1. YAZARLAR

  2. Fikret Gültekin

  3. “Sürüklenen Değil, Sürükleyen Bir Konumda Olmalıyız!”

“Sürüklenen Değil, Sürükleyen Bir Konumda Olmalıyız!”

Mayıs 2009A+A-

1-Ergenekon yapılanması operasyonlarla ortaya çıktığı şekliyle birtakım isimler, çevreler, örgütler içermekte. Sizce Ergenekon, gerek yapısal-örgütsel, gerekse de zihniyet itibariyle nasıl bir arka plana sahip, nereye oturmakta?

Her meselede olduğu gibi bu meseleye de İslami bakış açımızla bakmak durumundayız. Şu ana kadar gelişen sürece, bağlantılara, gelişmelere ve belgelere baktığımızda Ergenekon’un sadece Türkiye ile ilgili bir vakıa olmadığını anlarız. Ergenekon listesinde ilk isimleri oluşturanların künyelerinden bu kişilerin ideolojik yapılarının şöyle veya böyle İslam karşıtı bir temele dayandıklarını görürüz. Perinçek, Küçük, Selçuk gibi... Bu kişilerin tarihlerini biraz karıştırdığınızda uluslararası emperyalist veya sosyalist güç ve devletlerin Türkiye’deki savunucuları veya piyonları olarak görürsünüz. Türkiye’deki sol güçleri kullanarak devlet üzerinde hakimiyet yarışına girişler yaşanmış ve birçok alanda devlet ele geçirilmiştir. Kullanılabilenlerle el ele dolaşılırken, kullanılamayıp özgün kalmayı başaranlar ise bir şekilde halkın gözünden düşürülmek ve marjinalleştirilmek için devlet ajanı veya değişik istihbarat kurumlarıyla ilişkili olarak lanse edilmişlerdir. 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan hadiselerde mezkur kişilerin yayın organlarında dindar kesime yapılan saldırıları, batıda dini özgürlüklere getirilen kısıtlamalar ve baskılar gözönüne getirildiğinde Ergenekon yapılanmasının ana gayesinin, temel arka planının İslam karşıtlığı ile özdeşleştirildiğini söylemek hiç de zor değildir.

2-Ergenekon olayı/operasyonu nasıl tanımlanmalıdır? Konu yerel dinamiklerin ön planda olduğu bir dava mı, yoksa uluslararası güç merkezleriyle irtibatlı bir süreç olarak mı değerlendirilmelidir? Ortada ciddi, köklü bir tasfiye çabası görüyor musunuz? Böyleyse kim kimi ya da hangi güçler hangi güçleri tasfiye etmektedir?

Tasfiye operasyonunda daha çok yerel dinamikler ön planda tutuluyor. Ancak Türkiye’de oluşmuş Ergenekoncu yapı bugüne kadar hangi dinamiklerden güç alarak ayakta kaldıysa, tasfiyesi de aynı dinamiklerin desteğiyle yürütülmektedir. Ergenekoncu yapının bertaraf edilmesini bekleyen / isteyen yerel dinamikler, bu kirli yapının tasfiyesine dönük çabalar için kafi gelmez. Burada ABD’nin İslam dünyasına yönelik yeni planlarında Türkiye’ye biçilen önemli rolün Ergenekon’un tasfiye süreci üzerindeki etkisini göz ardı etmek biraz zor. Ergenekon’la beraber Ergenekonlaştırma faaliyetlerindeki yoğun çabaları da keza sadece yerel dinamiklerle izah etmek mümkün görünmüyor.

Amaç, yeni proje dayatması görünümü verdiği için de detaylı bir temizlik hareketinden bahsetmek şimdilik mümkün görünmüyor. Sadece kontrol dışına çıkmış kimi unsurlar elemeye tabi tutulurken, bugüne kadar kirli faaliyetlerle anılan birçok önemli ismin arkasında halen kurumsal destek devam ediyor.  

Hadiseyi biraz daha detaylandırırsak: Mezkur güçler artık bu ülkede öne çıkardıkları kişilerin işe yaramadıklarına kanaat getirmişlerdir. Özellikle de bu dönemde İslam karşıtlığıyla öne çıkanların tüm çabalara rağmen gerek toplum bazında itibar elde edememeleri gerekse de siyasi olarak bir türlü kalıplarını kıramamış olmaları bu süreci hızlandırmıştır. Yani bir noktada devletin zamanında kendi içindeki PKK itirafçılarının yapıp ettiklerini kontrol altına alamayıp tasfiye etmesi gibi Amerika, Rusya, Çin gibi ülkelerin de bu ülkede tuttukları piyonlarını kontrol altına alamayışları veya istediklerini yaptıramayışları bu süreçte etkili olmuştur, diye düşünüyorum.

Peki onlar tasfiye olursa bu ülkede Amerika’nın, Rusya’nın veya başka ülkelerin menfaatlerini kim koruyacak? Bu ülkeler alternatif bulmadan terk-i diyar ederler mi? Buna inanmak çok zor. Kimseyi direk töhmet altında bırakmak istemem, ancak AK Parti ve malum yapılanmaların içindeki bazı kafaların Amerika’nın yeni jandarmalığına çoktan soyunduğuna maalesef şahitlik etmekteyiz. Bu kişi ve yapılanmalar bir yandan topluma İslami bir mesajla gitmekte ve maalesef bilerek veya bilmeyerek tam da Amerika’nın istediği bir anlayışla Amerika politikalarına karşı çıkan tüm Müslümanları toplumda marjinalleştirmek için çok büyük çaba sarf etmektedirler. Yani evet, ülke insanı, bir yandan az veya çok bazı gerçekleri görüp bir tasfiye yapıldığının sevincini yaşıyor; ama başka bir yapılanmanın alttan alta oluştuğunu da görmüyor değil. Yaşadığımız kimi gelişmeler bu tezimizi doğruluyor.

3-Davanın gelişim seyrinde gördüğünüz çelişkiler ya da zaaflar nelerdir? Ergenekon olayının bundan sonra nasıl şekilleneceğini tahmin ediyorsunuz; daha önemlisi de nasıl gelişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bir kez daha altını çizerek söylemeliyiz ki, meselelere İslami hassasiyetimizle bakmak durumundayız. Şu an süreci hararetle takip edenlerin iki fırkaya ayrıldığı gibi bir görüntü var. Yalan, yanlış, yanlı bilgi aktarımlarının mağdurları olarak diyoruz ki, ortada bir dengesizlik ve anlaşmazlık var. Bir kısım medya bu süreci hararetle savunurken bir kısmı da bu süreci kabullenemez olduğunu ve bir an önce bu operasyonların bitirilmesini istemektedir. İki tarafın da samimi olduğuna inanmak çok zor. Taraflardan biri (ki Doğan Medya Grubu ve CHP başta olmak üzere) doğuş amaçlarına matuf olarak İslami değerlerle mücadele etmekten geri durmamak adına Ergenekon yapılanmasının yanında bir tablo sergilerken, diğer taraf ise (ki bunun başını da Hocaefendi’nin medyası çekmektedir) neredeyse kendisi dışında diğer tüm camiaları bu Ergenekon yapılanmasının bir parçası olarak lanse ediyor. Bu durum, ‘Acaba onlar kime hizmet ediyorlar?’ sorusunun oluşmasına neden oluyor. Durum bu olunca biz de şu an süreci hararetle takip edenlerin iki fırkaya ayrıldığı gibi bir görüntü var demek suretiyle muğlak bir ifade kullanmak zorunda kalıyoruz.

Sürecin bundan sonraki aşaması için, bu yapılanmanın tasfiye sürecine katkıda bulunanların niyetlerine mutabık olarak bu yargılanma süreci daha uzun bir süre devam edeceğe benziyor. Dalgalarla ilgili olarak da şu anda bu işin içinde olduğundan neredeyse şüphe edilemeyecek kadar açık deliller olmasına rağmen bazılarına dokunulamıyor olması bir boşluk gibi görünüyor ve doğal olarak onların da bundan pay alacağı beklentisi doğuyor. En son nokta olarak da sorguladığımız mevcut yargı sisteminin adil kararlar verebileceğine inanmıyorum. Zaten şu anki gelişmeler de bunu göstermiyor mu?

4-Ergenekon olayına yaklaşımda İslami camianın bakış açısını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üzülerek ifade ediyorum ki, çok zor bir soru sordunuz. İslami camiamızdan, gazetelerimizden, dergilerimizden, televizyonlarımızdan kaçı acaba samimiyetle, hiçbir siyasi, ekonomik rant kaybetme endişesi taşımadan bu olayı görebiliyor ve bunun için bir şeyler yapabiliyor? Maalesef çok azı... Samimiyet olmayınca bugün birinin yanında yer alanın yarın kimin yanında yer alacağını kestiremiyorsunuz. Böyle olunca da maalesef büyük bir güvensizlik ortamının oluşmasına sebep olunmaktadır. Sorumluluklarımızın bilincinde ve neye hizmet ettiğimizi sorgulayıcı bir iç mekanizmayı hepimiz kendi içimizde oluşturabilmeli ve sürüklenen değil sürükleyen bir konumda olmak için her ne pahasına olursa kendimizi, bizi bağlayan prangalardan kurtarabilmeliyiz. Unutmayalım ki, büyük düşünmez ve kendi ayaklarımız üzerinde duramazsak bize verilen tahtadan ayaklarla hiçbir zaman rahat hareket edemeyiz.

Son olarak: Bu ülkenin gerçek sahipleri ve onu koruyacak olanlar inanç ve değerlerini ucuza satmayan, ilkeli ve izzet sahibi Müslümanlardır. Gerisi laf-ı güzaftır. Bu hakikatin bir gün tezahür edeceği ümidiyle...

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR