1. YAZARLAR

  2. Beşir Eryarsoy

  3. “Yahudilerle Mücadele...”

“Yahudilerle Mücadele...”

Ocak 2004A+A-

Kavmiyet taassuplarını dinleriyle özdeşleştirerek kavimlerine bağlılıklarını kavmiyetçilik haline getirip bundan bir ideoloji, bir hayat görüşü, bir felsefe, bir dünya ve kainat bakışı ve yaklaşımı, bir ahlak oluşturabilmiştir Yahudiler. Bunun çok kısa bir sürede gerçekleşmediği, asırlar süren bir süreci kapsadığı, bünyesinde pek çok kişi ve grupların katkılarını barındırdığı bir gerçektir.

Bunların tarihi sürecini izlemek, bu ideoloji ve ahlakı daha yakından anlamak, dolayısıyla Yahudi'nin tutum ve davranışlarını anlayıp yorumlayabilmek, hangi hallerde ne tür yaklaşım ve refleksler göstereceğini ana hatlarıyla tespit edebilmek için de gereklidir. Bu böyle olmakla birlikte biz Müslümanların elinde bulunan Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye'de bu alanda bizleri büyük bir çaba harcamaya muhtaç bırakmayacak kadar çok miktarda malzeme bulunmaktadır. Hala elimizde bu hususta bulunan bu yanılmaz, şaşmaz ve dosdoğru ve adaletli malzemeyi gereği gibi doğru bir şekilde değerlendirmek imkanını bulduğumuz taktirde, daha başka bilgi ve malzemeye muhtaç olmayacağımızı da rahatlıkla söyleyebiliriz.

Esasen, Müslüman olarak anlamak, yorumlamak ve buna göre kanaat ve tavır geliştirip belirlemek durumunda olduğumuz her bir mesele ve hususu, öncelikle temel kaynaklarımız olan Kur'an ve Sünnetten araştırıp ve buradaki verileri iyice okuyup tasnif ve tahlil etmek, bizim temel hareket tarzımız olmak zorundadır.

İşte elimizin altında bulunan bu usul ve ilkeler ışığında telif edildiğini ve bu alanda belli bir başarıyı gerçekleştirdiğini gördüğümüz böyle bir eserin ana hatlarıyla tanıtımını yaparak bu doğrultuda yapılmak istenecek çeşitli çalışmalara bir dereceye kadar ışık tutmaya gayret edeceğiz.

Müellif, "Önsöz"de, Kur'an-ı Kerim'in Yahudilerden oldukça yoğun bir şekilde söz ettiğini belirterek, bunun nedenlerinin neler olabileceğini soruşturuyor. Bunun, vahyin indiği topraklara yakın olmaları, İslam'ın risaletini yüklenenlere bazılarının komşu olmaları, İsrailoğullarının temsil ettikleri insan örneğinin yakından tanınmasının gerektiği, onlara verilen Kitabın, bir ümmet oluşturacak özellikte itikadi ve şer'i hükümler taşıması ve böylelikle bir toplum ve bir devlet inşa edebilecek bir kimlikte bulunması gibi bariz bir takım sebeplere bağlı olabileceğini tespit ettikten sonra, en önemli sebebin bunların dışında olduğunu belirtmektedir. Bu sebep de: "Müslümanlarla Yahudiler arasındaki mücadelenin Kıyamet gününe kadar devam edeceği hakikati"dir. (s. 4 vd.)

Müellif, kitabındaki çalışma yöntemini; "genel problemler üzerinde odaklaşmak, Yahudi kaynaklardan alıntılar yapmak, hareket noktasının Kur'ani olması" başlıkları altında açıkladıktan (s.10-14) sonra, Yahudilerin kutsal kitaplarına, bunların vahiy olarak sıhhat derecelerine ve bazı özel terimlere (Tevrat, Talmud, Diyaspora, Getto, Goyim, Eşkinazim gibi) dair açıklamalarda bulunmakta (s.15-17),Yahudi ve Hıristiyanların Ahd-i Kadim metinleri çerçevesindeki görüş ayrılıklarına kısaca değinmektedir.

Musa (a.s)'a indirildiği kabul edilen eldeki Tevrat, -ihtiva ettiği bölümleriyle- bu alanda yapılan çalışmaların gösterdiği gibi, Musa'dan azımsanmayacak kadar bir süre sonra telif edilmiştir. "Musa, tercih edilen görüşe göre milattan on dört yada on üç asır önce yaşamıştır. Buna karşılık Tekvin ile Çıkış bölümlerinin büyük bir kısmı milattan önce dokuzuncu asır dolaylarında, Tesniye milattan önce yedinci asır sonlarında, Sayılar ve Levililer milattan önce beş ve dördüncü asırlarda ve hepsi de Yahudi müelliflerce yazılmıştır." (s. 19-21)

Bu uzun süre boyunca Yahudilerin yerleşik ve istikrarlı bir hayat sürmedikleri, sürekli kovalanıp sürgünlere götürüldükleri, esir alınıp katledildikleri gibi gerçekler göz önünde bulundurulacak olursa; Yahudi dini kaynakların kaybolmaya, tahrife, eksilip azalmaya ya da ilaveler yapılmaya karşı korunmalarının nasıl mümkün olabileceği sorusunu da ortaya atmaktadır. (s. 22)

22-23. sahifelerde Yahudi Protokolleri'nin hikayesine kısaca değindikten sonra, konunun Kur'ani bir eksende ele alınması dolayısıyla "İslam Ümmetinin Rabbani bir usulle terbiye edildiğini"ortaya koyan ve asıl konuya giriş mahiyetinde olan kısa bir bahis yer almaktadır. (s.25-29)

Bundan sonra kitabın "İsrailoğulları ile ilgili meseleleri Kur'an-ı Kerim'in ele alış yöntemi"ni konu edinen ana bölümlerinin ilki yer almaktadır. Eserin 30-l57. sahifelerini kapsayan bu bölümde, önce Mekke döneminde inen Kur'an-ı Kerim'in ilgili buyrukları belli bir sınıflandırmaya tabi tutularak ele alınmakta ve bu dönemin çeşitli karakteristik özellikli dilimleri (İslami davetin dikkat çekmediği dönem, teşvik ve korkutma dönemi, tartışma ve diyalog dönemi, eziyet ve işkence dönemi) ışığında bu buyruklar üzerinde durulmaktadır. Genel olarak bütün peygamberlerin ve kavimlerinin, özel olarak da Musa (a.s) ile İsrailoğullarının kıssalarının ele alındığı Mekke'de inmiş olan bir takım buyruklar üzerinde durulmakta ve bu buyruklar gerekli tahlillere tabi tutulmaktadır.

Bu bölümün ikinci ana başlığında Medine dönemi ekseninde konu ele alınmakta, Medine döneminde İslam toplumunda Yahudiler, Yahudilerle antlaşma ve barış dönemleri, Yahudilerin hak davete imanı kabul etmeyişlerinin sebepleri, Yahudilerin son peygambere dair ümitleri ve hakikat, cephe açıp karşı durma aşaması (ki bu aşama çeşitli başlıklar altında tahlil edilmektedir) gibi başlıklar altında gerekli açıklamalar yapılmaktadır.

Kitabın bizce daha ilgi çekici ve orijinal bölümü ikinci bölümüdür. Bu sebeple bu bölümü biraz daha yakından tanıtmaya gayret edeceğiz . Bölüm (158-262. sahifeler arasını kapsamakta ve) "Yüce Allah'ın Yahudiler Hakkındaki Kaderi Sünnetleri" adını taşımaktadır.

Bu sünnetleri on bir olarak tespit eden müellif, bunları teker teker ele alıp açıklamakta, bu sünnetleri çıkardığı ilahi buyrukları yerine göre tefsiri açıklamalarla ve yerine göre konu ile ilgili tarihi bilgilerle ya da çeşitli araştırma ve inceleme sonuçlarıyla, kimi zaman da metin ya da dipnotlarda söz sahibi çeşitli kimselerin eser ya da konuşmalarından alıntılar yaparak zenginleştirmektedir.

Bu "Kaderi Sünnetleri" böyle bir tanıtım çerçevesinde daha yakından tanımak isteyenler için şunları söyleyebiliriz:

Bu "sünnetler"i tanımanın gereği ve faydaları vardır:

Her şeyden önce bu ilahi sünnetler dinimizin muhtevası içerisindedir.

Bu sünnetler bu kavmin gerçek yüzünü ve kişiliğini oluşturan unsurlarını ortaya koymaktadır.

Bunları tanıyıp bilmekle mümin kültürel bir zenginlik elde eder, uyanık siyasal bir anlayışa sahip olur, iktisadi bir beceri elde eder ve bunlarla mümin kişi ayırt edici kimliğini, İslam devleti de gerçek anlamda bağımsızlığını, şan, şeref ve heybetini elde eder.

Müellif bu kaderi sünnetleri şöylece sıralamaktadır.

l. Allah'ın indirmiş olduğu Kitabı kasten tahrif etmek ve dinin hakikatlerini değiştirmek:(s. 163-164)

Bu sünneti "Tahrif ettikleri kitabı elleriyle yazarak onu az bir bedel karşılığında satabilmek için: Bu, Allah'tandır diyenlerin vay haline!" (el-Bakara 2/79) ayetini eksen alarak açıklamalarda bulunan müellif, aralarında oldukça derin ayrılıklar ve aykırılıklar bulunmakla birlikte, Yahudilerin şu noktada ittifak halinde olduklarına dikkatlerimizi çekmektedir:

"Allah'ın seçtiği kavmin şanını yüceltip dururlar, ümmilerin (Yahudi olmayan diğer ümmetlerin) onların hizmetini verilmiş olduklarını vurgular, seçkin kavmin mallarını tekrar ellerine geçirebilmek için ümmilerin mallarını her ne yolla olursa olsun yemeyi tavsiye ederler."

Müellif düştüğü dipnotta Haham Ebarbanil'den şu sözleri aktarmaktadır: "Yahudi olmayan kadın hayvanat cümlesindendir... Yahudi birisinin erkek ya da kadın hizmetçisi ölürse, ona bir insan kaybetmiş sıfatıyla taziyette bulunulmaz. Emrine verilmiş bir hayvanı yitirmiş birisi sıfatıyla ona taziyetlerde bulunulur."

2. Helake sürükleyen günahlar ile ahlaki sapıklık, onlara göre Allah'a yakınlaştırıcı işlerdendir: (s.165-176)

Bu sünneti de söyledikleri söz olarak nakledilen şu anlamdaki ayeti eksen alarak açıklamaktadır: "Onlar: Ümmiler hakkında aleyhimize bir yol yoktur, derler" (Ali İmran 3/75)

Bu sünneti de, l. Haram mal yemeleri ve bu işte hızlı davranmaları, 2. Yahudilerin peygamberlere dair itikatları alt başlıkları altında ele alırken, gerekli ayet-i kerimeleri ve Yahudi din adamlarının söylediklerine –metin ya da dipnotlarda- atıflarda bulunmaktadır.

Birinci hususla ilgili olarak –mesela-, Rabbi (din adamı ve alimi) Albo'nun şu sözlerini kaydetmektedir: "Allah, Yahudileri diğer milletlerin mallarına ve canlarına musallat etmiştir."

Hırsızlıklar yapmalarının, faiz almalarının ve benzeri suiistimallerin caizliğine ve teşvikine dair daha başka birçok alıntı da yer almaktadır.

Peygamberlerle ilgili iğrenç iddia ve iftiralarına örnek olmak üzere de

a.) Lut (a.s) ın kızlarıyla yattığını (haşa) anlatan Tekvin, 19:30-38 deki bölümleri,

b.) Davud (a.s) ın Oriya'nın karısına göz koymasını ve Oriya'yı ölüme göndertmesini anlatan Samuel II, 11:2-27 deki bölümleri alıntılamaktadır.

c.) Muharref Tevrat'ta yer aldığına göre, İsrailoğullarına tapınsınlar diye buzağı heykelini yapan Samiri değil, Harun (a.s) imiş. Bu husus da Çıkış 32:1-6 da böylece anlatılmaktadır.

3. Antlaşmaları ve sözlerini bozmaları, gereklerini yerine getirmemeleri: (s.177-180)

El-Enfal 8/56. ayet ile "Onlar ne zaman bir ahid ile bağlandılarsa içlerinden bir güruh o ahdi bozup atıvermedi mi?" ayetlerini eksen alarak bu sünneti açıklamaktadır. Konu ile ilgili bir takım ayetleri yeri geldikçe tanık olarak göstermekle birlikte, onların bu hususta ayetlerin dile getirdiği muhtevaya uygun davranışlarına da atıfta bulunmakta, Peygamber Efendimizin hayatında bu türden davranışlarını ve özellikle de Ahzab Gününde (Hendek Gazvesi) yaptıklarını hatırlatmaktadır.

Günümüzde İsrail devletinin antlaşmalarını sık bozan hallerine kısaca değindikten sonra şunları söylemektedir: "Kesinlikle şuna inanıyoruz ki, bu durum (Arapların Yahudi devletine haklarından feragat ederek imkan tanımalarını kast ediyor) böylece gitmeyecektir. Çünkü nihai hedefleri (olan Büyük İsrail Krallığı) henüz gerçekleşmemiş ve Yahudilerin bütün dünyaya egemen olmaları açık bir şekilde tamamlanmamış, bütün dünya egemen taçlı krallıkları henüz kurulmamıştır."

4. Kendilerini korkutan bir güç ile karşılaşacak olurlarsa şer'i hükümlere de antlaşmalarına da -kerhen- bağlı kalırlar: (s.l8l-184)

"Hani sizden söz almış, Tur'u tepenizin üstüne kaldırıp: Size verdiğimizi kuvvetle alın, demiştik..." (el-Bakara 2/93) ayeti ile daha başka ayetler ekseninde bu sünneti açıklamakta olan müellif, İsrailoğullarının şer'i hükümlere bağlılıktan sıyrılmak için başvurdukları yollara, bu husustaki bir takım uygulamalarına, işi ağırdan alıp savsaklamalarına dikkat çekerek bu sünnete açıklık getirmeye çalışmaktadır.

5. Hayata tutkunluk ve düşmanla karşılaşmak halinde gevşeklik: (s.185-201)

"Andolsun ki sen onları insanlar arasında hayata müşriklerden bile daha tutkun görürsün" (el-Bakara,2/96) ayeti ile "...Eğer sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar..." (Ali İmran,3/111) buyrukları ekseninde bu ilahi ve kaderi sünnete dair oldukça etraflı açıklamalarda bulunmaktadır. Buna dair gerek Kur'an'dan gerekse Tevrat'tan ve Yahudi tarihinden örneklerle bu açıklamalarını güçlendirmektedir. Mesela Kitab-ı Mukaddes'ten İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışlarını anlatan bölümleri (Çıkış, 14:10-14) aktarmaktadır. Bu bölümde onların Musa'ya söyledikleri iddia edilen şu sözleri gerçekten dikkat çekicidir: "Bizi Mısır'dan çıkarmakla bize ettiğin bu nedir? Mısır'da sana : Bırak bizi, Mısırlılara kulluk edelim, diye söylediğimiz söz bu değil midir? Çünkü çölde ölmektense, Mısırlılara kulluk etmek bizim için daha iyi olurdu." (Çıkış, 14:ll-12)

Burada kimse kalkıp, 'Efendim! onlar daha ileride uygun şartlarda kulluktan kurtulmayı ümid ediyorlardı ve bunu çölde gelecekleriyle birlikte yok olmaya tercih ettiklerinden bu sözleri söylemişlerdi' diyemez. Çünkü baştan beri Musa (a.s) onlara aynı zamanda onları gerçekten özgürlüğe kavuşturacağını vaadetmiş, bunun için onları alıp Mısır'dan çıkmıştı. Musa (a.s) gibi bir şahsiyetin önderliğine bir hususta güvenemeyen bir toplumun özgürlüğü hak ettiği zor söylenir. Onları bu şekilde feryat ettirip Musa (a.s)'a kafa tutmak noktasına getiren hayata karşı besledikleri ölçüsüz tutkudan başkası değildi.

Örnekler böylece çoğalıp gidiyor, çağımızda bile onların hayata aşırı tutku ve bağlılıklarının da korkaklıklarının da değişmediğine vurgu yapılıyor. 1948'de İsrail'in kuruluşundan itibaren aslında kavmiyetçi kimlikleri ve İslam'ın dışında, sosyalizm, laiklik, krallık adına... savaşan Arap devletleriyle savaştıklarından, Yahudilerin bu karakteristik özelliklerinin günümüzde de aynen devam ettiğini savunmaktadır. Gerek bu devletin kuruluşu için ve gerekse yapılan bu savaşların İsrail lehine sonuç vermesi için uluslararası güçlerin hile ve desiselerini, Arap ülkelerindeki yönetimlerin ihanetlerini de dile getirmektedir. Bazı hallerde oldukça dar alanlarda İsrail askeri güçleri ile İslam adına savaşa katılmış bir takım güçlerle karşılaşmalarında, Yahudilerin korkakça hareketleri de bu açıklamalardan sonra hatırlatılmakta ve böylelikle bu ilahi sünnetin diğer sünnetler gibi, sürekli bir geçerliliğinin olduğunu vurgulamaktadır.

6. Yahudilerde özgüvenin yokluğu: (s.202-207)

"Nerede bulunurlarsa bulunsunlar üzerlerine zillet vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ahdine ve insanların emanına sığınmış (desteklerini kazanmış) olsunlar." (Ali İmran 3/112) buyruklarını eksen alarak bu sünneti açıklayan müellif, bu husustaki sözlerine şu tespitle başmaktadır: "Yahudiler uzun tarihleri boyunca -aralarında peygamberlerin bulunduğu için devletlerinin olduğu dönemler dışında- kendi imkanlarıyla gölgesinde yaşadıkları bir devlete sahip olamamışlardır."

Daha sonra ilgili ayette sözü edilen "Allah'ın ahdi"nin ne olduğunu ve "insanların eman ve desteklerinin" ne anlama geldiğini (ki ayette her iki anlam da "halat"demek olan "habl" kelimesi ile karşılanmaktadır) gerekli kaynakların da yardımıyla açıklamaktadır. Ayrıca bu hususta örnek olabilecek türden yakın tarihten bir takım olaylara örnek olarak dikkat çekmektedir.

Müellifin dipnotta kaydettiği Benjamin Franklin'in 1779'da ABD'nin ilk kurucu meclisinde yaptığı konuşmadan Yahudilerin yakın gelecekte ABD'de oynayacakları ve Birleşik Devletler'in menfaatleriyle asla bağdaşmayacak rollerine dikkat çeken uzunca bir bölümü nakletmektedir. Biz de bu konuşmadan sadece şu sözleri kaydetmekle yetinelim: "...Yoksa sizler sadece bir asır sonra onların düşünebildiğinizden bile daha tehlikeli olduklarını, ülkeye ve topluma tümüyle egemen olduklarını kanlarımızla kurduğumuz yapıyı tahrip ettiklerini göreceksiniz. Ve emin olunuz ki o zaman torunlarımıza asla acımayacaklardır..." Müellifin, (Henry Ford'un) Beynelmilel Yahudi adlı eserine istinaden belirttiğine göre, bu sözlerin en ufak bir etkisi olmamıştır. Çünkü Yahudiler, yapılan teklifin aleyhinde oy kullanmak üzere delegeleri satın aldıkları gibi, ertesi günü bu konuşmayı yayınlayan gazetenin nüshalarını da satın alıp yaktılar. Benzer türden çeşitli sorumluların açıklamalarına da aynı dipnotta yer verilmekte ve bununla Yahudilerin hangi şartlarda ve kimlerin yardım ve destekleriyle dünyada etkin olduklarına ışık tutmaya çalışmaktadır.

7. Yahudiler genel olarak bütün insanlığa ve özel olarak müminlere düşmandır: (s.208-214)

El-Maide 5/82. ayeti ekseninde bu kaderi sünneti açıklayan müellif, İslam tarihinden buna örnek teşkil edebilecek çeşitli olay ve vakıaya dikkatlerimizi çekmekte, ayrıca buna çeşitli Yahudi liderlerin söz ve uygulamalarını delil göstermektedir. Huyey b. Ahtab'ın Peygamber Efendimiz'in, bildikleri niteliklere uygun hak peygamber olduğunu bile bile, hayatta kaldıkça ona iman etmeyip düşmanlık edeceğine yemin etmesini, yakın geçmişte Ben Goryon'un bölgedeki sosyalist, devrimci ya da demokratik sistemlerin hiçbirisinden korkmadıklarını, sadece yavaş yavaş canlanıp kıpırdama emareleri göstermeye başlamış bulunan İslam'dan çekindiklerini söylediğini, bu doğrultuda Şamir'in de Begin ve benzerlerinin de bir takım açıklamalarının bulunduğunu okuyucuya hatırlatmaktadır.

8. Yeryüzünde bozgunculukları şiddetlendikçe başkalarının onlara musallat kılınması: (s.215-225)

El-A'raf 7/167. ayet ile el-İsra 17/8. ayetlerini eksen alarak bu sünneti açıklayan müellif, önce Yahudilerin kutsal metinlerinden Allah'ın seçkin kavmi olduklarını ifade eden bölümleri iktibas etmekte, ancak bunun başka inanç müntesipleri tarafından kabul edilemeyeceği gerçeğine de dikkat çekmektedir. Yahudilerin gelecek nesillerini bu şekilde eğitebilmek için gettolarda yaşamayı seçtiklerine dikkat çekmekte ve bunun diğer önemli sebeplenini de açıklamaktadır.

Daha sonra Yahudi tarihinden çeşitli örneklendirmelerle, bozgunculuklarının başkalarının onlara musallat kılınmasıyla cezalandırılmalarına dair misaller vermektedir.

9. Yeryüzünde fesat çıkarmaları: (s.226-239)

Bu ilahi-kaderi sünneti müellif: a- Fitneler, karışıklıklar çıkarma ve savaş alevini kızıştırma, b- Ahlakı tahrib etme alt başlıkları altında açıklamaktadır.

Birinci şıkkı el-Maide 5/64'ü eksen alarak açıklamakta, bunu iki önemli sebep dolayısıyla gerçekleştirdiklerine dikkat çekmektedir. Bu iki sebep;

l. Seçkin Kavime hizmet etmek üzere yaratılmış olan ve Goyim diye adlandırdıkları diğer toplumlara derinden derine besledikleri kin.

2. Silah ticareti, savaşan taraflara faizli krediler vermek suretiyle çıkan karışıklık ve savaşlardan tek karlı taraf kalmaya dikkat etmeleri ve hesaplarını buna göre yapmaları.

Bu tespitlerden sonra tarihten buna açıklık getiren örnekler verilerek konu aydınlatılmaktadır.

İkinci şıkkı da ahlakı bozmak için hangi yollara başvurduklarını belirterek açıklamakta Talmud'dan esinlenerek hazırlanmış bulunan Siyon Protokollerine atıfta bulunmaktadır.

10. Her şeye rağmen aralarında tefrika ve ayrılıkların sürüp gittiği: (s.240-248)

El-A'raf 7/168, el-Maide 5/64. ayetler ile "Sen onları bir arada sanırsın, ama kalpleri darmadağınıktır. Bu onların akıllarını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır" (el-Haşr 59/14) ayetlerini eksen alarak bu sünneti açıklayan müellif, aralarındaki ihtilafın yalnızca farklı esbat (kabileler) den oluşlarıyla sınırlı kalmadığını, fikri, askeri ve siyasi önderleri arasında bile bu ihtilafın söz konusu olduğunu belirtmektedir. Daha sonra buna dair tarihten ve günümüzden pek çok tanık ve delil göstererek konuya açıklık getirmektedir.

11. Yeryüzünde iki defa üstünlük sağlamak ve büyüklendikçe büyüklenmeleri (uluvv ve istikbar) ve ikincisinde imha edilmeleri için Allah'ın (iyi ) kullarının onlara musallat kılınması: (s.249-262)

El-İsra 17/4-7 ile aynı surenin 104-109. ayetlerini bu husustaki açıklamalarına esas alan müellifimiz, bu ayetlerden sonunda Yahudilerle Müslümanlar arasında nihai bir savaşın olacağını, bu savaşın bir takım emarelerinin her iki kesimde de yavaş yavaş görünmekte ve ortaya çıkmakta olduğunu cereyan eden olaylardan hareketle belirtmekte, nihayetinde de zaferin İslam ümmetine nasip olacağını da naslardan hareketle ortaya koymaktadır.

Kitabın 'Sonuç' bölümünde (s.263 vd.) bu ilahi sünnetlerin Yahudiler tarafından da idrak edilmiş olduğunun görülebildiğine dikkat çekildikten sonra, İslam'ı alanın dışına itmek için bir takım çalışmalar yürüttüklerini belirtmektedir. Bu amaçla yaptıkları icraatların önemlilerini kısaca şöyle sıralamaktadır:

l. İslam ve İslam'ın Hıristiyanlar için ne denli tehlike olduğunu ortaya koyan türlü çalışmalar yaptırmak, aynı zamanda İslam ülkelerindeki yöneticileri İslam'a tekrar dönüşe karşı uyarmak ve bunun tehlikelerini dile getirerek korkutmak.

2. İslami ilmi kurumlara karşı türlü komplolar düzenlemek ve bu doğrultuda faaliyetlerde bulunarak, bu tür kurumların ve çalışmalarının önemsenecek çapta olmadıkları kanaatini yaygınlaştırmak,

3. İslam dünyasında inkarcılığı, ateizmi teşvik etmek dine bağlılığı azaltmaya yönelik kiralık kalemler bulmak, çeşitli söylem ve sloganlarla İsrail ile uyum ve barış içinde yaşamaya teşvik etmek,

Dinler arası diyalogu güçlendirmek için uluslararası konferans vb. toplantılar düzenlemek, böylelikle Yahudilerle birlikte yaşamanın gerekli ve doğal olduğuna inandırmak.

Uluslararası Yahudiliğin ve İsrail'in üç büyük hülyası olan Büyük İsrail'in kurulması, Süleyman Heykeli'nin yeniden dikilmesi, dünyaya hükmedecek krallarının taç giymesine dair açıklamalardan sonra müellif bazı önemli teklif ve tavsiyelerde bulunarak çalışmasını bitirmektedir.

Eser, ilmi açıdan, konunun ele alınış tarzı ve bazı hallerde gerekli malzemeleri ilk elden olmayan kaynaklardan aktarması gibi bakımlardan kısmen eleştirilebilecek düzeyde olmakla birlikte, bizce konuyu Kur'ani bir bakış açısıyla el almak ve bu hususta sağlıklı bir İslami bakış açısını oluşturmakta katkıda bulunmak endişesi ile kaleme alınışı bakımından önem arz etmektedir. Konu ile ilgilenenlerin ve benzer alanda çalışacakların bu tür eserlerden birçok bakımdan yararlanacakları ümit edilebilir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR