Hem uluslararası arenada hem de Türkiye siyasetinde sıcak gelişmeler yaşanıyor. Putin’in Ukrayna’yı işgal girişimi büyük güçlerin imkân ve zemin bulduklarında azgınlaşmakta sınır tanımadıklarını da bir kere daha tüm dünyaya hatırlattı. Ümit ederiz ki Yeni Çar Putin’in hiçbir hukuki, ahlaki temeli bulunmayan argümanlar ileri sürerek kalkıştığı macera hüsranla sonuçlanır. Aksi durum tüm bölge halkları için büyük bir tehdittir.
Despotizme, işgale, emperyalist yayılma siyasetine karşı çıkmanın insani bir sorumluluk olduğu bilinciyle hareket eden herkes Putin’in Hitlervari bir çıkışla Alman faşistlerin ‘lebensraum’ (yaşam alanı) doktrinine benzer söylemleri karşısında irkilmeli ve harekete geçmelidir. Rusya’nın yayılmacılığına karşı tavır almayı ABD ve Batı emperyalizmine eklemlenme şeklinde sunma çabalarının içerdiği çarpıklığa, sahtekârlığa, ikiyüzlülüğe de dikkat çekmekte yarar var. Türkiye siyasetinde, medyasında, hatta akademi dünyasında Putin’in demagojik söylemlerinin ciddi manada karşılık bulması, üzerinde durulmayı hak eden hastalıklı bir duruma işaret etmektedir.
Bu noktada asla sömürgeci, işgalci güçler arasında tercih yapmaya mecbur olmadığımızı, adil ve insani bir dünya talebinin emperyalist güçlerden birinin himayesine sığınarak gerçekleşmeyeceğini her fırsatta haykırmak durumundayız. Neden ABD ve Batı kuşatması ile Putin ya da Çin tahakkümü arasında tercih yapmak zorunda olalım ki? Bu iki seçenek arasında tercih yapılması gerektiğini söyleyenler sonuç itibariyle adalet ve izzeti değil, zulme rıza gösterip zalime onursuzca boyun eğmeyi dayatıyorlar.
Türkiye siyasetinde de ilginç gelişmelere, dikkat çekici bir araya gelişlere şahit oluyoruz. İdeolojik çizgilerin alabildiğine belirsizleştiği, politik hesapların her türlü sınırı buharlaştırdığı bir ortam şekilleniyor. 28 Şubat zulmünün mağduru kimi siyasi kadroların, 28 Şubat zulmünün savunucusu, sözcüsü kadrolarla üstelik 28 Şubat’ın 25. yıldönümünde ortak bir deklarasyon temelinde bir araya geldiklerini görüyoruz.
28 Şubat sürecinde İslami kimlik ve taleplerin bastırılması, cezalandırılması çabalarında aktif rol almış, irtica diye vasfettikleri değerlere, kuruluşlara, şahıslara karşı adeta ava çıkmış CHP zihniyetinin değişim söylemi görünen o ki bazı çevrelerde epey prim yapmış durumda. Tabiî ki burada hesap CHP’nin gerçekten değişip değişmediğinden ziyade ortaklarına vaat ettikleridir. Açıkçası temiz siyaset, ilkeli duruş vb. söylemlerin her ne bahaneyle olursa olsun gelip CHP limanına demir atma görüntüsü tam bir tenakuzdur.
Kimse bizi CHP sözcülerinin başörtüsü güzellemeleri yapmaları ve militarizm karşıtı beyanlar yayınlamaları üzerinden büyük bir değişim geçirdiklerine inandıramaz. Bugün elbette başörtüsü yasakçılığının, darbe özlemciliğinin reel bir karşılığı yoktur. Bunlar kimseye kazandırmaz, kaybettirir. Ama an itibariyle 28 Şubatçılık Kemalist resmî ideoloji tapınmasını dayatmaya devam etmektir, muhacir düşmanlığıdır, Esedçiliktir, ‘cinsel yönelim serbestiyeti’ kılıfıyla sapkınlığa kapı aralamaktır.
Ve her durumda kapımız, bilincimiz, dilimiz zulme ve ifsada kapalı olmak zorundadır!
Bu sayıda yer alanlar:
Rus Yayılmacılığı Durdurulmalıdır!
Putin’in İmparatorluk Hayali Halkların Kâbusudur!
Rus Ordusunun Moğol Ordularından Farkı Yok
Ukrayna Krizi: İsrail ve Siyonist Müttefiklerin İkiyüzlülüğü
Azgınlaşan Hindu Milliyetçiliği ve Hicap Yasağı
Hindistanlı Kardeşlerimizin Yanındayız
Hindistan’da Başörtüsü Yasağı ‘Kadın Hakları Savunucuları’ Nerede?
Hindistan’da Artan Başörtüsü Tartışmasının Arkasında Ne Var?
Teslimiyet ve Tevekkülün Mücessem Beldesi: İdlib
Filistin’den Suriye Direnişine Îsâr Eli
Genel Af: Suriye Rejiminin Kurduğu Tuzak
Medeniyet Hayalini Gerçekleştirebilmek
Şeytanın Virdi: Suya Çağırmak Ama Ateşe İtmek
İslam Toplumunun Örülen Duvarında -Bir Diriliş İşçisi Sezai Karakoç-