1. YAZARLAR

  2. Hasip Yokuş

  3. Suriyeli Mazlumların Hesabı Bizden Sorulmayacak mı Sanıyoruz?

Suriyeli Mazlumların Hesabı Bizden Sorulmayacak mı Sanıyoruz?

Ocak 2013A+A-

Başta Özgür-Der Diyarbakır Şubesi olmak üzere, bölgedeki Özgür-Der şubelerinin oluşturduğu “Suriyeli Muhacirlere Yardım Komisyonu” sorumlusu Hasip Yokuş ile yaptıkları yardım çalışmalarını, Suriyeli muhacirlerle kurdukları ilişkiyi, yardım esnasındaki gözlemlerini, çalışmalarının Kürt bölgesindeki yankılarını ve neler yapabileceğimizi konuştuk.

Röportaj: Mehmet Ali Aslan

Suriyeli Muhacirlere Yardım Komisyonunun oluşum süreci ve neden böyle bir komisyona ihtiyaç duyulduğu hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bismillahirrahmanirrahim.

Takdir edersiniz ki, Özgür-Der camiası; İslam ümmetinin bir parçası olma bilinciyle Müslümanların dertleriyle dertlenen, Müslümanların kazanımlarını kendi kazanımı olarak gören ve buna sevinen, keza kayıplarını da kendi kaybı olarak değerlendiren ve buna üzülen bir camiadır. Filistin’de, Çeçenistan’da, Bosna’da, Arakan’da ve daha sonraki süreçte Ortadoğu intifadalarında hep bu şuur ile hareket etmiş, bu kardeşlerinin haklı davalarını değişik platformlarda sahiplenme azmi ve çabası içerisinde olmuştur. Başından itibaren Suriye direnişiyle ilgili olarak da net bir tavır ortaya koymuş, bu kardeşlerimizin haklı davalarını her platformda açık ve net bir dille desteklemiştir.

Yaklaşık iki yılı bulan Suriye intifadası belli merhalelerden geçerek bu düzeye ulaştı. Bu süreç temel insani taleplerle ve barışçı gösterilerle başlamıştı. Ancak Baas rejiminin bu taleplere lakayt kalması ve şiddetle karşılık vermesi üzerine intifadanın seyri değişmiş ve silahlı bir direnişin zemini oluşmuştur. Sürecin başında günde 7-10 kişiyle sınırlı kalan ölüm vakaları, Baas rejiminin ağır silahları kullanmaya başlamasıyla birlikte kimi zaman toplu katliam boyutunda artarak devam edince Suriye halkı Lübnan’a, Ürdün’e, Türkiye’ye ve daha başka coğrafyalara hicret etmek zorunda kaldı.

Türkiye’ye hicret edenler daha ziyade Hatay merkez ile Reyhanlı ve Yayladağı ilçelerine gelmişlerdi. Bunu resmi ağız ile ifade edecek olursak; Türkiye’ye gelen sığınmacılar Hatay’daki mülteci kamplarına yerleştiriliyor, bunların günlük ihtiyaçları karşılanıyordu. Hâlâ bile insanların çoğu durumu bu şekilde algılıyor. Çünkü medya olayı bu şekilde yansıtıyordu. Hatta belli medya grupları daha da ileri giderek, gelen mültecilerin yemek yedikleri lokantalarda veya bindikleri araçlarda ücret ödemediklerini, Başbakan’ın misafiri olduklarını söylediklerini, doktora gidenlerin güneş gözlüğü, güneş kremi gibi şeyler talep ettiklerini dillendiriyordu. Tam da bu sırada AID davetlisi olarak bir grup doktor arkadaşla birlikte Reyhanlı ve Yayladağı’na bir ziyaret gerçekleştirdik. Suriyelilerin kendi imkânlarıyla oluşturdukları sağlık merkezlerini ziyaret ederek ne tür katkılar yapabileceğimizin imkânlarını araştırıyorduk. Bizlerden özellikle ilaç ve benzeri tıbbi gereçler talep ettiler. Allah’a hamdolsun kısa sürede bu talepleri karşılayarak tekrar oraya gittik. Bu süreçte hem Suriye’den gelenlerle hem de orada insani yardım faaliyeti sürdüren İHH yetkilileriyle temas imkânı bularak gerek Suriye içerisindeki durumla gerekse muhacirlerin durumuyla alakalı daha net bilgiler elde etme imkânı yakaladık. Fark ettik ki, bizim gördüklerimiz, bizim bildiklerimiz buz dağının sadece küçük bir parçası niteliğinde. Kardeşlerimizin çok boyutlu sıkıntılarla yüz yüze olduğunu görünce onların sıkıntılarını hafifletme anlamında yapabileceğimiz bir şeyler illaki vardır düşüncesiyle daha fazla neler yapabileceğimizin imkânlarını oluşturmak üzere Özgür-Der bünyesinde “Suriyeli Muhacirlere Yardım Komisyonu” kurduk.

Suriyeli muhacirlere yönelik ne tür yardımlarınız söz konusu? Bu yardımlar hangi bölgeleri kapsıyor? Bugüne dek yaptığınız kampanyalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Suriyeli muhacirlere ilaç, giyim, battaniye ve un gibi temel ihtiyaç maddelerini tedarik etme çabası içerisindeyiz.

İşin başında; çadırkentlerde kalamayan kişiler ile Türkiye’ye giriş yapmak için sınır bölgelerinde bekleyen/bekletilen kişilere yardım ulaştırmaya çalışıyorduk. Türkiye içerisinde çadırkentlerin dışında kalanlar dağınık olarak bulunduğu için bunlara ulaşma imkânımız zordu. Kimi zaman bu insanlara yardım faaliyeti yürüten şahıslardan veya yerel kurumlardan iletilen taleplere imkânlar ölçüsünde katkı yapmaya çalıştık. Sınırda bekletilenlerin durumu ise daha da kötüydü. İnsanlar çoğu kez üzerindeki kıyafeti dahi almaya fırsat bulamadan sınıra geliyorlardı. Orada açık havada çoluk çocuk binlerce insan haftalarca hatta bazen aylarca bekletiliyor. Özellikle İHH, bu insanların günlük ihtiyaçlarını temin etmeye çabalıyor. Bizler de zaman zaman buna katkı yapmaya çalıştık. Şu an bile Atma bölgesinde 13 bin insan Türkiye’ye giriş yapmak için bekliyor.

Bugüne kadar “Suriyeli Kardeşlerimiz Yararına Kermes”, “İlaç Kampanyası”, “Her Evden 2 Battaniye”, “Kurbanlarımız Suriyeli Kardeşlerimiz İçin” ve “Her Evden 1 Torba Un” kampanyalarını yürüttük. Bu kampanyalara duyarlılık gösteren kardeşlerimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Allah ecirlerini kabul buyursun. İnşallah bundan sonra da bu çalışmalarımızı daha geniş platformlara taşıyıp daha etkin çalışmalar yapmanın gayreti içerisinde olacağız.

Peki, muhacirlerin haricinde Suriye’ye yönelik hangi bölgelere yardımlar ulaştırmaktasınız? Diğer yardım kuruluşları ile bu konularda irtibatlarınız hangi düzeyde?

10 milyon insan kendi memleketinde muhacir durumuna düşmüş. Dolayısıyla muhacirler haricinde kimseye yardım yapmıyoruz. Zira içeriye gönderdiğimiz yardımlar da muhacirlere gitmiş oluyor.

Yardımlarımızı daha ziyade sıkıntıların fazla olduğu Halep ve İdlip bölgelerine gönderiyoruz. Bu bölgeler aynı zamanda özgürleştirilmiş bölgeler olduğu için oluşan bazı koridorlar üzerinden yardım ulaştırmak kolay oluyor. İçeride muhalifler kendi yardım kurumlarını oluşturmuşlar: Ruhemau Beynehüm, El Hüda Wel İhsan, Liğaset-ül Melhuf gibi. Yardımlarımızı bu kurumlara teslim ediyoruz, onlar da içeride dağıtımı organize ediyor.

Burada ise sürecin başından itibaren İHH ile yakın bir işbirliği içerisinde olduk. Onların rehberliği işlerimizi çok kolaylaştırdı. İnsanüstü bir gayret sarf ediyorlar. Allah hayırlı çabalarını bereketlendirsin. İlaveten bölgemizde bu konuya duyarlı kesimlerle de diyalog ve işbirliği imkânlarını oluşturmaya çalışıyoruz. Allah’a hamdolsun çok somut bazı gelişmeler de oldu.

Suriye içine dair gözlemlerinizden söz edebilir misiniz? İnsanlar hangi şartlarda yaşıyorlar? Yardım ulaştırdığınız bölgelerde gördüğünüz en önemli eksiklikler nelerdir? Bunlarla ilgili ne gibi çalışmalar yapmayı düşünüyorsunuz?

Suriye tam anlamıyla viraneye dönmüş. Gördüğümüz yerlerde çok ciddi çatışma izleri kendini hemen belli ediyor. İlaveten Esed güçleri, hâkimiyetini kaybettiği yerleri ağır silahlarla bombalayarak altyapı-üstyapı ne varsa hepsini tahrip ediyor. Bana yar olmayacaksa size de yar olmayacak mantığıyla halktan böyle intikam alıyor.

Elektrik, mazot, ilaç, un, çocuk maması, temel besin maddeleri, giyim, battaniye ve temizlik ürünlerine olan ihtiyaç had safhada.

Özellikle elektrik ve mazotun bulunmayışı ısınmaktan tutun yemek pişirmeye kadar birçok ilave sıkıntının ortaya çıkmasına sebep oluyor. İnsanların bir kısmı açıkta, bir kısmı yurt, okul gibi yerlerde topluca yaşıyor, bir kısmı çadır, naylon vb. oluşturdukları muhafazalıklarda kalıyor. Bir kısmı ise köylerde akrabalarının yanına sığınmış. Kış şartlarında bu barınakların çoğunda hiçbir ısıtma imkânı yok. İnsanların çoğu bulabildikleri yemekleri, zeytin dallarını ya da poşet ve benzeri şeyleri yakarak pişiriyor. Halep ve İdlip gibi yerlerde çöplerin aylardır toplanmadığı söyleniyor. Şimdi böyle bir tablo karşısında neler yapılabilir bilemiyorum.

Bizler sürecin başından itibaren imkânlarımızı zorlayarak ve en acil ihtiyaçları başa alarak bu kardeşlerimizin sıkıntılarını bir nebze olsun hafifletme çabası içerisindeyiz. Umarım Rabbimiz katında bizler için mazeret teşkil eder.

Yardım faaliyetleri esnasında bizzat şahit olduğunuz ve sizi en çok etkileyen ne oldu?

Doğrusu çok duygusal anlar yaşadım ama olayı çok dramatize de etmek istemiyorum. Son gidişlerimden birinde beni çok etkileyen bir olayı anlatmak istiyorum:

İdlip’e bağlı Kah bölgesinde Türkiye’ye giriş yapmak üzere bekleyen kişilerin kaldıkları çadırları ziyaret ediyorduk. Hava yağışlı ve çok soğuktu. Çocukların çoğu terlikle veya yalın ayak dolaşıyordu. Üzerlerinde ıslak ve incecik kıyafetler vardı. Sefalet görüntüsü bizleri çok etkilemişti. Yaşlı bir amca üzüntümüzü anlamış olacak ki, yanımıza gelerek şunları söyledi: “Gençler! Bizler kısa bir süre öncesine kadar da Muhaberattan (Suriye istihbaratı) birini gördüğümüzde olduğumuz yerde durarak gözlerimizi de sabit bir noktaya dikerek gittiklerinden emin oluncaya kadar öylece bekliyorduk. Ola ki en küçük bir bakışımızdan veya hareketimizden rahatsız olur da dönüp ailemizin, çoluk çocuğumuzun yanında bize en olmadık küfür ve hakaretler etmesin, dayak atmasın diye. Şu an buradayız, birçok sıkıntımız var bu doğru ama en azından özgürüz. Ve bu özgürlüğümüzü de hiçbir şeye değişmeyiz. Siz bunu belki anlamazsınız!”

Gittiğiniz bölgelerde mevcut siyasi ve sosyal durumu nasıl müşahede etmektesiniz? Mesela Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde gözlem imkânlarınız olabildi mi?

Kamışlı, Afrin, Haseke ve Ra’sul Ayn mıntıkalarıyla alakalı içeriden bilgi alabiliyoruz. Bu bölgelerde savaşın etkisi dolaylı olarak hissediliyor. Çünkü Ra’sul Ayn hariç buralarda ciddi çatışmalar henüz yaşanmadı. Buralarda ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşıyor oluşu, ilaveten bu hassas dengeler üzerinde birçok çevre ve aktörün ince hesaplarının bulunuyor olması tarafları oldukça hassas davranmaya itiyor. Kamışlı şu an saatli bomba gibi.

SMDK’nın son dönemde gelişim gösteren Kürt gruplarla ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunların hem Suriye’de hem de bölgedeki etkileri nasıl karşılanmakta?

Kürt gruplar kavramsallaştırması zihinlerde direkt olarak Ulusalcı Kürt çağrışımı yapıyor.  Oysa böyle bir kavramsallaştırma doğru da değil, gerçekçi de değil. Sürecin başından itibaren Kürtlerin önemli bir kesimi muhalif gruplar içerisinde yer alıyordu. İlaveten kendi kurdukları direniş grupları da var. Ama PYD veya farklı ulusalcı gruplar kastediliyorsa o başka.

SMDK’nın Kürtlerin durumuyla ilgili bugüne kadarki açıklamaları oldukça yerinde ve mutedil. Fakat bununla birlikte henüz istenilen anlamda bir işbirliği zemini ortaya çıkmadı. Bu, biraz da Kürtlerin çok parçalı durumuyla yakından ilgili. Çünkü ulusalcı anlayışa sahip Kürtler bile kendi aralarında tam bir ittifak sağlayamadılar. Bu cenahtan çok çelişkili ve biri diğerini tekzip eden açıklamalar geliyor. SMDK, Kürtleri yanına çekmeyi mutlaka başarmalı. Dikkat ederseniz Esed rejimi bölgede boşalttığı alanların bir kısmını PYD’ye teslim ederek bir senaryo kurguladı. Kürtleri muhaliflerle çatıştırma üzerine kurgulanan bir senaryo bu. Belli çevreler bu kavgayı Kürt-Arap kavgasına dönüştürme çabasında. Çok tehlikeli olan bu senaryo ne pahasına olursa olsun boşa çıkarılmalı. Aksi takdirde sadece Esed rejimi bundan kârlı çıkar.

Çalışmalarınız bölgede ne tür tepkilerle karşılanmakta? Kürdistan bölgesinde Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin yeterli bir sahiplenme ve yardımlaşma duyarlılığı görüyor musunuz?

Doğrusu bugüne kadar herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Çalışmalarımız büyük bir ilgi ve takdirle karşılanıyor. İrancılık asabiyetini ifrat düzeyine vardıranların kendi haber sitelerinde kimi zaman sataşmaları oluyor ama onlara feraset temenni ederek görmezden geliyoruz.

Hayırlı çabaların, tabiatı itibariyle birçok hayrı ve bereketi bünyesinde barındırdığını düşünüyorum. Bizler de Allah’a şükür hep bu çabaların hayır ve bereketini gördük, görüyoruz.

Şu anda Diyarbakır’da 40 civarında STK’nın iştirakiyle “Diyarbakır-Suriye Kardeşlik Girişimi” kuruldu. Benzer şekilde platformlar Mardin ve Şanlıurfa’da da kuruldu. Diğer komşu illerde de benzer platformların teşkil edilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bunlar belki geç kalınmış ama çok olumlu ve güzel gelişmeler. Hâlâ büyük bir bilgi kirliliği ve kafa karışıklığı söz konusu. Bu kardeşlerimizin haklı davalarını daha geniş toplum kesimlerine ulaştırma noktasında da yapmamız gereken çok şey var. 

Özellikle bölgede sürdürdüğünüz yardım çabaları esnasında Kürt milliyetçi çevrelerinden tepki alıyor musunuz? Suriye Kürdistanında yaşanan hadiseler bu durumu nasıl etkiliyor? 

Türkiye genelinde var olan bencillik, duyarsızlık ve kafa karışıklığı burada da var. Takdir edersiniz ki bölgemizde belli bazı asabiyetler söz konusu. Hatırlarsanız Ra’sul Ayn’da PYD ile yaşanan bazı çatışmalar “Çeteler Kürtlere saldırıyor!” şeklinde yansıtıldı. Yani bazı şeylerin şüyuu bile bölgemizde vukuundan beter yankılar yapabiliyor. Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgelerde henüz taşlar yerine oturmadı. Bu belirsizliği önümüzdeki günlerde Kamışlı’da meydana gelmesi muhtemel gelişmeler giderecek.

Geçen günlerde BDP’yi temsilen bir heyet Suriyeli kardeşlerimize yardım çalışmalarıyla alakalı bizlere işbirliği teklifinde bulundu. Kendilerinin de böyle bir çaba içerisinde olduklarını, bu çabayı daha etkin ve verimli hale getirmek için her türlü katkıyı yapmaya hazır olduklarını söyledi. Dediğim gibi Türkiye genelinde var olan bencillik, duyarsızlık ve kafa karışıklığı maalesef burada da var ama bunun dışında bölgenin sosyolojik dokusundan ötürü herhangi bir ilave sıkıntıyla karşılaşmadık.

Direnişin etkili olduğu bölgelerde idari-siyasi şartlar ve ortama dair gözlemlerinizi aktarabilir misiniz? Bu noktada Suriye’de devam eden mücadele sürecinin geleceğine ilişkin tahmin ve beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?

Bu ağır tabloya rağmen insanlar oldukça azimli ve kararlı. Özgürlük adına ne bedel gerekirse ödemeye hazır olduklarını söylüyorlar. İşin başında oldukça şaşkın ve ne yapacaklarını bilemez bir görüntüleri vardı. Daha ziyade dışarıdan gelecek bir müdahale beklentisi içerisindeydiler. Ancak süreç içerisinde hiçbir yardımın gelmeyeceğini anlayınca Allah’tan başka güvenebilecekleri bir güç olmadığını, sadece Allah’a güvenip dayanarak kendi öz dinamikleriyle bu işi başarmaları gerektiğini anladılar. Şu anda büyük bir özgüven duygusu içerisinde bir yandan cihada devam ederlerken bir yandan da sosyal, siyasi, hukuk ve eğitim gibi kurumlarını oluşturarak Esed sonrası dönem için hazırlık yapıyorlar.

Olayın bu boyutunu direnişin en büyük kazanımı olarak görüyorum. Böylesine kararlı ve dirençli, özgürlüğe bu denli yaklaşmış ve bunun için gereken cesaret ve özgüveni yakalamış bu insanlar bu ahlaki olgunluğa eriştikten sonra zaten Allah’ın izniyle muzaffer olmuşlardır. Bu saatten sonra Esed’in hiçbir şey olmamış gibi tekrar Suriye’nin idaresine gelmesinin imkânı kalmamıştır. Bu durumu Esed’i destekleyenler de çok iyi biliyor. Onlar da Esed sonrası kendi çıkarlarını en iyi temsil edecek bir yönetimin hesabını yapıyorlar. Şu anda sürecin uzamasının tek sebebi budur.

Suriyeli kardeşlerimizin yaşadıkları mağduriyetler, mazlumiyet ve sıkıntılar karşısında bize düşen sorumluluklarla ilgili neler söylemek istersiniz? Yapılan çalışmalar yeterli mi?

Elbette yeterli değil. Yapılması gereken ve yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki… Bu adam kafayı yemiş demeseler yüksek bir yere çıkıp “Ey insanlar! Kardeşlerimiz kıyımdan geçiriliyor. Ne duruyorsunuz?” diye bağırmak istiyorum. Hiçbir mazeret bu husustaki duyarsızlığımızı izah etmeye yetmiyor.

Bir Müslüman olarak da bir insan olarak da bu zulüm karşısında büyük bir mesuliyetimiz var. Bu mesuliyetin gereğini yerine getirmediğimizde büyük bir vebal altında kalırız. Kışın bu soğuk günlerinde aç, sefil ve perişan halde olan çocukların, yaşlıların, hastaların hesabı bizden sorulmayacak mı zannediyoruz.

Bu insanlar ödenebilecek ne bedeller varsa hepsini ödedi; hâlâ da ödemeye devam ediyor. Bu insanlar imtihanlarını en güzel şekilde veriyorlar. Korkarım ki, Suriye imtihanını kaybeden bizler olacağız.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR