Türkiye-Mısır Yakınlaşması: Siyasi Sürgünler Endişeli
Amelia Smith & Marwa Koçak
Amr’ın annesi Mısır hapishanesindeki kardeşini ziyarete gittiğinde, polis gardiyanları ona “Türkiye çok yakında oğlunu sınır dışı edecek ve Mısır’la ilgili olumsuz haber yapmasının bedelini ödeyecek!” dediler.
Türkiye’de yaşayan siyasi bir sürgün olarak Amr Hashad, güvenliğine yönelik bu tehditten çok korkmuştu. Mısır hapishane sisteminin içini ve hükümetin açık sözlü muhaliflere ne yaptığını çok iyi biliyor.
2014’te Mısır’da tutuklanan Amr, beş yıl tutuklu kaldı ve düzenli olarak işkence gördüğü 11 farklı hapishaneye taşındı.
Amr, serbest bırakıldıktan sonraki bir ay içinde Türkiye’ye kaçmıştı çünkü siyasi mahkûmların düzenli olarak yeniden tutuklandığı biliniyor. Güvenlik güçleri, bacağı kesilen kardeşini cezai işlem olarak tutukladı.
Amr, firarından sonra, bir zamanlar baskıcı, işkenceci, acımasız Mısır’dan uzakta güvenli bir yer olarak görülen, Türkiye’de sürgünde yaşayan yaklaşık 33 bin Mısırlıdan biri haline geldi.
Ancak Kahire ile Ankara arasında yaklaşık on yıllık bir düşmanlığın ardından gelişen yakınlaşma bu durumun değişmek üzere olduğuna dair korkuyu besliyor.
Bu yıl nisan ayında iki ülkenin dışişleri bakanlarının mübarek Ramazan ayı öncesinde iyi niyet dileklerini ilettiği ilişkilerdeki çözülme netlik kazandı. Yetkililer arasındaki retorik özellikle daha sıcak bir hal aldı.
Karşılıklı Deniz Çıkarları
Çoğu analist, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin sekiz yıl önce iktidara gelişini, Türkiye ve Mısır’ın düşman olduğu an olarak tanımlıyor. Ardından, Sisi’nin devirdiği merhum Muhammed Mursi’nin müttefiki olan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’ı devlet terörü yürütmekle suçlayarak askerî darbeyi şiddetle kınadı.
Darbe Türkiye için de bir darbe oldu. Türkiye’nin Sakarya Üniversitesinde yardımcı doçent olan Hayri Ömer verdiği demeçte, 2011 Arap Baharı’nın ardından Ankara’nın Mısır dâhil olmak üzere Arap ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurabileceğini umduğunu söyledi.
Mursi’nin devrilmesi büyük bir gerilim kaynağıydı ve kendi ülkelerinin büyükelçileri evlerine gönderildi. Uluslararası konferanslarda Mısırlı ve Türkiyeli yetkililer birbirleriyle konuşmayı reddettiler. Ankara ve Kahire, Katar ablukası da dâhil olmak üzere bölgesel çatışmalar konusunda karşıt tavırlar aldı.
Mısır, geçen yıl Yunanistan ile deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin bir anlaşma imzaladı ve Türkiye bu anlaşmayı “geçersiz ve hükümsüz” olarak nitelendirdi. Ancak şimdi, jeo-stratejik çıkarları hizalanıyor gibi görünüyor ve iki ülke, özellikle Libya ve gaz zengini Doğu Akdeniz’deki deniz sınırları konusunda ortak bir zemin buldu.
Ömer, “Libya’da Mısır’ın kararı Türkiye ile çatışmaya girmemekti, ayrıca Akdeniz’de de. Mısır su sınırlarını korumak istedi ve sorununun Türkiye ile olmadığını düşündü.” diyor ve ekliyor:
“Yunan planlarına göre su sınırlarının çizilmesi kararı, Mısır’ın Akdeniz’deki haklarından yaklaşık 40.000 kilometrekarelik bir kesinti yapacaktı ve Mısır Dışişleri Bakanlığında hem Türkiye hem de Yunanistan ile diyaloğun daha iyi olacağını gören gruplar vardı.”
Türkiye’deki Mısırlı sürgünleri sarsan işte böyle bir analiz. Amr, “Gençlerin, Türkiye’nin uzlaşmadan elde edebileceği ekonomik veya stratejik faydalar kadar değerli olmadığına inanıyorum.” dedi.
Pekçoğu, Mısır’ın, siyasi sürgünde yaşayanların, Türkiye ile yapılan bir anlaşmanın parçası olarak geri verilmesini talep edeceği yönündeki korkularını paylaşıyor. Mısırlı sürgünler evlerine döndüklerinde işkence, kötü koşullarda gözaltı ve hatta belki de ölüm cezasıyla karşı karşıya.
Sekiz yıllık donuk ilişkiler boyunca, binlerce Mısırlı muhalefet üyesi Katar, Sudan ve Türkiye’ye kaçtı, ancak en büyük etkiyi dünya çapında Mısırlılar tarafından izlenen birkaç yüksek profilli TV kanalı kurdukları İstanbul’da yaptılar.
Bu uydu kanalları, Mısır muhalefetinin Kahire’deki yönetimi ve onun tutarlı insan hakları ihlallerini eleştirebileceği bir platform sağladı. Bu, Mısır’da mümkün olmayan bir şeydi, bu tür muhalefet hapis cezasıyla ve daha da kötüsüyle sonuçlanırdı.
Yakınlaşmanın olası sonuçlarını gösteren ilk haber Mart ayında geldi ve sosyal medya platformlarında hızla yayıldı: Türkiye, İstanbul merkezli üç ana muhalefet medya kanalı olan Mekamaleen, Al-Sharq veWatan ile görüşerek Mısır hükümetine yönelik eleştirileri yumuşatmalarını istedi.
Moataz Matar’ın Al-Sharq TV’de yayınlanan “Moataz İle” adlı ünlü siyasi programı kapatıldı. Diğerleri yayın politikalarını değiştirmeye başladı. Yorumcular bunun çok daha kötü bir şeyin habercisi olup olmadığını merak ettiler.
Öyleydi. Geçen hafta Türkiye, önde gelen medya isimleri Muhammed Nasser, Hamza Zawba ve Hişam Abdalla’dan programlarını kapatmalarını ve Matar’ın YouTube’daki yayınını durdurmasını istedi.
‘Çok Endişeliyiz’
Diğerleri, Türkiye’nin Kahire’nin talebi üzerine Mısırlıları sınır dışı etmeye başlayıp başlamayacağını merak etmeye başlıyor.
Eski Mısır siyasi tutuklusu ve şimdi İstanbul’da yaşayan bir gazeteci olan Omar, “Kısa cevap evet, elbette bundan çok endişe duyuyoruz.” dedi.
Ama Türkiye bunu yapacak mı? Bazı insanlar, özellikle Türkiye’nin Mısırlı muhaliflere verdiği izinler ve yasal kalış bağlamında verdiği büyük destek ile onları diplomatik olarak defalarca savunması sebebiyle böyle düşünmüyor.
Omar, birçok kişinin Türkiye’nin Mısırlılardan ayrılmalarını talep edebileceği ihtimalini göz ardı etmediğini söylüyor.
Güvenlik gerekçesiyle adını kullanmamayı tercih eden Omar, haber çıktığında, ünlü bir Mısır atasözünden alıntılanan, önde gelen muhalefet üyesi ve eski Mısır cumhurbaşkanı adayı Eymen Nur’un bir twitine atıf yaptı: “Daralır, sonra daha da daralır, sonra daha daha daralır, sonra daha iyi olur.”
Mısırlılar için işler daha da kötüye gidiyordu. Eymen, Kuran’dan alıntı yaparak “Sabredenleri müjdele.” diye ekledi.
Türkiye’de yaşayan 33 bin Mısırlıdan yaklaşık 3 bini, esas olarak Mısır’ı siyasi nedenlerle terk eden kişilere verilen insani vizelere sahip; örneğin, barışçıl protesto yaptıkları için haklarında suçlamalar getirilen veya mevcut rejime karşı çıktıkları için tutuklanıp ve işkence gören insanlar. Bu vizelerin her biri bir ila iki yılda bir yenilenir ve şu an yeniden başvuru zamanı geldiğinde basitçe reddedileceklerine veya taleplerinin askıda bırakılacağına dair yaygın bir korku var.
Türkiye’de yaşayan birkaç Mısırlıyı temsil eden bir avukat olan Hüseyin Salih Ammar, “Bu prosedür döngüsü çok stresli.” dedi.
“Bu, ikamet sahiplerinin istikrarsız olmalarına ve her zaman endişeli ve korkmuş hissetmelerine neden oluyor. Her yenilemede sorunlarla karşılaşıyorlar ve yenilenmesini beklerken resmî bir şey yapamıyorlar.”
Türkiye’de istikrarlı bir yasal statüye veya ikinci bir vatandaşlığa sahip olmayan Mısırlılar, ağın üzerlerine kapandığına inandıkları için alternatifler hususunda çabalıyorlar.Ancak birçokları için Mısır Büyükelçiliğinin düşmanlığı nedeniyle yurtdışına çıkmak için gerekli belgeleri almak neredeyse imkânsız hale geldi.
Mısır, Türkiye’yi yurtdışındaki muhalefetin merkezi olarak sınıflandırıyor ve orada yaşayan insanlara resmî belge vermeyi veya pasaport dâhil belge yenilemeyi düzenli olarak reddediyor. Mısırlılar mümkünse Katar gibi bölgedeki diğer ülkelere sadece evraklarını tamamlamak için seyahat ediyorlar.
Eylül ayında Amr, basit bir işlem olması gereken vekâletname için İstanbul’daki Mısır Konsolosluğuna gitti. Oradayken, konsolosluk personeli tarafından evinde “siyasi sorunları” olup olmadığı soruldu ve ardından içerideki personel tarafından pasaportta sahtecilik yapmakla suçlandı.
Açıkça “Belgeleriniz konusunda size yardımcı olamayız, vatandaş gibi değilsiniz, bizimle uğraşamazsınız.” denildi diyor Amr. Olay, ülkesinin büyükelçiliğinden bir şeye ihtiyacı olursa ne yapması gerektiğini sorgulayan Amr’ı sarstı.
“Türkiye’deki Mısır Büyükelçiliği buradaki Mısırlıların çoğuna konsolosluk hizmeti vermiyor, belge veya evrak vermiyor, yeni doğanlar için doğum belgesi talep edenlere bile Mısır’a git, oradan al diyorlar.” dedi.
“Büyükelçilik, Türkiye’de yaşayan Mısırlıların çoğunun muhalif olduğunu biliyor, bu yüzden bunu yapıyorlar. Diğer Arap ülkelerinde veya yabancı ülkelerde bu sorunları olmayan arkadaşlarım var. Buradaki konsolosluk Mısırlılara resmî evrak verme konusunda inatçı.”
Acı Durum
Amr insani bir vizeye bile sahip değil, sadece turist vizesi var ve süresi dolmuş ve şu anda yenilenip yenilenmeyeceğini görmek için bekliyor.
Bir süredir karısının yaşadığı Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Ancak Mısır Konsolosluğu evlilik cüzdanını vermeyi reddediyor ve bu nedenle vizesi kabul edilmiyor.
Bu durum Türkiye’de yaşayan, evlenmek için mücadele eden, nüfus cüzdanı olmadığı, yasal olarak çalışamadığı, sigorta yaptıramadığı için birçok Mısırlı için büyük sorunlar yaratıyor.
Avukat Ammar, Türkiye’de sığınma hakkı verilmesinin bile mümkün olmadığını, Türkiye’nin sadece geçici koruma ülkesi olduğunu açıklıyor.
Birisi orada sığınma talebinde bulunursa, BM mülteci ajansının onları kabul eden bir ülkeye göndermesine kadar beş yıl bekleyebilirler. Başvuruları işleme alınırken Ankara, İstanbul gibi büyük şehirler dışında ülkenin her yerine gönderilmektedirler.
Ammar, “Bu acı verici bir durum ve istikrar yaratmıyor.” dedi. “Evlilik, hareketlilik, seyahat, hareket… Siyasi, insani veya sosyal faaliyetler nedeniyle veya sadece görüşlerimizi ifade ettiğimiz ve gösterilere veya bir eyleme katıldığımız için tüm bu haklardan mahrumuz.”
Televizyon Uyarısı
Ayrılmalarının istenmesinden veya daha kötüsü sınır dışı edilmelerinden korkan Mısırlılar, Kuveyt, Almanya, İspanya ve Malezya’nın tüm muhalif Mısırlıları Kahire’ye geri gönderdiklerine dikkat çektiler.
Hükümet yanlısı haber sunucusu Ahmed Moussa, kanalının ‘Amiral Gemisi’ programında geçtiğimiz günlerde Mısır’ın Katar’dan Doha ile görüşmelerin bir parçası olarak “terörist” olarak nitelendirdiği 220 muhalefet üyesini Kahire’ye göndermesini talep ettiğini duyurdu. Moussa, “Yakında Erdoğan, Sisi’yi Türkiye’yi ziyaret etmeye davet edecek, bu yüzden oradaki muhalefet yeni bir sığınak aramalı.” diye konuştu.
Moussa’nın uyarısı, yurtdışındaki Mısır muhalefetinin bazı üyeleri tarafından onları susturma girişimi olarak yorumlandı ancak aynı zamanda korkularını artırdı.
Ammar’a göre, Türkiye’nin ülkelerinde zulüm gören Mısırlıları sınır dışı etmesi konusu şu ana kadar bir kırmızı çizgi oldu ancak bazıları başlarına gelebileceklere örnek olarak Muhammed Abdülhafız’ın durumunu gösterdi.
Ocak 2019’da Abdülhafız, sığınma talebinde bulunmayı planladığı İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı, kelepçelendi ve Türk makamları tarafından Mısır’a sınır dışı edildi. Ziraat mühendisi olan Abdülhafız, 2015 yılında eski başsavcı Hişam Barakat’a suikast düzenlemekle suçlanan Mısır’da 68 kişinin yargılandığı toplu davada Temmuz 2017’de gıyabında ölüme mahkûm edilmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütünün işkence ve kaybolmalara ilişkin iddiaları olmasına rağmen, sanıklardan dokuzu Şubat 2019’da idam edildi.
Akrabaları nihayet o yıl 3 Mart’ta Abdülhafız’ı bulduğunda, o bir duruşmadaydı. Avukatı, kendisini düzgün göremediğini ve duyamadığını ve kötü bir şekilde istismara uğramış olabileceğini söyledi.
Abdülhafız’ın sınır dışı edilmesi sırasında, dava Türkiye’de bir medya fırtınasına yol açtı ve büyük kampanyalar Türk makamlarını davranışlarını açıklamaya çağırdı.
Abdülhafız’ın ailesinin yasal temsilcisi Ammar’a göre, bu istisnai bir durum: Türkiye resmen özür diledi ve İçişleri Bakanlığı, sınır dışı edilmesine karışan beş polis memurunu görevden aldı.
Ammar, “Elbette hiçbir ailenin çocuklarından birinin bu şekilde vahşice kaybı telafi edilemez!” dedi.
‘Ulusal Güvenlik’
Bazı analistler, Ankara ile Kahire arasındaki gergin ilişkileri düzeltme hamlesinin Mısır’ın siyasi tutsaklarına gerçekten fayda sağlayıp sağlayamayacağını sorguluyor.
2013 darbesinden kısa bir süre sonra Mısır, Mursi’nin bağlı olduğu Müslüman Kardeşleri “terörist” ilan etti ve bunu örgüte üye olmakla suçlanan binlerce insanı hapse atmak için bir bahane olarak kullandı.
Üst düzey liderler hapse atıldı, aynı zamanda Müslüman Kardeşleri açıkça eleştiren Hristiyanlar, politikacılar ve gazeteciler de hapse atıldı.
Türkiye Dışişleri Bakanı, Ankara’nın Müslüman Kardeşlerin “terörist” olarak sınıflandırılmasına karşı olduğunu söyledi. Ancak etiketi kaldırma konusunda çok fazla söz hakları olmayacak gibi görünüyor.
Omar, “Devlet, bunu başka hiçbir tarafın katılmaması gereken ulusal güvenliğin bir parçası olarak görüyor.” dedi.
Gidecek bir yeri olmayan düzinelerce Mısırlı sosyal medyaya akın etti ve insan hakları aktivistlerinin yanı sıra Clubhouse uygulamasındaki atölye çalışmalarına katıldı ve burada Türkiye’nin ötesinde potansiyel en iyi ülkeler hakkında bilgi ve fikir alışverişinde bulundular.
İltica süreci, başvuruların nasıl hazırlanacağı ve hangi yetkililerle iletişim kurulacağı konusunda ipuçları aldılar.
Ammar’a göre, Mısır’da haklarında siyasi suçlama bulunan üç genç Mısırlı, sığınma başvurusunda bulundukları Hollanda’ya çoktan geldi. İçlerinden biri, tutuklandıktan sonra babasının Mısır’da polis tarafından öldürüldüğünü söyledi. Başkaları da izin almak için arayıştalar.
Ammar, “Önümüzdeki günlerde pek çok genç Mısırlının Avrupa’ya geleceğini ve sığınma talebinde bulunacaklarını düşünüyorum.” dedi.
‘İşkenceden Ölürüm’
Sadece Avrupa’ya gitmeyecekler. ABD’de yaşayan Mısırlı sığınmacı ve açık sözlü sosyal medya fenomeni Aly Hussin Mahdy’nin ailesi, bu yılın başlarında, Mısır’daki insan hakları ihlalleri hakkında konuşurken yayınladığı bir dizi videonun viral hale gelmesinden sonra tutuklandı.
Mahdy, YouTube kanalında Mısır-Türkiye yakınlaşmasına değindi ve yanıt olarakTürkiye’de yaşayan ve şu anda korkan ve ABD’ye gitmek için tavsiyesini isteyen birkaç Mısırlı ile temasa geçti.
Onu gözden düşürmek için Mısır “istihbarat” medyası Mahdy’yi genç Mısırlılardan ABD’ye gitmelerine yardımcı olması karşılığında 100 bin dolar almakla suçladı.
Omar’a, statülerini yasallaştırmak veya Mısır dışına seyahat etmek için yardım isteyen genç Mısırlılar da başvurdu.
Yetkililere güvenli dönüşleri için arabuluculuk yapmayı teklif etti ancak bu sadece yüksek profilli ve eleştiri yapmayanlar ve medyada açık sözlü olmayan Mısırlılar için. Bu davaların hiçbiri henüz Mısır tarafından kabul edilmedi.
Bu arada İstanbul sokaklarında korku büyüyor. Amr geçen Mart ayında Mısır Konsolosluğundayken, olanları filme alarak sosyal medyada yayınladı ve bu da yetkililerin öfkesini çekti.
“Yabancı bir ülkedeki konsoloslukta bana böyle davranılıyorsa Mısır’a gidersem bana ne olacağını tahmin edebilirsiniz. Geri dönmek zorunda kalırsam işkenceden ölürüm.” dedi.
Middle East Eye / 28 Haziran 2021 / Çeviren: Gökhan Ergöçün
- Yaşadığımız Süreç ve Muhasebe İhtiyacı
- Sisi Kanlı Bir Diktatör, İdam Kararları Cinayettir!
- İdam Kararları Bizi Ayağa Kaldırmalıydı!
- Türkiye-Mısır Yakınlaşması: Siyasi Sürgünler Endişeli
- Zandan Kaçınmak ve Tahkik Sorumluluğu
- Reel Ekonomi ve Siyaset Alanında Sekülerleşme Riski ve Hakka Yönelme Çabası
- İmkânın Cazibesi Davanın İnkârı mı Olmalıydı?
- Takva Yoksa Ahlak ve Hukuk da Yoktur!
- Dünyevileşme ve Yozlaşma Kıskacında Umudu Üretmek
- İran-Hamas İlişkileri Üzerine
- Müesses Nizamın Gölgesinde İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
- Avrupa İslamofobiyi Nasıl Tehlikeli Bir Efsaneye Dönüştürdü?
- Sevdiklerimizden Vazgeçmenin Sembolü: Kurban
- Bir “Kesin İnançlı” Olarak Eric Hoffer ve Eseri Hakkında Değerlendirmeler
- Tarihî Dizilerin Anımsattığı Açmazlar Işığında Tarih ve Sinema -3-
- Kardeşime Öğüt
- Dünyanın Dört Bir Yanında Çırpınıp Duran Eller