Suriyeli Sığınmacılar Hakkında “Bilinenler” Ne Kadar Doğru?
Uzun zamandır Suriyelilere yönelik nefret dilinin medyada fazla yer bulduğuna şahit oluyoruz. Çarpıtılmış bilgiler ve tamamen uydurulmuş hikâyeler, doğru haber alma hakkımızı ihlal etmesinin ötesinde katliamlardan kaçan bu insanlar hakkındaki algıları, önyargıları belirliyor. Ayrıca bu dezenformasyon şiddet eylemlerinin temel sebeplerinden birisi oluyor. Şiddeti kışkırtan, inatla nefret dilini yaygınlaştıranlar bir suç işliyorlar ve bu suçlar, Suriyelilere karşı olumsuz yargı ve tutum besleseler bile, toplumun büyük kesimi tarafından doğru bulunmuyor, kabul edilmiyor. Aslında tam bu noktada dezenformasyona karşı doğruyu ifade etmek, doğruyu yaygınlaştırmak önem arz ediyor. Böylece nefret düzeyine ulaşmayan ama yanlış bilgilerle yargıları etkilenen vicdanlı ve ahlaki değerlere sahip çoğunluktaki insanların olumsuz tutumları değiştirilebilecektir. Sahte haberlere inanma sebeplerimizi anlamak doğruları ortaya koymada ilk adım olacaktır.
Sahte Haberler Sahte Anılara Neden Olabilir
Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte haber alma ve bilgiye ulaşma imkânı her geçen gün artıyor. Kıtalar ötesi coğrafyalarda cereyan eden hadiseler hakkında bilgi edinilmesi mesafeleri kısaltıyor. Fakat bilgiye ulaşma imkânının artışı aynı zamanda insanların sahte haberlere, yalanlara ve yanlış bilgilere maruz kalmasını beraberinde getiriyor. Bu gelişen teknolojiyle sahte haber, görsel ve video oluşturmak kolaylaşıyor. WhatsApp gibi kapalı platformlarda veya Twitter gibi herkese açık platformlarda sahte haberler hızlıca yayılabiliyor.
İnternette karşılaşılan yalan haberlerin sorgulanmadan kabullenilmesinde gerçeklerle görüşlerin birbiriyle karıştırılması en önemli sebeplerden. Gerçek, bir olguyu, inkâr edilemeyen bir var oluşu ifade ederken görüş bir inanca, kanıya, fikre işaret etme özelliği taşıyor. Buradan yola çıkarak görüşlerin duygularla birlikte öznel bir yapısının olduğunu söylemek mümkün. Birçok insan aynı görüşe sahip olduğunda -söz gelimi Suriyelilerin ekonomiye zararları olduğu görüşünün ifade edildiği bir twit binlerce RT aldığında- gerçekle görüşü ayırt etmek zorlaşıyor. Bu zorluk beraberinde kişilerin bir şeye, olaya, duruma karşı olumlu veya olumsuz yargılara sahip olmasına yani yanlılığa yol açıyor. Yanlılık rasyonel düşüncelerden ziyade duygulardan kaynaklanıyor. Her insanın belli yanlılıklara sahip olduğunu akılda tutmak gerekir.1
Yanlılıkların çoğu gerçeklere dayanmıyor. Aileden, okuldan, kitaplardan, dinî veya ideolojik önderlerden edinilen görüşlerden kaynaklanabiliyor. Bu sebeple insanlar yanlı görüşleriyle örtüşen sahte haberlere sorgulamadan inanma eğiliminde olabilirler.
Psychological Science dergisi için yürütülen bir araştırmaya göre seçmenler uydurma haberleri gördükten sonra, özellikle yazılanlar siyasi görüşleriyle örtüşüyorsa, bu konuyla ilgili sahte anılaroluşturabiliyorlar. Araştırmanın katılımcıları karşılaştıkları haberlerden bazılarının sahte olabileceği konusunda uyarılsalar bile kendi yanlılıklarına uygun kurmaca anılar oluşturabiliyorlar. Söz gelimi Suriyeli bir adamın birini öldürdüğüne dair sahte bir haberi okuyan için bu, gerçekmiş gibi bir anıya dönüşebilir. Araştırma ekibinden Loftus, “İnsanlar sahte anılarla hareket ediyorlar. Çoğu zaman bu kişileri sahte haberin sahte olduğuna inandırmak zor oluyor.” diyor.2
Anlaşılan o ki kendi görüşlerimize uygun haberleri gördüğümüzde o habere inanmakla kalmıyoruz, o haberi gerçek bir anıya dönüştürme potansiyeline de sahibiz. Bu durum en çok da görüşlerimizle uyuşan haberlerden şüphelenmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü sahte haberler tek başına yanlış bilginin kaynağı olmuyor. Buna ek olarak kendimiz de yanlış bilginin kaynağı haline gelebiliyoruz. Nitekim Rabbimiz de bu husus hakkında Kur’an-ı Kerim’de bize önemli bir uyarıda bulunuyor: “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (Hucurat, 6)
Yanlış Bilgiler ve Evrensel Günah Keçisi “Yeni Gelenler”
Yanlılıklara, sahte anılara, yanlışlara karşı gerçeklerin yüksek sesle ifade edilmesi büyük önem arz ediyor. Bu hususta, Bekir Berat Özipek ve Faik Tanrıkulu’nun Ekim ayında yayımlanan “Geçmişten Günümüze Türkiye’de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar: Algılar, Olgular ve Gerçekler” isimli kitabı, gerçeklerin açıkça ifade edilmesine büyük katkılar sunuyor. Yazarlar, gerçek dışı duyum ve yargılara karşı doğruları dile getirme mottosuyla Suriyeliler hakkındaki yaygın iddia ve yanlış bilgileri inceliyorlar.
Kitapta ilk olarak Suriyelilere yönelik algıyı belirleyen ortam ve koşullar geçmişiyle birlikte ele alınıyor. Zira algıları belirleyen ortamı bilmek sahte haberlere maruz kalındığında insanın haberlere şüpheci yaklaşmasına yardımcı olabilecektir. Bu bağlamda dünyanın her yerinde, göçmenlere karşı olumsuz tutum almaya hazır kişi ve gruplar vardır. Bazı insanlar, “kendilerinden” görmedikleri insanlara karşı olumsuz yaklaşmaya hazırdırlar. Farklı insanların “öteki” olarak dışlanması onlara karşı hak ihlallerini kolaylaştırır.3 Suriyelilere yönelik nefret dilinin de benzer içeriklere sahip olması şaşırtıcı değildir.
Göç, tarih kitaplarında her zaman önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca milyonlarca insan çok çeşitli sebeplerle yaşadıkları yeri gönüllü veya zorunlu olarak terk etmiş, başka bölgelere yerleşmiştir. Göç edenlerin büyük bir çoğunluğu yerleştikleri yerlerde kalıcı olmuşlardır. Kitapta, buradan yola çıkılarak Türkiye tarihinin aynı zamanda bir göç tarihi olduğu ve Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünün tarihin bir döneminde göçmen olan veya onlarla akrabalık kuran insanlardan oluştuğu vurgulanır. Ayrıca geçmişten günümüze muhacir algısı çarpıcı örneklerle gösterilir. “Pinti muhacirler, buraya geldiniz de bizim yerimizde duruyorsunuz!” diyenden “Bitli muhacirlerin, sümüklü çocukların etrafı kirletmelerine kim izin vermişse cezalandırılmalı. Sanki İstanbul’dan başka gidecek yer kalmamış gibi buraya doluştular. Şu muhabere bir bitse de hepsi yerli yerine dönseler, etrafımız da onlardan temizlense!” diyenlere kadar ortaya konan yargı ve tutumlar yeni gelenlere ve ‘yabancı’ olarak aşağılananlara yönelik söylemin ortak olduğunu gösteriyor. Bu benzerliklere rağmen, yazarların da ifade ettiği gibi, Suriyelilere yapılan hedef göstermenin geçmişte hiçbir gruba yapılmaması en temel farklılığı oluşturuyor.
Yanlış Yargılara Karşı Doğruları Temellendirmek
Algıları belirleyen temel ortam ve sahte haberlere inanmanın nedenleri ortaya konduktan sonra elbette sıra yanlış yargılara ve bilgilere odaklanmak ve bunların yerine doğruları yerleştirmektedir. Suriyelileri nefret objesi haline getirme ve onları hedef gösterme çabası düşünüldüğünde bu ölçütlere uymak hayati önem taşıyor. Bu bağlamda kitapta, hemen hepsi günlük hayatta karşımıza çıkan, yanlış yargılardan 11 iddia, olgusal olarak gösterilebilir yanlışlardan 12 iddia ele alınıp oldukça doyurucu cevaplar veriliyor.
Kitapta yer alan sorulara baktığımızda en ilgi çekici olanlara göz atalım: “Bizim askerlerimiz orada onlar için savaşırken onlar burada…” demek doğru mu? “Hani orada savaş vardı? Bayramlaşmaya nasıl gidiyorlar o zaman?” demek doğru mu? Suriyeliler ekonomiye yük mü oluyorlar yoksa yük mü alıyorlar? Suriyelilere 30 milyar dolar harcandı mı? Suriyelilerin suç oranları yüksek mi? Suriyeliler vergi ödemiyor mu?Suriyelilere sağlık hizmetleri ve ilaçlar bedava mı?
Suriyelilere yönelik suçlamaların başında elbette onların ekonomik yük oldukları söylemi geliyor. Kitapta belki de en doyurucu cevaplanan iddianın bu olduğunu söylemek mümkün. Yazarlara göre ekonominin dinamik doğasını anlamayanlar, sığınmacıların veya göçmenlerin gelmesiyle ekonomik kayba uğrayacağını düşünür. Hâlbuki gelenler aynı zamanda yeni ekonomik aktörlerdir ve onlar da üretim ve tüketim süreçlerine katılırlar. Aslında onların gelişi aynı zamanda yeni ihtiyaçlar, yeni istihdam kapasitesi demek ve onların gelişiyle ekonominin hacmi de genişliyor ve yeni iş alanları açılıyor.4
Göçmen işçiler başkasının yerini alıcı olmaktan çok tamamlayıcı işlev görüyorlar. Bir öğretmen, “Onlar aslında daha çok bizim kullanmadığımız eşyaları kullanıyor; çalışmadığımız, çalışmak istemediğimiz, çalışmayı kabul etmediğimiz alanlarda çalışıyorlar.” diyor. Ayrıca zeytin ve mısır üreticilerinin “Suriyeliler gelmeselerdi mahsullerimiz tarlada kalacaktı.” dediklerini aktarıyor. Kısacası, Suriyeli işçiler başka işçilerin yerini almıyor; artık bir tık yukarı çıkanların yerini dolduruyor. Bunlara ek olarak Financial Times ve S&P uzmanları, Suriyeli sığınmacı akışının Türkiye’nin ekonomik büyümesini kamçıladığı tespitinde bulunuyorlar.5 Kitapta bu ve diğer iddialarayönelik ayrıntılı cevaplar var.
Sonuç
Dijital çağda her an yoğun bir bilgi akışına maruz kalıyoruz. Özellikle sosyal medya mecralarında insanlar hemen her konuda doğru yanlış demeden önlerine gelen bilgileri paylaşıyor. Böylece gerçeklerle görüşleri ayırmak zorlaşıyor. Bu durum, gerçeklerle görüşlerin ayrımını yapamayan kişileri sahte haberlerin bir numaralı kurbanları haline getiriyor. Öyle ki inançlarını, tutumlarını, anılarını belirleyebiliyor. Bu belirleyicilik maalesef basit bir kandırılmaktan ibaret olmuyor.
Fakat sahte haberlere inanmanın sebeplerini ve algıları belirleyen koşulları bilmek bunlarla mücadele edebilme ve doğruyu ortaya koyma hususunda bize güç katacak bir potansiyel taşıyor. Bu potansiyeli özellikle savaşın ve göç deneyiminin getirdiği travmanın etkilerini atmaya, aileleri için güvenli bir ortam oluşturmaya ve hayata tutunmaya gayret eden Suriyeli kardeşlerimize yönelik acımasız iftiralara karşı mücadelede kullanabiliriz.
Özellikle son günlerde yaygınlaşan gerçek dışı ve adaletsiz paylaşımlardan Suriyeliler zarar görüyor. Onlara karşı ayrımcılık, şiddet, hak ihlalleri ve nefret suçlarına karşı doğruları ifade etmek, doğruları ortaya koyan her çabayı desteklemek önemli bir görev olmayı hak ediyor.
Dipnotlar:
1- Gerçeklerle Görüşler Nasıl Ayırt Edilir?, Kasım 2020, Erişim adresi:https://teyit.org/teyitpedia-arastirma-gerceklerle-gorusler-nasil-ayirt-edilir
2- Sahte Haberler Sahte Anılara Neden Olabilir, Kasım 2020, Erişim adresi:https://teyit.org/arastirma-sahte-haberler-sahte-anilara-neden-olabilir
3- B. Berat Özipek & Faik Tanrıkulu, Geçmişten Günümüze Türkiye’de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar: Algılar, Olgular ve Gerçekler, Nobel Bilimsel Eserler, s. 6-7
4- Özipek & Tanrıkulu, A.g.e., s. 44-45
5- Özipek & Tanrıkulu, A.g.e., s. 46-47
- İbret Nazarıyla Bakabilmek
- Gönüllü Kuruluşların Boynuna Terör Kementi
- Necip Kibar’ın Örnek Mücadelesi Mirasımızdır!
- İktidar Kibrinin Yol Açtığı Çıplak Adaletsizlik
- Milliyetçiliğe Emanet Edilen Kürt Meselesi
- Erdoğan ve Türkiye İçin Yeni Fırsatlar
- Kavram Kargaşası Karşısında Tarihselcilik ve İlgili Kavramlar
- ‘Hermeneutic’ Sadece Mâsum Bir Fikir Jimnastiği midir?
- Tarihselciliğin İslam Düşünce Geleneğinde Bir Karşılığı Yoktur
- Yorumun Tarihselliği Üzerine
- Tarihselci Kur’an Okumalarına Eleştirel Bir Yaklaşım
- İbn Arabî ve Tarihselci Perspektiften Vahiy Teorisi
- Vahyin Mahiyeti Karşısında Tarihselcilik
- Bir Büyük Hükümdar: Selahaddin Eyyubi
- Rasim Özdenören ve Müslümanın Düşünce Dünyası
- Tarihî Dizilerin Anımsattığı Açmazlar Işığında Tarih ve Sinema - I
- Bir Disiplin Olarak Sosyolojinin Ortaya Çıkış Serüveni
- Suriyeli Sığınmacılar Hakkında “Bilinenler” Ne Kadar Doğru?
- Muhacirlerin Umut Verici Hikâyeleri: “Yeni Baştan”
- Kılavuz Çizgisi
- Zelzele