1. YAZARLAR

  2. Bülent Şahin Erdeğer

  3. Suriye’de İnsanlık Katledilirken

Bülent Şahin Erdeğer

Yazarın Tüm Yazıları >

Suriye’de İnsanlık Katledilirken

Temmuz 2011A+A-

Suriye halkı, Tunus’ta başlayıp Libya ve Mısır’ı içine alan özgürlük fırtınasını ağır bedeller ödeyerek yaşamaya devam ediyor.  Der’a kentinde yaptıkları telefon görüşmesinde Mısır devrimi hakkında konuşan iki kadın, “Darısı bizim başımıza!” diyerek telefonlarını kapattıklarında Suriye’de bir kıvılcım çaktıklarından habersizdiler. Dinlenen telefonları sonrası Der’a istihbarat binasına götürülüp başörtüleri açılarak aşağılanan bu iki kadının uğradıkları muameleyi protesto için lise binasının duvarına “Şa’b Yurîd İskatu’n Nizâm!” yazan gençler de habersizdiler elbet Suriye’nin eşiğinde olduğu devrim sürecinin.

Gençlere ne oldu? Tıpkı bahsi geçen kadınlar gibi bu gençler de işkence merkezi olarak kullanılan istihbarat (muhaberat) merkezine götürülerek günlerce akla hayale sığmayacak işkencelere maruz kaldılar. Der’a halkının gençlerin serbest bırakılması için yaptıkları gösteriler daha sonra gittikçe kitleselleşen ve tüm ülkeye yayılan bir reform talebine dönüştü. Reform talepleri dillendirildikçe Suriye rejiminin halka cevabı göstericiler üzerine yaylım ateşi açmak, gözaltına alınanları sistematik biçimde işkence ve tecavüz gibi insanlık dışı yöntemlerle aşağılamak, geride kalan halkı ise fırınları kapatarak açlıkla eğitmeye çalışmak oldu.

Dergimizin Nisan 2011 tarihli 241. sayısında kaleme aldığımız “Suriye’de Yaseminler Açar mı?” başlıklı makalemizi şöyle bitirmiştik:

Beşşar Esed iktidarının önünde iki yol bulunuyor:

- Babasının izinden gidip halkın taleplerine kulak tıkamak ve protestoları şiddetle bastırmak. Bu süreç devrimin yolunu açar ve her iki tarafa da kanlı bir bilanço çıkartır. Maalesef diktatörce politikalarla halkla savaşa giren Suriye güvenlik güçleri ve ordusu kanlı bilançonun sorumlusu durumunda.

- Esed, reformları hızlandırmak ve barışçıl bir geçiş sürecine öncülük edebilir. Çok partili hayata geçiş ve insani hak ve özgürlüklerin sağlanması, siyasal sistemin yenilenmesi sonucunda Beşşar Esed’in siyasi geleceği de uzayacaktır. Bu açıdan paradoks gibi gözükse de bugün gerçekleşen kaos dengeli bir değişimin vesilesi de olabilir.

Maalesef, Esed yönetimi birinci yolu seçerek hem kendi iktidarının ömrünü kısaltmış hem de halkına yönelik ihaneti derinleştirerek ülkedeki zulmü kat be kat artırmıştır. Babadan kalma diktatör politikaları Suriye’yi hem dış müdahaleye ve emperyalist istismara açık hale getirmiştir hem de halkın reform taleplerini bir devrim sürecine dönüştürmüştür.

Kendi ülkesini işgal eden bir devlet ve ordu durumunda olan Baas rejimi, son çare olarak anti-emperyalizm istismarı ve komplo teorilerine sarılmaktadır. Oysa Baas ve işbirlikçilerinin örtmeye çalıştığı gerçek, dünya kamuoyuna bin bir zorlukla ulaştırılan görüntüler, Türkiye’ye göç eden görgü şahitlerinin anlatıları ile gün yüzüne çıkıyordu.

Köhnemiş bir bürokratik diktatörlük olan Baas rejimi adeta 60’lı yılların Stalinist devletlerinin kalıntısı niteliğinde. Ülkeyi 2000 yılından bu yana yöneten Beşşar Esed, 11 yıldır başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülkeyle yaptığı ticari işbirliğinin sonucu olarak Suriye’yi kapitalizmin yeni pazarı haline getirdi. Bu alış-verişte kazandığı şey ise Batı’nın göz yumduğu bir diktatörlüğün devamı oldu.

Esed, 27 Haziran’da Amerikan Kongresi Üyesi Dennis Kucinich ve ona eşlik eden heyetin yanı sıra İngiliz Muhafızlar Partisi’nden Meclis Üyesi Brooks Newmark ile bir araya geldi. ABD’li Kucinich ve İngiliz Newmark’a Suriye'nin tanık olduğu durumlar hakkında bilgi veren Esed, devletin attığı kapsamlı reform adımlarını anlattı. Esed, devletin onayladığı yasama kararları ve kanunlar aracılığı ile yerine getirdiği halkın haklı talepleri ile ülkede güvenlik ve istikrarı baltalamakla birlikte kaos yaratmak için bu haklı talepleri fırsat bilen silahlı örgütleri birbirinden ayırma gereğine vurgu yaptı. Görüşmede Kucinich ve Newmark; bölge istikrarının temel dayanağı olan Suriye istikrarına ve güvenliğine gösterdikleri özeni ifade ettiler.

Siyasi reformları makyajdan öteye geçirmeyen Beşşar Esed yönetimi son süreçteki tavrıyla aslında samimi bir açılımdan yana olmadığını da göstermiş oldu.

Türkiyeli Müslümanlar İsrail Siyonizmi altında zulüm gören Gazzeli kardeşlerine yardım ve destek için uğraşırlarken hemen yanı başlarında ikinci bir Filistin haline gelen Suriye ile yüzleştiler. Suriye halkının on yıllardır yaşadığı despot korku atmosferi, vahşi yüzünü göstermiş, halk gösterileri kana bulanmış, cenazeye katılan cemaate dahi ateş açılmıştı.

Türkiye’de ise tarihte ender rastlanan bu denli vahşi bir devlet terörüne karşı duyarlılık için hareket zamanıydı. 40 kadarı çocuk, 1500’e yakın sivilin öldüğü olaylar sebebi ile vahşetten kaçan binlerce Suriyeli Türkiye’ye sığınmıştı.

15 Mart’tan bu yana şehit sayısı katlanarak artarken, Suriye halkının yanında yer almak hem insani ve vicdani hem de İslami bir sorumluluk. Kimi istismar olasılıklarını bahane göstererek bir halkın fıtrî taleplerine sırt çevirmek, bununla kalmayıp komplo teorileri ve suizanlarla mazlum bir halkı karalamak Müslümanca bir tutum değildir. Müslümanlar öncelikle somut katliam ve devlet terörü gerçeğinden hareketle İslami kimlikleriyle sokaklara çıkan kardeşlerine sahip çıkmakla yükümlüdürler. Zaten endişe duyulan istismar alanları da ancak bizlerin sahip çıkıp çıkmamamızla doğru orantılıdır.

Esed diktasının düşmesi sonrası ortaya çıkacak senaryolara yönelik tahminlere takılarak bugünkü yakıcı zulmü perdelemektense tüm gücümüzle Suriye’de yaşanan sistematik katliam, işkence ve tecavüz politikalarına karşı kamuoyunu bilinçlendirmeli, bu zulmü geriletmek ve engellemek için her türlü platformda çaba sarf etmeliyiz. Kur’an’ın ilgili ayeti tüm Müslümanlara dünden bugüne Suriye halkının feryadını ulaştırmaktadır:

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz bizi, idarecileri zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli gönder, bize katından bir yardımcı yolla!’ diyen çaresiz adamlar, kadınlar ve çocuklar için mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa, 4/75)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR