Suriye Hapishanelerinde
2011 baharında, yüz binlerce Suriyeli demokrasi, özgürlük ve cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in diktatörlüğüne son verilmesi talebiyle ayaklanarak protestolar düzenledi. Rejimin buna cevabı, 1970’lerden bu yana siyâsî muhâliflere yönelik denenmiş ve sınanmış olan baskı metotlarını artırmak oldu: Keyfî gözaltına almalar, işkenceler ve yok etmeler…
Ben, kocamla birlikte yaşadığımız Şam kırsalı Germana’da bir Arapça hocası olarak görev yapmaktaydım. İkimiz de on yıllarca baskı altına alınan sol cenahtan bir partide aktivist idik. Ben ayrıca devrimin başlangıcından beri faâl olan “Yurttaşlık Devleti İçin Suriye Kadınları” (Syrian Women for a State of Citizenship) isimli bir teşkîlât kurmuştum. Kadınlar için ekonomik fırsatlar oluşturmak ve barışı teşvik ile silâhlı gruplar arasındaki ihtilâfları yerel bazda azaltmak için çabalıyorduk.
İlk olarak 20 Hazîran 2011’de Şam şehir merkezindeki barışçıl bir gösteride yer almamdan dolayı tutuklandım. Yanımda diğer altı aktivistle berâber, Esed âilesine bağlı Baasçı milisler olan Şebbîha üyelerince yumruklar ve elektrikli coplarla darp edildik. Rejim, bu eşkıyâlara, muhâlefete sempati beslediğinden şüphelenilen herkesi sindirmeleri için açık çek vermişti. Polise teslim edilmeden önce tâciz ve tartaklanma gibi kötü muâmelelere mâruz kaldık.
Kriminal güvenlik birimi tarafından, daha doğrusu istihbârat polislerince 12 gün boyunca alıkonmuştuk. Akabinde mahkemede hâkim önüne çıkarıldık ve o da bizi kefâletle serbest bıraktı. Daha sonra birçok defa mahkeme celbi tebliğ edildiyse de biz gitmedik; nihâyet aleyhimizdeki “kānun dışı gösteri” dâvâsı düştü.
2012 zarfında güvenlik durumu kötüleştikçe rejimin stratejisi daha da sertleşti. Kimi tahminlere göre, aralarında binlerce kadın ve hattâ çocuğun yer aldığı iki yüz binden fazla insan, siyâsî mahkûmlar olarak gözaltına alınmış bulunuyor.
30 Aralık 2013’te sponsorluğunu Birleşmiş Milletler’in yaptığı kadınlarla ilgili bir konferansa katılmak üzere vize başvurusu için pasaport bürosuna gittiğimde tekrar tutuklandım. Kocam için de bir yakalama emri çıkarılmıştı, fakat o, ikinci tutukluluğum boyunca gözden kaybolmayı başarmıştı. Bu kez, işimden de kovulmuştum.
Tutuklu kalmanın en kötü tarafı bunun bitip bitmeyeceğinden emin olamayışınızdır. Her an öldürülebilirdim, zîrâ o gün olduğu gibi bugün de işkence sonucu düzinelerce mahkûm hayatını kaybediyor. Bu bakımdan yaşıyor olmam bile benim için büyük bir şans sayılır.
Dış dünyâdan tecrit edilmiştik ve hiçbir şekilde avukatlara ulaşma imkânımız yoktu. Bir aydan fazla bir süre tek bir hücreyi hepsi de farklı suçlarla itham edilmiş olan 30’dan fazla kadınla paylaştım. Suçları kuşatılmış bölgelerden kurtulmaya dönük girişimler, silâhlı muhâlefetle şahsî veyâ âilevî bağlarının olması yâhut da sahte bir güvenlik raporu verilmesi gibi şeylerdi. Hücremiz yaklaşık 50 metrekare olup karanlık, soğuk ve havalandırmasızdı.
İşkenceler rutin bir işti. Esed’in hapishânelerine düşen herkes bunların detaylarını bilir. Kayıtlara geçmiş 40 kadar uygulama vardır ve mahkûmları ellerinden tavana asmak, elektrik şokları vermek, darp etme, sigarayla yakma ve tırnak çekme bunların birkaçıdır. İşkence görenlerin çığlıkları tahammülümün üstündeydi; neredeyse aklımı kaçıracaktım.
Komşu koğuşta 60’tan fazla adam vardı. Gardiyanlar, neyle suçlandığımıza bakmaksızın hepimize birden terörist diyor ve bizi dövüyorlardı. Bâzı tutukluların ölmesiyle bu sayı azalıyor ve yine daha fazlasının içeriye alınmasıyla artıyordu. Kimimiz de cesetler çıkarılıncaya dek onlarla birlikte uyumaya zorlanıyorduk. Hayatta kalanların bitkin vücutlarına bitler musallat olduğundan cildimizde kızarıklıklar ve enfeksiyonlar baş göstermişti.
Ben, benimle kalan bir doktorun aksine bedenen zarar görmediğim için şanslıydım. O, Suriye Ordusundan bir asker kaçırmakla haksız yere suçlanmıştı. Onu bilekleri yerine saçlarından asmışlardı ve tek defada bilincini günlerce yitirene değin üzerine soğuk sular döküp elektrik vermeyi sürdürüyorlardı.
Saatlerce sorgulanıyorduk ve sorgucular, gece gündüz demeden bizi stres hâlinde tutuyorlardı. Gözlerim bağlanıp ellerime kelepçe takıldı ve sorgu odasına sürüklendim. Sorgucu defalarca yüzümü tokatlıyor ve bana sonradan sahte îtiraflar ekleyeceği boş kâğıtları imzâlamamı emrediyordu.
Yaklaşık kırk günlük bu ikinci gözaltı boyunca bir tesisten öbürüne nakledildim ve bu, ordu ile isyancılar arasında ateşkes anlaşması niteliğindeki ilk uzlaşmalardan birinde salıverilecek denli tâlihli olana dek devam etti. Bu tür uzlaşılar genellikle rejimin bir bölgeyi kuşatma altına alıp oranın nüfusunu açlığa mâruz bırakmasının ve direnişçi grupların anlaşma gereği mahkûm değişimini de içerecek şekilde silâhlarını bırakıp bölgenin kontrolünü devretmelerinin ardından gerçekleşiyordu.
Ben dışarı çıkar çıkmaz, o güne dek yalnızca iki çocuğumuz sebebiyle Suriye’de kalan eşim, sınır boyunca ilerleyip Lübnan’a kaçtı. Benim içinse Şam’da ikāmet mecbûriyeti ve seyâhat yasağı getirilmişti. Suriye anayasası kadın haklarını tanımadığından iki oğlumun velâyetini de kaybetmiştim. En sonunda bir yargıç bana geçici bir velâyet hakkı ve kısa süreli bir seyâhat izni sağladı. Böylece Beyrut’a doğru yola koyulduk ve ilticâ başvurusu yaptık. Ne var ki şimdi işsiz olduğumuzdan ve çocuklarımız eğitimlerine devam edemediklerinden kendimizi muallakta hissediyoruz.
Biz, Sayın Esed’in hapishânelerinde bulunmuş kimseler olarak uluslararası kamuoyunu Suriye’deki trajik barbarlığın karşısında durmaya ve bütün taraflara 2014’teki Cenevre barış görüşmelerini sürdürmeleri için baskı yapmaya çağırıyoruz. Çözüme doğru atılacak ilk adım; cinâyetleri, gözaltına almaları ve adam kaybetmeleri sonlandırmak olmalıdır. Öte yandan mahkûmların durumunu izlemek üzere uluslararası gözlemcilerin hapishâneleri ziyâret etmelerine de müsâade edilmelidir.
Korkunç güvenlik sorunlarına rağmen ilk fırsatta Suriye’ye dönmeye niyetliyim. Er ya da geç bu dehşetli silâhlı çatışmalar bitmek zorundadır ve öyle inanıyorum ki, nihâî bir anlaşmada Suriyeli kadınların da kendi haklarını garanti altına alabilmeleri için pazarlık yapma rolünü üstlenmeleri gerekiyor.
New York Times / 03.02.2015 / Çeviri: İlyas Sayım
- Hak Sözü Hakkıyla Haykırmak
- İran Darbesini Görmezden Gelip Suud Müdahalesini Görmemek!
- Yemen: İşgalci ve Temerrüdcülerin Kirli Savaş Alanı
- Umut ve Yeis Sarkacında Çözüm Süreci
- Çanakkale Ruhu: ‘Ümmetin Diriltilmesi İçin mi, Türklüğün Yüceltilmesi İçin mi?’
- “Seküler Durgunluğun” Çağrıştırdıkları
- Mısır’da Darbecilerin Zulümleri ve İhvan Üzerine
- Suriye Hapishanelerinde
- Kuşatma Altındaki Yermük Kampı ve “Sessizliği Kırmak”
- Sorumluluk Bilincinin Eyleme Yansıması
- Kadın-Erkek İlişkilerinde Ölçü ve Mahremiyet
- Eşcinselliğe Bir Bakış Denemesi
- İbn-i Arabî’nin Üslûbu
- Mutlaka Gerçekleştirilmesi Gerekenin Mutlaka Gerçekleştirileceği Gün
- Zordur Bilirim
- Kitaplık
- Temennî
- Gözyaşını Sakla