1. YAZARLAR

  2. İdris Özyol

  3. Yazıklar Olsun

Yazıklar Olsun

Nisan 1996A+A-

Ekrandaki ses; pis hücrelere, işkence tezgahlarına, küfürlere, elektrik vermelere, falakalara, her şeyin ve her şeyin işkence olsun diye yapıldığı o meşum alt katlara götürdü zihnimi. Altaylı'nın "Teke Tek"ine konuk olan genç, bir vakitler, yaşım o gençten dahi küçükken geçtiğim işkenceleri, maruz kaldığım zulmü anımsattı bana. Anlattığı şeyler, içimde katlanarak büyüdü büyüdü ve devasa bir kayanın altında kıvranmanın bütün hallerini yaşattı bana.

1985 yılıydı. 18 yaşında ya vardım ya yoktum. Apar topar götürüldüğüm Gayrettepe zindanları bir ay boyunca mekanım oldu. Kesintisiz bir işkence sürecinden sonra, hayata karşı duyduğum bağlılıklarda çeşitli kırılmalar olduğunu hissettim. Ölüm korkusunu ve sonu gelmeyen acıları bir ay boyunca sürekli yaşamak insan zihninde ve psikolojisinde onarılması çok zor olan yaralar açıyor. Oradan, o tezgahlardan kurtulduktan sonra, daha önceki haline pek dönemiyor insan.

Birileri masumiyetimizi, hayata ve insana karşı duyduğumuz muazzam bağlılığı, düşlerimizin hızını, aşklarımızın ruhunu kirletiyor. Dev bir öfke, hınç ve sertliği kalplerimize atıyor karanlıklar prensi. Hayatımız boyunca yedeğimizde taşıyacağımız, zihnimizin derinliklerinden fırlayıp fırlayıp yaşadığımız anı tarumar eden bir hatıralar yumağını kilitliyorlar içimize. İyi niyetle başarılan bir sürü işin, suratlarda patlayan yumruklara yada yumruk atma arzusuna dönüştüğü, öfkeli ve sessiz eylemler dünyasına adım atıyoruz. Sırtımıza inen her cop onurumuzu kırıyor ve onurumuzu kırdıkça yaralı aslanlara dönüşüyoruz. Kıstırıldığı evlerde avlanacak, delik deşik edilecek yaralı aslanlara.

Ülkemin insanlarını, işlek zekalarını, genç bedenlerini, samimi düşlerini, acemi çırpınışların, yaralayan, onları "vurdu vurdu, vuruldu" diye tanımlanabilecek bir serüvenin göbeğine atan kurumların sözüne güvenmiyoruz artık. Halkın yüzde 90'ından fazlası "Bu ülkede işkence yapılıyor" diye düşünürken, hatta düşünmekten de öte, bu zorbalığı yaşarken "Ne münasebet, biz çocuklara çok iyi davrandık" diyen bir resmi ağzın açılıp kapanışına karşı tedirginiz. Vücudunun mahrem yerlerine elektrik bağlanan, tazyikli suyun altında dövülen, Filistin askısı denilen iğrenç bir alete kasap vitrinindeki koyun gibi asılan beden bu ülkenin yarınlarıdır.

Elektrik yemiş bir gövde, cop altında inlemiş bir ruh, karanlık odalarda yapayalnız işkence timini beklemiş, konuşmamak için dudaklarını ısırmış bir vatandaş olarak konuşuyorum. Söylediğim her şey, o alt odaların, karanlık dehlizlerin, korkunç hücrelerin dünyasından geçmiş bir kardeşinizin gördükleri, gözlemledikleridir. inandığım her şey üzerine yemin ediyorum ki, bu ülkede işkence var. Hem öyle ufak tefek vakalar şeklinde değil, gayet sistemli, gayet kurgulu bir işkence var bu ülkede. Düşlerimizi, masumiyetlerimizi, vicdanlarımızı çığırından çıkaran bir işkenceyi bölüşüyoruz solcusuyla sağcısıyla.

Öyle bir işkence ki, kayıtsız kalmak, görmezlikten gelmek bir insanlık suçudur. Birileri meşum kapılardan tekme tokat eşliğinde alt katlara indirilirken, bu vaka her gün ülkemin başka bir yerinde tekrarlanırken, içi sızlamayana yazıklar olsun!

Yeni Şafak, 12 Mart '96

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR