Suriyeli Mülteciler Meselesinde Nereden Nereye?
Türkiye sosyolojik olarak 2023 yılı için seçim sathı mahalline, 21 yıllık AK Parti iktidarı döneminde daha önce gerçekleşmiş birçok seçimden çok farklı bir politik tarzla girmektedir. Bu seçimlerde daha önceki dönemlerde gündemi işgal eden Türkiye’nin politik kurumsal hafızasındaki; Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Seküler-Dindar, Kemalist-Şeriatçı, Amerikancı-Rusçu gibi kronik çatışma alanları, yerini yeni bir politik çatışma alanına bırakmış durumdadır: Suriyeli sığınmacı meselesi…
Bütün dünyanın ekonomik anlamda ve sağlık alanında çok zor günler geçirdiği bu zamanlarda Türkiye, söz konusu sıkıntıların yanı sıra bir de kendi özelinde, tipik Ortadoğu ülkelerinin makûs talihinde olduğu gibi, mantığı-felsefesi eski pratiği yeni bir sorunla da karşı karşıya kalarak iç siyasetini domine etmeye esir edilmiştir.
Esir edilmiştir, çünkü muhalefetin iç siyasette koz olarak kullandığı mesele, artık seçim sonuçları kaygısıyla iktidar cenahında da benzer argümanlarla kullanılmaya başlanmıştır. 21 yıllık iktidarında belki de ilk defa AK Parti, muhalefetin tarzıyla, söylemleriyle hatta kimi zaman eylemleriyle benzer yönelimler içine girmektedir. Muhalefetin, “Bütün Suriyelileri ülkemizden göndereceğiz!” söylemine Dışişleri Bakanlığının “Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesi için Esed ile görüşülebilir.” mesajı buna en son örnek olarak gösterilebilir.
Peki, aynı iktidar döneminde, aynı iktidarın siyasi ajandasında hatta aynı iktidarın halk tabanında “Suriyeli sığınmacı” anlayışı nasıl oldu da bu ölçüde bir değişime uğradı?
Her zaman sonuna kadar savunduğu Suriye meselesinde iktidarı bile böylesi keskin dönüşe zorlayan 15 Temmuz sonrası iktidarın milliyetçi ittifak grupları ile birleşmesi ve neredeyse aynılaşmasıdır. İktidarın bu ittifak ile seçilmişlik oranını sürdürmeye çalışması yıllar içerisinde toplumun iktidar kanadını tamamen milliyetçileştirdi. İktidar, siyasetin muhalefet kanadını da bu milliyetçileştirme yarışına sokup milliyetçiliğin Türkiye toplumunun hâkim anlayışı haline gelmesine sebep oldu. Milliyetçilik yarışına giren ve her geçen gün birbirlerini daha az milliyetçi olmakla suçlar hale gelen iktidar ve muhalefetin bu dönem için en büyük mağduru ise mazlum Suriyeli sığınmacılar oldu.
Oysa açık sınır politikasıyla Suriyeli mazlumlar birer ensar, birer mazlum, birer din kardeşi, birer tarihî mirasın emaneti olarak baş göz üstünde ağırlanmışlardı. Geldiğimiz noktada ise “Suriyeliler Suriye’ye dönsün!”, “Türkiye Türklerindir!”, “Onların Müslümanlığı bizi bağlamaz!”, “Araplar hain, onlarla tarihi bir düşmanlığımız var!” gibi daha onlarca, birçoğu da ağza alınmayacak hakaretler içeren hamasi, nefret içerikli, ırkçı ve gayri insani tutumun tezahürü olan söz ve fiiller manzumesi iyice yaygınlaştı.
Hâlihazırda Suriyeli sığınmacı karşıtlığında inanılmaz bir biçimde hemfikir olan iktidar ve muhalefet tabanları; bu anlayışlarını partilerine ve liderlerine de dayatarak onları Suriyeli karşıtlığında seçmen kimliğiyle, oy tehdidiyle neredeyse yarıştırır hale getirdiler.
Suriyeli sığınmacı karşıtlığı öylesine bir organize şekilde yürütülür hale geldi ki halkın kimisi Suriyelilik üzerinden, kimisi Araplık üzerinden, kimisi de İslam üzerinden Suriyelileri dışlar hale geldi.
İstenmeyen Suriyeliler tutumu birçok tarihî ve ideolojik görüşün de turnusolü oldu. İstenmeyen Suriyeliler içerisinde Türkmenler de bulunduğu için Türkiye halkının bir bölümünün Turancılık fikrinin, hepsinin Müslüman olmasına rağmen istenmemeleri bir kesimin ümmetçilik fikrinin, her şeyden önce mevzubahis olan insan ve insan hayatı olduğu halde istenmemeleri ise bir kesimin demokrasi ve insan hakları savunuculuk fikrinin tamamen boş ve gerçekçilikten uzakolduğunugöstermektedir.
Burada müstesna olan küçük bir kesim var onlar da ümmetçi dindarlar ve birkaç gerçek insan hakları savunucusudur. Suriyeli sığınmacı karşıtlığında kazananlar ise Kemalistler ve milliyetçilerdir.
Gelinen noktaya baktığımızda muhalefetin iç siyasette koz olarak kullandığı mülteci düşmanlığı, iktidar cenahının daha yumuşak ancak benzer argümanlar kullanması, hilafet hayali ile rüyaya dalanların bir zaman sonra gözlerini Anıtkabir’de Ata’nın huzurunda açmaları gibi bir şeydir.
2023 seçim sonuçları kaygısıyla hareket eden iktidar ve muhalefetin mülteciler ile ilgili durumu maalesef insan onurunu ve haysiyetini zedelerken, Osmanlı’nın torunları olan bu halkın Suriyeli mültecilere bakışı, Üstad Sezai Karakoç'un “Efendim siz İslam birliğinden dem vuruyorsunuz ancak Suriyeliler Hatay'ın kendilerinin olduğunu iddia ediyorlar.” sorusuna, “Evet doğrudur. Hatay onlarındır. Diyarbakır, Konya, İstanbulda onlarındır. Tıpkı Halep ve Şam'ın bizim olduğu gibi.” olmalıdır.
11 yıldır Suriye’deki katliam ve dramlara şahit olan biri olarak mülteci yürekleri sevmenin, ne olursa olsun onların yanında durmanın bir Müslüman mükellefiyeti ve insanlık görevi olduğuna inanıyorum.
“Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır.”(A'râf, 7/7)
- Çözüm Arayışı mı Çözülmek mi?
- Esed Rejimi Çözümün Adresi Değil, Zulmün Kaynağıdır!
- Mülteciler Yük Değil, Rahmet ve Berekettir
- Suriye’de Çözümün Yolu Esed Rejimiyle Yakınlaşma Değildir
- Normalleşme Söylemleri Irkçı Dalgayı Dizginler mi?
- Esed’le Uzlaşıp Suriye Halkına Dost Olmazsınız
- Putin Adım Adım Esed’e Götürüyor
- Suriyeli Sığınmacılar Tedirgin
- Normalleşmeye Dair Birkaç Anekdot
- Suriyeli Mülteciler Meselesinde Nereden Nereye?
- Mültecilere Karşı Durmayan Hayâsızca Akın
- Birkaç Güzel Gün
- Ortak Diktatörlük Payları Said ve Esed’i Yakınlaştırıyor
- Irkçılık: Pislik Böceği ve Cehennemin Kömürü
- Bosna Kritik Seçimin Eşiğinde
- Mısırlılar Dokuz Yıldır Rabia Katliamının Gölgesinde Yaşıyor
- Sisi Rejimi Mısır’ı Çöküşe Sürüklüyor
- Amerikan Demokrasisi Bir İllüzyona Dönüştü
- Mütevazı ve Mübarek Bir Çınarın Ardından
- Vesayet Sistemlerinde Kimliksel ve Siyasi Özgünlük Meselesi
- Aşırılıktan Kaçınmak ve Mutedil Olmak
- En Büyük Engelimiz Tembelliğimizdir
- Derinleşen Ekonomik Sorunlar, Dayatılan Finansal Teoriler ve Batılı Refah Yanılgısı
- Kur'an’da İtaat Kategorileri: Tematik Bir Analiz
- Bu Kokuşmuş Çağda