Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi
M. Ü. İlahiyat Fakültesi'nin Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, 1993-1994 öğretim yılının ikinci yarısında başlatmış bulunduğu onbeş günlük seminer programının ikincisini 15 Nisan 1994 tarihinde gerçekleştirdi. "Türkiye'de İslamcıların Siyasi Düşüncesi" konulu bu ikinci semineri, kendisini "Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi" adlı derlemesiyle tanıdığımız Dr. İsmail Kara sundu.
Dr. İsmail Kara'nın sunmuş olduğu bu seminerin konusu, aynı zamanda onun emek mahsulü bir çaba sonucu tamamlamış olduğu doktora tezinin konusuyla aynı. Bir anlamda seminer, onun tezinin kısa bir özeti mahiyetindeydi.
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlığa'nın çok kısa takdim konuşmasından sonra II. Meşrutiyet: 1908-1914 dönemini kapsayan, İslamcı düşünürlerin siyasi görüşlerini vermeye çalıştığı seminerinde Dr. İsmail Kara, Osmanlı toplumunun askeri alandaki yenilgileriyle başlayan ıslahat hareketlerinin devletin ıslahına, oradan da dinin ıslah edilmesi fikrine vardığını söyleyerek bir tabii sorgulama döneminin olmadığını ifade etti.
Kara'ya göre İslamcılık düşüncesi modern gidişatın İslami bir söyleme kavuşturulmasıdır. Aynı zamanda tepkiseldir de. O günün İslamcıları Batı'daki siyasi gelişmeleri ve yapılanmaları "şer'i bir kisve"ye büründürmekten başka bir şey yapmamışlardır. Nitekim Kanun-u Esasi'nin ve meşruti idarenin "şeri" olduğunu savunmaları, şura ile ilgili Kur'an'da yer alan ayetleri -gelenekte anlaşıldığının aksine- istişarenin farz olduğuna delil göstermeleri, yöneticinin geniş bir katılımla başa gelmesi konusundaki fikirleri ve hürriyet, kardeşlik ve eşitlik gibi kavramların anlamlarının genişletilerek yeniden yorumlanmaları örnek olarak verilebilir.
Bunlarla ilgili olarak İslamcıların görüşlerini kendi eserlerinden metinler okuyarak ortaya koymaya çalışan Kara, yeni İslam düşüncesinin klasik İslam düşüncesinin normal bir devamı olmadığı; bir "kırılma" hatta bir "sapma" olduğu kanaatindeydi. İslamcılar tarafından İslam'ın rasyonel bir muhtevaya büründürüldüğünü söyleyen Kara'ya göre geleneksel söylem içerisinde onların ortaya koymuş oldukları görüşlerin bir yeri yoktur Yeni yorum ve gelişmelerin gelenekten kalkması gerektiğini vurgulayan Kara'nın, İslamcılar'ı ayet ve hadise dayanmaya çalışmış olmalarına rağmen "kırılmış" ve "sapmış" görmesi de burada yatmaktadır. İslamcılar'ın "Kur'an ve Sünnet'e dönüş", "içtihat kapısının açılması" gibi vurgular yaptığını belirten Kara, böyle bir söyleme de fazla itibar etmemektedir. Çünkü ona göre İslamcılar bu söylemi geleneksel otoriteyi kırmak ve nasslar üzerinde yeni yorumlara gidebilmek için geliştirmişlerdir. İskilipli Atıf Efendi, Said-i Nursi, Manastırlı İsmail Hakkı, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi "modernistler"in çeşitli ifadelerine yer vererek bu çerçevede seminerini sona erdirdi.
Prof. Dr. Bekir Karlığa'nın teşekkür ve ilavelerinden sonra söz alan İslam Hukukçusu Doç. Dr. Mehmet Erdoğan, İslamcıların bu tür yaklaşımlarının Hz. Ömer'in hilafeti döneminde karşılaştığı problemlere yaklaşımıyla benzerlik arzettiğini, haddi zatında Kur'an ve sünnete dönüşün, içtihad kapısının açılması çabalarının bir olumluluk olduğunu ifade eden açıklamalarda bulundu. Buna karşın Dr. İsmail Kara, İslamcıların bu tür parlak ve göz alıcı sözlerine aldanmamak gerektiği, içerik olarak bu ifadelerin modernizmin meşrulaştırılması amacıyla kullanıldığı şeklinde mukabelede bulundu. Yrd. Doç. Dr. Kasım Turhan'ın İslamcıların o gün karşılaştığı problemlerin bir kısmının mesela bir Kanun-u Esasi meselesinin bugünkü müslümanların da meselesi olduğunu ifade etmesinden sonra söz alan Prof. Dr. Bekir Karlığa, İslamcılık düşüncesi ile ilgili bazı katkılarda daha bulundu. O, Türkiye'deki İslamcılık düşüncesinin kökenine değinerek; özellikle, Kur'an ve Sünnet'e dönüş ve içtihat bağlamındaki tartışmaların ortaya çıkışının yerli kaynaklı olmadığını belirtti. Bu tartışmaların kökeninin selefi harekete dayandığını (İbn Teymiyye ve ekolü gibi), 19. yüzyılda ise selefi hareketten beslenen Cemaleddin Afgani ve ekolünün Türkiye toplumunda bu tartışmalara kaynaklık ettiğini ifade etti.
Buna karşın İsmail Kara Osmanlı'da "Yeni Osmanlılar" akımının var olduğunu, hatta Mümtaz'er Türköne'nin Namık Kemal'i İslamcıların başı saydığını belirterek yukarıda bahsedilen hareketin Osmanlı toplumunda yerli ve daha eski olduğunu ifade etmeye çalıştı.
Karlığa ise böyle bir şeyin doğru gözükmediğini, bir kere kalkış olarak Namık Kemal'in Kur'an ve Sünnet'e dayalı bir hareket başlatma gayesinde olmadığını, onun sadece "savunmacı" bakış açısıyla İslami motifleri kullandığını, aslında onun Türk ve Osmanlı öğelerine daha bağlı olduğunu ortaya koydu.
Sadece yüksek lisans Öğrencileri ve öğretim görevlilerine mahsus olması hasebiyle sınırlı katılımın olduğu oturum Prof. Dr. Bekir Karlığa'nın teşekkür konuşmasıyla sona erdi.
- İlişkileri Canlı Tutmak
- Batan Gemi Kimin?
- Toplumsal Gerçekliğimiz
- Gorazde’de Katliam İstanbul'da Gözaltı
- Siyah Parantez
- İsrail ile yapılan Stratejik İşbirliği semeresini verdi
- İsrail'in Türkiye Paketi
- Ekonomik Kriz Sistemin Mantığıdır
- FAF’tan Fransız Kamuoyuna ve Müslüman Cemaatlere Açık Mektup
- Cezayir'de Üç İhtimal
- Cezayir'de İslami Mücadele ve Medya
- Filistinli Karşıt Gruplar Barışı Nasıl Karşılıyor?
- Dünyadan Haberler
- Güney Afrika'da Müslümanlar
- Tasavvuf ve Nakşibendilik -2
- Ayetlerle Kur’an
- İsraf Kavramı Üzerine
- Ad Kavmi ve Hz. Hud
- Uluslararası Balkan Konferansı
- Yıldız Teknik Üniversitesinde Kur'an Konulu Kitap Sergisi
- İktidarın Yolu Tatlı Mıdır Kanlı mı?
- 1. Kur’an Sempozyomu
- Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi
- Türk Yahudi Toplumunda Kültürel Asimilasyonun Boyutu
- Sıpalar Eşşeği Yoldan Çıkarabilir mi?