1. YAZARLAR

  2. Beytullah Emrah Önce

  3. Zihnin Biçimlenmesine Ön Hazırlık: Okulöncesi Eğitimi Örneği

Beytullah Emrah Önce

Yazarın Tüm Yazıları >

Zihnin Biçimlenmesine Ön Hazırlık: Okulöncesi Eğitimi Örneği

Kasım 2005A+A-

Eğitim ve öğretim, ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla, herkes için zorunlu hale gelmiş; okullardaki faaliyetler için daha uzun bir süre tayin edilmeye başlanmıştır. Eğitimin zorunlu ve uzun süreli olması; yeni devlet modeline uygun vatandaş tipinin "imal edilmesi" ihtiyacını gidermek içindir. İnsan hayatının en erken yaşlarında başlayan ve onun kendini tanıdığı yaşların sonuna kadar devam eden bu uzun süreç, devletler tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılır.

Eğitimdeki sıkı denetimin öncelikli sebebi; egemen sistemin değerlerinin ve varoluş ideolojisinin genç yaşta okullara getirilen çocukların hayatına iyice kazınmak istenmesidir. Öğretim, genç beyinlerin terbiye edilmesi ve zihinlere egemen ideolojinin aktarılması işlemidir. Bu amaçlara matuf bir eğitim sisteminde, özellikle sosyal konularda katı bir "ezbercilik" ile; belirli bilgi, beceri ve hareketleri belletmeye yönelik "davranışçılık", öğretimin öne çıkan unsurları olur. Amaçlanan; özgür düşünen bireyler değil; devletin istediği gibi düşünüp hareket eden vatandaşlar yetiştirmektir.

1. Okul Bilgisi

Okullarda eğer bir bilgi aktarılıyorsa, bir beceri ya da davranış kazandırılmak isteniyorsa; bu rastgele seçilmiş bir bilgi, beceri ya da davranış değildir. Okullarda öğrencilere kazandırılmak istenenlerin, sistem için bir anlamı ya da değeri bulunmalıdır. Bu sebeple, öğretim programlarında dağıtılan bilgiyle, sistemin egemen ideolojisi arasında açık ya da gizli ilişkiler mevcuttur. Bu ilişkiler, öğretmen ve öğrenci rolleri, ders içerikleri, ders kitapları, yardımcı kaynaklar, eğitim ortamlarının düzenlenmesi, okullardaki ritüeller, kutlamalar, törenler gibi çok geniş bir alana yayılır.

Okullardaki eğitim-öğretim faaliyetleri, ulus-devletin yönetici kesimine, toplumdaki sosyal ve kültürel dokuya, ülkedeki ekonomik yapıya göre birbiriyle ilişkilendirilir. Laik ve pozitivist temellere dayandırılan sistem, okullarda da "din"i dışlayacaktır. Böylece okul bilgisinin seçiminde baskın olan değerler; egemen ideoloji, ekonomik ve kültürel kapitaller olacaktır.

Okul bilgisinin neye yönelik seçildiğini ve okul bilgisinin ardında gizlenmek istenenin ne olduğunu sorgulamak için; bilgiyi seçenlere bakmak gerekir. Okul bilgisini seçenler kimlerdir? Okullarda her şey öğretilmediğine göre, öğretilmek istenen bilginin seçilme kriterleri nelerdir? Okullardaki eğitim yaşantılarıyla bireylere hangi kimlik ya da rol kazandırılmak istenmektedir? Bu sorulara verilecek cevaplar; öğrencilere öğretilenlerle hangi amaçlara varılmak istendiğini daha iyi ortaya çıkaracaktır.

Eğitim sisteminin tüm boyutlarıyla tartışılması; eğitimdeki saklı uygulamaların arkasında ne olduğunun gösterilmesi; okullarda dağıtılan bilgilerin eleştirilmesi; derslerin ve ders kitaplarındaki içeriğin sorgulanması, sistemin kendisini yeniden üretmede, eğitime biçtiği rolü ortaya çıkarma konusunda bize yardımcı olabilir.

Burada, eğitimin bir zihni nasıl biçimlendirebileceği sorusuna, okulöncesi eğitimdeki uygulamalara kısaca değinilerek yanıt bulunmaya çalışılacak ve ayrıca okulun bu süreçteki etkilerine değinilecektir.

2. Okulöncesi Eğitim

Okulöncesi eğitim, çok küçük yaştaki çocukların okullara alınarak; onlara dikkatle seçilen bazı temel bilgilerle, becerilerin aktarıldığı bir ön hazırlık sürecidir. Bu süreçte; çocuklar, daha sonra katılacakları temel eğitime hazırlanırlar. Vaktin iyi değerlendirilmesi ve çocukların gelecekte başarılı olmaları için okulöncesinin önemli olduğu düşüncesi, toplumda yaygınlaştırılarak; aileler, çocuklarını erkenden okula göndermeye mecbur bırakılır. Okul yöneticileri, ev ev dolanarak; okulöncesi çağındaki çocukları tespit etmekte; daha çok çocuğun bu eğitime tabi tutulması için çalışmalar yürütülmektedir. Bu etkinliğin pek masumane olmadığını söyleyebilmemiz için; öncelikle okulöncesi eğitimde yapılanların, neye hizmet ettiğinin irdelenmesi gerekmektedir.

Okulöncesinde verilen bilgi ve becerilerin görünen ve görünmeyen yönlerini incelediğimizde; temel amacın bunların çocukları ileriki yıllarda dahil olacakları okul hayatına daha iyi uyum sağlamak olduğu görülecektir. Bu amaç, tek başına bir değer ifade etmez. Fakat, temel eğitimin asıl amacının, çocuklarının zihnine egemenlerin seçtiği bilgilerin aktarılması olduğunu ifade ettiğimizde konuya neden önem verildiği de ortaya çıkacaktır. Çocuklar, küçük yaşta sisteme sokularak; zihin işleme süreci daha erken başlayacak; böylece ailenin çocuğa verebileceği eğitim de en başta devre dışı bırakılacaktır.

Okulöncesi eğitimde, çocuklara okul alışkanlıklarının ve temel sosyal davranışların kazandırılması önceliklidir. Böylece çocuklar, sınıfta nasıl davranacaklarını, ders materyallerinin nasıl kullanacaklarını, zamanı nasıl kontrol edeceklerini öğrenmekle kalmaz; daha geniş bir çerçevede okul dışındaki yapıya da uyumlu hale getirilirler.

3. Otorite Figürü

Çocuk, okula geldiği andan itibaren, çocukluğunu yüksek duvarların arkasında bırakarak "öğrenci" sıfatını alır. Bu sıfatın karşısına çıkan ilk figür ise "öğretmen" olmaktadır. Artık okuldaki ilişki biçimi anne, baba, arkadaş, dost gibi kelimelerin ifade ettiği gibi değildir. Örneğin okulöncesi eğitiminde sınıflarda karşımıza çıkan sınıf annesi, sadece çocukların temel ihtiyaçlarını gidermek içindir. Arkadaşlık ise aynı mekanın paylaşılmasından kaynaklanmaktadır.

Sınıf ortamındaki iletişim, daha çok, öğretmen ve öğrenci rolleri arasında ortaya çıkar. Bu iletişim düzleminde egemenlik öğretmendedir. O, daha okulun ilk gününden itibaren kuralları söyleyen, öğreten ve uygulayan bir otorite figürü olarak öğrencinin karşısına dikilir. Bu figür, sınıftaki olayları kontrol etme yetkisi ve gücüne sahiptir. Ailesinden ilk defa ayrılan küçük çocuk, otorite karşısında tamamen savunmasızdır ve alışma devresinin sonucu, otoriteye teslimiyettir.

Sınıfta neyin nasıl yapılacağını söyleyen; etkinlikleri denetleyen ve ara vermeksizin çocukları yönlendiren öğretmen; çocuğun ileriki hayatında karşılaşacağı otoritenin somut bir örnekliğini teşkil eder. Çocuk, toplumsal hayatta, belirli konumları ellerinde tutan güçlerin, düzeni de kontrol ettiği gerçeğini özümsemenin ilk adımını atacaktır. Ders içindeki tüm etkinliklere yön veren öğretmene uyan çocuk; otorite karşısındaki güçsüzlüğünü hissedecek ve belki evde, anne-babasını dinlemediği kadar; okulda öğretmenini dinleyecektir.

Okulöncesinde tanışılan otorite olgusu, temel eğitim boyunca sürer. Öğretmen merkezli uygulamalar ile çocuklar; devletin verdiği bu resmi görev ve yetkiyle donatılan otorite figürü karşında itaatkar bir tutum izlemeyi öğrenebilir. Böylece sınıf içinde öğretmene "güç" veren devletin, toplumsal hayattaki gücü de zaman içinde kabul edilebilecektir. Çocuklar, devlet otoriterliği karşısındaki güçsüzlüğünü ise uzun süren okul hayatı boyunca defalarca görecek ve pasifize edilme halini kanıksayarak, durumu içselleştirecektir.

4. Düzene Uyumluluk

Sınıf içinde belirli bir düzen vardır ve bu düzene uyulması gerekir. Birçok etkinliğin temel amacı, aslında bu bilgiyi çocuklarda belirli bir davranış kalıbına sokmaktır. Örneğin, okulöncesi eğitiminin yapıldığı sınıflarda oyuncaklar vardır. Fakat çocuk, bu oyuncaklarla evdeki gibi rahatlıkla ve istediği gibi oynayamaz. Uzanabileceği mesafede duran oyuncaklarla oynayabilmenin belirli saatleri ya da şartları vardır. Burada denetim yine öğretmendedir. Bu aşamada çocuk, "kural, yasak, ceza" gibi otoriteye ait başka başka kavramlarla da tanışmaya başlar.

Ders araç gereçleri de belirli bir düzen içindedir; iş için kullanılacaklar, oyun için kullanılacaklar. O gün yapılması hedeflenen etkinlik, her zaman oyundan önce gelir. Böylece çocuk "iş" ve "çalışma" gibi iki yeni kavram daha öğrenir. Çocukların etkinliklere katılması gerekir. Oyunlara katılma konusunda özgür bırakılabilen çocuk, yapılması istenen işi yerine getirme konusunda genellikle serbest bırakılmaz. Bu zorunluluk, çocuğun zihninde "itaat, görev bilinci" ve "sorumluluk" gibi kavramların şekillenmesinde rol oynar.

Örneğin resim çizmek; çocuk için sanat eğitimin değil, yapılması gereken ödevin bir parçasıdır. Resim çizileceğinde, çocuk; kendi istediği herhangi bir şeyi çizemez. Öğretmenin kendisine modelini gösterdiği şeyi çizmek zorunda bırakılır. Özgürlüğü bu şekilde kısıtlandırılan çocuk, bir bakıma, 'özgürlüğün ancak otoritenin sınırını çizdiği alan içinde mümkün olabileceği' mesajını da alır. Ancak kendisine gösterilen modele en yakın şekilde resmeden ya da modele en uygun boyayan çocuklar başarılı sayılır; ödüllendirilir.

Sınıf içindeki düzene uyum sağlamak; kendisinden istenileni, istenene en uygun şekilde yerine getirmek ve söylenenleri doğru biçimde uygulamak; sınıfta çalışkan ve başarılı olmanın şartları arasında sayılır. Çocuk, sınıf kurallarına ne kadar çok uyarsa; etkinliklere ne kadar fazla katılırsa; öğretmenin dediklerini ne kadar iyi uygularsa; o kadar başarılı olacağını gördükçe; bu düzene uyum sağlamak konusunda daha çok gayret gösterecektir. Başarının kriteri, özgünlük, yaratıcılık, girişimcilik değil; kendisinden isteneni en doğru şekilde yerine getirmek olduğunda; çocuk, daha sonraki dönemlerde de, aynı davranışın başarıyı getirdiğini düşünecek ve ona göre hareket edecektir. Bu süreçte, çocuk, sistem içinde kabul görmenin tek yolunun düzene itaatten geçmek olduğunu öğrenmenin ilk adımlarını atmaktadır.

5. Kontrolcü Eğitim

Okulöncesi eğitim; çocuğun okul hayatına ve uzun vadede toplumsal hayattaki düzene uyum sağlamadaki süreci hızlandırmak; çocukları ailelerin eğitiminden erken yaşta uzaklaştırarak, tamamen resmi bir sürecin kontrolü altında tutmak için uygulandığından; daha iyi vatandaş yetiştirmede önemli bir işlev görmektedir.

Çocuklar, çocukluklarından ve ailelerinden kopartılarak; kurulu düzenin içine çekilmekte; onlara aktarılan bilgi ve kazandırılan becerilerle; düzene uyumlu hale getirilmektedir. Bu süreçte; tüm amaçlara ulaşılamasa dahi; uzun yıllar aynı amaçlara yönelik etkinliklere maruz bırakılan zihinlerden, bazı izlerin silinmesinin çok güç olacağı açıktır.

Sistem, her çocuğu önce okulöncesi eğitime, sonra temel eğitime tabi tutarak ehlileştirmekte; ona, sisteme karşı görev ve sorumluluklarını öğretmekte; kurallar, cezalar ve ödüller eşliğinde onu terbiye etmekte ve her aşamada, kendi otoritesini pekiştirmektedir. Yoğun bir aktarım sürecine tabi tutulan çocuklar, dışa bağımlı hale getirilmeye çalışılır. Neyi yapacağını, nasıl düşüneceğini, ne tür tepkiler vereceğini, okulda öğretmenlerinden öğrenen çocuk; eğitim sürecinin sonucunda, devletin diğer toplumsal kontrol aygıtlarının eline düşmeye hazır hale getirilecektir.

Bu kötü senaryonun, milyonlarca çocuk için gerçeğe dönüştüğünü düşündüğümüzde; eğitimin neden sıkı biçimde kontrol edildiğini; sistemin kendisini üretmede ve ideolojisini yaymada okulları nasıl kullandığını daha iyi anlayabiliriz. Okullarda, belirli bir bilinç etrafında biçimlendirilmek istenen çocuklar, geniş bir halk kitlesinin kolay yönetilebilir bir mensubu haline getirilmekte ve böylece egemen otorite, varlığını bu kitle üzerinde muhafaza etmektedir.

Sistem, kurumlarıyla insan hayatını şekillendirme konusunda boşluk bırakmamaya çalışıyorsa; yapılabilecek en iyi şey; çocukları böyle bir eğitimin etkilerinden mümkün olduğunca korumaya çalışmak ve çocuklarımızın eğitiminde etkin bir rol oynayarak; onlarda, sistemin istediği bir vatandaş tipinin değil; kendi değerlerimizin ve kimliğimizin rengini verdiği bir zihnin oluşmasını sağlamaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR