Yaşadığımız Süreç ve Muhasebe İhtiyacı
Uzun süren, kâbus gibi geçen yaklaşık bir buçuk yılın ardından nihayet korona salgınının esaretinden yavaş yavaş kurtuluyoruz. Yeniden açılan işyerleri, sokağa çıkma yasağının kalkması, seyahat kısıtlamalarına son verilmesi vb. adımlarla hayat normale dönerken bilhassa ticari manada ağır kayba uğrayan esnaf ve çalışanlar arasında muhasebe yapma ihtiyacı öne çıkıyor.
Şüphesiz hasar tespiti ve onarımı için muhasebe yapmak gerekiyor. Ama en çok hasarın nerelerde yaşandığı hususunda dikkatlice gözlem yapılabildiğini söylemek pek kolay olmasa gerek. Ve tüm bu zorlu, alışılmadık, karmaşık süreçte insan ilişkilerinde yaşanan kayıpların, hasarların muhasebede öne çıkması akli bir zorunluluk.
Ne yazık ki korona musibetini zaaflarla yüzleşme ve dünyevi hırs ve bağlılıkları sorgulama fırsatı olarak değerlendirmek yerine, adeta çıldırtacak seviyede bir ölüm korkusu ve dünyaya bağlanma sebebi olarak yorumlama yanlışı had safhadaydı. İbret almak, Rabbu’l-Âlemin’in kudretine teslim olmak, O’na yönelip sığınmak yerine pek çokları kendini soyutlamayı, her şeyden uzaklaşmayı tek çıkış noktası olarak öne çıkarttı. Hayırlı amellere mesafeli durdu.
Tam da burada şu yaşadığımız sürecin kendi zaviyemizden sıkı bir muhasebesini yapmak gerekiyor. Acaba bu meşum süreç imkânımız varken, mesafemiz yokken yapmakta olduğumuz hayırlı çabaların, faaliyetlerin değerini daha fazla kavramamızı getirdi mi? Yakınımızdayken, her istediğimizde ulaşabiliyorken yeterince önem ve değer vermediğimiz kardeşlerimizle ilişkilerimize daha fazla anlam atfetmemiz gerektiğini bize öğretti mi?
İlişkilerimizi daha canlı tutmanın, birbirimizden daha fazla öğrenme ve öğretme çabası içerisine girmenin gerekliliğini idrak etmemize yardımcı oldu mu? Ani bir şekilde aramızdan ayrılan sevdiklerimizin, yakınlarımızın ardından yaşadığımız ıstırabı, boşluğu göz önüne alarak bir aradayken dostlarımıza, kardeşlerimize daha fazla muhabbet beslemek, hatalarını ve kusurlarını daha çok örtmek gerektiği hususunda zihnimizde bir kanaat oluştu mu?
Hayat hızlı bir şekilde akıp gidiyor. Geçeni geri getirmek elimizde değil ama ders çıkarmak elimizde. Aslolan uzun yaşamak, bir biçimde yaşamak, ne pahasına olursa olsun yaşamak değil, Rabbu’l-Âlemin’in razı olacağı istikamette çalışmak, didinmek, izzetle mücadele etmektir.
İşte boyunlarına geçirilmiş idam ipine rağmen izzetli duruşlarını değiştirmeyen, zalimin şantajına boyun eğmektense şereflice ölümü tercih eden Mısırlı kardeşlerimizin örnekliği önümüzde. Sarayda da zindanda da aynı hakikati haykırma onuruyla Allah’ın dinine şahitlik vazifelerini bihakkın ifa ediyorlar. Mazlumiyetlerine rağmen geri adım atmamaları, af dilemeye yanaşmamaları tağutları öfkeye sürüklüyor, çıldırtıyor. Rabbu’l-Âlemin şahitliklerini kabul buyursun; bizi de onların bu güzel, izzetli duruşlarına şahit eylesin!
Bu sayıda yer alanlar:
- Yaşadığımız Süreç ve Muhasebe İhtiyacı
- Sisi Kanlı Bir Diktatör, İdam Kararları Cinayettir!
- İdam Kararları Bizi Ayağa Kaldırmalıydı!
- Türkiye-Mısır Yakınlaşması: Siyasi Sürgünler Endişeli
- Zandan Kaçınmak ve Tahkik Sorumluluğu
- Reel Ekonomi ve Siyaset Alanında Sekülerleşme Riski ve Hakka Yönelme Çabası
- İmkânın Cazibesi Davanın İnkârı mı Olmalıydı?
- Takva Yoksa Ahlak ve Hukuk da Yoktur!
- Dünyevileşme ve Yozlaşma Kıskacında Umudu Üretmek
- İran-Hamas İlişkileri Üzerine
- Müesses Nizamın Gölgesinde İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
- Avrupa İslamofobiyi Nasıl Tehlikeli Bir Efsaneye Dönüştürdü?
- Sevdiklerimizden Vazgeçmenin Sembolü: Kurban
- Bir “Kesin İnançlı” Olarak Eric Hoffer ve Eseri Hakkında Değerlendirmeler
- Tarihî Dizilerin Anımsattığı Açmazlar Işığında Tarih ve Sinema -3-
- Kardeşime Öğüt
- Dünyanın Dört Bir Yanında Çırpınıp Duran Eller