kripto Fetöcü olanlar diğerlerini tasfiye etmeye çalışıyorlar. Ne diyor âyet-i kerimede, "Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdârdır".

-ahmet: 26 Ocak, Âbi, haklısın da eğer OHAL olmasaydı, bu fetocüler kendilerine o kadar güveniyorlardı ki vazifelerinden ihraç edilecekleri akıllarının ucuna bile gelmemişti. (...) mutlaka haksız yere atılan da vardır. fakat benim çevremde atılanlar bu fetonun bağlılarıydı.

-Rıdvan Kaya, 26 Ocak, Allahu Tealâ razı olsun! Bu ve benzeri hatırlatmalar, uyarılar inşallah gereken zeminlerde dikkate alınır, karşılık bulur ve yanlıştan dönülür.
İnanıyorum ki, gün gelecek "o ortalığın kasıp kavuran rüzgarlar estirildiğinde, masum insanlar feryat ettiğinde adaletten, haktan, merhametten yana olanlar ne haldeydi?" diye sorulduğunda, birileri mahcup olurken, bugün susmayanlar "Biz münkere taraf olmamış, bilakis haksızlığa itiraz etmiştik" diyebilecekler. Bu hatırlatmalar, uyarılar ise bunun belgesi olacak inşallah! Bu kısa dünya hayatında sadece Rabbini razı etmeyi hedefleyenlere ne mutlu!

-Ömer Altın: 26 Ocak, F.G ve süvarilerine haklı olarak o kadar kinlenmiştik ki. 15 Temmuz sonrası eli o grubu değen-değmeden kim varsa, onlara uygulananlardan vicdanlarımız pek de sızlamadı. F.G’nin durumunu netleştiremeyen, Âdil Öksüz’ü bulamayan, halkı bombalayan uçakların pilotlarına cezayı veremeyenler, okul ablalarına mahalle abilerine ceza yağdırılırken, tatmin oluyorlar.. Haa, bize gelince. bir topluma olan kinimiz bizi adaletsizliğe sevk etmeyecekti, tabiî..

-zulkarneyn Köse: 26 Ocak, Benim görüşüm şu; FETÖ yargılamaları uzamıştır. Suçluları çok bariz olan 15 Temmuz dosyaları belirsiz bir yöne doğru uzatilmaktadir. bir an önce yargılama başlamalı ve bitirilmelidir. yazida belirtilen mağduriyetlerde giderilerek açık suçlular bir an önce hüküm giymelidir. mesele sulanma aşamasındadır.

Mahmûd: 25 Ocak günü, Başbakan Yıldırım, ’15 Temmuz’un üzerinden 6 ay geçtiği halde, niçin henüz yargılama yapılmadı? Uçak, tank kullananarak insanları öldürenler ortadayken, daha ne belgesi, bekleniyor..’ dedi.. Sizin bir yazınızı hatırladım.. ’Cürm-ü meşhud  (Suçüstü) muhakemeleri’ uygulamasına  niçin başvurulmuyor?’ demiştiniz.. 

*

(Dövizle oynanan oyunlara dur diyecek yok mu? Başlıklı, 25 Ocak tarihli yazı üzerine..)

-Alper: Teşekkürler güzel bir konuya değinmişsiniz Belayı haber verirsin kimse duymaz bizim bürokrasimiz bu.. 5 gündür Ankara'dayım bakanlıklara gidiyoruz, dertlerimizi anlatmak için bırak bakanları, bakanların ve millet vekillerinin gölgesini göremiyoruz .Sesimizi duyuramıyoruz.

-Faik KAYNAK: Yabancı ülkelerdeki insanımızın emeğine göz dikenler, Piyasadan milyon dolarlar/ avrolar toplayıp Maldiv Ada'larında hayali villalar satan şarlatanlara o kadar çok örnek var ki..

-Furkan: Forex’in kumar olduğunu bile bile yüksek kaldıraçlarla alım satım yapan tamahkârların sonu elbetteki hüsran olacaktır.

*(Astâne Toplantısı konulu, 23 Ocak tarihli yazı üzerine..)

-Ömer Faruk Karagüzel : İran'ın yağma, tecavüz, katliamlarından bu denli gurur duymasından tazammum eden burukluk duygusu; İran ve takipçileri tarafından utanç vesilesi olur mu bilinmez ama gerçekten çok vahim bir hal. Viran halde kalmış bir kenti elde tutmak adına bütün bir ümmetin nefretini kazanmak nasıl bir haldir anlamak güç.
Yazınızda: "Rusya bu durumu fırsat bilip, ’NATO’da bir gedik açabilir miyim..’ hesablarıyla, ’Suriye’de akan kanı durdurmak’ adına, garantörlüğünü Türkiye’yle birlikte üstlendiği bir inisiyatif geliştirip Astâne Toplantısı’nı tertib etti." şeklinde bir cümle geçiyor. Astâne toplantıları gerçekten bunun üzerine mi kurulu? Türkiye tarafı ve yöneticiler tarafından Rusya'nın bu amaçla hareket edişi idrak edilmiş midir? Şayet böyle ise, bu toplantı gerçekten Cenevre görüşmelerinden farksız olacak ve hiçbir manası olmayacak doğru mu?
*SEÇ: Ömer Faruk kardeşim.. Şüphesiz ki, Türkiye'nin de kendine göre plan ve taktikleri vardır, ama Astâne İnisiyatifini Rusya olmasa Türkiye tek başına harekete geçiremezdi.
Cenevre Görüşmeleri gibi bir sonuçsuzluk elbette olabilir. Hele de Amerikan emperyalizminin ve NATO'nun inisiyatifi dışında olduğundan, o ihtimal de vardır.

-Murad: Âbi, Astana diye telaffuz edilen şehrin adının ’Âsitâne’den geldiğini ve Astâne denildiğini daha önce düşünmemiştim.. Teşekkürler..

*SEÇ: Bu gibi isimlendirme veya telaffuz şekilleri küçük şeyler gibi gözükebilir, bir binanın duvarındaki küçük tuğlalar gibi.. Ama, kendi kültür dünyamızı gelişi-güzel fedâ edersek, o tek tek tuğlaların herbiriyle bütün duvar zarar görür..

-Alper: İsabetli bir değerlendirme ve öngörüş.Ama çözüm ne kimler çözüm üretecek.3 sene içersinde kuzey Suriye pkk ve Amerika'nın; Haleb,Türkmendağı ve daha birçok bölgeler Esed ve Rusya’nın eline düştü.. Şam bugün Mücahid'lerin eline düştü düşecek derken ne günlere geldik.

Ama, Trump’a gelince.. İnşallah Amerika'yı batıracak, o kadar akıllı bir kişiliğe sahib değil..

-Pirifani: (Trump’un vazifeye başlaması münasebetiyle, 22 Ocak tarihli yazı üzerine..) Amerikalılar inkar etseler de Obama batmış  bir ekonomiyi mümkün olabilecek kadar düzeltti.

*

(Tarikat, Cemaat- Diyanet üzerine bir konferanstan..’ başlıklı, 18-19 Ocak tarihli yazılar üzerine..)

-Salih:  Bazı cemaatlerin sahih olmayan din anlayışı ile tarikatlardaki sahih olmayan din anlayışı özünde aynı kaynaklardan beslenmekte. Lider yada şeyh kabul ettikleri kişilerin metafizik boyutta gaybe taalluk eden konularda atbaşı gittiklerini görmemenin imkanı yok. Haşâ, Allah ta, peygamberi de bunların emirlerinde. Bu zevatlar gayb alemine dalıp olmadık bilgileri aşırıp geliyor. Biri, sofraya asla peygambersiz oturmuyor, bir diğeri maneviyattan sürekli haber alıyor, öbürü yaptığı talk şovunda  peygamberin şu an da aralarında olduğunu söylüyor ve bu haberi alan taraftarları yeri göğü inleten tekbirler getiriyor. Falanca şeyh maneviyattan aldığı işaretle Erdoğan’ın miadının dolduğunu söylüyor. Daha neler neler…. Allah sonumuzu hayr eylesin.

-Faik KAYNAK: Şayet birey; akıl ile kalbi aynı merkezde tutup, İman etmiyorsa, /cemaatlerin/ tarikatların/ oluşumların/ cemiyetlerin/ şebekelerin çengel atabilecekleri, devşirebilecekleri bir figürdür!  (…) Tarikat ve barikat avcılarına yem olmamak için, vahyin, ve sahih sünnetin beslediği bir  dil ile mücadele etmek gerekiyor.

-Sinan: Cemaat’lerin toplumdan insan çalma organizasyonuna dönüştüğünü ve geçmişte kapı komşumuz olan tarikat ehli insanlarla da bir problem yaşanmazken, ‘Cemaat’ler sâyesinde insanların yabancılaştıklarını, Tarikat ehlini bu yabancılaşmanın dışında bırakılmasını anlayamadım. Toplumu birbirine karşı ötekileştirmenin temelinde tarikatler yatmakta kendi gibi giyinmeyen müslümanlara ‚defo’lu muamelesi yapmaları bunun en bariz örneği..

*

-Ahmet Emir: 17 Ocak 2017, Davudoğlu’nun Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na verdiği cevabda bazı üstü kapalı ifadeler için, âdeta hayalet taşlanıyor’ derken neyi kastettiginizi anlayamadım. Neyi kasdettiği açık değil mi?

-bekir ziya: 15 Ocak 2017, O İslamofobik vesayetcilerin kim oldugunu herkes biliyor. Kemalist ve laik elitler oldugunda şüphe mi var?! Onlar namazinda, niyazinda dindar insanlari fislemekle zaman geçirirken, kendileri gibi yaşayan Feto’culari nasil tespit edeceklerdi?

-Yusuf Dindar,  (Londra’dan):  22 Ocak, Teşekkür ederiz âbi de, size yazılan yorumların en azından bir kısmını okuyunca üzülmemek elde değil.. Umudumuz odur ki bir gün müslüman, yitik malı "feraset’in farkına varır.

-Cemil: 18 Ocak,  Sayın Çakırgil, bu günkü yazınızda kullandığınız "cinayetleriye dehşet saçan Hizbullah denen hareketi" ifadesinin bizleri ziyadesiyle rahatsız ettiğini bilmenizi isterim. Bunu sizin Hizbullah cemaatiyle alâkalı bilgi yetersizliğinize yoruyorum. Aksi durumda bir düşmanlığınız olsa gerek. Bilgiye ve hakikate ulaşmanın çok kolay olduğu bir zamanda sizin böyle bir ifade kullanmanız...
Bizler için Hizbullah hareketi; Toplumu ihya için yola çıkmış ve maalesef  henüz yolun başında ilken pkk ve derin devletin kirli ve bir o kadar acımasız savaşına maruz kalmış, ve bu uğurda en azizlerini şehit vermekten çekinmemiş, bununla beraber Türkiye'deki müslaman kardeşlerinden bırakın destek bulmayı, en acımasız iftiralarına maruz kalmış benim gibi on binlerce insanın medar-ı iftiharı olan bir harekettir.
Lütfen sözlerinize dikkat edin. Eğer bir düşmanlığınız yoksa, buyrun konuşalım. Sağdan soldan ve yıllarca düşmanlık yapmış insanlardan duyduğunuz bilgilerle koca bir hareketi karalamanızı doğrusu anlayamadım.
El’insaf diyorum. Bence tarikat bu cemaatleri irdelemekten öte mevcut devlet henüz günahlarıyla hesaplaşmamışken buna temas etmemeniz...
Şunu da ifade edeyim.. Şu an iktidarda olan kesim (yapılan onca ikaza rağmen) yıllardır bilerek FETÖ denen yapının önünü açmıştır. Ve yıllardır FETÖ denen yapının en büyük mağduru da yine bu Hizbullah hareketinin mensuplarıdır.
Sizden beklentimiz en kısa zamanda bir özür ifade etmenizdir. Aksi halde sizleri Allah'a havale ediyoruz.

*SEÇ: İtiraz ettiğiniz ibare, mensubu olduğunuz ve iftihar ettiğiniz hareket için, bir konferansta, konferansçılar tarafından, diğer birçok hareketin değerlendirilmesiyle birlikte kullanılmıştır.. O nitelemenin sahibi ben değilim, ama, ben de olabilirdim.. Kaldı ki, sözü ettiğiniz hareket’in adını diğer mensublarınız o şekilde telaffuz etmiyorlar..

Kendinizi bu gibi tehdidlerle anlatacaksanız, sizin bileceğiniz iş.. Ama, kendinizi nisbet ettiğiniz hareketin önde gelenlerinden niceleriyle sohbetlerimizde, kendilerini o gibi tehdidlerden ve cinayet yakıştırmalarından uzak tutmaya çalışıyorlar.    

*

(Hâşimî Refsencanî’nin vefatı üzerine yazılan üç yazı etrafında..) 

-Ahmet: 13 Ocak 2017 tarihli ve, Benî Sadr'ın çarşaf içinde kaçması kesin bir olay değildir. Eğer gerçekse, bu, o dönemki inkılapçı kadroların utancıdır. Bir lider, 'çarşafla kaçtı' denilerek aşağılanır mı?.

*SEÇ: Yakıştıramama ayrıdır, yazılanı bilmeden yalanlamaya kalkışmak daha bir ayrıdır. O çetin mücadele günlerinin hangi büyük gailelerden geçtiğini anlatmak için bir gerçek vak’ayı aktardık. İsterseniz, sözkonusu kişinin kadın makyajlı, çarşafa bürülü olarak uçağa binerken çekilmiş fotograflarını da bulabilirsiniz.

-Doğan: Refsencanî’yi üç gün boyunca anlattınız. Ben önce üç yazıya değer miydi diye düşündüm, ama, gördüm ki, gerçekten de onu az biliyormuşum..

*SEÇ: Biz de az bile anlattık. Ama, bununla kusursuz-hatasız, mâsum bir takım tipler üretilmek istendiği sanılmamalıdır.

-(...) : Ben emekli bir müftüyüm.. Refsencanî’nin Suûdî’ye gidince, bazı mezarlara saygısızlık yaptığını, buna itiraz eden Huzeybî isimli Kabe imamının Kral Fehd tarafından azledildiğini duymuştum.. Ne dersiniz?

*SEÇ: Ulaşan haberlerin, duyulanların tahkik edilmesi ilahî emrine göre araştırdınız mı, bilmiyorum. Ama, benim hafifleterek aktardığım saygısızlık iddianızın hele de Refsencanî gibi bir dikkatli siyasetçi tarafından yapılması neredeyse imkansız..

İkincisi, dediğiniz gibi, o zaman Kabe İmamı’nın azledildiği doğru.. Ama, niçin?

Çünkü, Refsencanî Mekke’yi ziyaretinde, Kabe’de Cuma namazındayken, o imam, onun gözünün içine baka-baka, Refsencanî’nin mensub olduğu mezhebin rafızî / sapkın olduğu gibi laflar etmişti.. Bir misafire böyle hitab edilmesine Kral Fehd bile kızmıştı, evet..

Hepsi bu..

Ama, sizin gibi bir müftü bile, ’O filan mezarlara saygısızlık yapmış da, Kabe İmamı onu eleştirdiği için azledilmiş..’ gibi miş-li, muşlu iddiaları gerçekmiş gibi tekrarlamanız doğru değil..

-Zâhidan: 10 Ocak, Yeni anayasa degisikligine gore hakimler savcilar yuksek kurulunun 6 uyesinin cumhurbaskaninca, bir uyesinin adalet bakani ve kalan 6 uyenin partili cumhurbaskaninca secilmesi ile, adâlet sağlanabilir mi? Hem, bugün iktidardakiler  her zaman %51 alabilecek mi? Aleyhe döndüğü zaman su anki kazanim ve kurumlari koruyabilecek miyiz ?

  • Sorularınız şeklî mantık açısından haksız sayılmaz, ama, mevcud  hukuk düzeni, resmî ideolojinin tek doğru olduğu yönündeki temele ve rejimin kurucu isminin ilkelerine dayandırılmıyor mu ve bütün hâkimler, savcılar ve hattâ bütün memurlar resmî ideolojinin ilkelerine bağlı kalacaklarına dair yeminler ederek işbaşı yapmıyorlar mı?
    O halde, sadece bugünlerdeki veya yarınlardaki c.başkanlarına bağlılığın değil, 90 yıllık bir kemikleşmiş yapının yargı mekanizmasının ne hale geldiğini de düşünmek gerekir..
    Bugünkü düzenlemeyle hiç değilse, değişmez katı laik kurallar yerine, halktan oy almak zorunda kalan siyasetçilerin düzenlemeleri tabloyu biraz makulleştirebilir belki
    ..

Ya, kazanımlar elder çıkarsa.. diye korkmaya gerek yok.. Halk, kâr ve zararını kendisi belirlesin ve reyinin neticesini katlansın.. Zamanı gelince de değiştirmek imkanı vardır. Ama, askerî, oligarsik, bürokratik, vs. kesimlerin vesayeti, darbecilik mantığı bir daha gündeme gelmesin..

-(…): Numan Kurtulmuş  beye, Suriye siyasetinin yanlış olduğuna dair sözlerini eleştirdiğiniz  yazınızı gösterdim.  Üzüldüğünü söyledi.. Yanlış değil miydi siyasetimiz dedi..

*SEÇ: Ben Numan Bey’i üzecek bir ifade kullanmadım, sadece  yanlış düşündüğünü söyledim, aktardığınıza göre, o da benim yanlış düşündüğümü belirtmiş.. Böylece berabere kalmışız. Ama, asla saygısızlık yapmadım. Üzülmesine gerek yok, eleştiriye alışmamız lâzım.. Ben de kendisinden alkış değil, eleştiri bekliyorum..

  •  

-Mertırmaklı: Türkiye, Suriye meselesinde yanlış öngörü ve hesaplarla hareket etti. Bu nedenle de özü doğru olmakla birlikte dozu yanlış bir strateji ile hareket etti.

-Rıdvan Kaya: 09 Ocak,  Suriye meselesiyle ilgili olarak Numan Kurtulmuş'un -daha önce de benzeri ifadeleri olmuştu- sözleri doğal olarak Suriye direnişinin yanında yer alanları üzerken, şebbihaları, İslam düşmanlarını ve iktidar karşıtlarını çok sevindirdi.

Bu hadisenin 2 boyutu var. Birincisi tarz ile ilgili yanlışlık, siz hükümet sözcüsüsünüz, öyleyse sözcülüğünü üstlendiğiniz yapının halen de devam etmekte olan siyasetini bir STK temsilcisi, bir köşe yazarı gibi cerhe tabi tutamazsınız. Karşıysanız buna zamanında gerektiği şekilde müdahil olmalıydınız derler doğal olarak.

İkinci olaraksa asıl mesele konunun mahiyeti: Ya Esed barbardır, ya Suriye muhalefeti haksızdır. İkisini birden dillendirmek olmaz. Eğer Esed'in barbarlığını kabul ediyorsanız, halkın kıyam etmesi meşrudur, meşru bir kıyama destek vermek de meşrudur ve de ahlaki bir sorumluluktur. Meşru ve ahlaki bir iş yapanlar dönüp arkalarına bakıp ne kazandık, ne kaybettik demeye başlarlarsa buradan adalet ilkesi yara alır, adalet duygusu yıpranır.

Zarar görmeyi kimse istemez elbette ama ya öbür türlü ne olacaktı ki, Esed halkı katlettiğinde CHP'nin savunduğu gibi "bizi ilgilendirmez, bu onların içişleri deyip" ticaretimize mi bakacaktık, göç sorunlarıyla uğraşmamak için katliamdan kaçan insanlara kapıları mı kapatacaktık? Akıllı dış politika denilen şey böyle bir vicdansızlığı savunmak mıdır?

*

YAZIYA YORUM KAT