1. YAZARLAR

  2. Haşim Ay

  3. Taliban’ın Zaferi Yeni ve Zorlu Savaşımlara Gebe

Taliban’ın Zaferi Yeni ve Zorlu Savaşımlara Gebe

Eylül 2021A+A-

Afganistan’daki başarı Mısır’da, Tunus’ta, Suriye’de vd. boğulmak istenen ‘Ortadoğu İntifadası’ hattında yaşanan moral bozucu gidişatla birlikte düşünüldüğünde çok anlamlı bir zemine oturuyor. Son olarak Tunus’ta da görüldüğü üzere Batılı-Doğulu emperyalistler ve yerel despotlar herhangi bir surette Müslümanların kendi toplumlarını İslami değerlere göre yönetmesine, sistemi buna göre inşa etmesine ve ülkelerinin yeraltı-yerüstü kaynaklarını halklarının lehine kullanmasına son derece tahammülsüzler. Dün Mısır’da, Suriye’de, Tunus’ta ve hâlihazırda Afganistan’da bu yüzden tetikteler. Müslüman halkların lehine yaşanan gelişmelerin onları ürkütmesi, kaygılandırması doğal. Batı Avrupa genelinde İslamofobik neo-sağın yükselişi de bu bağlamda doğal bir zemine oturmakta. Burada doğal olmayan ise halkı Müslüman ülkelerde İslamofobinin bir tezahürü olarak İslami hareket hazımsızlığının bu derece taban bulmuş olması. Afganistan’daki gelişmeler özelinde Taliban’a karşı içimizdeki Garpzedelerin son derece cüretkâr söylem ve tutumları da bunu bir kez daha ortaya koydu.

Taliban’ın Zaferi ve Öfkeden Parmaklarını Isıranlar

11 Eylül hadisesini müteakip ABD merkezli uluslararası sistemin edindiği saldırgan stratejiyle birlikte düşünüldüğünde Afganistan meselesi daha önemli hale gelmekte. İkiz kulelere yönelik saldırı bahane edilerek İslam ve Müslümanlara karşı yeni kuşatma dalgasına ilkin Afganistan’da start verilmişti. Gel gör ki Afganistan’a yönelik işgal harekâtıyla başlayan süreç Afganistan’da başladığı gibi yine Afganistan’da çöktü! Bu nedenle Afganistan’a sadece Afganistan olarak bakmamak lazım. Aksine onun küresel istikbarın stratejisinin çöküşü bağlamında sembolik önemi bulunmakta. Bunun farkındalığı içerisinde Taliban’ın zaferinin başta ABD olmak üzere hemen tüm dünyada bir şaşkınlık ve moral bozukluğu yarattığı görülüyor.

Afgan direnişinin geçmişte SSCB’nin temsil ettiği emperyalizmin sol kanadını mağlup etmesi tüm dünyayı şaşırtmıştı. Yine aynı şekilde bu direniş geleneğine yaslanan Taliban’ın bugün ABD’nin temsil ettiği emperyalizmin sağ kanadını mağlup etmesinin şaşkınlık ve moral bozukluğuyla karşılanması da gayet tabiî. Kendilerinin finanse edip en güçlü silahlarla ve milyon dolarlarla besledikleri Eşref Gani başta olmak üzere işbirlikçilerini zillet içerisinde nasıl yüzüstü bıraktıklarını ve apar topar nasıl kaçtıklarını tarih unutmayacaktır! ‘Yenilmezlik’ atfedilen o şişirilmiş ABD imajı Afganistan’da tuz buz olmuştur. Sırf bu nedenle bile Müslümanlar ve vicdan sahibi herkes bu duruma ne kadar şükretse az.

Afganistan’daki gelişmeler sadece küresel sömürü düzeninin kodamanlarını mı ürküttü? Tabiî ki hayır. Nitekim Sisi’sinden Esed’ine, BAE’sinden Suudi’sine tüm despotik şahıs ve yönetimler bu gelişme karşısında sarsılmış, son derece demoralize olmuş vaziyetteler. Afganistan’da bunca yatırımdan sonra işbirlikçilerini yüzüstü bırakıp topuklarının üstünde gerisin geriye kaçan ABD’nin günün birinde kendilerini de yalnız bırakabileceğine dair ikbal korkusu onlara yeter de artar bile.

Bir de halkı Müslüman ülkelerde yaşayıp da sistemi ideolojik ve ekonomik planda tekellerine alan, ülkeleri adeta babalarının çiftliği sanan, halka tepeden bakan, yerleşik İslami değerleri tahfif eden kraldan çok kralcı Garpzedeler boyutu var bu moral bozukluğunun. Geçmişte gerçekleştirdiği devrimle bugün Taliban’a benzer şekilde emperyalistlere kâbus dolu günler yaşatan ancak süreç içerisinde mezhepçi-Pers ulusçusu politikalara yönelerek Müslüman beldelerde yapmadığı pisliği, işlemediği zulmü bırakmayan İran da parmaklarını ısırırcasına nefret dolu. Taliban iç kamuoyu ve uluslararası topluma yönelik mesajlarında verdiği değişim sinyalleri, yaptığı vaatler ve bulunduğu taahhütlerle İran’ı adeta çıldırtmakta! İran’ın rahatsızlığı gözden kaçmıyor. Muhtemelen Kabil’e girer girmez eskiden yaptıkları gibi Buda heykellerini yıkan, zafer sarhoşluğu içerisinde ve ilkel intikam duygularıyla muhaliflerine saldıran bir Taliban’ı tevazu ve sükûnet içerisinde başkente ilerleyen ve dünyaya pozitif mesajlar veren Taliban’a yeğlerdi! İran, ABD ile işbirliği temelinde Afganistan’da edindiği bir üssü kaybetmenin kuyruk acısını yaşamakta. 

Başta Türkiye olmak üzere birçok İslam beldesindeki Garpzedeler de Taliban şöyle kötü böyle kötü müsabakasına başlamış vaziyette. Giriştikleri manipülasyonlar, sürecin bundan sonrasına ilişkin nasıl pozisyon alınması gerektiği noktasında gömüldükleri iç tartışma ve çekişmeler, kullandıkları o tahfif ve tahkir edici dile bakılırsa bir hayli kormuş olmalılar. Korkuları beyanlarından belli oluyor ama sözüm ona “Afgan kadını” adına tuttukları yasın zerre kadar sahiciliği olduğu sanılmasın. Kadınlar ve çocuklar adına serdettikleri beyanlar bir maskeden başka bir şey değil. Yüzlerini, asıl niyetlerini gizlemekte son derece usta, timsah gözyaşlarını dökmekte gayet mahirler.

Müteyakkızların Abartılı Kuşkuları ve Haklı Temkin

Türkiye’de İslami duyarlılık havzasındaki siyaset, toplum ve medya kesimlerinden hareketle okunduğundaysa Afganistan’daki gelişmelerin karmaşık duygularla karşılandığı görülmekte. Gelişmeler Amerikan emperyalizminin mağlubiyeti bağlamında sevinçle karşılanırken galibiyetin öznesi Taliban bağlamında genel olarak biraz da garip ve mübalağalı kaygılarla izlenmekte. Hükümetin şuana kadar Taliban konusunda ılıman bir üslup tutturmuş olması bu şüphe ve kaygı atmosferinin kısmen de olsa dağılmasında olumlu rol oynadığı söylenebilir.

Bu genel manzaraya karşın daha dar ölçekte İslami kesimlerin bir kısmının ve onlara hitap eden yazar, akademisyen, kanaat önderi gibi kimselerin yaklaşımlarıyla daha belirgin bir şüphe ve yer yer komploculuğa varan yaklaşımlarla gelişmelerin okunması yönünde temayül geliştiği anlaşılmaktadır. Burada Taliban’ın geçmişteki birtakım söylem ve icraatlarına bakarak temkinli olmak ile Taliban’a değişmezlik atfetme kolaycılığının birbirine karıştırıldığı ve bu abartılı aşırı kötümserliğin Afganistan’daki gelişmeleri adeta büsbütün basitleştirdiği görülmektedir ki bu, adalet ve hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmaz.

İnsan ne istediğini bilmeli ve gerçekçi olmalı. Şayet pratikten kopuk zihinsel planda geliştirilen formüller çok abartılır ve her gelişmeye o gözlüklerle bakılır da mükemmeliyetçi olunursa Emevilerden bu yana geniş İslam tarihinde Müslümanların hiçbir başarı göstermediği, affedersiniz ama hiçbir halt becermedikleri sonucuna varılacak. Nitekim dün Mısır’da, Tunus’ta, Suriye’de intifada başlarken de bu aşırı idealist söylemleri dillendiren bazı Müslüman şahsiyet ve öbekler daha baştan “Bizden bir halt olmaz!” şarkısını dillendirmeye başlamışlardı. Taliban veya başka bir İslami hareketten ne bekliyoruz? Onlardan beklediğimizin ne kadarınıkendimiz başarabiliyoruz? Kaldı ki İslam coğrafyası bir bütün olarak en az son 150-200 yıldır bir geçiş süreci yaşamakta ki aynı durum Afganistan için de geçerli. Afganistan dediğiniz ülke sonuçta İslam coğrafyasındaki belki de en mahrum bölgelerden biri ve ömrü işgallere karşı direnişle geçen ve Allah’ın izniyle zorbalara, sömürgecilere karşı gayet de kararlı şekilde cihad Taliban, en nihayetinde şeriat ve siyaset (İslam hukuku ve İslami yönetim) anlayışı genel olarak Sünnilikte ifadesini bulan ve İslam dünyası halklarının ortalama İslam algısının toplamına dayanıyor ve o buradaki parça doğrulara yaslanarak kendisini direne direne bugünlere taşımış bir hareket.

Taliban ve benzeri yapılar tarihî ve çağdaş dirayet ekolünde tezahür eden düşünce çizgisinin bazı açılardan gerisinde olabilir, iktidar imkânı elde ettikleri zamanlarda belki biraz da bu geleneksel daru’l-harpçi zihin kodlarının da sürüklemesiyle aşırılıklarda bulunmuş olabilir ve tüm bunların kaygıya yol açması normal. Gerek geleneksel/rivayetçi zihniyet kodları gerekse de geçmişteki tecrübeyi göz önüne alarak temkinli olmamız mantıklı ama kaygılarımızın bizi emperyalistlerle, İslam düşmanı unsurlarla örtüşecek bir dil ve tutuma sürüklemesi hiç hikmetli olur mu?

Taliban sonuçta geçmişten ders çıkaracak, yaşananları muhasebe ederek daha olgun bir sürece evrilecek diye ümit edilebilir. Bu ümidi korumak koşuluyla emperyalizme karşı galibiyetini sahiplenmenin de İslami bir sorumluluk olduğu belirtilmeli.

Kaldı ki bulunulan taahhütler, özellikle de kadınların tek başına seyahat yapmalarının ve eğitim haklarının engellenmeyeceği, ek olarak yönetimde kadın unsuruna yer verileceği vurguları kadın meselesinde geçmişten ders çıkarıldığının işaretleri olarak okunabilir.

Ayrıca uluslararası hukuktan kaynaklanan “içişlerine karışılmaması” koşuluyla uluslararası toplumla iyi ilişkiler içerisinde olunacağı vb. açıklamalar yapıcı ve gerçekçi bir siyaset ufkuna tekabül ediyor.

Sonuç olarak temkinli olalım ama bu durum kardeşlerimizin sevincini paylaşmayı gölgelemesin. Komplo teorilerine yaslanmak ve İslami hareket düşmanlarının ürettiği algı ve argümanlara itibar etmek bize yakışmaz. Tabiî ki devrim yapmak, sonrasındaki ıslah ve inşa sürecinden daha kolaydır. Bu bağlamda ikinci Afganistan devrimini sahiplenmek ve sürecin bundan sonrası için ıslah ve inşasına katkı sunacak söylem ve politikalar içerisinde olmak lazım.

Nitekim İslam dünyasından Hamas da dâhil birçok İslami hareket ve tanınmış şahsiyetlerin Taliban’ın başarısını gururla sahiplendiği görüldü. Bugünkü sahiplenişimiz yarınlarda ortaya çıkması muhtemel zaaflarda eleştirel pozisyon almayacağımız anlamına gelmemeli. Şahıslar ve kurumlar değişimden kopuk statik olgular değil. Alacağımız pozisyon şahısların ve kurumların değişimiyle orantılı olmalı. Dün Şah'a ve ABD emperyalizmine karşı İran'ı sahiplenmemiz; aynı şekilde Siyonist İsrail karşısında Hizbullah'ı destekliyorken bugün özellikle de Suriye'de takındıkları tutumdan ötürü i’tizal etmemiz nasıl ki çelişki değilse Taliban meselesinde de şimdiki doğrusunun yanında olup muhtemel yanlışları durumunda eleştirel pozisyon almamız da yadsınamaz. Kur'ani öğreti ve Sünnet-i Nebeviyye'nin bize öğrettiği adil şahitlik ufku ve emr-i bi'lma'rûf ve nehy-i anilmünker sorumluluğu da bunu gerektirir.

“Su Akar Yatağını Bulur”

Batılıların Afganistan’da Taliban’ın zafer yürüyüşü karşısında endişeye bürünmeleri gayet doğal. Zaten tersi bir durum şaşırtıcı olacaktı! Endişelensinler de! Küresel istikbar ve işbirlikçisi yerel despotlar düzenlerine çomak sokacak, ilke olarak işgal ve istibdadın her türlüsünü reddeden İslami iradenin sosyal, siyasal, ekonomik ölçekte hayatta neşvünema bulmasından korkuyorlar. Korkuları öncelikle ekolojik düzeni ve insan hayatını ifsat eden seküler hayat tarzlarına yönelik İslam’ın tehdit oluşturması. İkinci olarak bölgesel çıkarlarının tehlikeye girmesi onları rahatsız ediyor. Bu bağlamda Afganistan’ın özellikle de enerji potansiyeli itibariyle ne ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde ifadesini bulan emperyalizmin sağ kanadı ne de Çin-Rusya bloğunda ifadesini bulan emperyalizmin sol kanadı için öyle kolay kolay vazgeçilebilir, yabana atılabilir bir ülke olmadığını gösteriyor. Her iki küresel blok pastanın mümkün olabilecek en büyük dilimini kotarma hesabıyla Taliban dönemi Afganistan’ını şekillendirmeye mebni atraksiyon gösterme eğiliminde iken bu iki bloğa tutunarak varlığını idame ettiren bölgesel güçler de şimdilik “bekle-gör” politikası içerisinde.

Özellikle de bahsi geçen ve geleceğin teknolojisi olan elektrikli arabalar da dâhil birçok alanda kullanılan lityum açısından gelecek vadeden Afganistan’daki enerji potansiyelinden ötürü ülke ve müstakbel yönetimini kolay kolay rahat bırakmayacaklardır.

Küresel istikbar için Taliban’ın yol açtığı bir diğer korkunun da “uyuşturucu ticareti” olduğu söylenebilir. Taliban’ın birçok ılıman mesajına rağmen uyuşturucu üreten, satışına aracılık eden ve tüketenlerin tümünü ise idamla tehdit etmesinin küresel istikbarı sevindirecek veya yatıştıracak bir sonuç doğurması beklenmemeli. Keza küresel sistem için görünenin aksine uyuşturucunun bizatihi kendisi sorun değil. Sorun bunun ticaretinin ve kontrolünün kimin elinde bulunduğudur. Onlar retorikte uyuşturucu ticaretinin “terörist” olarak tanımladıkları ülkeler ve yapıların eline geçmesini sorun görüyorlar. Taliban’ın Afganistan’daki büyük uyuşturucu trafiğini kökünden kurutmaya muvaffak olup olamayacağını şimdiden öngörebilmek zor ama ciddi bir pazarın onun eline geçmiş olmasının küresel sistemin gayrı resmî sacayaklarından olan uyuşturucu baronlarını bir hayli korkuttuğu kesin olarak söylenebilir. Dolayısıyla Taliban’ın uyuşturucu konusunda gösterdiği sopa aslında küresel uyuşturucu baronlarına yöneliktir denilse abartı olmaz. Bu baronların ise pazarın üstüne kurulduğu için Taliban’ı rahat bırakmayacağı açık.

Bazı gelişmeler Afganistan pastasından Çin-Rusya bloğunun büyük pay almaya meyyal olduğunu düşündürtmekte ve bu durum ise haliyle Afganistan halkının hayrını uman Müslümanlarda gelecek adına kaygı uyandırmaktadır. Bu nedenle emperyalizmin sağ kanadının mağlubiyeti karşısında duyulan haklı sevinç kadar emperyalizmin sol kanadının Afganistan’da oluşabilecek muhtemel ağırlığı karşısında kaygıyı elden bırakmamak da doğal. Bunlarla birlikte düşünüldüğünde Afganistan’da bir savaş bitti ama asıl büyük savaşım yeni başlıyor.

Her halükârda su akar yolunu bulur. Suyun yatağına ulaşması ise sadece akarsuyun berraklığıyla alakalı değil. Önüne set çekenler, yolunu değiştirenler de suyu bulandırabilir. Bu bağlamda Afganistan’ın yeniden inşası sürecinde ve yakın-uzak geleceğinde kimin ağırlıklı rol oynayacağını, başka bir deyişle suyun hangi yatağa akıp nerede duracağını şimdiden kestirmek zor. Bununla birlikte en ağırlıklı rol oynayacak olan/lar/ın sistemin ve toplumun yeniden inşası ve bunu belirleyecek olan paradigmaya da en çok etki eden/ler olacağı kesin. Bu bağlamda öncelikle Taliban’ın süreci yönetmedeki beceri düzeyi ve ikinci olarak patronaj işlevini görecek bölgesel ülkelerin hangisi/hangileri olacağının büyük önem arz ettiği söylenebilir.

Bu zaviyeden bakıldığında Türkiye-Katar ekseninin hem Afganistan’ın enerji potansiyelinin değerlendirilmesi hem çağdaş anlamda devlet olmayı gerektiren kurumların oluşturulması hem de toplum ve sistemin yeniden inşası bağlamlarında Afganistan halkı ve İslami hareket lehine önemli bir imkân hüviyeti taşıdığını belirtmek lazım. Yıllarca savaş içinde olan Taliban’ın dünyada örneklik oluşturacak ve Müslümanlar için bir cazibe merkezine dönüşecek çapta bir sistem oluşturması mevcut imkânlar gözetildiğinde biraz zor olabilir. Suudi-BAE-Mısır bloğunun inisiyatif alması ise en iyi ihtimalle uzak vadede (şayet iç istikrar geçit verirse) Afganistan’ı halkın üretim-tüketim düzeyi ve toplumsal, siyasal, zihinsel, kültürel olgunluk bağlamlarında belki en fazla bir Pakistan’a yaklaştırabilir. Ne Batılı emperyalistlerin ve ne de inisiyatif oluşturması muhtemel emperyalizmin sağ ayağı Neo-Sovyetik Rusya ile ondan farklı olmayan Çin’in ise Afganistan halkına verebileceği daha doğrusu vermek istediği bir hayrı yok. Tüm bu nedenlerle çiçeği burnundaki Taliban’ın Türkiye-Katar bloğu ve bu bloğun da Taliban ile önümüzdeki süreçlerde ne tür ve ne oranda bir ilişki içerisinde olacağı yarınlar açısından önemini korumaya devam edecektir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR