1. YAZARLAR

  2. Ahmet Örs

  3. Sizi Bir Ateşin Ortasında Gördüm

Sizi Bir Ateşin Ortasında Gördüm

Ocak 2007A+A-

Sizi bir meydanda gördüm. Dostlarınızla bir aradaydınız. Kendinizden emin bir duruşunuz vardı. Hakim bir edayla mikrofona sarılmıştınız. Sizden başka kimse yoktu dünyada. Otobüsün etrafına toplanmış alkışlayıcılarınıza esip gürleyerek bir şeyler anlatıyordunuz. Hayır, diyordunuz, hayır, asla geçit vermeyeceğiz! Ne pahasına olursa olsun, diye heyecanlı cümleler kuruyordunuz. Etrafınızdakiler kalabalığın coşkusunu artırmak için türlü hareketler yapıyorlardı. Gözlerinizde kindar alevler yanıp sönüyordu. Saçınız rüzgârla birlikte hareketleniyor, siz kolunuzu sağa sola tehditkâr ifadelerle sallayıp duruyordunuz. Geçit vermeyeceğiz, teslim olmayacağız lafları cümlelerinizi doldururdu. Kabaran öfkenizden başka bir şeyden nasiplenemeyen alkışlayıcılarınız ne duyduklarını anlayamadan meydanı terk ederken kulaklarımda saldırgan sesiniz yankılanıp duruyordu; hayır, geçit vermeyeceğiz…

Sizi bir masanın başında gördüm. Masanın etrafında dostlarınızla en nadide yiyecekleri haram kılınmış içkilerle birlikte ardı sıra midenize indiriyordunuz. Bir yoksulu asla hatırınıza getirmeyen bir güven tavrıyla gözlerinizi açarak, nefes bile alamadan tıka basa doldurmaya çalışıyordunuz midenizi. Mutluydunuz, mutluluğunuzu pekiştirmek için bardakları peşi sıra şişelerin ağzına uzatıyordunuz. Etrafınızdakiler sizi tazim etmek için yarışıyorlardı. İplerini çekeceğiz, yuvalarını kurutacağız diyordunuz, işlerini bitireceğiz. Karanlık düşüncelerini artık asla dillendiremeyecekler diyordunuz. Her tedbirimizi aldık. Gazetelerimiz, televizyonlarımız gereken çalışmaları yapacaklar, propaganda, iftira denizinde yüzecekler ve asla kurtulamayacaklar, denizimiz onları yutacak, diye etkileyici ve iddialı nutuklar atıyordunuz. Alkışlayıcılarınız ve içtikleriniz yüzünden ne dediğinizi siz de fark edemiyordunuz. İçinizdeki öfke kontrolden çıkmış, sağa sola salyalar eşliğinde akıp duruyordu. İşlerini bitirdik, karanlık düşünceleriyle denizimizde boğulacaklar…  

Sizi bir okulun kapısında gördüm. Beraberinizdeki yasakçılarınızla birlikte kuşatmıştınız okulun etrafını ve müsaade etmiyordunuz kızlarımızın okullarına girmelerine. Hayır, diyordunuz, hayır, bu şekilde giremezsiniz. Başörtüleriniz ile girmeniz mümkün değil. Onlar, İslami kimliklerinin bir gereği olarak başlarını örttüklerini söyledikçe biz de inanıyoruz, ne var bunda deyip duruyor ve sözlerinizin anlamını bilmiyor, fıtrata ayak diremekten başka bir şey yapmıyordunuz. Gazeteleriniz boy boy fotoğraflar yayınlıyor, irtica çığlıkları atıyor, hakaretler yağdırıp duruyorlardı. Televizyonlarınız tehditlere boyun eğmeyeceğiz lafını tekrar edip duruyor, kimliklerine sahip çıkanların direnci sizi perişan ediyordu. Yasak, diyordunuz, yasak, onurlu duruş yasak, inancına sahip çıkmak yasak, kimliği pekiştirmek yasak. Size hatırlattıklarında yaratanınızı, yüzünüzü öbür tarafa çeviriyordunuz ve gözlerinizdeki nefreti gizlemeden hesap gününe günah biriktiriyordunuz. Bin yıl sürse de, diyordunuz, devam edecek. Bin yılın değil, bir dakikanın güvencesinin olamayacağını bilemiyordunuz.

Sizi bir televizyonda gördüm. Güzel takım elbiseler giymiştiniz. Yüzünüzde sahte bir tebessüm vardı, sahte bir mazlumiyet. Biz, diyordunuz, sadece özgürlük götüreceğiz, başka ne amacımız olabilir ki? Şimdiye kadarki özgürlük götürmelerimiz bunun bir garantisi değil mi? Yalanınız herkes tarafından duyuluyordu. Önünüzdeki sayısız mikrofon ve kameranın sahipleri de yalanlarınıza tanıktılar ama diyemiyorlardı, yalan konuşuyorsun. Kibar ve ciddi ciddi sorular soruyorlardı. Siz de ciddi, umursar edalarla cevaplar veriyordunuz. Şunların, diyordunuz içinizden, topunun canı cehenneme, bitse de şu oyun bir an evvel başlasak özgürlük ihracına. Bombaları yağdırmaya başlasak, ağzımızdan kurbanların kanları akmaya başlasa, vahşi çağrımıza uyanlarla birlikte her tarafı yağmalasak, işkencelerden geçirip karşı duranların defterini dürsek. Çok keyifliydiniz, özgürlük diyordunuz, mutlaka özgürleştireceğiz ve özgürlükten yana olanlarla işgal ettiğimiz ülkelerde tepineceğiz. Gözlerinizde bir kısıklık, dilinizde bir intikam çığlığı vardı.

Sizi bir masanın başında gördüm. Kanlı ellerle tokalaşmaktaydınız. Her alanda işbirliğimiz sürecek diyordunuz, her alanda beraberiz. Bütün bir halk sizinle olan dostluğumuzu alkışlıyor, halkımız size minnettar. Bize verdiğiniz destekten dolayı minnettarız, diyordunuz zalimlere. İstihza dolu bakışları fark edemiyordunuz. Zannediyordunuz ki gerçekten seviliyorsunuz. Sen, diyorlardı, şimdilik adamımızsın, sen kimsin ki yanımızda oturuyorsun, ellerimizi tutuyorsun, ama merak etme en kısa zamanda seni de göndereceğimiz yeri biliyoruz, diye düşünüyorlar ve sırıtarak sizi övüyorlardı. Siz, diyorlardı, siz olmasanız özgür ve aydınlık halklar olmayacak. Desteğinizi ve işbirliğinizi asla unutmayacağız, sadık müttefiğimizsiniz. Zavallıydınız, muhtaç gözlerle efendilerinizin bakışlarından medet ummaktaydınız, sefil duruşunuz tarihin en kötü fotoğrafı olmayı hak ediyordu.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR