Muhammed Ekrem Çavuş

Yazarın Tüm Yazıları >

Taşı Âli

Nisan 2023A+A-

Görev yaptığımız halı sahadaki boş vakitlerimizde dışarı çıkıp etrafı gezme fırsatımız oluyordu, geri dönüş yolumuzu kaybetmemek için Google haritamız yanımızdaydı.

Valiliğin iki sokak arkasında dolaşırken yolumuzu zor buluyorduk, zira dijital haritamızda yol diye gösterilen güzergâhlar kaybolmuştu.

Buralarda düz yolda yürümek biraz lüks bir temenniydi. Duyularımızı acıtan ve daha önce bilmediğimiz oldukça ağır ve keskin kokulu havayı daha fazla incitmeden yürümeye çalıştık, buna yürüme denirse!

Artık düz yol aramıyorduk; sokakları kapatan soğuk taş yığınları arasında hiç ama hiçbir şeye basmadan yürümekti amacımız, ama ne mümkün!

Ruhumuz bu yaşadıklarımız karşısında ulvîleşse de hâlâ katı bir bedene ve yer çekimi denen illete mahkûmduk.

Bakmayın illet dediğime, daha ağır ifadeler kullanmamak için öyle dedim. Ne olurdu yani bir kere de yerçekimi yoktur diyenlerin sözleri doğru çıksaydı!

Adıyaman'ın Alitaşı Mahallesi; bu ismi asla unutmayacağım. Kim sokakları, caddeleri, evleri ve parkları olmayan bir mahalleyi unutabilir ki? Ya da böyle olmazların olduğu veya olması gerekenlerin olmadığı bir yer parçasına kim mahalle diyebilir ki?

Ama taşlara, molozlara, kolonlara, havadaki tozlara can katan ruhlar karşısında duyduğumuz saygı tüm benliğimizi esaretten kurtarmıştı, maddeden arındırmıştı; göz maddeydi, ruh mânâ!

Bu mânâ şöyle haykırıyordu: Bir mahalle var, adı Alitaşı Mahallesi ve hep var olacak, dijital Google'ınızdan ve çamur gözlerinizden kurtulduğunuz an sizi bu mahallemize bekliyoruz, ciğer kavurması ve çiğ köfte de ikramımız olacak.

***

Ağır hasarlı bir binanın önündeydik, kaldırımın üstündeki dağınık eşya parçaları gözümüze ilişti, meğer renk körü olmamıştık, uzun bir süredir grinin soğuk ve acımasız tonları dışındaki renkleri görünce bir an içimizi buruk bir sevinç kapladı, hemen o ışıldayan renkli eşyaya doğru gittik fakat buruk sevincimizin sevinci tekrar buruklaştı.

Tozlara rağmen kırmızı, yeşil, mavi renklerini koruyan kitap kapakları ve gökkuşağının bütün renklerini içeren aile fotoğraflarıydı bunlar! Bu fotoğraflar önceden de bu kadar renkli miydi, yoksa sahiplerinin şu an misafir edildikleri yerden süzülen hüzmeler miydi gözümüzde ışıyan?

Bakmaya cesaret edemiyorduk, çünkü kulağımızı patlatırcasına bir ses yankılanıyordu kaldırımın üstünde:

“Burası bizim evimiz, bunlar da bizim mahrem fotoğraflarımız, bakamazsınız, dokunamazsınız.”

Bu ses gittikçe bilgeleşiyordu, tövbe ediyordu, nefis muhasebesi yapıyordu, nasihat veriyordu:

“Ey bedenleriyle aldanan, binalarına güvenen, araçlarıyla övünen zavallı dünyalılar!

Şunu asla unutmayın, bunlar ayıplarınızı örtmek için üstünüze serilen hicaplardır.

Bu hicap bizim üzerimizden kalktığı gibi muhakkak sizin de üstünüzden kalkacak ve tüm çıplaklığınızla ortada kalacaksınız.

Bina ve beden örtülerimiz kalkarak hicabımız yırtıldı bizim, ama görüyoruz ki sizin de iman ve iz’ân kalkanlarınız kırılarak mânâ damarınız çatlamış!”

Bu yüce kalpleri daha fazla kırmamak için oradan ayrıldık fakat anlam vermeye çalıştığımız sözleri hâlâ yankılanıyordu bizim küçük evrenimizde: hicabın yırtılması!

Hicap nedir ve onu kim yırtar?

***

Aşevinin ve 112 Acil çadırımızın bulunduğu halı sahanın yolunu tuttuk, enkazlar karşısında metanetimizi korumaya çalışarak. İş makineleri enkazları kaldırarak tekrar yola benzeyen yürünebilir zeminler hazırlıyordu. Bu zeminlerin sağından ve solundan Arapça harfli kitaplar ve Mushaflar el arabalarıyla bulundukları yerden toplatılıyordu, ama fotoğraflara kimse dokunamıyordu. Mahremiyetin gücü herkese sirayet etmişti, hayal zannettiğimiz o ses herkese ulaşmıştı görünen. Burası gizlinin açığa çıktığı bir âlemmiş gerçekten de. Meğer duyduğumuz gizli ses aslında herkesin bildiği ve fakat içinde gizlediği bir sesmiş, hatta sesten de öte ısrarlı bir rica ve yakarışmış.

Aşevinin önünde sırasını bekleyen yaşlı bir amca bir şeyler mırıldanıyordu, bir isteği mi var diye yanına yaklaştım ama beni fark etmeden mırıldanmaya devam etti; bir anda bütün ışıklar söndü, bütün sesler kısıldı, bütün görüntüler kayboldu.

Ah, nihayet, bütün bunlar rüyaymış demek isterdim!

Yaşlı amcayı daha net işitmek istedim:

Rahmetin için Rahman ve Rahim adınla sana sığındığımız gibi

Mağfiretin için Gaffar ve Gafur adınla sana sığındığımız gibi

Mahremiyetimizi örtmen için de Settar adınla sana sığınıyoruz ey Allah’ım!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR