Tabiînin İleri Gelenlerinden, Müfessir ve Âlim Bir İnsan: Said Bin Cübeyr
Said b. Cübeyr, İslam tarihinin ilk dönemlerdeki önemli simalardan ve şehitlerden biridir. Müfessirdir, hadis âlimidir, fıkıh, kelam ve dil alanında uzmandır. Emeviler döneminde yaşamış ve yeri geldiğinde onların zulmüne karşı çıkmış, kıyam etmiş, tarih içinde yankılanan onurlu bir ses bırakmıştır.
665 yılında doğduğu kabul edilmektedir. Ailesi, anne babası hakkında kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamaktadır. Kureyş kabilesinin Esed b. Huzeyme koluna bağlı Vâlibe b. Hârisoğullarının azatlısı Habeş asıllı siyahi bir kişi olarak tanıtılmaktadır.
Said b. Cübeyr, ilk eğitimini Mekke’de Abdullah b. Abbas’tan aldı. Küçük yaşta onun ders halkasına dinleyici olarak katıldı. Kısa zamanda Kur’an okumayı öğrenince hocasının dikkatini çekti ve onun özel olarak ilgilendiği öğrencilerinden oldu. Hadis dinlemeye de bu derslerde başladı ve dinlediği hadisleri ezberledi.Ahmed b. Hanbel’e göre ezberle yetinmiyor, bunları çeşitli malzemelere kaydetmeye de gayret ediyordu. Evleninceye kadar İbn Abbas’ın ders halkasına devam eden Said, hadis, tefsir ve fıkıh konularında yetiştikten sonra muhtemelen yirmi yaşlarında Kûfe’ye yerleşti. Her yıl biri umre, diğeri hac olmak üzere en az iki defa Hicaz bölgesine gider, Mekke’de Abdullah b. Abbas, Medine’de Abdullah b. Ömer ile görüşür, onların ders halkalarına katılırdı. Onların vefatına kadar bu görüşmeleri sürdürdü. Bu arada Kûfe’de bir ders halkası oluşturarak öğretim faaliyetine başladı, fetva verdi ve tanınan, sevilen biri hâline geldi.
Said b. Cübeyr, Emevi valisi Haccâc b. Yusuf ile birkaç kez karşılaşmıştı. İlki Abdullah b. Abbas’ın Mekke’deki ders halkasında öğrencilik döneminde gerçekleşmiş ve yönetime karşı gelmemesi konusunda uyarılmıştı. İkinci karşılaşmaları, Haccâc’ın Hicaz Valiliğine tayini ve Abdullah b. Zübeyr’in Mekke’de kuşatılması (M. 690) sırasında oldu. Kuşatmadan sonra halktan Abdülmelik b. Mervan adına biat alan Haccâc, o sırada Mekke’ye gelen Said’i de biat için zorlamıştı. Said, 694’te bu kez Irak Valisi olarak Kûfe’ye gelen Haccâc ile üçüncü kez karşılaştı. Önceki karşılaşmaların aksine bu defa Said’e karşı olumlu davranan vali, onu Kûfe kadılığına tayin etti ve imâmet görevini de ona verdi. Fakat gerek kadılık gerekse imamlık görevleri o güne kadar mevaliye verilmediğinden Emevi taraftarları buna karşı çıktı. Said b. Cübeyr’in de içine sinmeyen bu görevler, EbûBürde el-Eş’arî’ye verildi. Said b. Cübeyr, kendisine bu dönemde de akıl danışılan biriydi.Haccâc bile ona çeşitli konularda sorular sordu. Said, bu yıllarda tefsirini de kaleme almaya başladı.
Haccâc, İbnü’lEş’as Abdurrahman b. Muhammed’i 40 bin kişilik bir ordunun başında Sicistan’ın fethine gönderirken Said’i de orduda görevlendirmişti. Bu sefer sırasında, İbnü’lEş’as ile Haccâc arasında ihtilaf çıktı ve İbnü’lEş’as kumandanlıktan azledildi. Bunun üzerine İbnü’lEş’as isyan etti. Said b. Cübeyr de onun yanında yer aldı ve Haccâc’a karşı 701 yılında yapılan Deyrülcemâcim savaşına katıldı. Savaş bozgunla sonuçlandı ve İbnü’lEş’asOrta Asya’ya doğru çekildi. Bunun üzerine Said b. Cübeyr de gizlice önce İsfehan’a, sonra da Azerbaycan’a geçti. Bu kaçış ve gizlenme yaklaşık on iki yıl sürdü. Said b. Cübeyr, umre için gittiği Mekke’de kalmaya, yerleşmeye karar verdi.
Bazı kaynaklarda, önemsenen ve takdir edilen hatta yüksek mevkilere getirilmek istenen Said b. Cübeyr’in isyanı, kıyamı, Haccâc aleyhine hareket etmesi tartışılmış ve hatta şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bu durumu sadece yönetime ve valiye isyan eden İbnü’lEş’as’a yakınlığı, bağlılığıyla izah etmek mümkün değildir. Bunun için Hz. Hüseyin’in Kerbela’daşehit edilmesi, Mekke’nin tahribi ve Abdullah b. Zübeyr’in acı akıbeti, Emevi yönetiminin koyu Arap milliyetçiliği esasına dayanan siyaseti, ganimetlerden Arap olmayanlara pay verilmemesi, mevâliyi hor görme anlayışı gibi toplum hayatında çok derin izler bırakan daha önemli gerekçeler aramak gerekir. Nitekim Said’in Deyrülcemâcim savaşından önce yaptığı konuşmada Emevilerin ve Haccâc’ın zorbalık yaptıklarını, bazı hususlarda dinden uzaklaştıklarını ve Müslümanları zelil duruma düşürdüklerini vurgulaması bunu doğrulamaktadır. Bazı kaynaklarda geçtiği üzere, hocası Abdullah b. Ömer’in vefatından önce, Haccâc fitnesine karşı savaşmadığı için büyük bir üzüntü duyduğunu kendisine söylemesi de Said’in bu kararında etkili olmuştur.
Haccâc’ın takibine uğrayan birçok kimseyi Mekke ve Medine civarında himaye eden Emevilerin Hicaz Valisi Ömer b. Abdülaziz, Said b. Cübeyr’in Mekke’de gizlenmesine izin vermişti. Ancak onun Hicaz Valiliğinden alınması üzerine Haccâc durumu öğrendi ve Velid b. Abdülmelik’ten Said’in yakalanması için girişimde bulunması gerektiğini bildirdi. Velid b. Abdülmelik, yeni valiye bir mektup yazarak, Mekke’deki bütün yabancıların yakalanarak şehirden çıkarılmasını ve Haccâc’a gönderilmesini emretti. Yeni vali Halid b. Abdullah el-Kasrî, Said’i tutukladı. Irak’a götürülürken kaçmasını isteyen bazı askerler oldu. Said kaçarak, gizlenerek yaşamaktan bıkmıştı, buna yeltenmedi.
Haccâc’ın Karşısında
Zulüm ve zorbalık, halkın korku ve sinikliğinden beslenmeyi önemsediği kadar, kendisine gönüllü köleler ve fedakâr yandaşlar bulmayı da önemser. Tarihin kimi kırılma dönemlerinde bu tip insanlar, mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi için iktidar sahiplerinden daha fazla mücadele etmekten de kaçınmazlar. Kötülüğe can katarak ünlenmekten hiç çekinmeyen, hastalıklı psikolojilerini böyle bir tutumla yatıştıran, içlerindeki eziklik ve ıssızlığı kan dökerek gideren, yalvaran gözlerle karşılaştıklarında içlerindeki canavarın homurtularından başka bir şey işitmeyen bu tür insanların sayısı hiç de az değildir. “Zalim” lakabıyla tanınan meşhur Emevi valisi Haccac da bunlardan biridir.
Haccâc'ın, 661 yılında Taif’'te doğduğu kabul edilmektedir. Babası Yusuf b. Hakem, annesi KûfeValisi Mugire b. Şube'nin eski karısı FâriabintHemmâm'dır. Anne ve baba tarafından ünlü Sakif kabilesinin Ahlâf koluna mensuptur.
Emevilere büyük bir sadakatle bağlandığı, onlar için her şeyi yapmaya hazır biri olduğu için Küleyb(köpek yavrusu) lakabıyla da tanınan Haccâc'ın okuma yazma bildiği, kendini iyi yetiştirdiği ve Taif'ten ayrılıncaya kadar babasının yanında kardeşiyle birlikte çocuklara Kur'an öğrettiği, öğretmenlik yaptığı rivayet edilmektedir.
Haccâc'ın doğup büyüdüğü yıllar, Muaviye'nin yönetimi ele geçirip saltanata dönüştürdüğü döneme rastlamaktadır. Onun mensup olduğu Sakif kabilesiyle Ümeyyeoğulları arasında, cahiliye dönemine kadar uzanan dostça ilişkiler bulunuyordu. Emevilere direnen Abdullah b. Zübeyr, Hicaz'da imamlığını ilan edince bu iki kabileden pek çok kişi bölgeden ayrılmaya başladı. Haccâc da muhtemelen bu dönemde, babasıyla birlikte Taif'ten ayrılarak Şam'a yerleşti.
Emevi saltanatı II. Muaviye'nin çok kısa süren yönetiminin ardından yıkılmak üzereyken, Haccâc'ın ailesinin bütün mensupları ve Sakiflilerin ileri gelenleri toplanarak, yönetime kimin getirilebileceğini ve onun ardılının kim olacağını tartıştılar. Ümeyyeoğullarının büyüğü Mervan bin Hakem üzerinde anlaştılar. Onların da desteğiyle, yönetimde bir kan değişimi sağlanmış oldu. Emevilerin ülkeye yeniden hâkim olmaları, önemli ölçüde, aralarında Haccâc ve babasının da yer aldığı Sakiflilerin verdiği bu destek sayesinde gerçekleşti. Böylece iktidarı ele geçiren Mervan, Mısır'da oturan Sakiflilerin de desteğini kazanmak için Haccâc'ın babasıyla birlikte oraya gitti. Mısır'ın kontrol altına alınmasından sonra da onları muhalefetin merkezi durumundaki Hicaz'a gönderdiği orduya dâhil etti. Bu ordu, Abdullah b. Zübeyr'e bağlı birlikler tarafından kılıçtan geçirildi.Haccâc ve babası canlarını zor kurtardılar.
Mervan ölünce yerine oğlu Abdülmelik geçti. Otuz yaşındaki Haccâc, Abdülmelik tarafından Abdullah b. Zübeyr'in kardeşi ve Basra Valisi Mus'ab b. Zübeyr'e karşı düzenlenen sefere artçı birlikleri kumandanı olarak tayin edildi. Tarihçiler, Haccâc'ınEmevi devlet hayatında etkin bir şekilde rol almasını bu olaydan itibaren başlatmaktadırlar.
Mus'ab'ın 691'deki bu mücadelede öldürülmesinden sonra Haccâc, Abdullah bin Zübeyr'le savaşmak için Hicaz'a gönderilen ordunun başına getirildi.
Karargâhını önce doğum yeri olan Taif'te kuran Haccâc, Mekke'ye giden yolları keserek şehre gıda sevkiyatını engelledi. Ayrıca gönderdiği küçük müfrezeler zaman zaman Arafat dağına kadar sokularak taciz saldırılarında bulundular. Üç ay sonra istediği 5 bin kişilik yardım kuvvetinin gelmesi ve Mekke'ye saldırma izninin de verilmesi üzerine şehri kuşattı.
Haccâc, Mekke'ye hac mevsiminde saldırdı. Abdullah b. Zübeyr'in savunması, altı ay on yedi gün sürdü. Hariciler (daha sonra onun Hz. Osman hakkında kendileri gibi düşünmediğini öğrenince yanından ayrıldılar), Medine'den kaçıp kurtulanlar, Muhtar es-Sakafî ve arkadaşları, hatta Habeş kralı Necaşi tarafından gönderilen 200 kişilik okçu birliği Mekke'ye gelerek Mescid-i Haram'ı korumaya ve Abdullah'a yardım etmeye çalıştılar.
Mekke, mancınıklarla günlerce taşa tutuldu. Taşlar altında eksik yapılan hac merasiminin bitiminde Haccâc, hacıların memleketlerine dönmelerini söyledi. Bir kısmı dağılırken, bir kısmı da Abdullah b. Zübeyr'in saflarında savaşmak için şehirde kaldılar. Mekke'de zamanla açlık ve hastalıklar baş gösterdi. İbnZübeyr'in adamları daha fazla dayanamayarak yanından ayrılmaya başladılar. Annesiyle son bir görüşme yapan ve çarpışarak ölmeye karar veren Abdullah bin Zübeyr, en sonunda bir huruç hareketi yaptı, kahramanca dövüştü ve öldürüldü. Komutanlarından Abdullah b. Safvan ve Amaretİbn-i Hazım'la birlikte kafası kesilerek Abdülmelik'e gönderildi. Haccâc, gömülmesine izin vermediği çırılçıplak cesetleri hakaret olsun diye, kölelere sürüttürerek bir Yahudi mezarlığına attırdı. Annesi Esma'nın, oğlunun başsız cesedini uzaktan seyrettikten sonra, Mekke'ye muzaffer bir komutan edasıyla giren Haccâc'ın yakasından yapışarak “Sen onun dünyasını mahvettin; fakat o da senin âhiretini mahvetti.” diye haykırdığı rivayet edilmektedir.
Haccâc, Allah'ın haram kıldığı ayda, haram kıldığı bir bölgede kan dökmüş, Allah'ın evini taşa tutmuş ve Abdullah'ı hunharca öldürtmüş olmasına rağmen iyi bir şey yapmış gibi gururlanmış ve secdeye kapanmıştı. Onun daha sonra Medine'ye yöneldiği ve orada da insanlara çok sert davrandığı söylenmektedir. İbnü'l Esir'in yer verdiği rivayetlerde, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah ve Sehl b. Sa'd gibi kimselerin ellerine kurşun döktürüp mühürlediği iddia edilmektedir. Ashabdan birçok kişiye eziyet ettiğine; hatta kendisine itiraz eden bazılarını da katlettirdiğine dair haberlere Taberî'de rastlamak mümkündür.
Böylece Hicaz, Irak ve Mısır'da dokuz yıl hüküm süren ve Emevi Devletine kök söktüren Abdullah b. Zübeyr'in kıyamına ve yönetimine son verilmiş oluyordu. Haccâc gösterdiği bu başarıdan sonra Hicaz, Yemen ve Yemâme Valiliğine getirildi. Üç yıl bu görevde kaldıktan sonra, Abdülmelik'in kardeşi Bişr b. Mervan'ın 694'te ölümü üzerine, stratejik önemi yanında kontrolü zor bir isyan merkezi haline gelen Irak'a vali tayin edildi.
Irak'ta Emevilere muhalif olan her hareketi kanlı bir şekilde ve yüzlerce, binlerce insanı öldürerek bastıran Haccâc'ın zulmünden kaçanlar ya silahlanıp muhalif hareketlere katılıyor ya da Hicaz Valisi Ömer bin Abdülaziz'e sığınıyorlardı. Bu durum, daha sonra Haccâc'ın Ömer bin Abdülaziz ile sürtüşmesine ve Ömer b. Abdülaziz'in Medine Valiliğinden azledilmesine neden olmuştur.
Haccâc, 697'de yetkileri daha da artırılarak bütün doğu illerinin genel valiliğine tayin edildi.
Yaklaşık yirmi yıl süren Irak ve doğu illeri valiliği sırasında Haccâc'ın karşılaştığı en büyük sıkıntı, İbnü'lEş'as'ın kendisine ve Emevi Devletine karşı başlattığı isyandır. Haccâc bir Emevi ordusunun Horasan bölgesinde Türkler tarafından kılıçtan geçirilmesi üzerine özellikle Emevilere muhalif kimselerden oluşturduğu ve Tâvus adını verdiği büyük bir orduyu Türklerle savaşmak üzere yola çıkardı (699). Amacı Türklerden intikam almanın yanı sıra rejim karşıtı Iraklıları iç politikadan uzaklaştırmaktı. Ancak kendisinden nefret eden ordu kumandanı İbnü'lEş'as ve emrindeki ileri gelen askerlerle arasında anlaşmazlık çıktı. İbnü'l Eş'as, Haccâc'ın kendisini görevden almak istemesi üzerine isyan etti. Irak ve Horasan'daki bazı şehirleri ele geçirerek buralara yöneticiler atadı. Haccâc'a ve Emevî Devletine çok zor günler yaşattı. Daha önce değindiğimiz gibi, 701 yılında Deyrülcemâcim ve Meskîn'de üst üste iki büyük bozguna uğratıldı ve daha sonra sığındığı yerde Haccâc'ın adamlarına teslim edildi. İbnü'l Eş'as'ın Haccâc'ın elinde ölmek yerine, intihar etmeyi tercih ettiği rivayet edilmektedir. Yakalandıktan bir süre sonra Haccâc'a götürülürken canına kıymıştır.
İşte şimdi de Said bin Cübeyr onun karşısındaydı. Said,Kûfe’ye getirilince, ayaklarına zincir vurularak, özetini verdiğimiz bu kan gölü içinde sırıtan adamın, Haccâc’ın yanına götürüldü ve işkenceye maruz kaldı.
Haccâc, onu sorguladı. Defalarca hakaret etti. Hz. Ali ve taraftarları hakkındaki görüşlerini sordu ve aşağıladı. Pes etmediğini, sızlanıp yalvarmadığını görünce, bir ara onu etkilemeye yeltendi. İnci, zümrüt ve yakutlar getirtti. Said, elinin tersiyle itti. Mala tamah etmedi ve dik bir duruş sergiledi.
Onun tavırlarına ve sözlerine sinirlenen Haccâc, bir sopa ve boru getirilmesini emretti. Sopa ile Said’e vuruyor, vurduğu yerde meydana gelen yaranın üzerine boru ile üfleyerek daha da acıtmaya çalışıyordu. İşkence bir süre böyle devam etti. Özür dilemeyen, affını istemeyen, duruşunu bozmayan ünlü müfessir ve âlimin bu tutumu üzerine Haccâc “Alın götürün bunu ve öldürün!” diye bağırdı. Cellatları Said’i götürürken, onun gülümsediğini gören Haccâc, niye güldüğünü sordu. Said şöyle cevap verdi: “Senin Allah’a karşı ne kadar cesur davrandığını görüyorum, bir de Allah’ın sana karşı hilmine bakıyorum, onun için tebessüm ediyorum.”
Haccâc, onun zorla yatırılmasını istedi ve öldürülmesi emrini verdi. Said b. Cübeyr bu esnada “Doğrusu ben yüzümü gökleri ve yeri yaratmış olana hanîf olarak çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” mealindeki En’amSuresinin 79. ayetini okudu. Haccâc, onun kıbleden başka bir yöne çevrilmesini emrettiğinde “Nereye dönerseniz dönün orası Allah’ın veçhidir.” ayeti (Bakara,2/115) dudaklarından dökülüyordu. Haccâc’ın, yüzüstü yatırılması emrine “Sizi ondan yarattık ve oraya döndüreceğiz. Sonra da başka bir kez daha sizi oradan çıkaracağız.” ayetini okuyarak mukabele etti.
Tâbiînin ileri gelenlerinden Said b. Cübeyr, öldürülmeye götürülürken, Haccâc ona zulüm ve hakaret etmeye devam etti. Said, onun bütün sözlerine ve hakaretlerine Kur’an ayetleriyle karşılık verdi. Vakarlı bir duruş içeren ve orada bulunan askerleri bile etkileyen, aynı zamanda Kur’an ayetleriyle süslenen bu diyalog unutulmamış ve bazı kaynaklara da geçmiştir.
Said b. Cübeyr, boynu vurularak katledildi. Şehit edildiğinde 50 yaşındaydı. Ahmed b. Hanbel’in Said b. Cübeyr ile ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilir: “Haccâc, Said’i öldürdüğü zaman, yeryüzünde bulunup da Said’e muhtaç olmayan tek bir ilim adamı bile yoktu.”
Buna karşılık, onu katleden Haccâc’ın ölümü hakkında da çeşitli rivayetler vardır. Haccâc’ın, Said’i öldürttükten birkaç ay sonra kendi ölümünü isteyecek duruma düştüğü ileri sürülmektedir. Bazı kaynaklarda, Said b. Cübeyr'in sürekli rüyalarına girdiğinden yakındığı ve zamanla "çıldırdığı" aktarılmaktadır. Son günlerinde büyük ruhsal sıkıntılar içinde çırpınıp durmuş, dayanılmaz mide ağrıları ve ıstırap içinde ölmüştür. Ölüm haberini alan âlimlerden ve halktan hiç kimse ona rahmet dilememiştir. Hasan-ı Basrî öldüğünü duyunca "Allah'ım, onu ortadan kaldırdığın gibi sünnetini de kaldır!" diye dua etmiştir. Ömer b. Abdülaziz şükür secdesine gitmiş, İbrahim en-Nehaî sevincinden ağlamıştır. Ömer bin Abdülaziz’in şu tespiti de kaynaklarda yer almış ve günümüze dek ulaşmıştır: “Dünyadaki bütün milletlerin en fâsık, zalim ve kötüleri bir araya gelseler, Haccâc tek başına, onları geçer, onları bu konuda mağlup eder.”
KAYNAKÇA
İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata – Emeviler Dönemi, Beyan Yayınları, İstanbul 2010.
Ali Akpınar, Said b. Cübeyr ve Tefsir İlmindeki Yeri, İÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1. Sayı, Sf. 25-34.
Mehmet Efendioğlu, Saîd b. Cübeyr, TDVİA, C. 35, Sf. 552-554.
İrfan Aycan / İbrahim Sarıçam, Emeviler, TDV Yayınları, Ankara 2008.
Mahfuz Söylemez, Bedevilikten HadariliğeKûfe, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001.
AhmedAğırakça, Emeviler Döneminde Kıyamlar, Şafak Yayınları, İstanbul 1992.
- Zalimliğin Sıradanlaşması
- Türkiye ABD Dayatmasına Boyun Eğmemelidir!
- Kobani Kantonunda Milliyetçilik Çıkmazı
- Kobani ve Sol
- IŞİD Neyimiz Olur?
- Kobani ve Asıl Dayanışması Gerekenler
- PKK, Hiçbir Kesime Hayat Hakkı Tanımıyor
- Kobani Üzerine Politik Mülahazalar
- PKK’nin Müslümanlara Nefreti Bir Kez Daha Ortaya Çıktı
- IŞİD-PKK Merkezli Gelişmelerin Çözüm Süreci ve Suriye Direnişi Üzerindeki Etkisi
- Faili Meşhur Cinayetler
- ABD Saldırısında Şehit Olan Türkiyeli Müslümanlar
- Hasan Abbud ve Ahraruş Şam Yiğitlerinin Şehadeti
- Rejim Değişikliğinden Ne Haber?
- ABD İçin Esed, Cihatçıların En Az Kötüsünden Bile İyidir!
- Yemen’de Husi İşgali Sonrasında Üç Senaryo
- HSYK: Hâkimler ve Savcıların Efendileri!
- Eğitim Mevzuatı ve Bürokrasisi Yenileniyor
- İş Güvenliği ve Sermaye
- Allah’ın Laneti Kimleri Kuşatır?
- Ben Merkezli Dünyalar
- “Pravda'da İzvestiya Yok, İzvestiya'da da Pravda Yok.”
- Tabiînin İleri Gelenlerinden, Müfessir ve Âlim Bir İnsan: Said Bin Cübeyr
- Düşünce Dünyasına Güzel Bir Katkı
- Gençlik, Kimlik, Politik Tavır