Vakit Niçin Hedef Alınıyor?
Danıştay saldırısını "gerici-irticai" güçlere karşı geniş çaplı bir kampanyaya dönüştürmeye çalışanlar, başörtüsü yasağına karşı çıkan ve Danıştay kararını eleştiren herkesi adeta saldırının kolektif azmettiricisi konumuna oturttular. Bu çabaların öncelikli hedeflerinden biri de Vakit gazetesi oldu. Danıştay 2. Dairesi'nin Aytaç Kılınç adlı öğretmen hakkında verdiği kararı geniş biçimde eleştiren ve kararı veren dairenin başkanı ve üyelerinin resimlerini yayınlayan Vakit saldırıya uğrayan hakimleri hedef göstermekle suçlandı. Olayın gerçekleştiği ilk andan itibaren dikkatlerin üzerine odaklandığı Vakit adeta düzenin hedefi haline gelmiş, medyanın da kışkırtıcı yayınlarıyla tam bir linç kampanyasına maruz kalmıştı.
Vakit'in yayın politikasından zaten had safhada rahatsızlık duyduğu bilinen çevreler açısından ortaya çıkan görüntü bulunmaz bir fırsattı. Suçluluğu kesinleşmiş, artık gazetenin kapatılmasının zamanı gelmişti. Nitekim oluşturulan hava Vakit'in yayınlarına sempati ile bakan çevreleri dahi etkiler bir boyut kazanmıştı. Vakit'in yayın politikasını eleştiren ve sorumsuzlukla suçlayanlar artmıştı.
Tüm dikkatler Danıştay'da meydana gelen kanlı olaya çevrilirken, inanılmaz bir despotizme imza atan yargıçların hukuk katliamı ise adeta görmezden gelinir olmuştu. Oysa bu tavır açıkça gündem saptırmaktı. Bir kişinin ya da birilerinin yaptığı eylemin faturası mümkün olduğunca geniş bir kesime çıkartılmak isteniyor, böylelikle en azından despotizme karşı çıkışların, itirazların önü kesilmeye çalışılıyordu. Şöyle bir mantık izlenmekte: Biz istediğimizi yaparız, herkese de uslu uslu oturup, kendilerine biçtiğimiz kadere rıza göstermek düşer. Açıkça köpeksiz köyde değneksiz dolaşma mantığıdır bu.
Peki Danıştay üyeleri ve devlet gücünü kullanan başkalarının keyfi tutumlarına karşı, açıkça akla, hukuka, vicdana aykırı uygulamalarına karşı kamuoyu ne yapacak? Verdikleri kararın eleştirilmesine dahi katlanamayanlar, kararlarıyla kararttıkları hayatları hiç göz önüne getiriyorlar mı? Danıştay'ın malum kararı üzerine Vakit'in yayınları da, Başbakan ve Dış İşleri Bakanı'nın eleştirileri de aslında tam manasıyla sözün bittiği yere gelindiğine işaret eden tepkiler sadece. Ama devletlû zevatın buna dahi izni yok! Çünkü onlar efendi, bizler ise paryayız!
Peki Vakit'in yayınları hedef göstermek anlamına gelmiyor mu? Bir kere resimleri ve biyografileri basılan yargıçlar kimlikleri gizli görevliler falan değil. Her fırsatta rejime bağlılıklarını ve rejim karşıtlarına düşmanlıklarını izhar eden, bunu medyanın da katkısıyla politik bir faaliyete dönüştüren, çoğu zaman protesto ya da muhtıravari açıklamalarıyla gündem oluşturan, şöhret kazanan isimler. Nitekim bunlardan biri, gündem belirleme telaşıyla saldırganın slogan attığını söyleyebiliyor, yalan söylemekten çekinmiyor. Şimdi bu şahsın yalanına dikkat çekmek hedef göstermek mi sayılacak?
Öte yandan Vakit'i hedef göstermekle suçlayan medyanın tavrı ise çok daha ilginç. Ferhat Sarıkaya'yı özel yaşamına kadar didikleyen, bizzat Genelkurmay bildirisiyle hedef tahtasına oturtulan bir savcı hakkında her türlü yayını yapabilenlerin Vakit'i hedef göstermekle suçlaması ne kadar inandırıcı?
Akın Birdal olayını hatırlayan var mı? Genelkurmay merkezli olarak Şemdin Sakık'a atfen yalan ifadelerle suçlanan Birdal'ı hedef tahtasına oturtup vurulmasına neden olanların öz eleştiri yapmadan, suçluluklarını itiraf etmeden başkalarını hedef göstermekle suçlamaları ikiyüzlülüktür. Sicilinde andıç lekesi olanları dürüst ve sorumlu gazetecilik dersleri verirken izlemek doğrusu çok komik bir durum.
Daha geçen ay isminin önünde "Prof" titri bulunan bir yazarının abuk sabuk bir maili mehaz göstererek kaleme aldığı saçma bir yazıyı "Üniversitede 31 Mart kutlaması" manşetine dönüştüren ve tam bir hafta gündemde tutan Hürriyet ve benzeri yayın organları Vakit'e saldırıyor. Söz konusu olayda Üniversite yönetimince suçlanmasına rağmen mahkemenin lehine karar verip, haklı bulduğu öğrencinin resmini yayınlayıp "işte üniversitenin 31 Mart eylemcisi" diye manşet atmak neyin nesi oluyor?
Şurası açık ki, Vakit'e yönelik rahatsızlık özellikle Danıştay üyelerinin saldırıya uğramasından değil, yasakçı kararın eleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Yasakçılar adım adım başörtüsü zulmünü yaygınlaştırırken, toplumun tepkisiz kalmasını ve teslimiyetçi bir tutumla sindirilmesini arzuluyorlar. Bu yüzden her fırsatta bu konu bitmiştir, ilelebet kapanmıştır, türünden propaganda yapıyorlar. Bu şekilde kitlelerde bir yılgınlık ve edilgenlik havasını hakim kılmaya çalışıyorlar. Elbette bu tutuma aykırı çıkışlar rahatsızlık vermekte. Vakit'in yayınları ise tam bu noktada sorun teşkil ediyor.
Ne var ki, zorbalık düzeninin işleyişinin farkında olamayan bazı çevreler tam da bu noktada basiretsiz bir yaklaşım geliştirerek düzenin propagandasına kapılabiliyorlar. Danıştay 2. Dairesi'nin başörtülü olmayı "kötü örnek" olarak tanımlamasına karşı ses çıkarmayanların bazısının, bu utanmazlığı eleştiren Vakit gazetesini yayınlarıyla Müslümanları zor duruma düşürmekle eleştirdikleri ve suçlama korosuna dahil oldukları görüldü.
Bir başka yanlış yaklaşım da Vakit'in yayın politikasına yönelik tartışmalarda görülmekte. Şimdiye dek Vakit'i kimi yaklaşımları nedeniyle eleştirdik. Özellikle de diğer muhalif kesimlere karşı çoğu zaman adaleti gözetmeyen tutumu nedeniyle, bu yaklaşımın devletçi zihniyetin kirliliğinden kaynaklandığı ve bu olumsuzluğa katkıda bulunduğunu hep hatırlattık. Elbette, Vakit'in yayınlarını tümüyle sahiplenmek, yayın politikasını baştan aşağıya benimsemek gibi bir zorunluluğumuz yok. Ama şu anda gündem bu değil ki! Bizim düzen, egemenler, laik koro Vakit'i bizim eleştirdiğimiz yönden değil, tam tersi istikamette eleştirmekte, hatta mahkum etmekte. Dolayısıyla böyle azgın bir saldırının ortasında Vakit'in yayın politikasını tartışmak ne siyaseten ne de ahlaken haklı bir tutum olarak görülemez. Hem sonra unutulmamalı ki, bugün Vakit'e diş geçirmeye kalkanlar, bunu başarabilirlerse yarınlarda daha da azgınlaşmaktan alıkonulamazlar. Bu yüzden Vakit'e yönelik saldırganlığa karşı sessiz kalmamak ve dayanışma geliştirmek Müslümanların görevi olmalıdır.
- Çetelerin Özlemi Darbe Düzeni
- En Büyük Provokasyon Başörtüsü Yasağıdır!
- Susurluk, Şemdinli, Danıştay: Psikolojik Harpçı “Gladyo”törler Çuvalladı!
- Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök Suç İşlemiştir!
- Vakit Niçin Hedef Alınıyor?
- Özgür-Der Heyetinden Vakit Gazetesine Destek Ziyareti
- Tepkisiz ve Örgütsüz Halka Karşı Oligarşinin Darbe Geleneği
- Başbakan’a Açık Mektup
- “Ekonomik Kriz” Olgusu Sistemin Gerçek Yüzüdür
- Şehit Bir Çocuğun Ardından
- İşgalin Karşısındaki Hamas’ın Yanındayız, İhtilafımız İlkesel Değil Siyasidir
- İslam Devrimi: Politik ve Sosyal Bir Değişim Modeli
- ÖSS: Makbul Vatandaş Seçme Sınavı
- Modernizm ile Gelenekçilik Arasında İnsan Ya da İki Cehennemi Yaşamak -2
- Post-Modern Pragmatizm ve İslam
- “Kutlu Bir Sevda” için “Kardeşlik Çağrısı”
- Cehaletin Mezhepleşmesine Karşı İnadına Kardeşlik
- Şahit Olduğumuz Acıları Yürekten Çıkan Tınılarla Hissettirmeye Çalıştık
- İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun!
- Edebiyat, Siyonizm ve İslamcılık
- Kur’an Rehberliğinde Allah’ı Tanımak
- Guantanamo Yolunda Üç Yoldaş
- Belgisiz Zamir Oluyorsunuz
- Merhaba