1. YAZARLAR

  2. Shaul Bakhash

  3. Vaazlar, Devrimci Bildiriler ve Seferberlik: İran - 1978

Vaazlar, Devrimci Bildiriler ve Seferberlik: İran - 1978

Mart 1991A+A-

Shaul Bakhash, George Mason Üniversitesi'nde Tarih Profesörü. Yayınlanmış eserleri arasında şunlar vardır: The Reign of the Ayatollahs: Iran and the İslamic Revolution; The Politics of Oil and Revolution in Iran; Iran: Monarchy, Burcaucracy and Reform Undor the Qajars, 1858-1896.

6 Ocak 1978'de1 İran Enformasyon Bakanı, İttilaat gazetesinin bir muhabirine, gazetede basılması emredilen bir makaleyi içeren kahverengi şeritli bir zarf verdi. O zamanlarda, Tahran basınında resmi makamların zorlamasıyla bir takım yazıların yayınlanması hükümetin rutin bir İşi haline gelmişti. İttilaat'ın editörleri makaleyi incelediklerinde büyük bir dehşete kapıldılar. Yazı Ayetullah Humeyni'ye küfürbaz bir saldırıyı konu alıyordu. Yazıda Ayetullah Humeyni gerici ve saldırgan bir vaiz olarak tanıtılıyor, dini-ilmi şahsiyetine çarpık iftiralar atılıyor ve dini öğrenim yoluyla elde edemediği şöhreti bir takım siyasi aldatmacalarla elde etmeye çalıştığı öne sürülüyordu. Humeyni büyük toprak ağalarına, gerici güçlere ve hatta İngiliz istihbaratına hizmet etmekle suçlanıyordu. Humeyni'nin "el-Hindi" mahlasıyla aşk şiirleri yazdığı da iddialar arasındaydı. Humeyni'nin dedesinin bir süre için Keşmir'de yaşamasına atıfta bulunan makale onun Iran kökenli oluşu üzerinde şüpheler oluşturmaya çalışıyordu.2

İttilaat editörlerinin itirazları, Enformasyon Bakanı'nın makalenin yazılması yönündeki ısrarları karşısında yenik düşmüştü. Yazı 7 Ocak'ta İttilaat'ta. yayınlanınca Kum'da büyük bir sansasyona yol açtı. 8 Ocak'ta Rum'daki dini medreselerde okuyan talebeler topluca bir ayetullahın evinden diğerininkine yürümeye başladılar. Bu arada Kum'un ileri gelen vaizlerinin değimleri ve yapmış oldukları açıklamalar genel itibariyle ılımlı bir tondaydı. Yazıya duydukları öfkeyi dile getiriyorlar ve onu yazanları şiddetli bir şekilde eleştiriyorlardı. Ancak öğrencilere protestolarını barışçı yollarla sürdürmeleri konusunda ısrar ediyorlar ve bu konuyla ilgili olarak Tahran'daki yetkililer nezdinde gereken her şeyin yapılmakta olduğundan emin olmalarını istiyorlardı.3 Dini talebeler ise liderlerine daha sert bir muhalefet için baskı yapıyorlardı. Mesela, evinde ve daha sonra Azam Camii'nde yaptığı değimlerde makaleyi temkinli sözlerle eleştirmesi üzerine, Ayetullah Hairi'yi daha açık/net konuşmaya çağırdılar.4 Buna mukabil, Hairi de iki yıl önce Fevziye Medresesi'ne yaptıkları gibi güvenlik güçlerinin camilere saldırıp tahrip etmelerine sebep olacak söz ve hareketlerden kaçınılması uyarısında bulundu.

9 Ocak öğleden sonra, medreseliler ve şehir halkı bir ayetullahın evinden diğerininkine yürürken güvenlik güçleriyle karşılaştılar. Kaçınılmaz olarak çatışma meydana geldi. Gece sona ermeden önce, kalabalık kitle devlet daireleri ve bankalara saldırmış, silahlar patlamış ve göstericilerden yaralanan ve ölenler olmuştu. Kum'daki çatışma haberleri diğer şehirlere yayılmıştı. Bunun üzerine İsfehan çarşısı bir haftalığına kapandı. Tahran, Şiraz ve diğer şehirlerdeki tüccarlar protesto için dükkanlarını kapatmışlardı. Tahran ve diğer şehirlerdeki siyasi gruplar, İnsan Haklarını ve Özgürlüğü Savunma Komitesi, öğrenci dernekleri ve dini şahsiyetler Kum mollalarıyla dayanışma bildirileri yayınladılar.5

Protesto Şekli

O zamanlar farkedilmemesine rağmen Kum'daki bu çatışma İran devriminin başlangıcını oluşturuyordu. Bu çatışma kitleyi seferber etme, hesaplaşma ve şehadet için bir araç olarak kullanılan ve Şah'ın devrilmesinde çok büyük katkılar sağlayan bir dizi protesto gösterilerini başlatmıştı. Aynı zamanda, daha sonraki gösterilerin ve hükümetle çatışmaların şeklini belirlemişti. Sonraki protestoları şekillendiren ve besleyen unsurlar (taleplerin belirtilmesinde; dini ve politik temaların tırmandırılması, sokakların merkez seçilmesi, cami vaazlarının ve siyasi bildirilerin kullanılması) Kum'da zaten mevcuttu.

18 Şubat'ta Kum'da ölenlere yas tutmak için bir çok şehirdeki çarşı ve üniversiteler kapandı ve anma törenleri düzenlendi. Tebriz'de polis bir göstericiyi vurunca büyük bir ayaklanma patlak verdi. 30 Mart'ta, Tebriz'de ölenler için düzenlenen anma merasimleri ve gösteri esnasında çatışmalar meydana geldi. Mayıs ayında, ayaklanma ve gösteriler yaklaşık 34 kasaba ve şehirde büyük sarsıntılara sebep oldu. Temmuz'da Meşhed, Refsancan ve düzinelerce şehir şiddet olaylarına sahne oldu. Ağustos'ta olaylar İsfehan ve Şiraz'a da sıçramıştı. Temmuz'da başlayıp 1979 Şubat'ında monarşinin yıkılışına dek süren ayaklanmalar, gösteriler ve hükümet birlikleriyle yapılan çatışmalar kesintisiz bir şekilde kasabadan kasabaya çalılıktaki bir ateş gibi yayılıyor, şehirlerde ve kent merkezlerinde büyük bir yangına dönüşüyordu. Hemen hemen her seferinde çatışmalar ciddi boyutta hasara yol açıyor ve geride bir çok ölü ve yaralı bırakıyordu.

Bu gösteriler, güvenlik güçleriyle çatışmalar ve sarsıcı ayaklanmalar yetkililer tarafından bankaları, dükkanları ve kamuya ait mahsus binaları şuursuzca tahrip eden çıldırmış çeteler veya küçük bir grup eşkiyanın düzenlediği planlı sabotaj eylemleri olarak görülüyordu. Şah "ayaklananlar emirleri komünistlerden alıyorlar" diyordu. Aslında gösteriler hemen kendiliğinden [spontane] idi, hem de önceden planlanmıştı. Çoğunlukla değişik kesimlerden İranlılar'ın hükümete olan kinlerini açığa vurdukları önceden kestirilemeyen bir takım eylemler şeklinde gelişiyordu. Bunlara sekil ve yön verenler ise, ülkenin değişik şehir, kasaba ve köylerinde genellikle birbirlerinden bağımsız olarak çalışan dini liderler, küçük siyasi gruplar ve siyasi eylemci şahsiyetlerdi.

İlk gösterilerin üslubunu ve seyrini tayin eden çoğunlukla sokaktaki kalabalıktı. O sıralarda büyük gösterilerin her biri belirli bazı vakıaların ardından patlak veriyordu. Her olayda kalabalıklar özel bazı şikayetleri dile getiriyorlardı. Ortam vaizler ve propagandacılar tarafından dikkatlice hazırlanıyordu. Ayaklananların saldırdığı hedefler rastgele seçilmiyordu, bilakis tesbit edilen sorunların altını çizmek için dikkatlice seçiliyordu.

Eylül'ün sonuna kadar devam eden ilk gösterilerin hemen hemen hepsi dini olaylar üzerine gerçekleştirilmişti. Ölülere yas tutmak için geleneksel olarak 40. gün düzenlenen anma törenleri, Şubat ayında Tebriz'de, Mart ve Nisan'da Yezd, Ahvaz, Cahram ve diğer şehirlerde düzenlenen kitle gösterilerine ve Mayıs'ta bir çok şehirde geniş çaplı isyanlara kaynaklık etmiştir. Diğer dini olaylar ise Temmuz'da başlayan yeni bir protesto zincirine neden olmuştur.

22 Temmuz'da yerel bir dini lider olan ve bir sokak çatışmasında öldürülen Şeyh Ahmet Kafi'nin cenaze merasimi sırasında Meşhed'de ayaklanmalar patlak verdi.6 Kafi hükümeti pervasızca eleştiren birisi olduğu için çoğunlukla olayı Şah'ın gizli polisi Savak'ın düzenlediğine inanılıyordu. Kafi için düzenlenen yas törenleri ve Meşhed'de öldürülen göstericiler için yapılan protestolar Tahran'da, Kum'da ve diğer yörelerde bazı şiddet olaylarına yol açtı. Altıncı İmam Cafer-i Sadık'ın doğum yıldönümünde düzenlenen dini merasimler İran'ın doğusunda, Refsancan'ın çevresindeki uzak köy ve mezralarda ayaklanmaların patlak vermesine neden oldu.7 Vaaz vermek, Pehlevi hanedanını teşhir etmek ve İslam Devletini anlatmak için köy köy dolaşan yerel vaiz Şeyh Muhammed Taki Hakdost'un örgütlediği kitle Calgeh köyünde güvenlik güçleriyle çarpıştı. Ertesi gün evleri aramak, tutuklamalar yapmak ve köylüleri sindirmek için jandarmalar gelince diğer köylere ve sonunda şehir merkezi Refsancan'a kadar yayılan ayaklanmalar patlak verdi. Refsancan'da çatışmalar bir yas töreni ve Şeyh Muhammed Haşemiyan'ın verdiği bir vaazın ardından gerçekleşmişti.

Ağustos ayında İsfehan'da kasabanın önde gelen dini şahsiyetlerinden Ayetullah Taheri'nin 3 aylık bir sürgünden dönüşü heyecanı doruk noktasına ulaştırdı.8 Otuz bin kişi Ayetullah'ı karşılamak ve İsfehan'a kadar eşlik etmek için, şehrin bir kaç mil dışına yürüdü. Ertesi gün Ayetullah çarşıyı ziyaret etti. İki gün sonra da ilk Cuma vaazını verdi. Bir sonraki Cuma vaazında hükümete saldırılarına yeniden başlayınca tekrar tutuklandı. Bunun üzerine birkaç yüz kişi olayı protesto etmek için kentin diğer Önde gelen dini şahsiyeti Ayetullah Hadimi'nin evinde bir oturma eylemi [bast] düzenlediler. Bir kaç gün boyunca konuşmalar, vaazlar dinlediler ve ibadetlerini topluca yaptılar. Bastın onuncu gününde kentte şiddetli ayaklanmalar başlatıldı. Şehire tanklar gönderilmeden ve sıkı yönetim uygulanıp biraz olsun sükunet sağlanmadan önce İsfehan iki gün boyunca kalabalıkların kontrolü altındaydı. Cami vaazlarından sonra Şiraz ve Yezd9 gibi büyük şehirlerde ve Şahsavar, Jahram ve Behbehan10 gibi küçük kasabalarda tekrar tekrar olduğu gibi gösteri ve boykot yapmak, güvenlik güçleriyle çatışmak ve bazı özel hedeflere saldırmak için kalabalıklar oluştu.

Kışkırtıcılar

Bu kitle gösterilerini yönlendiren en az üç ana grup vardı: Ülke çapında itibara sahip dini liderler, yerel düzeyde çalışan daha küçük vaizler ve dini hüviyete sahip olmayan siyasi eylemci ve propagandistler. Ayetullah Şeriatmedari, Gulpeyagani, Ruhani ve Hairi Yazdi protestolarını ifade etmek için bir araç haline gelen yas törenleri ve dini merasimlerde isimlerini ifşa ettiler veya kullanılması için verdiler. Büyük şehirlerde denetimleri altındaki camilerin bu amaçlarla kullanılmasına izin verdiler. Bütün bunlara rağmen önde gelen dini şahsiyetlerin açıklamaları genellikle üslup olarak ılımlı kalıyordu. Asker kullanılmasını ve bunun sonucunda meydana gelen ölümleri lanetliyorlardı. Rejimi ("baskıcı yönetim" veya "diktatörlük" gibi hüsnü tabir kabilinden terimlerin sık sık kullanılmasıyla da olsa) sert bir dille eleştiriyorlardı. Fakat açıklamalarında, istisnalar hariç, Şah'ın şahsına direkt atıflardan kaçınmışlar ve Eylül ayına kadar rejimi devirme gibi bir çağrı yapmamışlardı.

Bu iş daha alt seviyedeki ulemaya ve çoğunlukla tanınmayan siyasi propagandist ve eylemcilere bırakılmıştı. Kum'da, çoğu Humeyni'nin takipçileri olan orta sınıf medrese öğretmenlerinin imzalarıyla daha radikal bildiriler dağıtılıyordu. Yezd kasabasının önde gelen şahsiyeti Ayetullah Muhammed Sadduki de Humeyni'nin ilk destekçilerinden birisiydi.11 Ateşli bir konuşmacı olan Sadduki Yezd pazarını istediği zaman kapatabiliyordu. İsfehan yakınlarında Necefabad'da Ayetullah Muntazeri sık sık hapse girmesine rağmen militan bir gelenek oluşturabilmişti. Orta dereceli bir çok vaiz sürüldükleri kasabalarda büyük dalgalanmalara öncülük ettiler. Muhammed Mehdi Rabbani (sonradan İslam Devrimi Genel Savcısı oldu) militanca beyanatlar yaptı ve küçük bir kasaba olan Şehr-i Babak'taki boykotları yönetti. Ali Hameney (devrim sonrası İran'da üçüncü cumhurbaşkanı oldu) İranşehr'de; Ali Tehrani ise sürgünde bulunduğu Sakkız kentinde aktiftiler.12

Bu bölgesel dini şahsiyetlerin ardında isimsiz bir propagandist ve siyasi eylemci ordusu oluştu. Bu ordunun büyük çoğunluğunu 1970'lerde ekonomik patlama sırasında köylerden kentlere göçen, camilerde ve Şah'ın hızla genişleyen eğitim sistemi içinde siyasi-muhalefet saflarına katılan genç öğrenciler ve medreseliler oluşturuyordu. Bildiriler ve bu eylemcilerin diğer faaliyetleri, muhalefet hareketinin radikalleşmesine büyük katkılarda bulundu.

Şubat ve Mart aylarında Yezd'deki yerel vaizlerin açıklama yapmaları ve rejimi lanetlemeleri iyice yasaklanınca şehrin Kur'an Kapısı'nda şöyle bir manşet beliriverdi: "Kafirlerin kentine hoşgeldiniz."13 Bu yollarla eylemciler müreddit vaizlere ve daha ılımlı olan kasaba halkına baskı yapmaya çalışıyorlardı. Mesela Yezd'de Ayetullah Sadduki'yi radikal çıkışlar ve şiddetli açıklamalar yapmaya sevkeden, öğrencilerden başkası değildi. 30 Mart'ta bir vaaz sırasında devrimci sloganlar atarak cemaatin hareketlenmesine ve daha sonra da sokaklara taşarak güvenlik güçleriyle çatıştıkları bir protesto yürüyüşü yapmalarına sebep oldular.14

Bu eylemciler cami vaizlerinin vaazlarını kaydediyor ve çoğaltıyorlardı. Askerlerle göstericiler arasındaki çatışmalarla ilgili kendileri kayıt tutuyorlardı. Risaleleri, kitapçıkları ve bildirileri çoğaltmak için fotokopi makinaları, ev daktiloları, ofis ve üniversite şablonları kullanıyorlardı. Bütün bu muhalefet külliyatının geniş kitlelere dağıtılmasına yardımcı oluyorlardı. Yaşı ilerlemiş bazı eylemciler de -mesela; Mehdi Bazergan'ın kurduğu ocakta yan gizli eylemler yapmaya başlayan ve yurt dışından yönetilen İran Özgürlük Hareketi gibi- siyasi örgütler kurdular. Ağustos'ta parti faaliyetleri üzerindeki kontrol kaldırılınca Ulusal Cephe ve Tudeh (İran Komünist Partisi) gibi diğer mevcut parti mensupları faaliyetlerini hemen artırdılar.

Yoğun bildiri faaliyetleri başlangıçta, bağımsız olarak veya ülke çapında kentlerde, kasabalarda ve köylerdeki camilerle işbirliği içinde çalışan çok sayıdaki şahıs ve küçük gruplar tarafından gerçekleştiriliyordu. Bu grup ve şahıslar Humeyni'nin meşhur ettiği temaların ve üslubun altını çizerek halkçı, radikal devrimci bir külliyat vücuda getirdiler. "Devrimci Müslüman işçiler", "Devrimci Müslümanlar Ordusu", "İslam'ın Fecri", "İntikam", "Muvahhidler" gibi örgütler adına beyanatlarda bulundular. Bu grupların çoğunun siyasi bir gerçekliği yoktu ve sadece siyasi ajitasyon amacıyla geçici olarak birleşen bir kaç kişiyi ifade ediyorlardı. Ve yine devrimci bilinç bu yayın faaliyetleriyle kuvvetlendiriliyor ve pekiştiriliyordu.

Bildirilerin içeriği

8 Eylül'de Tahran'daki "Kara Cuma" katliamından sonra, bir çok meşhur dini ve laik lider yavaş yavaş Şah'ın tahtan indirilmesini telaffuz etmeye başladılar. Mesela 12 Eylül'de yayınlanan bir ortak duyuruda Ayetullah Şeriatmedari, Gulpeyagani ve Maraşi Necefi olayı "zalim rejimin utanç verici suçu ve hunharca bir katliam" olarak niteleyip dediler ki "Halk... otokrasi ve sömürge rejiminin kökünün kazınmasını... İslami bir düzen kurulmasını ve yüce Kur'an'ın emir ve yasaklarının uygulanmasını istiyor."15 Kasım'ın ilk haftasında Paris'te Humeyni'yle görüşen Ulusal Cephe lideri Kerim Sencabi, Humeyni'nin izniyle Şahlık rejimini gayri meşru ilan eden ve ülke yönetiminin gelecekteki şeklini tayin için bir ulusal referandum yapılmasına dair bir bildiri yayınladı.16

Ancak, o ana kadar Ulusal Cephe, genelde siyasi suçluların salıverilmesi, göstericilerin ölümünden sorumlu olanların cezalandırılması ve anayasaya bağlı kalınması gibi meseleler üzerinde duruyordu.17 Aynı şekilde Mayıs ayında, yaygın bildiriler Şah'ı sert bir dille suçlarken, Mehdi Bazergan, Şah'ın ulusal diyalog çağrılarına cevap olarak, O'nu halk huzurunda muhalefet temsilcileriyle münazara yapmaya çağırıyordu.18 1978'de ilkbahar, yaz ve sonbahar başlarına kadar devrimci propagandanın nabzını ayarlayan vaizler ve çoğunlukla bu yaygın bildiriler olmuştu. Bu yolla Pehlevi hanedanının itibarı sarsılmaya ve monarşinin devrilmesi için halk seferber edilmeye çalışılıyordu.

Resmi dini ve laik liderler, ancak legal bildirilere imza atarak gizli polisin arzu edilmeyen ilgisini çekmemek için, bir dereceye kadar tedbir almış oluyorlardı. Mesul şahsiyetler olarak onlar, rasyonel düşünce ve anayasa değişikliği fikrine bağlıydılar. Fakat fazla meşhur olmayan vaizler böyle sınırlamaları tanımıyorlardı. Aynı zamanda imzasız bildiriler dağıtan veya hayal ürünü siyasi kuruluşlar adına broşürler bastıran siyasi propagandistler de bu sınırlamadan tanımıyorlardı. Bundan dolayı, risaleler laf kalabalığı taşımıyor, söyleyeceğini dobra dobra söylüyordu,

Şah'ı uşak ve kasap olarak ailesini de çapulcu sürüsü olarak tasvir ediyorlardı. Şah'ın askerlerini de "satılmışlar" olarak nitelediler. Şah'ın gizli polisinin cinayetlerini çok canlı ifadelerle resmediyorlardı. Şahsavar'daki bir çatışmadan sonra dağıtılan bir bildiride şöyle deniyordu:

"İran'ın Firavunu; kan emici ve necis iktidarını koruyup devam ettirebilmek uğruna katliam üstüne katliam yapıyor... Cellat Şah'ın şahsi emirleri üzerine, onun aşağılık ve kalpsiz lejyonerleri Şahsavar kasabasının caddelerini, sokaklarını ve evlerini kan ırmakları haline getirdiler."19

Bildiri külliyatı, aynı zamanda Şah'ın iktidarı döneminde gelişen yabancı hakimiyetinin ifsad edici etkisi, ülkenin ekonomik zenginliklerinin yabancılar tarafından talan edilmesi ve İran'ın artan ekonomik bağımlılığı üzerinde de duruyordu. Şah'ın kültür politikası, bir risaleye göre "halkı dininden ve milli geleneklerinden uzaklaştırmıştı... Bunun bir sonucu da toplumsal ilişkilerin ve ahlakın çöküşüydü."20 Başka bir risaleye göre «ekonominin çarkları işlemez hale gelmiş durumda, halk ihtiyaçlarım karşılamak için yabancı ürünlere muhtaç, İranlı çiftçiler Amerikan buğdayı ve İsrail yumurtası yemeye zorlanıyor."21 İçlerinde, helikopter eğitim ve bakımıyla uğraşan bir çok Vietnam emeklisi askerin de bulunduğu büyük bir Amerika topluluğunu barındıran İsfehan'da bir risale şöyle diyordu:

"İsfehan halkı necis yabancı bir azınlığın yerli uşaklarıyla işbirliği içinde, kendi maddi ve manevi serveti ve kaynaklarını nasıl yağmaladıklarını..., şehri fahişelerle, Vietnam savaşının döküntüleriyle ve genel olarak Batı toplumunun artıklarıyla nasıl doldurduklarını kendi gözleriyle rahatlıkla görebiliyor."22

Bu yaygın bildirilerin hazırlayıcıları güvenlik kuvvetlerinin zulümleri ile ilgili haberler yaymayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Ocak ayında Kum'da yaşanan çatışmaların hemen akabinde, bildirilerde hükümetin kan vermeye gelenleri geri çevirerek yaralı göstericileri hastanede ölüme terkettiği; hükümet doktorlarının yaralıların damarlarına hava kabarcığı enjekte ederek onları öldürdüğü; çok fazla olan ölü sayısını gizlemek için Kum'daki ölülerin ordu kamyonlarına doldurup bilinmeyen yerlere götürüldüğü iddia ediliyordu.23 Başka kasaba ve şehirlerdeki çatışmalardan sonra da benzer açıklamalar yapılmıştı. "Aynı gece", Refsancan'daki çatışmalardan sonra bir bildiriye göre: "Ölü ve yaralıları ordu ambulanslarıyla götürdüler ve hastanede yalnızca bir tane tanınabilir ceset ve iki tane de yaralı bıraktılar. Sabah ezanından sonra da, kardeşlerimizin kapılara ve duvarlara sıçrayan kanlarını temizlemeye başladılar."24

Gösterilerde ölenlerin kana bulanmış vücutlarının ve parçalanmış kafataslarının çokça dağıtılan resimleri halkın kininin daha da artmasına ve muhalefet hareketine daha fazla insanın katılmasına yardımcı oluyordu.

Yaygın bildiriler dikkatlerin Şah'ın kendisinde yoğunlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Bildirilerden biri "Sorun Şah'ın kendisidir" diyordu. Direkt olarak Şah'ı devirip yerine İslam Cumhuriyetini kurmaya çağırıyorlardı. Devrim sonrası dönemde laik liberallerle İslami radikaller arasındaki mücadele hattının belirginleştiği sıralarda, muhalefet hareketinin oluşturulması ve yön verilmesi hususunda halktan dini liderlere ve ulema topluluğuna güven duyması istendi. Hem devrimin başarısı için hem de nihai hedeflerinin belirlenmesi için İslam'ın merkez alınması gerektiği hususunda ısrar ettiler. Bu konudaki tavrı Humeyni şahsen belirledi. Dedi ki:

"İran'daki yeni, aziz hareket... yüzde yüz İslami'dir. Yüce İslam toplumunun desteğiyle temeli yalnızca ulemanın güçlü elleriyle atılmıştır. Bu hareket geçmişte de şimdi de, bir veya birden fazla alim tarafından yönetilmiştir. 15 yaşındaki bu hareket İslami olduğu için bugün de yarın da ulemaya ait olan liderliğe başka hiç bir gücün müdahalesine izin vermeden aynı şekilde devam edecektir."25

Risaleler buna ek olarak, Şah'a muhalefetin lideri olan Humeyni'nin fikirlerini ön plana çıkardı -diğer liderleri ve hareketleri dışlayarak- ve devrimden sonra monarşinin yerine kurulacak devlet şeklinin "İslami Hükümet" olduğu fikrini kitlelere yaydılar. İran devrimi üzerine yazan bazı yazarlar, devrimci hareketin laik, gayri İslami bir hareket olarak başladığını, Humeyni'nin ilk aylarda halk tarafından nisbeten tanınmadığını ve "İslami Yönetim" fikrinin çok sonraları devrimci bir propaganda olarak öne sürüldüğünü iddia ettiler. Bu iddiaların hiç biri bildiri külliyatından çıkarılmamıştır, çünkü hem Humeyni hem de İslami yönetim fikri Ocak ayında zaten belirginleşmiş, Şubat ve Mart'a kadar da netlik kazanmıştı.26 "İslami İran Milleti" Ağustos'ta yayınlanan bir bildiriye göre "İslam dünyasının asil lideri imam Humeyni'ye ve İslam devleti kurma fikrine bağlılık yemini etmiştir. Diğer ideolojilere kesinlikle rağbet etmemiştir."27 "Horasan'ın Müslüman Kadınları" da aynı meyanda şöyle diyordu:

"Biz, kutsal şehir Kum'da, Tebriz'de, Yezd'de, Cahram'da, Ahvaz'da ve İran'ın diğer şehirlerinde, Hazret-i Naib-i imam (Humeyni)'ın (Allah onu korusun) liderliğinde ve onun vekaletinde bir İslam devleti kurmak için, saçılmış çiçekler gibi kana ve toza kansan, katledilmiş İslam şehitlerinin yasını tutuyoruz."28

Radikal ulema ve bildiri yazarları siyasi bildiri ve risaleleri uzlaşma ve ılımlılık fikirlerine saldırmak ve onlara güvenilmesini önlemek için de kullandılar. Şah'ın her uzlaşma girişimi -serbest seçimler, yönetim değişikliği, basın ve siyasi partiler üzerindeki kontrollerin azaltılması vaatleri- birer tuzak olarak nitelendi. Şahın ılımlı davranmaya yeltendiği her seferinde, propaganda faaliyetleri artırıldı. Seyyid Cemaledden Taheri, Ayetullah Sadduki'ye gönderdiği bir açık mektupta şöyle diyordu: "Yıllardır hürriyet aşıklarını acımasızca, hunharca ezmeye ve öldürmeye çalışanlar... asla özgürlük dağıtıcısı olamazlar. Bir kaç önemli memurun yerlerini değiştirerek ve bazı uşaklarının boş eleştiriler yapmasına izin vererek... basit zihinleri karıştırmaya ve halk yığınlarının dikkatini şeytanın asıl kaynaklarından başka yerlere çekmeye çalışıyor."29

Bildiriler, nihai hedefin monarşiyi yıkmak olduğunu devamlı olarak hatırlatıyorlardı. Şah'ın kahrolası hareketleri bir bildiriye göre yüce İran halkının gündemini tek bir maddeye indirgiyordu: Muhammed Rıza Şah'ın utanç verici ve insanlık dışı rejimini yıkmak için uğraşmak ve mücadele etmek.30

Artık uzlaşma kapılarını kapatmak yaygın bildirilerin temel hedefi haline gelmişti. 14 Ağustos'ta, İsfehan ayaklanmalarını takiben, ülkenin üç önde gelen ayetullahı, Şeriatmedari, Gulpeyagani ve Meraş-i Necefi, güvenlik güçlerinin yaptığı katliamı lanetleyen bir bildiri yayınladılar. Fakat dili biraz ılımlıydı ve "müessif olaylar", "üzücü hadiseler" gibi atıflar yapılıyordu.31 Fakat üç gün sonra "Muvahhidler" imzası taşıyan bildiride alimler ılımlılıkla itham ediliyordu. Bildiri şöyle diyordu: "Yüksek zatlarınızın halkı bir anayasal monarşinin ve bu kan emici Firavun ve onun müşrik, zalim rejimiyle uzlaşmanın zeminini oluşturan bir anayasayı kabul etmeye çağırması çok hayret verici bir şey."32 Ilımlılarla radikaller arasındaki bildiri münakaşasında, kitlenin eğilimini belirlemede baskın konumda olan halkçı bildiri yazarları ve radikal ulemanın söylemi ve fikirleri olmuştur.

Kitlenin Dinamikleri

Risale yazarları ve radikal vaizler kitlesel yönelişin şekillenmesine yardımcı oldular ve gösteri yürüyüşlerini teşvik ettiler. Fakat kalabalıklar kendi gidişlerini ve dinamiklerini kendileri caddelerde belirlediler. Hiç şüphesiz eylemcilerin, askerlerle göstericilerin çatışmasını kasten teşvik ettiği olaylar da olmuştur. Sokak çatışmalarını kitlenin daha fazla seferber edilmesi için, iş merkezlerinin tahrip edilmesini de ekonominin işlemez hale getirilmesi için bir vasıta olarak telakki eden eylemciler vardı. Fakat genel olarak, radikal vaizler bile sokak çatışmalarını teşvik etmediler ve -savunma için olanlar hariç- mal-mülk imhasına izin vermediler. Herbiri geniş çaplı sokak çatışmaları, vurulmalar ve ölümlerle sonuçlanan Kırkıncı Gün yas törenlerinin üç halkası bittikten sonra, şiddetli sokak gösterilerini ve sonuçta bir çok can kaybını önlemek için Haziran ayında bir girişim yapıldı. Dini liderler bir günlük sessiz matem ve protesto çağrısında bulundular.

Risale külliyatında ve aynı şekilde cami vaazlarında vurgu sakin bir protesto ve disiplinin muhafazası üzerineydi. Bir vaiz Şubat ayında Kum'da şehrin şehitleri için düzenlenen anma töreninde çok ateşli bir konuşma yapmıştı. Fakat vaaz öncesi bir duyuruda "izinsiz" sloganlar yasaklanmış ve slogan atmaya yeltenenler de kışkırtıcılar olarak itham edilmişti.33 Büyük ayaklanmalardan sonra sıkça muhalefete güvensizlik doğurduğu için Savaklı kışkırtıcılara şiddet kullanılmasını suçlayan bildiriler dağıtılıyordu. Şubat ayında Kum'daki ilk ayaklanmalardan sonra dağıtılan bildirilerde -hiç şüphesiz yazarları da öyle inanıyordu- ilk banka penceresini indirenin hükümetin ajan provakatörü olduğu, böylece polise kalabalık üzerine saldırma ve ayaklanmayı söndürme fırsatı verildiği belirtiliyordu.34

Devamlı olarak, şiddet olaylarının her patlak verişinde çevre şartları hakkında muhtelif rivayetler dolaşıyordu. Pratikte göstericilerle askerler karşı karşıya geldi mi büyük bir ihtimalle çatışma gerçekleşirdi. Polis veya ordu şiddeti -bir göstericinin vurulması, kalabalığa copla saldırı- çoğunlukla yıkıcı bir saldırıya yol açan bir kıvılcıma dönüşüyordu. Bazen de gösterici topluluğu adeta bilinçli bir şekilde şiddeti davet ederdi. Kasım'ın 5'inde Tahran'da askerler göstericilere müdahale etmemişti. Çünkü bir önceki gün öğrencinin biri askerler tarafından vurulmuştu ve ordu herhalde halkın öfkesini daha fazla arttırmamayı düşünüyordu. Böylece, askerler pasif bir şeklide seyrederken, küçük gösterici gruplar kasti olarak bankaları, içki dükkanlarını, otelleri, restorantları ve hükümet binalarını tahrip ederek başkentin altını üstüne getirdiler, öğleye doğru bütün şehir alevler içindeydi.

Gösterici topluluğunun şiddeti kısmen planlı, kısmen de anlık olmasına rağmen imha için belirlenen hedefler çok dikkatli seçilmişti. Tek resmi parti olan Rastakiz'in merkezlerine, Vergi Kurumu'nun bürolarına ve polis merkezlerine Şahlık idaresinin sembolleri diye saldırılıyordu. Bankalar sadece tefecilik karşıtı İslami kuralların ihlal edicileri olmakla kalmıyor, aynı zamanda küçük dükkan sahiplerinin aleyhine zengin sanayicileri kayıran bir kredi politikasının aracıları olarak telakki ediliyorlardı. Gece kulüpleri, sinemalar, restoranlar ve içki dükkanları ahlaki çöküntünün kaynakları ve Batının istenmeyen ahlaki çöküşünü körü körüne benimseyen bir rejimin sembolleri olarak algılanıyordu.

Devrimci bildiriler sokak kalabalıklarının hedeflerini ifade etmede oldukça açıktı. İsfehan'da bir bildiride şöyle diyordu:

"Halk saldırılarını, tefeciliğe ve sınıflararası uçurumu genişleten servet birikimine tepki olarak bankalara; gençliğin İslami kişiliğini tahrip eden ve toplumda fesadı yaygınlaştıran otel ve sinemalara yöneltti. Şehr-i Farang sınamasını ve yabancı eğlence merkezleri gibi çalışan Pol Oteli'ni bombaladılar ve necis Pehlevi ailesinin İsfahan'a geldiğinde kaldığı Şah Abbas Oteli'ne molotofkokteyliyle saldırdılar."35

Kalabalıklar büyük miktarda mal tahribi yaparken, şahıslara karşı nadiren şiddet uygulanıyordu. Çok sonraları, 1978 Aralığı'nda ve 1979 Ocak'ında öldürme olayları artıp acı şiddetlenince özellikle Tahran ve Meşhed'de güvenlik kuvvetleri ve kalabalıklar arasında şiddet olayları iyice artmaya başladı. Fakat sokak gösterilerinin ilk on ayında bu tür olaylar nadirdi. Refsancan'da itiş kakış esnasında bir jandarma öldürülmüştü. Polis, bazen taşa tutuluyordu. Kum'daki ve diğer yerlerdeki kalabalıklar çok seyrek olarak, doğru ya da yanlış Savak ajanı diye teşhis ettiği kişileri hedef alıyorlardı. Fakat şahıslara yönelik şiddet olayları çok az ve seyrek gerçekleşiyordu. 1978 Şubat ayında Tebriz'deki ayaklanmalarda kalabalık bir gösterici grubu bir bankayı tahrip ederken arka odaların birinde saklanan bir grup banka görevlisi ve müşteriye rastlamıştı. Durup adamları dışarı çıkardılar ve imha işine devam ettiler. Bazı bildiriler belki de Mücahidin ve Fedaiyan gerilla örgütlerinin risalelerinden esinlenerek devamlı "Silahlı Mücadele" çağrısı yapıyorlardı. Mart'taki bir bildiriye göre Şah'ın yaptıkları göstermişti ki "ateşli silah kullanmadan Pehlevi rejimine laf anlatmak mümkün değildir."36 Ağustos'ta Tahran'daki Hansalar Restorant'ına atılan ve yaklaşık 70 müşterinin ölümüne veya yaralanmasına sebep olan bombanın sorumluluğunu Saf Örgütü üstlenirken, bu olayı başkalarının takip etmesi gereken devrimci bir hareket olarak nitelendirdi.37 Bazen Amerikan vatandaşlarına karşı saldırılar da oluyordu. Tahran'da bir polis merkezi bombalandı. Yalnız bu tür hareketler veya bunları teşvik eden bildiriler genel kitle için fazla belirleyiciliğe sahip değildi.38

Yeni Protesto Şekilleri

Bildiri ve sokak gösterilerinin 1978'in ilk aylarındaki halk isyanları esnasında belirlenen üslubu, 1979 Şubatı'nda monarşinin devrilme arefesine kadar değişmeden kaldı. Mesela, 7 ve 8 Ekim tarihlerinde yaklaşık 20 kasaba ve şehirde şiddetli gösteriler ve çatışmalar vuku bulmuştu. Fakat Eylül'de ve Ekim'in başlarında yeni tarzlar belirmeye başlamıştı. Sokak gösterilerinde daha geniş çaplı çatışmalar gerçekleşmeye başladı. Sakin kitle gösterileri artık daha organize bir şekilde gerçekleştiriliyordu. Grevler toplumsal bir başkaldırı şekli olarak kullanılıyordu.

Yeni akademik yıl Ekim'in ilk haftasında başladı. Okullarda ve üniversitelerde çatışmaların olması bekleniyordu. Üniversite öğrencileri ve fakülteler vakit geçirmeden siyasi ve okul içi talepler öne sürerek greve gittiler. Okulların açılmasıyla binlerce yeni insanın sokak gösterilerine iştirak etmesi mümkün olmuştu. Öğrencilerin şehir merkezlerinde yoğunlaşan grevleri, ülkenin her tarafındaki kasabalara hızlı bir şekilde yayılmıştı. Askerlerle göstericiler arasında çarpışmalar gittikçe büyüyordu. Kasım'ın sonu ve Aralığın başlarında öğrenciler, Tahran'ın modern iş bölgelerinde caddelerde sık sık oturma eylemleri düzenleyerek trafiği saatlerce altüst etmeye başlamışlardı. Otomobilleri, ön camlarında "Şah'a Ölüm" yazılı posterler taşımaya zorluyorlar, böylece genel düzensizlik ve kargaşayı arttırıyorlardı.

Eylül'ün sonunda, petrol endüstrisi işçileri daha iyi iş şartları ve ücret artışları için genel greve gittiler. Onları, postane çalışanları, Bank Melli'deki memurlar, öğretmenler ve haberleşme görevlileri takip etti. Hükümetin ücret taleplerini kabul etmesi diğer sektörlerde sivil görevlilerin de grev yapmalarına yol açıyordu. Bunların da istekleri karşılanınca, siyasi taleplerle greve devam ediyorlardı. Ekim'in ortalarına doğru bir kaç yüzbin sivil görevli (bakanlıklarda, posta ve telefon şubelerinde, bankalarda, petrol ve çelik endüstrisinde, nükleer ve elektrik santrallerinde, belediyelerde, hastanelerde, gümrük müdürlüklerinde ve devlet hava yollarında) grev yapıyordu. Hükümet ve ekonominin kamu sektörü işlerliğini yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı.

Grevler özel sektörde de devam ediyordu, özellikle geniş işçi kitlesine sahip endüstrilerde. Fakat burada, ücretler üzerinde yoğunlaşan grevler, monarşinin devrilmesinden önce siyasi bir boyut geliştirememiş ve çabucak bastırılmıştı. Yani ekonomiyi felce uğratan kamu sektöründeki grevler olmuştur.

Grevler, bildirilerin ilgi alanını iyice genişletmişti. Bildiriler artık yalnızca dini konularla ilgili değildi. Grevdeki her grup kendi bildirilerini, bültenlerini ve gazetelerini yayınlamaya başlamıştı. Grevci öğretmenler ücret artışı, kendi derneklerini kurma hakkı ve Şah yanlısı gösterilere katılma zorunluluğunun kaldırılması taleplerini içeren bildiriler yayınladılar. Ayrıca siyasi tutukluların salıverilmesi, sıkıyönetimin kaldırılması ve parlamentonun feshi gibi siyasi isteklere de sahiplerdi.39 Tebriz traktör fabrikası işçileri ücretlerinin artırılmasını isteyen, Şah'ı "kana susamış cani" olarak itham eden ve devrilmesini isteyen bildiriler yayınladılar.40 Tahran Su işleri çalışanları muhalefet hareketiyle ilgili haberler veren ve hükümetin işlediği cinayet ve zulümlerle ilgili en son bilgileri kaydeden düzenli bir bülten çıkarıyorlardı.41

Bildiri külliyatının gücünü ve halkta uyandırdığı güveni "Merkez Bankası Listesi" diye bilinen olayda açıkça görebiliyoruz. Kasım ayında, Merkez Bankası görevlileri (veya Merkez Bankası görevlisi olduğunu iddia eden başkaları) iki ay gibi kısa bir sürede sözde 2.7 milyar doları yurt dışına kaçıran 180 İranlı'dan oluşan bir liste dolaştırıyorlardı. Liste uydurma bir listeydi. Fakat büyük ölçüde orijinalliğine inanılıyordu ve onbinlerce nüsha çoğaltılıp dağıtılmıştı.

Eylül ayında yüzbinlerce göstericinin katıldığı sakin kitle gösterilerinin ilki gerçekleştirildi. Eylül'ün dördünde Fıtr Bayramı'nı kutlamak için Tahran'ın kuzeyindeki Kaytariye tepelerinde kılınan cemaat namazına katılan binlerce insan Güney Tahran'ın geniş şehir meydanlarından birine toplu gösteri yapmak için çeşitli kollar halinde yürüdüler. 6 Eylül'de başka bir toplu gösteri daha gerçekleştirildi. 10 ve 11 Aralık tarihleri Şiilerin Aşura ve Tasua yas günlerine rastladığından dolayı yüzbinlerce insan Tahran'da yürüyüş yaptı.

Yapılan bu büyük gösteriler bize siyasi ajitasyon, aylar boyunca geliştirilen koordinasyon ve örgütlülük açısından önemli ipuçları sağlar. Protestolara yeni yeni gruplar dahil oluyordu. Protesto yürüyüşlerine orta sınıftan çok sayıda insan katılıyordu. Bu protestolar geniş bir yelpaze içindeki siyasi grup ve partilere beraber hareket etme imkanı sağlamıştı. Aralık yürüyüşleri Şah'ın kaderini belirlemede çok etkili olmuştu.

Aynı zamanda bu kitle gösterileri devrimci koalisyondaki İslami unsurlara bildiri hareketlerini bir adım daha ileriye götürme fırsatını verdi. 10-11 Aralık büyük yürüyüşlerinde imam Humeyni'nin vekilleri Pehlevi sonrası İranı'na yönelik ayrıntılı planlarının temel unsurlarını diğer siyasi gruplara empoze ettiler. Heyecanlı kalabalıklara düzinelerce slogan attırarak bu önermelerin "alkışlarla kabulünü" temin ettiler. Önermeler "İmam Humeyni'nin ümmetin rehberi olduğunu, onun isteklerinin ümmetin istekleri olduğunu ve aynı zamanda devrimin amacının monarşinin yıkılıp yerine İslam adaletine dayalı bir hükümetin kurulması olduğunu" doğruluyordu. Bu ilkeler onbinlerce broşür halinde dağıtıldı.42 İmam Humeyni'nin daha sonraları, 'İslam Cumhuriyeti fikrinin zaten evvelce milli referandum yoluyla kabul edilmiş olduğuna' ilişkin açıklamaları bu kararlara atıfta bulunuyordu.

Sonuç

1978'deki bildiri, hareketi, cami vaazları, sokak gösterileri ve grev hareketleri İran devriminin oluşumunda çok önemli roller üstlenmiştir. Siyasi bildiriler, bilginin yaygınlaştırılması ve halkın eğitilmesi hususunda çok önemli bir vasıta olduğunu ispatlamıştır. Bu yöntem, Şah ve hükümetinin itibarının halkın gözünde önce zayıflamasına ardından da yıkılmasına yardım etmiştir. Aynı yöntem imam Humeyni taraftarı vaizlerin çalışmalarıyla İmam'ın dini ve milli bir lider olduğu fikrinin gelişmesine yardımcı olmuştur. Reformun değil, devrimin gerekliliği inancına büyük bir işlerlik kazandırmış ve çok geniş kitlelerin zihinlerine Şah'ın yönetimine karşı tek arzulanır alternatifin İslam Cumhuriyeti olduğu "fikrini aşılamıştır.

Sokak gösterileri ve yürüyüşler halk kitlelerinin Şah ve monarşi rejimini reddettiğinin ve onlara olan bağlılıklarını başka liderlere ve farklı siyasi sistemlere yönelttiğinin en somut örnekleriydi. Güvenlik güçleri tarafından göstericilere şiddet uygulandığı zaman, bu muhalefet için "şehitler" yaratıyor, halkın rejime olan kızgınlığını arttırıyor ve muhalefet saflarına yeni taraftarlar kazandırıyordu. Şiddet ordunun disiplinini ve nihayetinde Şah'a olan bağlılığını aşındırıyordu. Şiddet, kalabalıklar eliyle uygulandığı ve ekonomik hedeflere yöneltildiğinde ise ekonominin felce uğramasına, orta ve üst sınıfın Şah'a olan güveninin sarsılmasına neden oluyordu. Grev hareketleri sadece yönetimi vurmakla kalmıyor, aynı zamanda elektrik dağıtımı ve petrol üretim ve dağıtımı gibi resmi faaliyet alanlarını hükümetin kontrolünden alıp muhalefetin ellerine devrediyordu. Hatta devrimden önce Amol ve Meşhed gibi bazı şehirlerin idaresi kısa süreli de olsa ya tamamen ya da kısmen devrimcilerin eline geçmişti. Diğer şehirlerde de camiler karar alma merkezleri olarak, belediye başkanının ofisinden ve polis merkezinden daha önemliydi. Halkçı hareket bu yollarla devrim sonrası İran'ının ortak karakterini oluşturacak olan paralel hükümetin şekillerini oluşturmaya başlamıştı.

Çev.: Halim Sırçancı

Dipnotlar:

1- Bu makale esas itibariyle devrim yılı (1978) boyunca dağıtılan devrimci risaleler, bildiriler ve broşürleri konu alıyor. Yazar'ın elinde olan geniş bildiri kolleksiyonuna ek olarak aşağıdaki koleksiyonlardan da faydalanılmıştır: Kıyam-ı Hamaşe Aferinan-ı Kum ve Tebriz ve diğer Şehr-i hayi Iran (Nehzat-ı Azadi-ye Iran, basıldığı yer belli değil, 1356/1978). Üç cilt bir arada; bundan sonra Kıyam diye geçecek. Pareh-i ez Elamiyyeha-yi Münteşire der İran der Mahha-ye Tir ve Mordad 1358 (İranlı Müslüman Öğrenciler Derneği, Willmete, Illinois, 1357/1978). Bundan sonra Pareh diye anılacak. Esnad ve Tasavir-i ez Mubarezat-i Halk-i Muselman-ı İran (Enterşarat-ı Ebu Zer, basıldığı yer belli değil, 1358/1979). Bundan sonra Esnad diye geçecek. Bildiriler, (şayet orijinalinde mevcutsa) imzalayanlar, atıfla bulunduğu kişi ya da kişilere veya başlıklara göre teşhis edilmiştir. Tarihleri metnin içeriğinden anlaşılıyorsa parantez içinde verilmiştir.

2- İtilaat'da yayınlanan Humeyni karşıtı makale ile ilgili bir açıklama, gazetenin 8 Şehriver 1357 (30 Ağustos 1978) tarihli sayısında verilmiştir. Makale Ittilaat da 17 Dey 1356/7 Ocak 1978) tarihinde yayınlanmıştı.

3- Ayetullah Şehabeddin Maraş-i Necefi, Ayetullah Kazım Şeriatmedari, Ayetullah Muhammed Rıza Gulpayegani ve Ayetullah Muhammed Vahidi'nin yaptıkları resmi açıklamalar Kıyam (c. I, s. 83-89)'da tekrar basılmıştır. Bu ayetullahlar ve diğer bazı dîni liderler tarafından yapılan ılımlı açıklamalar için bkz.: A. g. e., s. 40-43.

4- A. g. e., s. 43-44.

5- Kumdaki protestolarla İlgili detaylı açıklamalar için bkz.: A. g. e., s. 39-73.

6- Meşhed olayları aşağıdaki bildirilerde anlatılmıştır: "Horasan Kadınlarından İran Halkına Mesaj", 18 Şaban 1398 (24 Temmuz 1978), Pareh, s. 23-25 ve "Ali Tehrani'den: Ayetullah el-Uzma'lara, İslam Alimlerine ve Diğer Samimi ve Sorumluluk Sahibi Müslümanlara", Meşhed, 18 Sahan 1398 (24 Temmuz 1978), Pareh, s. 26-27. Değişiklik kasaba ve şehirlerdeki olaylarla ilgili olarak bir vaizin diğerine gönderdiği ve güvenlik güçlerinin zulümlerini ifşa eden, rejimi lanetleyen ve halkın acılarını dile getiren bildiriler ve mesajlar, bizatihi devrimle ilgili risale külliyatının önemli örneklerindendir.

7- Refsancan ve çevre köylerindeki olaylar Pareh'teki şu bildirilerde açıklanıyor: "Refsancan Vaizleri Cemiyeti", (Temmuz 1978), s. 14-16; "Refsancan'ın Muvahhid ve Mesul Müslümanları", (Temmuz 1978), s. 17-20; "Hüccetül İslam ve'l müslimin Abbas Pur-Muhammed'in Ayetullah el-Uzma'lara ve Merce-i Taklide mektubu", Servan, Belucistan, 17 Şaban 1398 (23 Temmuz 1978), s. 21-22.

8- İsfehan'daki olaylar: "İsfehan'ın Militan Halkı", 22 Mordad 1357 (13 Ağustos 1978), Pareh, s. 41-42; "İsfehan Esnafları: İsfehan Müslümanlarının Oturma Eylemlerine Kısa Bir Bakış", (Ağustos 1978), Pareh, s. 43-45; "Olaylarla ilgili Geniş Bir Açıklama", imzasız, Pareh, s. 46-49; Ayetullah Hüseyin Ali Halemi ve diğer 29 kişinin yaptığı duyuru, (Ağustos 1978), Pareh, s. 50 ve "İsfehanlı Militan Müslüman öğrenciler", (Ağustos 1978), Pareh, s. 51-54.

9- Şiraz'daki olaylar için bkz.: "Bahaddin Mahallahi ve 15 kişi: Gayri Meşru İran Rejiminin Tuzakları", 20 Mordad 1357 (11 Ağustos 1978), Esnad, s. 77 ve "Şirazlı Müslümanlar", 21 Mordad 1357 (12 Ağustos 1978), Esnad, s. 87-89. Yezddeki olaylar için bkz.: "Yezd Halkının Kanlı Direnişine Dair iki Rapor", Kıyam, c. III, s. 9-27; "Muhammed Sadduki: Ayetullah el-Uzma'lara ve Yüce Mercilere", 23 Rebiüssani 1398 (2 Nisan 1978), Kıyam, s. 31-32; "Yezd Medresesi", 12 Ferverdin 1357 (1 Nisan 1978), Kıyam, s. 35-35 ve "Yezdli Öğretmen ve Alimlerden Duyuru", (Nisan 1978), Kıyam, s. 36-39.

10- Şehsavar'la ilgili: "Şehsavar'da Şah Usulü Katliam ve Zulüm", 24 Mordad 1357 (15 Ağustos 1978), Pareh, s. 69-72. Cahram üzerine: "Cahram'ın Militan Müslümanları", tarihsiz, s. 37-38. Behbehan Üzerine: "Behbehan Müslümanları Hareketi", tarihsiz, s. 67-68.

11- Sadduki'nin açıklamalarına örnekler için bkz.: Pareh, s. 98; Esnad, s. 70 ve Kıyam, s. 31-32.

12- Tehrani'nin yaptığı açıklamalar için bkz.: Esnad, s. 98-99. Hamaney'in açıklamaları için bkz.: Kıyam, c. III, s. 45-50. Rabbani'nin bildirisi, yazarın elindedir.

13- Kıyam, c. III, s. 11. Yazının Farsçası: "Beh Kafiristan hoş amadid."

14- A. g. e., s. 23.

15- 21 Şehrivar 1357 (12 Eylül 1978), bildiri yazarda mevcuttur.

16- "Habername-i Cebhe-i Milli, No: 8, 14 Aban 1357 (6 Kasım 1978).

17- Mesela: "İran Milli Cephesi: Ulusal Dayanışma Haftası", 6 Aban 1357 (28 Ekim 1978), bildiri yazarda mevcuttur.

18- "Mehdi Bazergan'dan, (Şah'ın özel sekreteri) Moyiniyan'a", 31 Ordibeheşt 1357 (21 Mayıs 1978), risale yazarında mevcuttur.

19- "Şah'ın Emirleriyle Mezalim ve Katliam», imzasız, 24 Mordad 1357 (15 Ağustos 1978), Pareh, s. 49.

20- "Muvahhidler: İran Halkına Uyarı", 5 Ramazan 1398 (9 Ağustos 1978), " Esnad, s. 133.

21- "Militan İslami Hareket", 25 Esfand 1356 (16 Mart 1978), Esnad, s. 25.

22- "İsfehan Müslümanlarının Oturma Eylemlerine Kısa Bir Bakış», (Ağustos 1978), Pareh, s.: 43-44.

23- Kıyam, c. I, s. 68-69.

24- "Refsancan Ulema Cemiyeti: Müslüman Kardeşlerimize», (Temmuz 1978), Pareh, s. 15.

25- "Humeyni", 21 Şaban 1398 (27 Temmuz 1978), Esnad, s. 72.

26- Bkz.: "Müslüman Üniversite Öğrencilerinden Muhammedi Devrimin Muhafızlarına Hazin Mesaj, Hüseyin'in Kanının Varisleri», 4 Esfand 1356 (23 Şubat 1976), Kıyam, c. I, s. 121-123.

27- "Ruhullah Halemi", 13 Ramazan 1398 (17 Ağustos 1978), Esnad, s. 127.

28- "Horasan Kadınlarından İran Halkına Mesaj», 18 Şaban 1398 (24 Temmuz 1978), Pareh, s. 23.

29- "Celaleddin Tabiri: Hüccetülİslam ve'l Müslimin Ayetullah Sadduki Hazretlerine", 18 Şaban 1398 (24 Temmuz 1978), Pareh, s. 28.

30- "Militan Vaizler Cemiyeti", (Ağustos 1978), Etmad, s. 129.

31- "Kazım Şeriatmedari, Muhammed Rıza Gulpayegani ve Şahabeddin Maraş-i Nccefi", 9 Ramazan 1398 (13 Ağustos 1978), Pareh, s. 60-61.

32- Guruh-i Puya-ye Tevhid, (Muvahhidler), 12 Ramazan 1398 (16 Ağustos 1978), Esnad, s. 131-132.

33- Kıyam, c. II, s. 12.

34- A. g. e, c. I, s. 50.

35- Pareh, s. 44.

36- "Militan İslami Hareket", 25 Esfand İ356 (16 Mart 1978), Esnad, s. 25.

37- "Saf Örgütü: Askeri Tebligat, No: 1", 22 Mordad 1357 (13 Ağustos 1978), Pareh, s. 58-59.

38- Ayrıca fiili olarak yağma olaylarına rastlanmıyordu. 1978'de yüzlerce banka şubesi tahrip edilmesine rağmen paralara hiç dokunulmamıştı. 5 Kasım'da Tahran'daki ayaklanmalar sırasında kalabalıklar dükkanlara, süpermarketlere girmişler, içki şişelerini ve stoklarını parçalamışlar, fakat başka hiç bir şeye dokunmamışlardı. Bu tür önceden tasarlanmış hareketler Tahranlı yetkilileri gösterilerin merkezi olarak planlanıp düzenlendiği ve yıkıcı ve bölücü güçlerce yönetildiği sonucuna götürdü. Fakat toplu hareketlerle ilgili başka yerlerde (mesela, Rude, 1959) yapılan çalışmalar gösteriyor ki, seçici şiddet veya kontrollü anlık hareketler devrimci toplulukların ortak özelliğidir.

39- "Rey Şehrinin Alimleri: Saygıdeğer Anne ve Babalara", (Ekim 1978) bildiri yazarda mevcuttur.

40- "Tebriz Makina Fabrikası işçileri", (Nisan 1978), Esnad, s. 27.

41- "Tahran Su işleri Bülteni", yazarda mevcuttur.

42- "Tasua ve Aşura Gösterilerinde Kararları", bildiri yazarda mevcuttur.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR