Yeni İnfaz Yasası Cezaevleri Sorununu Daha da Alevlendirecek!
Cezaevlerinde tecrit dayatmasıyla birlikte ölümlere sebebiyet veren zindancı mantık umursamaz bir biçimde yoluna devam etmekte. 100'den fazla insanın ölümü karşısında devlet gayet soğukkanlı ve pişkin bir tutum içinde. Halen sürmekte olan bu yakıcı soruna çözüm noktasında en küçük bir adım bile atmadığı gibi, üstelik yeni yeni düzenlemelerle sorunu daha da alevlendirecek girişimlerde bulunmakta.
TBMM gündemindeki yeni infaz yasası tasarısı da bu türden bir girişim olarak dikkat çekiyor. AB ile uyum adına hazırlanan yasa tasarısında yer verilen kimi uygulamaların cezaevlerinde büyük rahatsızlıklara ve dolayısıyla da tepkilere yol açacağı görülüyor. Yeni düzenlemede 12 Eylül darbe döneminin simge uygulamalarından biri olarak hatırlanan tek tip elbise zorunluluğu da yer almakta. Durup dururken bu dayatmanın neden gündeme getirilmek istendiğini kimse açıklayamıyor. Ama bu uygulamanın temel nedenini anlamak hiç de zor değil. Tek tip elbise zorunluluğu gerek 12 Eylül zindanlarında, gerekse de dünyanın pek çok ülkesinde özellikle siyasi tutukluları sindirmek, ezmek, kişilik ve kimliklerini silmek amacıyla başvurulan bir uygulama olmuştur. Şimdi yapılmak istenen şey de aynıdır. Tecride tabi tutularak yalnızlaştırılmaya, örgütlülüklerinden soyutlanmaya çalışılan tutukluları "hizaya sokmanın" bir tezahürüdür tek tip elbise zorunluluğu.
Yeni infaz yasasında tutukluları sindirme aracı olarak dikkat çeken düzenlemeler sadece tek tip elbise zorunluluğu ile sınırlı değil. Zorunlu çalıştırma konusu da aynı amaca hizmet eden bir düzenleme olarak yer alıyor. Ayrıca cezaevlerinde disiplin ve düzeni sağlamak adına idareye çok geniş yetkiler tanınması da bir başka sindirme taktiği olarak değerlendirilmeli. Bu ve benzeri düzenlemelerle cezaevlerinde düzen ve disiplinin sağlanması adı altında devletin insan onuru ve iradesini kırmaya yönelik sistemli bir baskı kampanyasına hazırlandığı görülüyor. Bir başka dikkat çekici husus ise tüm bu hazırlıkların adeta yangından mal kaçırırcasına sinsi bir yöntemle kotarılması.
Yeni sıkıntılar, acılar getireceği aşikar olan bu düzenlemeye yönelik olarak gündeme gelen çok az ses de bastırılmak, boğulmak isteniyor. Bu bağlamda kamuoyunda yaygın bir hastalık olarak etkisini sürdüren duyarsızlık ve ilgisizliğin de düzenin işini alabildiğine kolaylaştırdığı da açık. AB ile uyum adına büyük demokratikleşme adımları diye sunulan düzenlemelerden biri olarak hazırlanan bu tasarının beraberinde neler getirdiği halktan gizleniyor. Zaten geleneksel olarak cezaevleri sorununa şaşı bakmakla malul medyanın tavrı da bu konuda devletle tam bir paralellik arz etmekte.
Bu noktada Ankara Kızılay'da ESP'lilerin infaz yasa tasarısını protesto etmek amacıyla gerçekleştirdikleri eylemin basına yansıması medyanın tavrına ışık tutan bir örnek sayılabilir. Medyada günlerce devam eden haberler dizisine bakıldığında protestocuların ne kadar gözü dönmüş oldukları, devlet malına nasıl zarar verdikleri, halkı nasıl ürküttükleri, zararı kimin ödemesi gerektiği, ezilenleri temsil iddialarının tutarsız olduğu ve bu çerçevede daha pek çok konunun ısrarla gündemleştirildiği görülüyordu. Ne var ki, bu haberleri izleyen, okuyanların asla bu insanların neyi, niçin protesto ettiklerini öğrenme şansı yoktu! Tamam, eylemin biçimini benimsemek mümkün değil, protestocuların aşırı tutumlarının tepki çekmesi de doğal ama tüm bu olup bitenin ardındaki gerekçenin hiç gündeme gelmemesi makul sayılabilir mi?
Sokakta şiddet gösterisini kınamak, mahkum etmek konusunda herkes birbiriyle yarışmakta. İyi ama TBMM'den apar topar bir kanun çıkarıp, baskı ve sindirme faaliyetini sistematik hale getirmeye dönük düzenlemelere girişmeye kimsenin diyecek bir şeyi yok mu? "Bu yaptığınız yarayı kanatmaktır, cezaevlerinde yeni gerginliklere, tepkilere yol açacaksınız" diyenlere ısrarla kulak tıkanması göz göre göre bir yanlışa sürüklenmek değil mi?
Gözüken o ki, devlet, cezaevlerinde 'ne pahasına olursa olsun' mantığıyla hareket etmekte kararlı. Otorite sağlamak adına insani duyarlılıklar, temel haklar yok sayılıyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in şahsında zindancı geleneğe daha bir şevkle sarılan düzenin bu tutumunun yeni sıkıntılar, acılar getireceği ise şimdiden görülmekte.
- Zulmü Kanıksamak Suçtur
- AB Süreci: İmkanlar ve Riskler
- ABD, Irak’ta Etnik ve Mezhebi Çatışmaları Körüklüyor
- Felluce Katliamı ve Sorumluluklarımız
- karartın kandilleri
- Yanlış Soruya Yanlış Cevap!
- İsimsiz
- Felluce Eylemleri ve Eylem Birlikteliklerinde Ölçü
- Karanfildir Toprağa Düşen Yiğitçe Savaşmışsa…
- Yaser Arafat’ın Ardından
- Avrupa’nın İslam Fobisi ve Hollanda Olayları
- Yasakçılar Zulümlerini Sürdürüyor
- Menfur Fiil, Meşhur Fail
- Devlet Tarafından Yakılan Köy Gavgas’ın Öyküsü
- Tecrit, İnsanlık Dışı Bir Cezalandırma Sistemidir!
- Yeni İnfaz Yasası Cezaevleri Sorununu Daha da Alevlendirecek!
- Eşitsizlik ve Zulmü Pekiştiren Yeni İnfaz Tasarısına Hayır Deyin!
- Devlet, Putin İçin Gözaltı Gösterisi Yaptı!
- Bush, İkinci Dönemin Düşmanını Belirledi: İran
- Mehmet Şahin ve Abdulhamit Çelik Tahliye Edildi
- Cengiz Sarıkaya Nihayet Tahliye Edildi!
- Kuşun Kanadında Kurşun
- Kudüs Gecesi: Hüzün ve Coşku
- Edebi Sanatlarla Kur’an’da Kıyamet Sahneleri
- Tüketimde Denge -İstihlakta İktisat İmkanı-