Vahyin Aydınlığına Adanan Kadınlar
"Kadın Oradaydı" kitabı, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Elest Kitapları'ndan piyasaya çıktı. 316 sayfadan oluşan kitapta, vahiy sürecinde etkili rollere sahip 12 tarihi kadın, 12 kadın yazar tarafından hikaye ediliyor.
Kitabın mimarı Elest Kitapları'nın sahibi ve editörü Elif Çakır. Kendisiyle kitap hakkında yapılan bir söyleşide 'tarihte anlatılacak 12'den fazla dini ve siyasi kadın figürü olsaydı, ne yapardık bilmiyorum' derken bu hikayeleri yazacak piyasada başka kadın yazar bulunma güçlüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade yazarları onurlandırırken, "Tarihteki dini ve siyasi kadın figürlerini kısıtlamıyor mu?" sorusunu akla getiriyor. Sözgelimi Ebu Süfyan'ın hanımı Hint kadar Hz.Ömer, Hz.Ebubekir, Hz.Osman'ın eşleri, Mescid'de Hz.Ömer'in karşısında ürkmeden hakkını arayan sahabe hanımları, Uhud'da Peygamberi koruyan hanımları, Akabe'de Resul'e biat eden hanımları, Hz.Musa'nın hayvanlarını sulayarak ailesine karıştığı Şuayb (a)'ın kızlarını, bir geleneği yıkmak için Resul'ün evlilik yaptığı Zeynep Validemizi düşünmeden geçemiyorsunuz…
Kitap kadın kimliği üzerinde özel bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Arka kapakta 'Onlar ne efsaneydiler ne de masal kahramanları. Anneydiler, eştiler, köle yada melike idiler. Onlar hayatın içerisinde, hayatla iç içe yaşayan kadınlardı. Vahyin pratiğinde hepsinin farklı rolleri vardı.
Kadın oradaydı, hayatını hakikate adayan kadınların hikayesidir' deniyor ya vahiy sürecinde kadın rolleri başlığından okuyucunun gözleri asi kadınları da arıyor. Sözgelimi Ebu Leheb'in, Hz. Lut'un hanımlarını...
Anlatılan figürlerin siyasetle yakın ilgileri var. Hepsi günün şartlarına başkaldıran ve kendi kaderlerini kendileri çizen baskın karakterler. Kimi aşk, kimi nefretle dolu iken bir dönüşüm yaşayarak ilahi buyruğa uyarak gelecek kuşaklara model oluşturuyorlar.
İlk kadın Hz. Havva, Nihal Bengisu Karaca tarafından anlatılmış. Hikayede Havva kadın tabiatının temel referansı olarak sunuluyor. Bilinmek, tanınmak, ve sevilmek isteyen bütün kadınlardan bir parça taşıyan Havva bu nedenle en güzel, en iyi, en akıllı, en politik, en bilge kadın değildir. Tüm bunları kendinden sonrakilere aktaracak, genlerine işlediği kızlarının bütün kusurlarını da barındıran bir meyve çekirdeği olarak tanımlanıyor. Hikaye de kolektif şuurca sunulan Havva'ya dair rivayetler verilmekle beraber Kur'an ölçüsünde değerlendirilmesi gereğine de dikkat çekiliyor.
İkinci hikaye Yıldız Ramazanoğlu'ndan. Hz. İbrahim gibi tek başına ümmet olan bir peygambere eş ve peygamber anası iki kutlu kadın Sare ve Hacer'in hikayesi kadın fıtratının en zor anı sevdiğini, hayat arkadaşını paylaşma imtihanını öykülendirirken bize genlerimizdeki Sare ve Hacer özelliklerini resmediyor. Bir kadının hem sabırlı, mutmain, güçlü, çözüm üreten, fedakar, yardımcı, bölüşen, medeniyet kuran, hem de aciz, zayıf, kıskanç olabileceğini okuyorsunuz öyküden. Dikkat çeken diğer önemli vurgu ise İbrahim (a)'ın kutlu ve insani tavrı oluyor. İki kadınla hiçbirini incitmeden- asileştirmeden iki medeniyet-iki peygamber ocağı- kuran İbrahim (a)'ın örnek mümin tavrı kadınlara yönelik hikayede gözlerden kaçmıyor.
Külden Kadın: Züleyha başlığıyla yazan Sibel Eraslan, Yusuf kıssasında anlatılan Züleyha'nın hikayesini ve diğer rivayetleri bize ulaştırırken fıtri bir refleks olan güzel olana eğilim duymaya vurgu yapıyor. Züleyha'nın hikayesi Kur'an dışı tüm kaynaklarda mutlu sonla bitmekte. Rivayete göre Züleyha Yusuf (a)'ın aşkına ulaşamayınca ilahi aşka teslim olmakta ve en sonunda eşi öldüğü için Yusuf'la evlenebilmektedir. Yer yer Kur'ani olarak sorgulanabilecek Kutsi hadis rivayetleri ve Peygamberlere yönelik masumiyet tanımlamalarıyla süslenmeye çalışılan hikayede kadın doğasına dair hassasiyetlerle, Yusuf'un kuyudan-zindana, zindandan-saraya hicretinin öyküsünü de okumak mümkün.
Belkıs İbrahim Hakkıoğlu Hz. Asiye için en sessiz kadın tanımlamasını kullanıyor. Bir zalimin eşi olan Hz. Asiye Kur'an'da müjdelenen ve mümin kadınlara örnek gösterilen iki isimden biri. Firavunun zorbalıklarının farkında ve çözümsüz iken Musa'yı kucağında büyütmüş, sonra da O'na vahyedilene iman etmiş. Kur'an'da Asiye'nin hikmetli duası yer almakta. 'Rabbim beni bu zorba Firavun'un zulümlerinden kurtar ve bana kendi katından bir ev yap'. Rivayetlere göre Asiye şehid edilmiştir. Yazarca Hz. Asiye'nin öyküsü bize Kur'an'da verilen bilgiler dışında daha pek çok bilgiyle birlikte sunulmuştur.
SUCAM başlığı ile Melek Paşalı edebi tasvirlerle dolu bir hikaye olarak Hz. Süleyman'ın muhatabı Sebe Melikesi Belkıs'ın hikmetli öyküsünü anlatmış. Öyküde; Hz. Süleyman'ın Melike Belkıs'a göndermiş olduğu davet mektubu karşısında göstermiş olduğu bilgece ve istişari tutumu anlatılıyor. Ve sonunda Belkıs, Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbine teslim oluyor. Hikayede tefsirlerde konu edilen hurafe bilgilere yer verilmemiş olması ve sadece Kur'an'da verilen bilgilerle öykünün tamamlanması büyük bir olumluluk.
Afet ILGAZ, Hz. Meryem'in hayatının kutsal sırlarını yerinden oynatma korkusuyla yazdığını söylüyor önsözde. Anılan kadın figürlerinden Kuran'da en çok bilgi verileni Hz. Meryem. Belki de haklı Ilgaz. Çünkü bir mucizenin konusu Meryem annemiz, pek çok iftira, şüphe ve sıkıntıya maruz kalmıştır. Kur'an Meryem'e ne tanrılık, ne de günah atfeder. O adanarak istenmiş ve doğurulmuş, cennet seçkinlerinden bir kadındır. Etrafındakilerin onay ve tasvibine değil, Allah rızasına uyduğunu kanıtlamış bir mümindir. Öyküde Ilgaz pek çok kaynaktan Meryem annemize dair yazılan karmaşık bilgiye yer vermiştir. Çoğu bulanık anlayışlara sahip bu kaynaklar arasında Kur'an'daki mümin-anne-Meryem tanımlamasını vermiştir. Ve kızlarımızı Hanna gibi adayabilmenin gereğine vurgu yapılmaktadır.
Halime Kökçe'nin Hz. Hatice vurgusunda özünüze dönüyorsunuz yeniden. 'Allah'la olan kulluk irtibatımızı çoğaltmaya, dini başkalarıyla paylaştığımız görünen alana taşımaya ve önermeye kalktığımız anda bizler de birer siyasi figürüzdür' derken Kökçe, önceki hikayelerde gömüldüğünüz tarihten çekip çıkarıyor sizi. "Hatice sensin, Meryem, Züleyha, Hacer, Sare, Havva sensin, haydi yap yapman gerekeni!" diye haykırıyor adeta. Hikayenin en önemli vurgusu ise Peygamber'e kol kanat germiş, İlahi buyruğu en önce kavramış ve Resul'ün şaşkınlığında limanı olup sakinleştirebilmiş vahiy öncesinde de güçlü bir kadın, Peygamber'in eşi olmakla ön plana çıkan bir Hatice değil. 40 yaşından sonra Resul'e 5 çocuk vermiş ve kızının soyundan Peygamber nesli çoğalmış, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir toplumda vahiy öncesinde bile kız doğurduğu için hiç müteessir olmamış bir model Hatice validemiz.
Hz. Aişe validemizi İnci Şahin anlatıyor. Bu hikayede de Allah Resulü'nün eğittiği öncü bir mümin kadın modeli çıkıyor karşımıza. İnce ve kıvrak bir zeka Hz. Aişe. Allah Resulü'nün en yakını olarak bu kutlu kaynaktan kana kana beslenmiş ilk müçtehitlerden. Resul'ün geride koyup gideceklerini biriktirecek bir sandığı adeta. Her yerde o var. O yoksa içtihatları.
Peygamberimizin Aişe validemizle evliliği aralarındaki yaş farkından dolayı gayrı müslimlerin en çok eleştirdiği hususlardan birisi. Hikayede Resul'ün bu evliliği Cebrail'in getirdiği haberle yaptığı söyleniyor. Kur'ani bir dayanağı olmayan bu hususun sanki bir savunma mekanizması olduğu hissediliyor. O, kadınca hislerinden önce müminlerin annesi ve vahyin pratiğinde toplumsal olaylarda hep öncü olması sıfatıyla ön plana çıkarılmayı daha çok hak etmekte kanaatimizce.
İslam'ın ilk şehidi Sümeyye'nin kölelikten İslam'ın özgürlüğüne ve şahadete uzanan öyküsü Hasibe Turan'ca anlatılmış. Sümeyye Mekke'de saygın bir aile olan Huzeyfe'nin kölesidir. Evlerine gelen ileri gelen misafirlere hizmet etmekteyken, toplumsal olaylar hakkında bilgi sahibi olmaktadır ve bu olaylara ilgisiz kalmamaktadır. İyi yürekli Huzeyfe cariyesini Yemen'den gelerek kendisiyle çalışmaya başlayan ve güvenini kazanan Yasir İbni Amir ile evlendirip özgür bırakır. Yasir ticaretle uğraşmakta, kimseye ihtiyaç duymamaktadır. Ancak Mekke'de ikisinin de yabancı olması, kendilerinin horlanmasına sebep olur. Toplumun bozuk ahlaki yapısına karşılık, hak ve adalet güneşi Hira'da doğmaya başlar. Sümeyye'nin eşi Yasir ve oğlu Ammar Hz. Muhammed'e ilk iman edenlerdendir. Sümeyye de bu kutlu davete ilgisiz kalmaz ve özgür iradesiyle Müslüman olur. Putperestlerin zayıf ve korumasız gördükleri Müslümanlara eziyetleri sonunda, Yasir ailesini de bulur ve sonunda Ebu Cehil'in işkencelerine karşılık, dininden dönmeyerek İslam tarihinde yere akan ilk kan Sümeyye'ye ait olur. Ardından da eşi Yasir, cennette ebedi özgürlüğün huzuruna ererler.
Fadime Özkan hep kınalı elleriyle Hz. Hamza'nın ciğerlerini sökme günahını unutmaya çalışan Mekke'nin fethiyle Müslüman olmuş Ebu Süfyan'ın karısı Hind'in öyküsünü bir rüya formatında anlatmakta. Ebu Süfyan ve ailesi Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmuşlarsa da Resulün bıraktığı mirasa en çok zarar veren aile olmuştur. Bu rüyada da Hind bunun suçluluğunu duymaktadır. Daha sonrasında hilafeti saltanata dönüştürecek ve pek çok müminin kanını dökecek nesil de Hind'in çocukları olacağından, pek affedici olamıyor insan.
Hep fedakar, hep cefakar, hep cömert şehitler ve seyyidler anası Hz. Fatıma'nın öyküsü Fatma Şengil Süzer'ce anlatılıyor. Hz. Fatıma, Resulün sağlığında hep yanında olmuş, vahyin ilk günlerindeki sıkıntıları babasıyla yaşamış ve Resulün soyunu devam ettirmiştir. Sade yaşantısı, cömertliği ve iffetli duruşuyla ün salmıştır. Hz. Ali ile evlenmiş eşi sağlığında üzerine hanım getirmemiştir. Bir babanın sımsıcak güvenli kanatları altında yaşamaktan çok, babasına kol kanat germeye çalışmış güçlü bir kişiliktir Hz. Fatıma. Kız çocuklarının horlandığı bir toplumda Fatıma'nın yaşının küçüklüğüne rağmen zorbalar karşısına korkusuzca dikilip, babasını koruyup gözetmesi, kız çocuklarımızı yetiştirmede önemli bir örnekliğimiz olsa gerek.
Son olarak Cihan Aktaş tarafından Peygamber torunu Hz. Zeyneb'in; ağabeyi Hz.Hüseyin'in ve de evlatlarının Kerbela'da şehid edilmesinden sonraki esareti ve sürgünü hikaye ediliyor. Öyküde Hz. Zeyneb'in mücadeleci kimliği ve ağabeyleriyle olan örnek diyalogu ön plana çıkıyor. Evlilik hayatıyla, kocasıyla ilişkileriyle ilgili olumsuz yargılara karşılık, Hz. Zeyneb'in, Hüseyin'in yanında yer almasının sadece kız kardeşi olmasıyla sınırlı kalmayan, mazlumla zalim arasındaki, bir güç dengesinden yoksun mücadele karşısında bir tavır olduğu vurgusu ile Zeyneb'in vahyi sorumluluğunun bilincinde bir mümin kadın olarak kocasının yanında olmadığı ya da onaylamadığı zamanlarda dahi çıktığı zorlu yolculuklardan sonuncusu olan Mısır'a hazırlanışı anlatılıyor. Mısır'da sakin bir hayatı sürmeye değil, yalnız başına yepyeni bir mücadele sürecini ateşlemeye niyetlenilmiş bir yolculuk bu. Kerbela'da verilen bunca acı kayıptan sonra Zeyneb'in bu tavrı tüm mümin kadınlara örnek teşkil etmekte.
Kitaba konu model kadınların öykülerindeki temel güçlük, bu kadınlarla ilgili bize Kur'an'da verilen bilgilerin kısıtlı oluşu olsa gerek. Güçlük diye tanımlamamızın nedeni kitap, kadın oradaydı derken, İslam'ın kadınları geri plana ittiği iddiasına karşılık, kadınların vahyi sürecin merkezinde hep etkin konumda olduğu iddiasını taşıyor. Yazarlar Kur'an bilgisi dışında, Tevrat ve İncil gibi kutsal metinler ile diğer tarihsel kaynaklardan da beslenerek hikayeleri tamamlıyorlar.
Okuyucunun bunca İsrailiyat kaynaklı bilgiyle bunalması mümkün olabilir. Sağlıklı Kuran bilgisine sahip olmayan insanların bu vahyi modelleri sunulan bilgilerle sorgusuz kabullenmesi tehlikesi de söz konusu.
Alanında özgün bir çalışma olarak karşımıza çıkan kitabın yazarları homojen bir bakış açısına sahip olmadıkları için oldukça renkli bir tablo çıkıyor karşımıza. Yer yer muharref Kur'an ve Resul anlayışlarına örnek rivayetlerle karşılaşabiliyorsunuz. Ancak okurken hem zevk alıyor hem de Kur'ani kıssalara dair bilgilerinizi tazelemeye, yeniden gözden geçirmeye ihtiyaç duyuyor yüzünüzü kitaba çeviriyorsunuz daha da iyilerini ortaya koyamadığınıza hayıflanarak.
- Zulme Karşı Sesimizi Yükseltmek İçin Fırsat ve Sorumluluk!
- İşkence ve Tecavüz Emperyalist İşgalin Gerçek Yüzüdür!
- İşkence ABD’nin Geleneğidir
- Irak’taki İşkence ve Tecavüzler Seküler Paradigmanın Doğal Sonucudur
- Irak’taki İşgale ve İşkencelere Karşı Protestolar
- Emperyalistler ve İşbirlikçileri Zirve İçin Hazırlar, Ya Biz?
- Hepimiz Abdülaziz Rantisi’yiz
- Şehid Abdulaziz Rantisi
- Felluce ve Yeni Irak’ın İnşası
- Büyük Ortadoğu Projesi: Acı Gerçekler, Yalan Vaatler
- Filistinli Şehitlerimizin Sesi Fatih Camii’nden Yankılandı
- Büyük Ortadoğu Projesi ve Diyanet’in Misyonu
- Avrupa Sosyal Forumu Genel Hazırlık Toplantısı İstanbul’da Yapıldı
- Abant Misyonu Washington’da, Washington Kâbusu İslam Coğrafyasında
- Washington’da ‘Abant’ Toplantısı
- Muhafazakar Demokrasi: Küreselleşmeye Alternatif mi, Taşeron mu?
- Halk İradesine Karşı 28 Şubat Zorbalarının YÖK Barikatı ve İHL Tartışması
- Özgür-Der, Genelkurmay’ın Eğitime Müdahale Eden Bildirisini Protesto Etti
- YÖK’e Hayır! ÖSS’de Ayrımcılığa Son!
- Başörtüsü Yasağına Karşı Öncelikle İç Dinamikler Harekete Geçirilmelidir
- Başörtüsü, Kamusal Alan Dayatmasına Kurban Edilemez!
- “Kemalizm, Laiklik ve Şehidlik” Kitabına Soruşturma Açıldı
- Halepçe Katliamını Anmak Soruşturma Gerekçesi!
- Yasal Değişiklikler, İnsan Hakları İhlallerini Engelleyebilecek mi?
- İnancımızın Bedelleriyle Sınanıyoruz