1. YAZARLAR

  2. Hasnain Walji

  3. Seyyid es-Sadr: Alim, Mücahit, Şehit

Seyyid es-Sadr: Alim, Mücahit, Şehit

Mart 1990A+A-

9 Nisan 1980'de Baasçı zalimler tarafından şehit edilen Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr'ın mücadeleci kişiliği, keskin zekası ve çözümlemeci (analitik) düşüncesi, İslami ideolojiye yeni bir boyut kazandırırken kanı Irak İslam Hareketiyle birlikte diğer İslam ülkelerindeki hareketleri beslemeye devam ediyor. Şehadetinin 10. yılında Şehid es-Sadr'ın İslami birikime ideolojik katkısını inceleyen bir çalışmanın tercümesini sunuyoruz.

"Babalarımın ve atalarımın halkı, sizi temin ederim ki sizlerle birlikteyim ve sorunlarınız benim sorunlarımdır. Zor anlarınızda sizi yalnız bırakmayacağım ve Allah yolunda mutluluğunuzu sağlamak için kanımı son damlasına kadar akıtacağım." Dediği gibi de yaptı. Bu sözler, Bağdat'ta, 9 Nisan 1980'de Baas rejimi tarafından idam edilmeden kısa bir süre önce Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr tarafından Irak halkına söylenmişti.

Aralarında 1920 Irak Devrimi'nin en önemli liderlerinden biri kabul edilen Seyyid Muhammed es-Sadr'ın da bulunduğu bir ulema ve mücahid ailesinden gelen Seyyid es-Sadr, 1934 (h. 1353)'de Kazımeyn kentinde doğdu. Müçtehid olan dedesi Seyyid İsmail es-Sadr, önde gelen bir fıkıh ve usul alimiydi. Yakın bir zamanda vefat eden annesi ise ünlü el-Yasin ailesindendi.

Yetenekli bir alim olan babası Seyyid Haydar es-Sadr'ın 48 yaşında ölmesiyle daha 4 yaşında yetim kalan Seyyid es-Sadr, gelişim yıllarında, babaları öldüğünde 12 yaşında olan ağabeyi İsmail'den ve annesinden etkilendi. Kısa bir süre ilkokula devam ettikten sonra Seyyid es-Sadr devam edeceği eğitim sistemini seçmek zorunda kaldı. Bazı akrabalarının "resmi eğitime devam etmesi gerekir" şeklindeki tekliflerine rağmen annesinin güçlü ısrarlarıyla babasının ve dedelerinin yaptığı gibi medrese eğitimi görmeye karar verdi.

Arapça öğrenmek ve temel dini eğitimi almak için Kazımeyn'de İmam Cevad'ın okullarından birine girdi. Kazımeyn'deki el-Yasin Hüseyniye'sinde imamların hayatları üzerine ders veren usta bir hatip olmuştu. Sanki kimlerin yanında olduğunu göstermek istercesine okulundaki fakir öğrencilerin yaptığı gibi yalnız ekmek ve peynir yiyerek bir süre insanlar arasına pek çıkmadığı söylenir.

Bu genç yaşlarında bile tarihi gerçekleri kabul ederken aklını ender rastlanan bir şekilde kullanır ve tarihçilerin yorumları üzerine uzun uzadıya düşünürdü. Kendi tarih görüşünü oluştururken yararlanmak üzere olaylardan ve yapılan yorumlardan bol bol not çıkarması ile tanınırdı.

Olayların doğal gidişatı bu kadar başarılı bir öğrencinin Necef'e gitmesini gerektiriyordu ve öyle oldu. Seyyid es-Sadr on iki yaşında fıkıh, usul ve diğer İslami ilimlerin en üst düzeyde eğitimini almaya başladı. Şeyh Murtaza el-Yasin ve diğer mercilerin gözetimi altında, kısa sürede diğer konularda uzmanlaştığı gibi, asli kaynaklardan şer'i hüküm çıkarma yeteneğini de kazandı. On yedi yaşındayken (yayımlanan) ilk kitabını yazdı: 'Tarih'te Fedek.' Bununla birlikte daha Kazımeyn'de iken 'İlahi ideoloji' isimli kitabı yazmaya başladığını, Tarih'te Fedek'in dipnotlarından anlıyoruz.

Seyyid es-Sadr'a göre Fedek yalnızca basit bir toprak parçası sorunu ya da toprak kaybı değildi. Bu olayda temel bir ilke vardı ve bunun insanlar tarafından gözardı edilmesi sonradan ümmetin bütününe yönelik zararlı sonuçların çıkmasına sebep olmuştu. Fedek konusunda gördüğümüz bu sosyo-politik yaklaşım Seyyid es-Sadr'ı diğer düşünürlerden ayıran ve etkisinin dini ve entellektüel kurumların bütün katmanlarına yayılmasını sağlayan bir yenilikti.

Gençliğinin erken dönemlerinde düşünsel yetenekleriyle önem kazanıp tanınan Seyyid es-Sadr, hemen bunu takip eden devrede usul ve fikıh alimi olduğu kadar keskin zekalı bir düşünür olarak da kendini gösterdi. O'nun gelişimini sağlıklı bir şekilde izleyebilmek için hayatını üç kısımda incelemek gerekir: a) İçtihad öncesi; b) müçtehidlikten merciliğe; c) mercilikten şehitliğe. Bu ayırım çerçevesinde Seyyid es-Sadr'ın bir düşünür ve toplumu değiştirmenin gereğini kavramış bir insan olarak değerlendirilmesiyle yazılı eserlerinden daha sağlıklı yararlanılabilir. Fakat böyle bir değerlendirmeğe girişmek, bu yazının sınırlarını aşacağından sadece tüm hayatı göz önüne alındığında çok dikkat çeken ve Seyyid es-Sadr'ın gelişimini açıkça vurgulayan kesitler üzerinde durabileceğiz.

Büyük amcası Şeyh Muhammed Rıza el-Yasin'in ölümünden sonra hiç bir müçtehidi taklid etmediği söylenir. Bu da gösteriyor ki 16 veya 17 yaşlarında içtihad düzeyine çıkmıştı.

Genelde, bütün büyük ulema birçok öğretmenden ders almıştır. Buna rağmen Havza'da bir öğrenci olan Seyyid es-Sadr çok az sayıda öğretmenden eğitim almasıyla onlardan ayrı bir özellik gösterir. Sadece üç öğretmeni olmuştur: Şeyh Muhammed Rıza el-Yasin, Seyyid el-Hoi ve abisi Seyyid İsmail es-Sadr. Bunun nedeni bireysel çalışmaya olağanüstü iştahlı olmasıdır. Derslerden sonra odasına çekilir ve bazen günde 18 saate varan uzun bireysel çalışmalar yapardı. Sorunların çözümünde başkalarının yardımını istemekten ziyade, anlayışını derinleştirene kadar ya da şaşırtıcı yeni çözümler bulana kadar uzun uzadıya düşünür, çözümlemelere giderdi.

Yaptığı yorumlarda her zaman ön planda olan "Ne Yapmalı?" sorusu, Seyyid es-Sadr'ın ümmetin gereksinimlerinin farkında olduğu gerçeğini açıkça gösteriyordu. Yeni çözümlemelerle çağın sorunlarına cevap verilmesi ihtiyacı duyulduğunda, üstün kavrama yeteneği ve ileri görüşlülüğü Seyyid es-Sadr'ı doğal bir seçenek olarak ortaya çıkardı. Böylece farklı çıkarlara yönelik dış tesirlerle gittikçe kansan ve yozlaşan ümmetin sorunların çözümler bulmak amacıyla, O'nunla yaşıt ve O'ndan yaşlı diğer alimler de Seyyid es-Sadr'a başvurdular. Eserlerinden de gözlenebileceği gibi yalnız fıkıh ve usul ilminde değil; çok geniş bir sahada felsefe, iktisat, sosyoloji, tarih hatta tarihsel ve diyalektik materyalizm üzerine çalışmalar yapmıştır.

50'li yılların sonlarına doğru, Arap dünyası sosyalist ve kapitalist eğilimlerin, toplumun siyasi ve ahlaki yapısını tehdit eden şiddetli çarpışmalarına sahne olurken, Seyyid es-Sadr eşsiz kavrama yeteneğini kullanarak yazılarıyla, devam eden bu gidişe karşı hareket geçti. Özellikle Irak monarşisinin yıkılıp komünizmin bir seçenek olarak topluma sunulmasına karşılık bu tehlikenin önünün alınmasında büyük etki yapan, açık ve köklü bir komünizm eleştirisi yaptı.

1959'da büyük merci Ayetullah Seyyid Muhsin el-Hakim'in isteğiyle var olan ideolojilere İslami bir eleştiri getiren ve İslam'ın onlardan farklılık gösteren yönlerini belirten ünlü kitabı 'İslam ve Filozifî'yi yazmaya başladı. Özellikle gençlik üzerinde büyük etki yapan kitap Bağdat'taki sansür kurulu tarafından yasaklanınca basımına Lübnan'da devam edildi.

20. Dünya Komünist Partileri Kongresi'nde, Ayetullah Muhsin el-Hakim'in fetvasının Orta Doğu'da komünizmin yayılmasını elli yıl geciktirdiğinin açıklanması, aslında, Seyyid es-Sadr'ın kitabından esinlenen ulema hareketinin etkisinin dolaylı yoldan ortaya konmasıydı. Çünkü bu kitapta, sözü edilen 'Komünizm küfür ve irtidattır' fetvası düzenli ve ayrıntılı bir şekilde işlenmişti.

İslam ve Filozofi'den sonra Seyyid es-Sadr Müslümanlara benimsetilmeye çalışılan marksist ve kapitalist ekonomi sistemleri üzerine eğilerek 'Ekonomimiz' adlı eserini yazdı. Bu kitapta kapitalizmin ve sosyalizmin köklü eleştirilerini yaptı ve genel hatlarıyla İslami bir ekonomi modeli çizdi.

Bu iki kitap [İslam ve Filizofî ve Ekonomimiz] Seyyid es-Sadr'ın iyi bilinen eserlerinden olmalarına rağmen, şüphesiz O'nun üstün kavrama yeteneğinin fark edilebileceği yegane eserler değildirler. Gerçekten de yukarıda adları geçen kitapların ümmetin karşılaştığı tehlikelerin önünün alınmasında oldukça önemli etkisi olmuşsa da aslında O'nu zamanındaki düşünürlerden farklı kılan diğer eserleridir. Örneğin usul üzerine verdiği derslerin derlenmesinden oluşan 'Fıkhi Delillerin Çatışması", yine tartışmalarından derlenen 'Yazılı Deliller' ve 'Urvetu'l Vuska Üzerine Çalışmalar' adlı kitapları Seyyid es-Sadr'ın tarih boyunca üzerlerine bolca yorumlar yapılmış olan klasik konulara getirdiği yeni yaklaşımı net bir şekilde yansıtmaktadır.

Allah'a iman ile bilimsel araştırmanın ortak mantık temellerini ortaya koymayı hedefleyen 'Kıyasın Mantıki Temelleri' (el-Usus el-Mantıqıyye li'l îstiqra) adlı eserinde kıyas üzerine yapılan tartışmaları aşarak yeni bir çığır açtığı söylenir.

Düşüncede çok derin ve birçok konuda uzmanlaşmış olmanın yanında, iyi bir davetçi olan Seyyid es-Sadr toplumun bütün katmanlarını etkiledi ve düşünceleri hızla yayıldı. Havza'da hakim olan eğitim seviyesinden başlayarak, öğrencilerine daha ileri düzeyde İslami ilimler üzerine dersler verdi. Bir yandan öğrencilerinde toplumun ihtiyaçlarına karşı duyarlılık oluşturmaya çalışırken öte yandan da onları pratik uygulamalar için hazırladı. Eğitim hayatında çok az öğretmeni olduğu halde, hemen hemen bütün Müslüman ülkelerden kalabalık bir öğrenci grubu O'nu izledi.

İleri düzeydeki İslami ilimlerin kuralları ve yöntembilimi üzerine yaptığı çalışmalarla kendisini oldukça yetkinleştirmesine rağmen, eserlerinde halk dilini kullanmaya devam etti ve bundan hiç vazgeçmedi. Çünkü yazarken halkın anlama düzeyini ve maruz kaldığı dış etkileri her zaman göz önünde bulunduruyordu. Herhalde bunu Şehidin kendi kelimeleri daha iyi anlatıyor:

Yaşadığımız şu devirde Müslüman aydınlar ile halkın kavrama düzeyi arasında derin bir uçurum var. Gerçekten de, bir çok kişi için, büyük çabalar harcamadan Müslüman aydınların o çok yüksek düşünce seviyesine ulaşmak oldukça zor. Bu yüzden okuyucunun İslami bakış açısının o eşsiz niteliğini fark edebilmesi için bu seviyeye yükselmesini sağlayacak bir dizi kitapla işe başlamak kaçınılmazdı. [Çağdaş insan ve Toplumsal Sorunlar (el-îİsan el-Muasır ve'l Müşkilatu'l İçtimaiyyeti önsöz.]

Gerçekten de bu doğrultuda hareket eden Seyyid es-Sadr 'İslam Okulu' adı altında bir dizi eser verdi. Bu eserlerin sonuncusu şehidin daha önceki 'İslam ve Filozofi' ve 'Ekonomimiz' adlı kitaplarında yer alan konuların daha açık bir şekilde okuyucu kitlesine sunulmasıydı. Fakat bu dizinin 'Çağdaş İnsan ve Toplumsal Sorunlar' adım taşıyan kitabı, 'İslam ve Filizofi'den bazı kısımlar içermesine ek olarak 'Çağdaş İnsan ve Toplumsal Sorunları Çözme Yeteneği' ve 'Özgürlük ve Güvenliğe İslami Bir Bakış' başlıklı yazıları da kapsıyordu. Bu konulara 'el-Mursil, er-Resul, er-Risale adlı eserinde de değinen Seyyid es-Sadr, kitabın önsözünde okuyuculara şöyle sesleniyordu:

Son iki yüz yıldır insan aklı modern düşüncenin etkisiyle özgürlüğünden ve saflığından çok şey kaybetti. Özellikle modern düşünceden ve O'nun kendine has araştırma yönteminden bazı bilgiler edinenler için 'kanıt' çok zaruri hale geldi. Basit ve açık kanıtlar sunularak ortadan kaldırılabilecek olan bu durum üzerine çalışmalar yapılsaydı, insan aklı özgür kalmış olacaktı. Önümde iki seçenek vardı: Ya modern düşünceyle teması olmamış sadece basit yanıtlar isteyen özgür akıllı insanlar için yazacaktım ya da modern düşünceyle tanışık, teolojiye karşın az ya da çok onun fikri temellerini ve davranış kalıplarını kabul etmiş insanlar için. İkinci gruba seslenmenin daha uygun olacağına karar verdim.

'İçtihadın Gelişimi' isimli risalesinde içtihadın işlediği alanla ilgisini göz önünde bulundurarak gelecekte alacağı yön ve ortaya çıkması muhtemel sorunlar üzerine görüşlerini bildiren Seyyid es-Sadr, aynı eserde içtihadın amacını da 'Müslümanların, tevhid doğrultusunda, çağdaş toplum yaşamına uyum göstermelerini sağlamak' şeklinde tanımlıyordu. Teorik açıdan bakıldığında içtihadın bireysel ve toplumsal düzeylere eş önem vermesi gerektiğini ileri süren Seyyid es-Sadr bir zorunluluk olmadığı halde, içtihadın tarihte genel olarak bireysel düzeyde tutulduğunu ve bunun da tabii olarak içtihadın uygulama sahasını daralttığını söylüyordu.

Özellikle yabana güçlerin İslam ülkelerinde hakimiyet kurarak, İslami hükümleri kendi düşünce sistemlerine dayalı kanunlarla değiştirmeleriyle, İslam'ın artık sosyal hayattan çekilmiş olduğunu açıkça ortaya koyan Seyyid es-Sadr, bunun neticesinde de fakihlerin bireysel alanda çözümler önermek zorunda kaldıklarını söyledi. Böyle olunca da, bireysel hareketlerin hükümlere uygun olması için kanuni düzenlemeler yapılmasına rağmen toplumsal sorunlar olduğu gibi çözülmeden kaldı. Örneğin, banka işlemlerine her ne şekilde meşru bir düzenleme getirilirse getirilsin tefecilik, sosyo-ekonomik hayatın bir parçası ve ileri düzeyde toplumsal bir sorun olarak devam ediyordu.

Birçok fikir adamının aksine Seyyid es-Sadr düşüncelerini eyleme dönüştürmek için çok çaba harcadı. En çok etkili olduğu bölge olan Havza'da başlayan tartışmalar vasıtasıyla, çağdaş sorunlara çözüm ararken ısrarla daha geniş bakış açısına sahip olmanın gerekliliği üzerinde durdu. Ve geleneksel eğitim programına ek olarak yeni toplumsal oluşumlara da önem verilmesi gerektiğini öğrencilerine verdiği derslerde sıkça vurguladı.

Mercii olarak gittikçe artan önemi neredeyse Müslüman ülkelerdeki bir çok alim ve aydının dikkatlerini çeken fetvalarını gölgede bırakmıştı. Gerçekten de 'er-Risala et-Ameliyya adında fetvalarını içeren kitabı basılmadan önce bile fıkıh konularında O'nu takip eden bir çok insan vardı. En son olarak yazdığı, aynı konuda yazılmış eserlerden biçim ve sunuş da farklılık gösteren 'Fatava el-Vadhiya' adlı eseri sağlam delillere dayanan çok açık ve pratik bilgiler içeriyordu ve bu eserde de O'nu karakterize eden, bütün yazılı ve sözlü ifadelerinde hakim olan, halkla iyi iletişim kurma özelliği çok belirgindi.

Sosyo-politik konuları, ele alış şeklinin açıkça gösterdiği gibi O'nun bakış açısı mezhep ayrılıklarının üzerine çıkmıştı ve bu yüzden de O'nun etkisi bir mezhebin taraftarları arasında sıkışıp kalmadı. Aksine bütün Müslüman ülkelerde eserlerinin referans gösterilmesi, O'nun Müslümanlar üzerindeki büyük etkisini yeterince ortaya koymaktadır. Irak siyasal hayatının önemli simalarından Seyyid es-Sadr'ın arkadaşı ve yardımcısı Davud Attar'ın anlattığı şu olayda da bunu açıkça görüyoruz:

Ekonomimiz adlı eserin yayımlanmasından sonra, Mısır'da bir alim elinde kitabın bir kopyasını sallayarak, Ezher ulemasının kapılarını vurdu ve onlara şöyle seslendi: 'Artık çağdaş ekonomi ile ilgili sorunlar üzerine çalışmak size vacib değil, çünkü bu kitabın yazan herkes için vacib-i kifaye olanı yerine getirdi.

Şehid es-Sadr'ın toplumsal konulara yönelik eşsiz duyarlılığının insanlar üzerindeki etkisi sadece Havza'da ve aydınlarla sınırlı değildi. O üstün kişiliği ile aydınların, dini eğitim alan öğrencilerin, siyasal eylemcilerin ve büyük ölçüde de halkın bakışlarını üzerinde toplamıştı. Sanki bir çok kolu olan bir nehir gibi, yabana güç ve ideolojilerin dolaylı/dolaysız etkilerine, yönetimlerine karşı direnen bütün grupların eylemlerini yönlendirmeyi başarmıştı. Kendini hangi biçimde sunarsa sunsun küfre karşı savaşmak ve Allah'ın dinini hakim kılmak için İslami güçleri adlarına bakmaksızın bu yolda cesaretlendirip harekete geçirmeğe çalışmıştı. Ve belki de hepsinden önemlisi onların net ve kesin bir şekilde kedilerini ortaya koymalarını sağlamıştı. Hatta Şehid es-Sadr'ın İslam mirasına katkılarının Irak İslam Hareketi'ni de şekillendirdiğini ve O'nun şehadetiyle güçlenmiş olarak Hareket'in gelişmekte olduğunu söylemek, herhalde O'nun büyük etkisini abartmak değildir.

Yapılacak her türlü muhalefetin çok ciddi ve zalimce karşılıklar göreceği apaçık olduğu halde, siyasal eylemin de merci olarak yerine getirmesi gereken bir sorumluluk olduğuna inanan Seyyid es-Sadr, Irak yönetimini eline bulunduran Baas Partisi'ne karşı açık muhalefette bulundu. O'na göre bir insan ister filozof ya da alim olsun, isterse merci olsun, yapabileceği hiç bir fedakarlık Müslümanlar Üzerinden zulmü kaldırmaktan daha büyük olamazdı ve kendisi de Müslümanların duyarlılığını artırmak için gerekiyorsa can vermenin şart olduğuna inanmıştı.

Yaşadığı zamanın ve daha ileri zamanların insanı olan Seyyid es-Sadr'ın çok yönlü bir kişiliği vardı. Alim, filozof, sosyal reformcu, siyasal lider, düşünür, mercii ve bunların hepsinden öte bir 'şehit' olan bu insana vefa borcumuzu ancak O'nun İslam mirasına yaptığı katkıları saygıyla anıp getirdiği yeni yaklaşımları zenginleştirerek ödeyebiliriz.

Çev.: Mehmet Uzun

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR