Siyonist Peres’in TSK Aşkı!
Türkiye’de uzun bir süredir orducu-Kemalist çevrelerin ulusalcılık ve anti-emperyalizm söylemleri dikkat çekmekte. 2002 sonunda AK Parti’nin hükümet oluşuyla birlikte yoğunlaşan bu söylem bilhassa Amerikan saldırganlığının ardından Irak Kürdistanı’nın bağımsız devlete yönelmesi ile birlikte daha da gelişti. Ardı ardına gelişen darbe girişimleri ve Ergenekon olayı bu çizgiyi daha da netleştirdi. Darbe severlerin tümü AK Parti’ye karşıtlıklarını yoğun bir ulusalcı retorikle ve anti-emperyalizm, hatta anti-Batıcılık söylemleriyle dillendirmekte, orduyu ise adeta kutsamaktaydılar.
Doğrusu bir NATO ordusunu anti-emperyalizmin bayraktarı kimliğiyle sunmak ancak Kemalist kadroların becerebileceği bir hayaldi. Ama her konuyu tarih dışı, mantık dışı bir düzleme taşıma maharetini gösteren “çılgın Türkler” bunu da başarmış saçmalıklarına geniş bir muhatap kitlesini inandırdılar.
Oysa ordunun kimliğini, misyonunu doğru tahlil etmek için elde o kadar çok veri vardı ki! Bunun için çok uzun boylu tahlillere, tarihsel sürekliliği ortaya koyan araştırmalara falan da gerek yoktu. Bazen birilerinin sergilediği bir tavır, sarf ettiği bir söz bile gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya yetebiliyordu.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in sözleri tam da bu nitelikteydi. 23 Kasım tarihinde Türkiye medyasında geniş biçimde yer alan habere göre ABD’de yayınlanmakta olan Defense News’in bir sorusuna verdiği cevapta Siyonist Peres TSK’ya övgüler düzmekte. Muhabirin, “Erdoğan ülkesini İsrail'le ortaklıktan uzaklaştırıp radikal İslam'a doğru mu götürüyor?” sorusuna, “Türkiye dünya üzerinde, demokratik olmayan bir kurumun, yani ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu tek ülkedir. Gerçekten de öyleydi. Ancak ordunun rolü değişti. Şimdi soru, Erdoğan'ın kendi Müslüman nüfusunu demokrasiye doğru mu götüreceği, yoksa demokratik güçlerin daha İslamcı bir devlet mi isteyeceğidir.” şeklinde cevap veren Peres’in sözleri ordu övgüsü ile birlikte hükümete yönelik örtük bir tehdit de barındırmakta.
Ordunun son dönemlerde siyasi ağırlığının azalması anlaşılan o ki Peres’i de rahatsız etmiş. Bundan sonraki süreçte hükümetin ne yapacağına bakacağız derken aslında bu yolda gitmeleri kabul edilemez demek istiyor. İslamcı devlet vurgusuyla İsrail ile birlikte ABD’nin ve Batı’nın da çok hassas olduğu bir konuya dikkat çekiyor, öcü vurgusu yapıyor.
Şimon Peres’in sözleri ve hassasiyeti daha yakın bir dönemde yaşanan 28 Şubat’ı gözlemleyenler için hiç de alışık olunmayan sözler, yaklaşımlar değil. Kudüs Günü kutlamasını Sincan’da tankları yürütmenin vesilesi yapan bir ordudan söz ediyoruz. 28 Şubat kararları adlı dayatmanın dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın İsrail ziyaretinin ardından ayağının tozuyla katıldığı ilk MGK toplantısında gündeme gelmesi ve ordu tarafından seçilmiş hükümete dayatılması da çok şey anlatsa gerek.
Çarpıcı bir manzara var ortada! Bir tarafta Siyonist çetenin en tepe noktasındaki kişinin ordu güzellemesini okuyoruz. Sadece Peres’e has da değil. Örneğin ABD’deki en azılı Siyonistlerin, neo-con taifesinin en radikallerinin de katıldığı bir koro bu! Daniel Pipes adlı İslam düşmanı bir akademisyenin daha geçtiğimiz hafta içinde yayınlanan bir yazısı da aynı vurguları içermekte. 24 Kasım tarihinde Jarusalem Post’ta yayınlanan makalesinde Pipes, AK Parti hükümetinin Türkiye’yi Batı ekseninden Ortadoğu’ya kaydırdığı şeklindeki tezleri iddialı biçimde tekrarlıyor ve Tayyip Erdoğan’ı Ahmedinejad’dan, hatta Usame bin Ladin’den daha tehlikeli addediyor. Hedef ne? Hedef Türkiye’nin elden gittiği vurgusunun altını çizerek Batı’nın AK Parti hükümetine tavır almasını sağlamak. Bu söylem darbeciler dâhil herkesle dirsek teması kurulmasını da içermekte.
Şüphesiz Daniel Pipes gibi Siyonistler abartıyorlar. Keşke dedikleri doğru olsa! Ama değil! Türkiye’nin dış politikada denge oluşturma eğilimini dahi hazmedemiyorlar. Abartılı yaklaşımlar geliştirerek, bu yaklaşımı ülkeyi İslamcı çizgiye sevk etme olarak tanımlıyor ve böylece Türkiye’nin klasik ABD-İsrail yörüngesinden ayrılmamasını sağlama taktiği güdüyorlar. Bunu yaparken de sürekli biçimde orduyu kışkırtmaya çabalıyorlar.
Dikkat çekici olan şu ki, kullandıkları veriler çok farklı olsa da içeride ulusalcıların ileri sürdükleri tezlerle, emperyalist-Siyonist çevrelerin tezleri kesişmekte. Farklı kalkış noktalarından hareket etseler de her iki cenah da ordunun rolünün azaltılmasından şikâyetçiler ve muhtemel bir darbeye gayet sıcak yaklaşmaktalar. Bu durum ise Türkiye’nin ulusalcılarının ne kadar komik ve tutarsız bir siyasi geleneğin temsilcisi ve izleyicileri olduğu gerçeğini gözler önüne sermekte.
- İzzetle, Bilinçle Direnmek
- Kemalist Misyondan Arındırılmadan Ordu Darbecilikten Arınamaz!
- Bu da Danıştay Darbesi!
- Danıştay’ın Katsayı Kararı Protesto Edildi!
- Alevilik: Değişiyor mu, Kullanılıyor mu, Çözülüyor mu?
- Aleviler Adına Gündemleştirilen Taleplere Nasıl Yaklaşıyoruz?
- Dersim, Kemalizm ve Tutarsızlık
- Şeyh Said’in Mirasına Sahip Çıkmak Sorumluluğumuzdur!
- Askeri Vesayet Rejiminde Kuvvetler Ayrılığı: TSK, Yargı, Yürütme, Yasama
- Kemalizm Çözülürken
- Cuntaya Hayır, Darbeciler Yargılansın
- Tankın Namlusuna Eşlik Eden Anket Sonuçları
- Siyonist Peres’in TSK Aşkı!
- “Çiçek Serbest, Hukuk Tutuklu!”
- “Gözbebeği Ordumuz”un Çürük Bamyaları
- 12 Yaşında Bir Başörtüsü Direnişçisi
- Bu Devletin Kime Ait Olduğu Kızıma İzah Edilsin!
- Özgür-Der Kapatma Davası Reddedildi
- Batılı Yönetimler ve Medya İslamofobi’yi Nasıl Büyütüyor?
- İbrahimi Eylem: Kurban ve Biz
- Kur'an-ı Kerim'de Bahçe Sahipleri Kıssaları
- Dar Vakitte Sanata İlişkin Süreğenlik
- Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya”sı
- Militarizmin Son “Nefes”i